Şekerrenk: “Devrim Erbil Halıları ve Namütenahi Bir Derinlik” ve arkasındaki hikâye o kadar özeldir ki… Kitaba adını veren “şekerrenk”, Farsça kökenli, ‘şeker’ ve ‘renk’ sözcüklerinin bir araya gelmesiyle inşadır. Asıl anlamı, ‘sarıya çalan renk’ demektir. Eskimiş gibidir ama şekerdir. Halılar gibi…
Canlıdır. Sanki ölmez, sonsuza dek renk alır. Yeni yeni renkler. Halılar gibi…

Biraz düşününce şekeri erittiğimizde sarımsı bir renk almasından bunu anlamak mümkün. Öyle düşünün. Halılardaki gibi. Halı renkleri de “şekerlenmiştir.” O renge tam olarak ‘sarı’ diyemeyiz; ama evet, sarıya çalan bir renktir. Temsilidir. Halılardaki gibi…
Yine de demeliyiz ki algı olarak şeker denince akla gelen ilk renk şöyle pembemsi bir renk oluyor. İşte halılardaki gibi… Hatta bugünden bakarsak, şeker rengarenktir. Eskiyen halılardaki gibi. Şekerrenkte insanın aklına bütün renkler gelir. Halılardaki gibi… Yine de şöyle bir çocukluğumuza dönünce pamuklu şekerler en çok pembeydi ve elma şekerleri de kırmızı. Yani işin içinde hep bir pembelik vardır. Halılardaki gibi…

Bu kelimenin asıl anlamı ise “araya soğukluk girmiş dostluk, arkadaşlık”tır. Böylesine hoş telaffuz edilen bir sözcük için “hüzünlü” bir anlam olsa bile bu kelimeye yakışır. Eskilerden bahsederken bir şekilde yüzlere bir tatlı tebessüm yayılır ya hani. Şekerrenk de öyledir. Tatlı bir mesafedir. Tatlılıktır. Otantikliktir. Mesafe değil aslında latifedir. İnsanların eskiden ne kadar naif olduklarını düşünürüz ya, o nedenle “şekerrenk”, herhangi bir sohbetin varacağı daimî yerdir.
Gerçekten Devrim Erbil kitapları, “şekerrenktir”. Bu kitaba en çok yakışan kelimelerden biridir. Devrim Erbil halıları, namütenahi bir derinliktir. Sonsuzluktur. Kendini sürekli yeniler. Ölmez, değişir. Nostaljik bir varoluş gibi olur, içinde tüm renkleri taşır. Sonsuzluğa yürür, sonra oraya kavuşur. Aynen Devrim Erbil halılarındaki olacağı gibi! “Şekerrenk”, Bir Renk Senfonisidir Onun Halıları…
Halının Büyülü Dokusunda Bir Usta: Devrim Erbil ve Şekerrenk’in Doğuşu
Bir sabahın erken saatlerinde, Balıkesir’in puslu ışıkları Devrim Erbil Çağdaş Sanatlar Müzesi’nin camlarına vururken, içeride tarihi dokuyacak bir hazırlık vardı. Ülkemizin önde gelen sanat insanlarından, küratör Prof.Dr. Uğur Batı, müzenin geniş sergi salonunda, henüz ambalajları açılmamış halı-resimlerin etrafında dolaşıyor, her bir eserin yerini titizlikle belirliyordu. Bu, sadece bir sergi değil, Anadolu’nun binlerce yıllık dokuma geleneğini modern sanatla buluşturacak bir buluşmaydı. “Şekerrenk” adını verdikleri bu proje, Devrim Erbil’in yarım asrı aşan sanat yolculuğunun doruk noktalarından biri olacaktı.

Müzenin ortasına yerleştirilen ipek halı, güneş ışığıyla buluştuğunda adeta canlandı. 1 metrekareye bir milyon düğümün sığdığı bu başyapıt, iki ustanın 2,5 yıllık emeğinin ürünüydü. Uğur Batı, parmağını halının üzerinde gezdirirken, Erbil’in “Her düğüm bir nefes, her ilmek bir kalp atışıdır” sözlerini hatırladı. Bu halıda, sadece iplikler değil, Anadolu’nun ruhu, İstanbul’un ritmi ve sanatçının tutkusu dokunmuştu.
Renklerin Sessiz Devrimi: Şekerrenk’in Hikayesi
Devrim Erbil’in atölyesinde geçen bir kış akşamıydı. Yağcıbedir halılarının kök boyalarıyla İstanbul siluetlerini buluşturduğu o özel çalışması üzerinde çalışıyordu. Tam o sırada kapı çaldı. Prof. Dr. Uğur Batı, elinde büyük bir proje dosyasıyla içeri girdi. “Devrim Hoca,” dedi heyecanla, “bu halı-resimleriniz sadece Türkiye’de değil, dünya sanat tarihinde bir dönüm noktası. Bunları Şekerrenk adıyla ölümsüzleştirmeliyiz.”
O gece, sabaha kadar süren sohbetlerinde, kitabın ve serginin temelleri atıldı. Erbil, Yağcıbedir’den getirttiği antik halı desenlerini gösterirken, Uğur Batı bunların modern yorumlarını hayal ediyordu. “Picasso’nun dediği gibi,” diye ekledi Erbil, “gerçek sanat, geleneği geleceğe taşıyabilendir.” Aylar süren çalışmalar sonunda, Balıkesir Devrim Erbil Çağdaş Sanatlar Müzesi’nde muhteşem bir koleksiyon hazırdı. Sergi salonunda, Kiki Smith ve Grayson Perry gibi uluslararası sanatçılarla kıyaslanan Erbil’in eserleri, kronolojik bir yolculuk sunuyordu. Bir köşede, Nakkaş Osman’ın minyatürlerinden esinlenen ilk dönem çalışmaları, diğer yanda Mondrian’ın geometrik anlayışını yansıtan modern yorumlar…
Serginin en çarpıcı bölümü ise “İstanbul Senfonisi” adını verdikleri bölümdü. Burada, Erbil’in Boğaz’ın mavisini 213 farklı tonla dokuduğu dev halı, ziyaretçileri büyülüyordu. Uğur Batı’nın küratörlüğünde düzenlenen bu bölüm, şehrin bin yıllık tarihini halıların dilinden anlatıyordu.

