Ses terapisi hocamla diyaframımın daha iyi çalışması için kahkaha çalışması yapıyoruz. Zorluyorum zorluyorum, olmuyor.
Kötü komedi filmlerinden çıkmış bir karakter gibiyim, yapamama daha çok gülüyorum ama onun dediğini bir türlü yapamıyorum.
Sahtelik var halimde.
Tam kahkaha atacağım sırada kasılıp kaldığımı fark ediyorum.
***
Aradan birkaç gün geçiyor. Bu egzersizin bana uygun olmadığına karar vermiş ve denemeyi bırakmışım. Aynı gün öğleden sonra tam bardağa çayımı koyarken birden alt karnımı çekip bırakıp kahkaha egzersizimi yapmaya başlıyorum. Elimden demliği bırakıyorum. Sanki birisi bir yerimdeki düğmeye basmış gibi.
Gülmüyorum…
Kahkaha atıyorum.
Hem de ne kahkaha!
Bir yandan bu durumu tuhaf buluyorum. Her ne kadar kahkahalarım ardı ardına gelse de kasılıyorum.
Gülmek, neşelenmek için bir neden olmalı.
Sahi bir neden yokken, durup durduk yere neden gülüyorum?
Bu bir egzersiz en nihayetinde ama karnımın içi inanılmaz rahatlıyor da.
Bir an çocukluğumda bir yerlere dalıp gidiyor zihnim.
***
Katılarak gülüyoruz…
Adeta bir kriz durumu var. Ortada neşelenecek bir durum da yok ama çok neşeliyiz.
Yerde debeleniyoruz kardeşimle ve kendimizi durduramıyoruz.
Durmamız lazım.
Büyükler bağırıyor ‘’ bu kadar gülmek iyi değil, ağlayacaksınız. Kendinize gelin’’
Onlar böyle müdahale ettikçe sanki bir el bedenimde dolaşıyor ve beni gıdıklıyor, daha da yüksek sesle kahkaha atıyorum. Gözlerimden yaşlar gelmeye başlıyor.
Aaaa doğru söylüyorlar, ağlıyorum galiba.
Ortada bir neden yokken neden gülsün ki insan?
Çok gülmek ağlamak getirir.
***
Neşelenmek bir kutlama gibidir, başlarken bilirsin sonsuza kadar sürmeyecek ama orada olmak sana iyi gelir. Eğer kutlama anına değil de bitişine odaklanırsan durduk yere hüzün kaplar içini… Sanırım büyükler bunu kestirmeden anlatıyorlardı. Çok kaptırma kendini geçip gidince ortada kalıverirsin.
Hüzün öyle mi ya!
Bir kere geldi mi yerleşip kalan yatılı misafir gibi bir süre sonra hayatının parçası oluverir.
Hüzün neşe gibi değildir. Bırakıp gitmez seni, üstelik bir de etrafına seninle ilgilenecek adam toplar. Kimse aşağıya çekmeye çalışmaz hüzünlüysen. Aksine neşe fenerleriyle gelirler. Değerli oluverirsin birdenbire.
Hüzünlü olmak için birçok sebep bulabilirsin.
Neşe öyle mi ya!
***
Bir neden aradığımı fark ediyorum banyodaki aynada kahkaha atan halimi seyrederken.
Bir neden olmalı…
Ortada bir durum yokken neşeli olamaz insan.
‘’Ne o, ne oldu? Neden böyle neşelisin?’’
‘’Hiçbir şey olmadı. Öyle işte keyfim yerinde bu sabah’’
‘’Allah Allah, öyle durduk yere…’’
***
Hele ki bir de kadınsan öyle durduk yere neşelenemezsin ortada bir neden yokken.
Hafiflik sayarlar sebepsiz selam vermeni, ulu orta yerde gülmeni, içinden geldiği için dans etmeni.
Dert sever bir milletin ortak konusudur sorunlardan konuşmak. Düğünlerde aranan kusur cenazelerde örtülür mesela.
Saygınlık için vakur bir duruş sergilemelisin.
Asil bir duruş dediğin ifadesiz bir yüz olmalı.
Bir ortama girdiğinde hemen herkesle samimi olmamalısın.
Zihnimden bu düşünceler akarken, komşular duyar da bu kadına ne oldu böyle derler diye kasıldığımı fark ettim. Aynaya baktım, derin bir nefes aldım ve sonra da mahalleyi çınlattım sesimle.
Ortada bir neden yokken gülmemi sandıktan çıkartmıştım. Eskinin ağırlığını silktim üzerinden, “Kadın … olmalı” yazan küçük etiketleri de yırtıp attım.
Neşemin vitrini kahkahamı güzelce yerleştirdim yerli yerine.
Bir de üzerinde “Neden?” yazan örtüyü attım ateşe, geçtim karşısına bir güzel dans ettim.
Neşelenmek için neden aramayı bıraktığında kendiliğinden neşelisin bil!
Açılış fotoğrafı: Croline Hernandez-Unsplash
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.