Halis Dokgöz ile A7 Kitap etiketiyle geçtiğimiz aylarda okurla buluşan “Kusursuz Cinayet” adlı kitabı hakkında konuştuk.
Kusursuz Cinayet kitabında insan bedeninde, olay yerinde, bir imzada, belki hücrede failin arandığı gizem yolculuğuna çıkıyoruz. Bilimin ışığında gerçeğin peşinde koşmanın yöntemlerini okuyoruz. Ne de olsa, adli bilimler çok küçük detaylarda ipuçlarının arandığı polisiye maceralardır. Adli Tıp Uzmanı Halis Dokgöz, sade bir anlatım ve tarihsel süreçlerle bugüne ulaşıyor, geleceğe bakıyor. “Kusursuz Cinayet Var mıdır?” sorusunun peşinden gidiyor,” diyor usta gazeteci yazar Timur Soykan.
Halis Bey, yeni inceleme kitabınız “Kusursuz Cinayet” A7 Kitap etiketiyle okurla buluştu. Kurmaca ve kurmaca dışı türlerle ilişkiniz, yazı serüveniniz ve son inceleme kitabınızın ortaya çıkış sürecini anlatabilir misiniz?
Pandemi dönemiyle birlikte çeşitli televizyon kanalları ve Youtube üzerinden adli tıp ve adli bilimler üzerine yayınlar yapmaya başladım. Bu yaptığım işin adli tıp ve adli bilimler okuryazarlığı olduğunu fark etmemle birlikte yazmaya da yöneldim. Adli tıbbın edebiyat, sinema ve görsel sanatlara yansımaları ile tarihsel perspektifte geçmişten geleceğe değişen süreç çok ilgimi çekti. Yazdıklarımı 221B polisiye kültür dergisi, BirGün ve değişik platformlarda yayınlamaya başladım. Yayınladıkça hem çok keyif aldım hem de ilgi görmesi devamını getirdi diyebilirim. Ortaya çıkan yazıların derli toplu olarak bir kitaba dönüşmesi de kaçınılmaz oldu ve “Kusursuz Cinayet” doğdu.
Her ne kadar okuma ve yazma deneyimleri, işçilik ve gözlem gücü önemli olsa da taslaklarınızı nasıl oluşturdunuz, çalışmaya başlarken ilham kaynaklarınız neler oldu?
Yazılarım güncel etkilendiğim adli olaylardan kaynaklandı. Ancak her bir yazı yaklaşık bir aylık süreçte tamamlandı. Çünkü olayın tarihsel perspektifte hem bilimsel hem de edebiyat, sinema ve görsel sanatlar gibi alanlarda taramasını, izlemelerini gerçekleştirerek yaptım. Adli tıp ve adli bilimler alanında çok bildiğimi düşündüğüm konularda bile her seferinde yeni yeni şeyler keşfettim ve keşfettikçe de yazma motivasyonum arttı.
Kitabınızın önsözünde yalın biçimde belirttiğiniz gibi adli tıp ve adli bilimler toplumsal yaşamımızın içinde ve hepimizi doğrudan ilgilendiriyor. Suçlunun belirlenmesinde bilimsel gerçekliğin kullanılmasına ek olarak hem hukuk sistemi hem de kültür sanat yaşamımıza önemli yansımaları var. Kitabınız kriminoloji ve kriminalistik biliminin olmazsa olmazları olan adli bilimler ve adli tıp alanında olup bitenleri toplumla doğru biçimde paylaşılması için çıkılan yolculuğun ilk aşaması diyebiliriz. Taslaklarınızı yeniden üretip dönüştürürken nasıl bir süreç işledi, bölüm başlıklarını nasıl belirlediniz?
