İçten, gülümseyen, dingin bir ses duymak ve ola ki düşük frekanstaki halet-i ruhiyenizi değiştirmek istiyorsanız Efe Kıncal’ın YouTube kanalına bir göz atın derim. Kendisi hem opera sanatçısı hem tenis öğretmeni hem baba hem de frekans yükselten bir YouTuber. Nezaketli sesi, gülen gözleri, deneyim süzgecinden geçmiş aktardıklarıyla, hava ne kadar karanlık olursa olsun içinizde bir güneş açtırıyor. Öyle olmasa 112 bin YouTube takipçisi yorumlarda bıkmadan usanmadan ‘iyi ki varsınız’ yazmazdı. İngiltere’de yaşayan kuzenim, güne onunla başladığını söyledikten sonra benim de günümü aydınlatır oldu. Hemen Mümkün Dergi okurlarıyla tanıştırmak istedim. Şükür ve çekim yasası üzerine söyledikleri gerçekten flaş flaş flaş!
Öncelikle hikayenizi öğrenmek isterim?
Hikayem 19 Haziran 1980’de İzmir’de başladı. Genel olarak güler yüzlü, mutlu ve sakin bir çocuktum. Babamın işi dolayısıyla çocukluğumun yaklaşık olarak 5 senesi yurt dışında geçti. 3 sene Japonya’da, 2 sene de Suudi Arabistan’da yaşamak hem kültürel olarak çok farklıydı hem de birçok farklı ülkeden arkadaşlar edinmeme yardımcı oldu. Küçüklüğümden beri, her zaman müziğe ve spora karşı ilgiliydim. Bir taraftan arkadaşlarımla kurduğumuz müzik grubunda müzik yaparken, bir yandan da tenis antrenmanlarımdan geri kalmamaya çalışıyordum. İlk etapta müzik kazandı ve üniversitede Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Şan-Opera bölümünü bitirdim. Opera kariyerim yaklaşık iki sene sürdükten sonra, bu sefer de tenis ağır bastı ve yaklaşık olarak 13 sene tenis antrenörlüğü yaptım. Ama sonunda sahne ve müzik sevgisi son sözü söyledi ve şu anda Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde, büyük bir keyifle diplomalı mesleğimi icra ediyorum. Tabii bütün bu arayışların hepsi aslında mesleki bir arayış değil, içsel bir arayıştı ama ben o zamanlar bunun farkında değildim.
Neler yaptınız, bu yolculuklara nasıl çıktınız?
Kişisel gelişim yolculuğumun başlangıcı, bu alandaki birçok başlangıca benziyor aslında. Fazlasıyla şikâyet etmek, olayların daha çok olumsuz taraflarını görmek ve yaşadıklarımdan hep başkalarını sorumlu tutmak gibi alışkanlıklarla, kendime hayatı iyice daraltıp bir köşeye sıkıştığımı fark ettim. Bir gün işten eve geldiğimde, o sıralarda 5 yaşında olan kızımın bana bir bakışı, sıkışmış olduğum o köşeden çıkmam için ihtiyacım olan itici gücü bana verdi. Hayatta asıl önemli olanın huzur, sevgi ve mutluluk olduğunu ben birazcık unutmuştum. Bir şeylerin değişmesi gerektiğine karar verdikten birkaç gün sonra, annem ve babamın bir tür enerji şifası olan “Pranik Şifa” eğitimine gideceğini öğrendim ve bunu duyar duymaz katılmak istediğimi söyledim. Pranik Şifa, beni enerji ve enerji bedeni ile tanıştırdı. Her şey çok makul, mantıklı geldi ve temel prensipleri çok çabuk kavrayabildiğimi fark ettim. Bu süreçte meditasyonla tanıştıktan sonra benim için bir geri dönüş olmadı ve o gün bugündür tüm hayatımı enerjinin temel prensiplerini göz önünde bulundurarak yaşamaya devam ediyorum.
Bu yolculuğa çıkmanızda sizi öne iten şeyler neler oldu?
Fitili ateşleyen en önemli şey kızımın o bakışı da olsa, aslında uzunca bir süredir bazı şeyleri değiştirmem gerektiğinin farkındaydım. Sadece bir türlü eyleme geçemiyordum çünkü insanız ya, bardak dolup taşmadan bir türlü harekete geçmiyoruz. Çok çabuk sinirleniyordum, sinirim çok uzun sürüyordu, sık hastalanıyordum ve bunlar gibi birçok sebepten ötürü çok mutlu bir çocuk olan Efe’den bir eser kalmamıştı. Bir çözüm bulmam gerektiğini biliyordum ama nereden nasıl başlayacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu. Bir psikoloğa mı gitsem diye düşündüysem de nedense bir türlü bu fikre ısınamadım, bardağım taşana kadar olduğum yerde saydım.
