BİRİNİN HER ŞEYİ OLMANIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI
İlişkiler

Birinin her şeyi olmanın dayanılmaz ağırlığı

Bir şeyleri kategorize ettiğimde sorguladıklarımı daha rahat çözümleyebiliyorum. Bu nedenle kişileri, olayları ve hatta bakış açılarını kategorize etmek, anda kalmaya ve olanı olduğu gibi kabullenmeye yardımcı oluyor. Biri bir şey mi yaptı? Tamam, o da böyle bir insan. Hoşlanmadığım bir şarkı mı çalıyor? Tamam, bu şarkı da böyle bir şarkı. Gözlemlemeyi ve sevip sevmediğim şeyleri zihnimdeki odacıklara koymak bana iyi hissettiriyor.

Bazen seanslarımda nötr kalabilme pratiğini anlatırken olaylara üç şekilde bakabiliriz diye şu örneği veririm:

  1. Öff! Bugün çok işim var, yapmam gerekenler de çok zor. (savrulmuş ve negatif)
  2. Yaşasın! Bugün çok işim var, yapmam gereken her şey çok kolay (kendini kandırıyor ve toksik pozitif)
  3. Bugün yapmam gereken işler var. (nötr)

Benim de anlatmam gereken bir şey var ve bana gözlemlerim sonucu iyi hissettirmeyen bir şey buldum. Şimdi onu hangi odaya koymam gerektiğine karar vermek için bu yazıda bir ağırlık atacağım üstümden. Sonra da nötr alana doğru yumuşak bir iniş yapmayı hedefliyorum. J

Hayatta gözlemciler ile eylemciler olduğuna inanıyorum bazen. Eylemciler, sürekli aksiyonda olan, kendini içi dışı bir olarak tanımlayan, aklındakini pat diye söyleyiveren, kimi zaman “benden bir tane daha yok insanları” kimi zaman “drama queenler.” Gözlemciler ise tüm bu karmaşayı izleyen, (maalesef) birçok şeyin alt metnini fark eden, en gereksiz hallerde bile empati kurabilen, hep bir adım geride durup eylemine “kendi olma haliyle” hazırlanan gizli kahramanlar. Bunu derinlik ve yüzeysellik olarak anlamanızı istemem. Anlatmak istediğim şey, bir tarafın sadece yaşadığı, diğer tarafın yaşarken anladığı. Eylemciler ile gözlemciler her zaman iç içe geçen kaplar gibi. Biri diğerinin açık tarafını sarıp sarmalarken diğeri de onun boşluğunu dolduruyor.

Sen benim her şeyimsin

Birine, “Sen benim her şeyimsin.” diyenler bana eylemcilerin içinde gibi geliyor çünkü o anda hissettiği yoğun duyguyu karşı tarafın eline tutuşturup al şimdi bununla ne yaparsan yap, demiş oluyorlar. Sevgiyi ve bağlılığı ifade etmenin ehlileştiren gücüne gönülden katılıyorum fakat birinin her şeyi olma ya da böyle olduğunu sıkça duyma fikrinin altında mutluluğunun ve tatmininin tamamının diğer kişiye bağlı olduğu yatıyor. Aradaki bağ, bağlılıktan ziyade bağımlılığa doğru emin adımlarla yürüyen inatçı bir çocuğa dönüşüyor.

Birini “her şey” olarak etiketlemek, gerçekçi olmayan beklentiler de getirmiyor mu? Aynı zamanda kibirli ve müdanasız bir hali de var.

“Bu, benim her şeyim olan bu “şey” bana sonsuz mutluluğu tattırabilecek yegâne şey. O zaman kusursuz, eksiksiz ve istikrarlı olmak zorunda. Ben, bu “şeyi” her şeyim yaptıysam aksini düşünmek bile beni yıkıyor.”

Bir kişi, diğerinin neşe ve memnuniyetinin tek kaynağı olma sorumluluğunu üstlendiğinde bir süre sonra tükenmeye başlıyor. Karşı tarafın beklentilerini karşılayamamanın verdiği suçluluk duygusu ve ağırlığıyla eziliyor. “Her şey olma” haline ihanet etmemeye çalışan kişi, kendine yüklenen beklentilerin tamamını tutarlı bir şekilde yerine getiremediğinde hem yıkıyor hem yıkılıyor. Yıkıyor çünkü ona bu sorumluluğu veren taraf hayal kırıklıklarında boğulmamak için debeleniyor. Yıkılıyor çünkü bu sorumluluğu alıp kabul ederken böyle zarar vereceğini asla düşünmemişti.

Ben, ben olmaktan çıkıp giderim

Biri birini severken “Ben sana kurban olurum.” “Allah benden alsın sana versin.” gibi sözleri sıkça duyan bir topluluğun üyeleriyiz. Sevme halimiz bile acı çekiyor. O bile özerk değil.

Sevgiyi, durmadan kendinden veren biri olmaya çalıştıkça ben, ben olmaktan çıkıp giderim.  Her şeyi olma ve oldurmanın kapsayan doğası, tarafların ilişki tarafından tüketildikçe kendi çıkarlarını, hedeflerini ve kimliklerini gözden kaçırmalarına neden oluyor. Memnuniyet ve mutluluk için çıkılan yol, katlanılması gereken rahatsız bir yolculuğa eviriliyor. Fedakâr ve adanmışlığın timsali olmaya çalışırken acıları baş tacı eden bir figüre dönüşüyor.

En iyisi her şeyi olmayalım kimsenin. Kimse de bizim her şeyimiz olmasın. Birbirimizin dünyasında yer kaplayalım, kritik yerlerde yaşayalım, o dünyaya bir sürü şey katalım ama tamamını kaplamayalım. Birinin her şeyi olmanın dayanılmaz ağırlığını atalım üstümüzden. Önce kendi evimizin önünü süpürelim. Birbirimizin yardımına koşalım ama kimseyi işe koşmayalım.

İzninizle nötr alana iniş izni isteyeceğim zihnimin kulesinden. Yumuşak bir iniş için kemerimi bağlamaya gidiyorum.

Sevgiyle ve huzurla kalın!


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

ASLI ŞENGÜN
Üniversitede aldığı iletişim ve edebiyata dair kuramsal alt yapı ve tekniklerle fikirlerini çeşitli sitelerde yazarak pekiştirmeye ve herkesle paylaşmaya çalışıyor. Bir yandan içerik üretirken bir yandan aldığı eğitimlerle iletişim tekniklerini referans alarak yol arkadaşlığı yaptığı koçluk sistemiyle yetişkinlerin ve öğrencilerin hayatına dokunuyor. Düzenlediği eğitimler ve atölyelerle de evrendeki iyi yaşam çemberinde yeni nesil rehber ve öğrenci olma görevine devam ediyor. Sosyal medya hesabında içerik üretip yazmaya devam ederken aynı zamanda Mümkün Dergi bünyesinde yazı işleri müdürlüğü ve editörlük yapıyor.