Kitabın oluşum sürecini aslında hayat belirledi desem abartmış olmam. Kendimi karikatürlerle ifade ederim, son on yıldır yazılı basında çiziyorum, son olarak da derdimi metaforlarla anlattığım mecra, bir parçası olmaktan onur duyduğum BirGün gazetesi. Ancak şunu fark ettim ki karikatürlerle her şeyi yansıtamıyorum, yazmak edimi de çok keyifli ve insanın kendini yenilemesini, geliştirmesini sağlıyor. Etkilendiğim bir adli olaydan yola çıkarak bilimsel literatür taramasına ek olarak konuyla ilgili roman, şiir, tablo, film ve dizi izlemeleri yapıyorum. Sonra da oturup yazıyorum. Yani ilham gelmesini beklemiyorum, çalışarak yazıyorum.
Adli tıp ve adli bilimlerin temel farkı nedir? Adli bilimlerin farklı bilim dallarıyla nasıl bir ilişkisi var?
Adaletin toplum ve toplumu oluşturan bireyler arasında eşit olarak sağlanabilirliğine hizmet eden sağlık, fen ve sosyal bilimler gibi eğitsel, teknolojik ve pozitif bilimler topluluğunu oluşturan adli bilimler ve bunun bir dalı olan adli tıp aslında yaşamımızda çok önemli bir yer kaplıyor. Adli bilimler; adli tıp, hukuk, kriminoloji, kriminalistik, adli patoloji, adli psikiyatri, adli biyoloji, adli toksikoloji, adli diş hekimliği, adli entomoloji, adli antropoloji, adli seroloji, adli otomotiv, balistik, yangın ve kundakçılık, adli hemşirelik, adli meteoroloji, adli veterinerlik, felaket kurbanlarının kimliklendirilmesi, adli eczacılık, olay yeri inceleme, tıp hukuku, tıp etiği, adli animasyon, adli görüntüleme, adli fotoğrafçılık, adli otomotiv, adli bilişim, adli muhasebe, adli tekstil, adli palinoloji, adli jeoloji, adli astronomi, adli farmakoloji gibi pek çok sağlık, fen ve sosyal bilim dallarından oluşan ve birbiriyle sıkı etkileşim halinde bulunan multidisipliner bir alandır. Adli bilimler çok geniş bir şemsiye. Adli tıp ise adli bilimlerin sadece bir dalı. Ülkemizde adli tıp deyince her şeyi kapsıyor gibi algılanıyor.
“Cinayet hiçbir zaman kusursuz değildir ve cinayet silahının da bizzat kusurun kendisi olduğu gerçeğini unutmamamız gerekiyor,” diyorsunuz kitabınızın giriş bölümünde. Kitabınızı okuyabilecek okurlar için biraz açabilir misiniz bu meseleyi?
Katil, cinayeti işlediği yere gelir, cinayeti işler, delilleri yok eder/etmeye çalışır ve olay yerinden ayrılır. Ancak bu basit gibi görünen kurguda aslında ardında pek çok iz bırakır. Bir cinayet varsa olay yerinde mutlaka bir iz de vardır ve önemli olan bu izleri görünür kılmak, irdelemek ve yorumlamaktır. Bilim ve teknolojideki gelişmeler, cinayet işleyen katillerin farkında olmadan bıraktıkları delillerin hızlı ve basit bir şekilde bulunmasına da sağlar. Olay yeri incelemesinde ve adli tıbbi muayenede teknoloji kullanımı saldırgan ve saldırıya ait özle görülemeyen ip, giysi, plastik vs. maddeler, insana ait kıl, saç, kulak kiri, tükürük, sperm gibi biyolojik materyaller elde edilebilir. Bütün bu izler, DNA incelemesinin yapılabilmesine ve böylelikle katilin kimliklendirilmesine olanak sağlar.