Youtube kanalını açma amacınız neydi?
Yaptığım pratiklerle, özellikle de meditasyon, zihnim dinginleşmeye başladı. Zihnim dinginleştikçe, olaylara karşı eskisinden farklı tutum ve yaklaşımlar sergilemeye başladım. Bu sayede olayların beni etkileme şeklini kontrol edebildiğimi fark ettim ve bunun her anlamda çok faydasını gördüm. Tabii insan bir şeylerden faydalanmaya başlayınca, bunu hemen yakınındakilerle paylaşıp, onların da istifade etmesini istiyor. Anlattıklarıma insanlar pozitif geri dönüş verdikçe bir gün düşündüm ki nasıl olsa video çekebilen bir telefonum var, tripodum da var. E haydi o zaman şu kamerayı açıp aynılarını ona da anlatayım! Belki de bu şekilde daha fazla insana ulaşıp daha fazla kişiye yardımım olabilir diye düşündüm ve YouTube yoluna böylece çıkmış oldum.
Meditasyonla ne zamandır ilgileniyorsunuz bu konuda eğitim aldınız mı? Aldıysanız kimlerden neler öğrendiniz?
Meditasyon ile, bu yola çıktığım neredeyse ilk günden beri ilgileniyorum. Bu konuda herhangi bir eğitim almadım. Ben kişisel gelişimi en başından beri çok basit tutmak istedim çünkü kendi deneyimlerimde gördüm ki; fazla bilgi beni fazla düşünmeye ve fazla kontrol etmeye sevk ediyor. O yüzden sadece bağdaş kurup gözlerimi kapatıp nefesime odaklandım. Bu sayede zihnim ve düşüncelerimden odağımı uzaklaştırabildim ve bu da beni, geriye kalan tek parametre olan ve asıl “ben”i oluşturan ruhuma yakınlaştırdı. İçsel yönlendirmeme karşı hassasiyetim de bu şekilde arttı ve hayatımda yaptığım seçimler de bu doğrultuda yeniden şekillenmeye başladı. Günde sadece 15 dakika oturup nefesinize odaklanmak, pek de fark ettirmeden hayatınızı değiştiriyor.
“Sonsuz sayıda olasılığın yaratılmış olduğu sonsuz sayıda paralel evrenler sisteminde yaşıyoruz.”
Videolarınızda çekim yasası konusunu çok işliyorsunuz, sizce bu yasa bu kadar kolay mı çalışıyor? İnsanın yapamayacağı, çekemeyeceği bir şey yok mu? Ya da daha şöyle sorayım çekim yasasıyla her şeyi başkalarına bağlı olmadan kuantum alandan alabilir miyiz? Bunun sınırları nelerdir?
Evet çekim yasası konusunu çok işliyorum çünkü çekim yasası bizlere evrenin işleyişini açıklıyor. Çekim yasasını, sadece bir şeyleri elde etmek için kullandığımız bir araç veya yöntem olarak görmek, bizi kişisel gelişimin asıl amacından uzaklaştırıyor. Kişisel gelişimin amacı istediğimiz her şeyi elde etmek değil, elde ettiğimiz ne olursa olsun, koşullarımız ne olursa olsun, huzurun ve mutluluğun içsel bir dinamik olduğunu anlamak ve koşullardan bağımsız olarak zaten içimizde var olan bu duyguları, kendi irademiz ile istediğimiz zaman yüzeye çıkartabilmek. Bunu başarabildiğimizde, asıl o zaman kişisel olarak gerçekten gelişmiş oluyoruz. Bu önemli noktayı belirttikten sonra, çekebileceklerimizin teorik olarak bir sonu yok.