Bir Kültür Köprüsü: Şekerrenk Kitabı
Kitap fuarında, “Şekerrenk: Devrim Erbil Halıları ve Namütenahi Bir Derinlik”in lansmanı yapılırken, Erbil genç sanatçılarla sohbet ediyordu. “Bakın,” diyordu bir Hereke halısını göstererek, “buradaki her motif bir hikâye anlatır. Sanatçı, bu hikayeleri bilmeli ve yeniden yorumlamalı.” Prof. Dr. Uğur Batı, kitabın önsözünde şöyle yazmıştı: “Devrim Erbil’in halıları, sadece görsel şölen değil, aynı zamanda Anadolu’nun kolektif belleğidir. Bu kitap, bir sanatçının kişisel yolculuğundan öte, bir medeniyetin sanatla kurduğu diyaloğun belgeselidir.”
Kitap, sadece halı-resimlerin teknik analizini değil, Erbil’in Olga de Amaral ve Fiona Hutchison gibi uluslararası sanatçılarla olan diyaloglarını, Hans Holbein’in detaycılığına duyduğu hayranlığı da içeriyordu. Özel bir bölümde, Erbil’in “Halı sanatı ölmeye yüz tuttu, biz bu geleneği yaşatmalıyız” çağrısına yer verilmişti.
Müzede Son Hazırlıklar
Sergi açılışından önceki gece, müzede hummalı bir çalışma vardı. Devrim Erbil, en sevdiği eseri olan “Çizginin Ritmi”nin önünde durmuş, dalgın dalgın bakıyordu. 2019 yılında yaptığı bu 100×135 cm’lik halı-resim, tüm sanat anlayışının özeti gibiydi. Uğur Batı yanına yaklaştı: “Hocam, yarın sadece bir sergi açmayacağız. Anadolu’nun dokuma geleneğini dünyaya tanıtacak bir kapı aralayacağız.”Erbil gülümsedi: “Uğur, biz bu halılara sadece iplik dokumadık. Anılarımızı, hayallerimizi, bu toprakların bin yıllık hikayesini dokuduk. Şekerrenk, bu hikâyenin adı artık.”

Ertesi gün, müzenin kapıları açıldığında içeri akan sanatseverler, Devrim Erbil’in deyimiyle “renklerin senfonisi” ile karşılaştı. Sergi, sadece görsel bir şölen değil, aynı zamanda dokumanın felsefesi üzerine derin bir düşünme alanı sunuyordu. Her halı, kendi hikayesini fısıldıyor, her motif, geçmişle gelecek arasında köprü kuruyordu.
Prof. Dr. Uğur Batı’nın küratörlüğündeki sergi, aylar süren titiz çalışmanın ürünüydü. Sergi mekânı, Erbil’in “sanat bir bütündür” felsefesine uygun olarak tasarlanmıştı. Bir köşede Yağcıbedir’in geleneksel motifleri, diğer yanda İstanbul’un modern çizgileri, hepsinin ortasında ise sanatçının “Halı Dünyası”nı anlatan özel bir bölüm yer alıyordu.
Şekerrenk, sadece bir sergi ve kitap değil, Devrim Erbil’in sanat anlayışının manifestosu, Anadolu’nun dokuma geleneğinin evrensel dile dönüşümünün belgeseli oldu. Balıkesir’de başlayan bu yolculuk, dünyanın dört bir yanında sanatseverlerle buluşmaya hazırlanıyordu. Tıpkı Erbil’in halılarındaki iplikler gibi, geçmişle geleceği birbirine dokuyan bu proje, sanat tarihinde silinmez bir iz bırakmaya hazırlanıyordu.
Sergi ve Kitap Künyesi
Sergi Adı: Şekerrenk: “Devrim Erbil Halıları ve Namütenahi Bir Derinlik
Sergi Evsahibi: Devrim Erbil Çağdaş Sanatlar Müzesi
Ressam Adı: Prof. Devrim Erbil
Küratör: Prof. Dr. Uğur Batı
Kitap Yazarı: Prof. Dr. Uğur Batı
Kitap Küratörü: Barış Erbil
Türü: Müze/Halı-Resim Koleksiyonu
Sergi Açık Tarih Aralıkları: 16 Mayıs-Ucu Açık
Sergi Eser Türleri: Halı Resimler/ Kilim Eserler/ Karışık Teknikler/
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.