Otopsi ile sadece ölüm zamanı ve ölüm nedeni değil aynı zamanda eylemin niteliği, nasıl olduğu ve/veya olabileceği yorumlanarak kaza, intihar, cinayet veya doğal nedenli bir ölüm olup olmadığı da ortaya konulabilir. Toksikolojik inceleme saldırgan ya da mağdurun bedeninde uyutucu, uyuşturucu ve/veya toksik bir madde bulunup bulunmadığı, eğer varsa dozunu saptarken yine kimyasal, biyolojik, radyoaktif, nükleer maddeye bağlı ölümlerin de nedenini açıklamaktadır. Gelişen bilim ve teknoloji artık delilleri kolaylıkla saptıyor, zor olansa onları inceleyecek ve yorumlayacak insanın yetiştirilebilmesini sağlayacak adli bilimler yaklaşımı sanırım. Cinayet kusursuz olsaydı ve/veya olabilseydi cinayetin unsurlarına da ulaşamazdık. Bilimsel gerçekliğin görünür olmasını sağlamak ve sadece katil kim meselesi değil aynı zamanda olayın arka planı ve ortamı da irdelemek bir zorunluluk. Bu nedenle cinayet hiçbir zaman kusursuz değildir ve cinayetin silahı da bizzat kusurun kendisi olduğu gerçeğini unutmamamız gerekiyor.
Halis Bey, artık elimizde kriminoloji ve kriminalistik alanında her anlamda nitelikli bir giriş kitabı, bir tür kılavuz kitap var. Yalın ve akıcı bir dille yazılmış hem öğretici hem de yarattığı merak duygusuyla yeni okumalar için heveslendiriyor. Kitabınızın bir taraftan da gelişmeye açık bir yapısı var, yeni basımlarda yapmayı planladığınız ekler ya da değişiklikler olacak mı, yoksa adli tıp ve adli bilimlerle ilgili yeni kitaplar mı yazacaksınız?
Soru ve yorumunuz için çok teşekkür ediyorum. Suya yazı yazmadığımı bilmek ve merakla yeni keşiflere yolculuk yapmak ve/veya olası yolculuklara neden olabilmek en büyük dileğim. Kitap kısa sürede ikinci baskısını yapıyor ve ilk haliyle yayınlanacak. Ancak bu tür yazılara devam ediyorum, çünkü bitmek bilmeyen bir alan adli tıp ve adli bilimler. Ve yaşamımızda olan bunca kriminal olayları yazıp adli tıp ve adli bilimler okuryazarlığını devam ettirmek niyetindeyim. Ayrıca başarabilirsem bir roman ve dizi projemiz olduğunu da ekleyeyim.
Çok ciddi bir birikim olmasına karşılık Türkiye’de neden siyasi polisiye bu kadar az yazılıyor sizce? Öte yandan son dönem yerli polisiye romanlarda toplumsal meselelerin görünürlüğünün arttığını düşünüyorum, ne dersiniz?
Ülkemizde kısır bir edebiyat ve sanat ortamı olduğu konusunda size katılıyorum. Ancak kriminal dünyayı anlatan romanlar, tablolar, karikatürler, sinema ve dizi alanında üretimler azımsanmayacak sayıda. Önemli olan gerçek veya kurgusal özellikle katil kim sorusuna yanıt yanında, arka plan ve yaşadığımız dönemin anlatılması gerektiğini düşünüyorum. Arka planı olmayan eserlerin kalıcılık sorunu yaşayacağını düşünenlerdenim. Adli olaylar sosyal hayatın bazen öznesi, bazen de nesnesi ve bizlere düşen de bunları yazmak, çizmek ve toplumla paylaşmak.
Halis Bey, karikatürlerinizi uzun yıllardır beğeniyle takip ediyoruz. Karikatür-polisiye ilişkisi, polisiye çizgi-grafik roman ve mangalar üzerine neler düşündüğünüzü soracağım. Bu alanda okurlara ne gibi okumalar önerirsiniz?