Aynı zamanda yine teorik olarak bir şeyleri çekebilmek çok kolay. Çekim yasası der ki: “Benzer frekanstaki enerjiler, birbirlerini çeker.” Eğer iki enerji, aynı frekansta yeteri kadar süre kalırsa bu iki enerjinin birbiriyle buluşması kaçınılmazdır. İnsanlar olarak en çok zorlandığımız nokta, o frekansta kalmamıza engel olabilen kısıtlayıcı inançlarımız. Bu inançlar bilinçaltımızda saklı olduğu için ve bilinçaltı da hayatımızın yaklaşık olarak %95’ini yönettiği için, farkında olmadan inançlarımızın bize engel çıkarmasından dolayı istediğimiz frekanslarda (ruh hallerinde) yeteri kadar kalamıyoruz. Sahip olduğumuz düşünceler, duygular, sarf ettiğimiz kelimeler, eylemlerimiz. Bunların hepsi frekansımızı etkileyen faktörler. Ne zaman ki bunların kontrolünü sağlayabilmeye başlıyoruz, işte o zaman arzu ettiğimiz frekanslarda uzun süreler kalmak mümkün oluyor. Bu sadece bir hayali kendimize çekmek için değil, sıradaki düşünce ve duygularımızı çekmek için de önemli. Düşük frekanslı düşünceler, düşük frekanslı duyguları çekiyor. Aynısı duygular için de geçerli.
“Başka kişilere bağlı değiliz çünkü evren size sizin enerjinin karşılığını verebilmek için her türlü imkâna sahip.”
Burada bir sınırdan bahsedemeyiz çünkü benim ve bu alanda birçok kişinin de düşüncesine göre, sonsuz sayıda olasılığın çoktan yaratılmış olduğu, sonsuz sayılı bir paralel evrenler sistemi içerisinde yaşıyoruz. Dolayısıyla fiziksel boyutun kurallarının sınırları içerisinde her şey mümkün. Yeter ki sizin deneyiminizde yer alacak, size o istediğinizi getirecek kişinin enerjisi de aynı deneyim içerisinde yer alabilecek doğrultuda olsun. Yani bizim deneyimimizde birisi yer aldığı zaman, bizler de aynı anda onların deneyiminde yer almış oluyoruz. Bu öylesine mükemmel bir sistem ki, birbirine uyan enerjileri bulup, mükemmel bir orkestra şefi gibi yöneterek doğru enerjilerin buluşmasını sağlıyor.
Hayatınızda ruh- zihin- beden dengeniz için yaptığınız rutinler nelerdir?
Meditasyon, mütevazı denebilecek bir şekilde yoga, düzenli egzersiz, yine mütevazı bir miktarda qigong ve olmazsa olmazım soğuk suyla duş. Bunların sıralaması zaman zaman değişebiliyor. Günlük hayat içerisinde bir zaman kısıtlaması varsa, biri yerine diğeri olabiliyor ama düzenli rutinlerim hep bunlar arasında gidip geliyor.
Şükürle ilgili bir çekiminiz beni çok etkiledi bu konuda neler söylemek istersiniz?
Şükretmeyi birazcık yanlış anladığımızı düşünüyorum. Küçüklüğümüzden itibaren şükretmek çoğunlukla bizden daha kötü (bizim bakış açımıza göre) durumdaki birisine bakıp, şu anki halimizden memnuniyet duymak olarak öğretildi. Benim için şükretmek, hayatta sahip olduğumuz her şeyin, iyi ya da kötü, bizim iyiliğimiz ve gelişimimiz için orada olduğunun farkında olup, bunun değerini bilmek demek. Şükretmeye bu şekilde bakabildiğiniz zaman, an içerisindeki enerjinizi pozitife çevirmek çok daha kolay oluyor. Elbette ki bunu kast ederek, inanarak yapmak gerekiyor. Bir de tabii şu anda sahip olmadığımız bir şey için şükretme konusu var. Bu ilk bakışta biraz garip gelebilir ama arkasında az önce bahsettiğim, bütün olasılıkların çoktan yaratılmış olması durumu var. Şu anda deneyimimizde var olmayan bir şeye sahipmiş gibi şükretmek, bizi, onun varlığının olduğu gerçekliğin frekansına taşıyor. O yüzden olan, olmayan, olacak olan her şeye şükürler olsun.
Ola ki olumsuz bir durumla karşılaştığınızda siz nasıl yaklaşıyorsunuz bu konuya?