Tıp fakültesi öğrencilik yıllarımdan beri tutkuyla karikatür çiziyorum.Ve doktor olmamın ve sonrasında adli tıp uzmanı olmamın karikatür sanatıma çok katkı koyduğunu görüyorum. Çünkü adli tıp hayatın tam merkezinde. Doğal olarak bu durum çizdiklerime yansıyor. Hürriyet, Dünya, Ekonomi ve ardından BirGün gazetesinde devam ettiğim çizgi yolculuğunda metaforlar kullanıyorum ve mümkün olduğunca yazı kullanmıyorum. O nedenle de belki köşemin adı metafor. Polisiye ve kriminal konular üzerine elbette karikatürler çiziyorum ancak çizgi roman ve manga apayrı bir düzlem. Bu konuda çizen ve üreten çok az sanatçı var. Ve her gün gazetelerin üçüncü sayfalarında kaybolup giden hikayeler var ve bunların hem yazılması hem de çizilmesi gerekiyor. Okur nitelikli eserleri kesinlikle ödüllendiriyor. Özellikle klasik Agatha Christie ve Arthur Conan Doyle’un kült eserlerinin çizgi romanları var, en az roman okumuş kadar keyif alınacak nitelikte. Bizden de sevgili İsmail Gülgeç’in çizdiği Ahmet Ümit’in Başkomser Nevzat dizisinden çıkan “Çiçekçinin Ölümü” ve “Tapınak Fahişeleri” çok beğenirim ve öneririm.
Özellikle polisiye roman ve öykü türlerinde Türk ve Dünya edebiyatında başucu yazarlarınız kimler? Sizi çok etkileyen roman ya da öykü karakterleri var mı?
Polisiye kitaplarında arka plan ve kitabın yazıldığı süreçte tarihsel dönem beni çok etkiler. Edgar Allen Poe, Dostoyevski, Agatha Christie, Sir Arthur Conan Doyle, Andrea Camilleri, Colin Dexter, Markaris, Simenon, Tess Gerritsen, Grange… Ve bizden de Celil Oker, Ahmet Ümit, Timur Soykan, Tuna Kiremitçi, Armağan Tunaboylu, Suat Duman, Çağatay Yaşmut ve pek çok yazarımız var. İsimlerini yazmayı unuttuğum yazarlarımızdan da özür dileyerek söylüyorum.
Bir yanda robotlar, yüksek hızlı trenler, drone otomobiller, sürücüsüz araçlar, kuantum bilgisayarlar, gen editörleri, yapay organ üreticileri, veri dedektifleri gibi yeni meslekler… Öbür taraftan iklim krizi, salgınlar, savaşlar, göçler, ırkçılık, her geçen gün daha da artan temel eşitsizlikler… Kitaplar, dergiler, dijital mecralar, sosyal medya, filmler… Halis Bey son olarak yazarların, yayıncılığın ve okur kitlesinin geldiği son noktayı da göz önünde bulundurarak sizin hem dünya genelinde hem de Türkiye özelinde polisiye roman ve öykü türünün bugününü ve gelecekte neler olabileceğini değerlendirebilir misiniz?
Bilim ve teknoloji çok hızlı bir değişim sürecinden geçiyor. Özellikle de dünyada siber bir devrim yaşanıyor. Siber teknoloji, bir yandan bilgi ve iletişimi hızlandırıp kolaylaştırırken öbür yandan kötüye kullanım da bir o kadar hızlı ve kolay oluyor. Siber saldırılarla seçimlere müdahale edilebilmekte, elektrik, doğal gaz kesintileri, bankacılık ve iletişim sistemleri çökertilebilirken bireyin en mahrem alanına girmekten, farklı istismar boyutlarını da kapsayan çeşitli sahtecilikleri içeren dev suçlar söz konusu olabilmekte. Ülkeler artık en büyük yatırımlarını siber dünyaya yapmakta, dünyada yaşanan siber devrimi ıskalayan ülkelerin yeniden kurulan dünya düzenindeki yerinin neresi olacağını tahmin etmek çok da zor olmasa gerek. Ve bizim ülkemizin hızla bu devrimin bir parçası olması gerekiyor. Bilişim teknolojilerini olabildiğince verimli kullanıp araştırma ve geliştirmeye yatırımlar yaparak siber devrimin içinde yer almamız zorunlu görünüyor. Bu durumdan edebiyat ve sanatçıları ayrı tutamayız. Kendi gerçekliklerimizi kurgularken, yazıp çizerken bilimsel temele oturtma ve gelişen yeni duruma özgü eserler üretme zorunluluğumuz bulunuyor. Kötümser değilim. Bilimsel gelişmelere koşut olarak edebiyat ve sanatta da özgün değişimler kaçınılmaz görünüyor.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.