Öncelikle olumsuzun, bu düzenin olmazsa olmaz bir parçası olduğunu kabul ediyorum ve zaman zaman olumsuzluk yaşamanın, benim gelişimim için çok önemli olduğunu biliyorum. Aynı zamanda herhangi bir şeye “olumsuz” damgası vuranın da kendi zihnim olduğunu biliyorum. Elbette ki sevdiklerimizin kayıpları gibi bariz konuları bunun dışında tutarak söylüyorum. Ama temel olarak yaşanan bütün deneyimler nötr olarak gerçekleşiyor. Ne zaman ki ben o deneyimi kendi süzgecimden geçiriyorum, işte o sırada negatif, pozitif veya nötr damgasını vurmuş oluyorum. Eğer insanın farkındalığı belirli bir seviyeye geldiyse, bu damgalamayı daha bilinçli bir şekilde yapabiliyor ve bu şekilde ilk anda refleks olarak olumsuz bir damga vursa da çok kısa bir süre içerisinde olay ile ilgili bakış açısını değiştirip, onu en azından nötr, ya da yapabiliyorsa pozitif bir anlamlandırmaya getirebiliyor. Zaman içerisinde bu bahsettiğim süreçte iyileşiyorsunuz ve artık refleks olmaya başlıyor.
Sizce en etkili meditasyon nasıl yapılır?
Çok fazla sayıda meditasyon var ve bunların en etkilisinin hangisi olduğunu bilecek kadar bilgi sahibi değilim. Ama eğer herhangi birisinin yönlendirmesi olmadan, sadece kendi kendinizle bu yolda yürümek istiyorsanız, o zaman bence en etkili meditasyon, benim de yaptığım, oturup sadece nefesimize odaklandığımız meditasyon. Olduğunuz yerde durup, nefes alıp sadece var olmak. Bunun insana verdiği huzuru kelimelere dökmem imkânsız, denemeniz gerek.
“Hayat ile ilgili en büyük önceliğiniz kendi iyiliğiniz olsun.”
Her gün meditasyon yapan bir kişi nasıl bir hayat yaşar?
Elbette ki deneyimler kişiden kişiye farklılık gösterebilir ama her gün düzenli meditasyon yapan insanların daha dingin, daha sakin, daha toleranslı, daha sağlıklı, daha huzurlu ve dolayısıyla daha mutlu yaşadıklarını söyleyebilirim.
Bu YouTube kanalı hayatınıza ne getirdi?
Çok güzel insanlarla tanıştım. Çok hayır duası aldım. Birilerine faydalı olabildiğimi hissettiğim için büyük bir tatmin duydum. Ama sadece pozitif şeyler yoktu tabii ki. Bu kanal benim gelişimimde çok büyük rol oynadı. Kendinizi bu kadar açık bir şekilde ortaya koyduğunuz zaman, elbette ki bazı olumsuzluklar için de kapıları açmış oluyorsunuz. Bunlara karşı kendimi nasıl korumam gerektiğini bu kanal sayesinde öğrendim. Ve belki de en önemli noktalardan biri tde, yeni video konuları bulmaya çalışırken zihnimde açılan yüzlerce kapı. Bunun da bakış açıma katkısı çok oldu.
Bırakmak gerçekten çok rahat bir şey ancak bazen çabanın da bir değeri yok mu?
Elbette ki çaba önemli. Ama birçok zaman çabamızı kontrol edemeyeceğimiz şeylere harcıyoruz. O zaman da bu çaba boşa gidiyor. Bana göre serbest bırakmak demek, kontrolü yüzde 100 bizde olan şeylere sonsuz çaba göstermek, kontrolün yüzde 1 bile bizde olmadığı konulara hiç kafa yormamak demek. O zaman işte çabamızın karşılığını alabiliyoruz. Bu dünyada eylemsiz sonuç, sonuçsuz eylem olmuyor.
Hayat felsefeniz kısaca?
Hayat, olabilecek en güzel hediye. Hayatı ciddiye alıyorsanız, o zaman hayatı çok da ciddiye almayın. Çünkü ancak o zaman hayatın keyfine varıp tadını çıkartabiliyoruz.
Mümkün Dergi okurlarına özel bir mesaj istesem…
Hayatınızı gerçekten değiştirmek istiyorsanız, size iyi gelen pratikleri, frekansınızı yükselten aktiviteleri ve insanları hayatınızda bir öncelik haline getirin. Her zaman, an içerisinde frekansınızı olabildiğince yüksek tutmaya odaklanın. Hayat ile ilgili en büyük önceliğiniz kendi iyiliğiniz olursa, hayat da size kendinizi iyi hissedeceğiniz birçok deneyimi karşınıza çıkartacaktır. Unutmayın ki, dışarı nasıl bir enerji yayıyorsak, hayat da bize her zaman onu aynen geri yansıtıyor.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.