SUFİ TAROTU: BATIN’DAN ZAHİR’E KENDİ SIRRINA YOLCULUK
Aktüalite Farkındalık

Sufi Tarotu: Batın’dan Zahir’e kendi sırrına yolculuk

Sır da sensin, soru da sensin, cevap da sensin… Senden sana yolculukta işaretler, gizemler, vasıtalar var, kimileri seni yolda bırakır kimileri yola sokar. Kimileri şeytani kimileri rahmani…21 Aralık’ta Sufi Tarot’unun yaratıcısı, Sufizmi batıya tanıştıran İnayet Han’ın yolundan giden, Ayeda Husain’le Yuka Mekan’da bir yolculuğa çıktık. Mistik gerçeklerin özüne varıp, aklımızdaki sorulara akan cevaplarla kalbimizin aynasını parlattık.  Ve cevaplar batından zahire geldi, korku azaldı, aşk çoğaldı. Ey okur bu yazıda kendi cevaplarını bulman dileğiyle…

Gece ile gündüzün değişimi başlattıkları 21 Aralık 2024 günü Yuka Mekân’da enerjisel dönüşümlerin yaşandığı, su gibi hafif, akışkan, meltemli bir gök gibi gönül okşayan, akşamüstü güneşi gibi tatlı tatlı ısıtan, eve dönüp bir çay koyduğundaki gibi güvende hissettiren bir etkinlik vardı: Sufi Tarot’u üzerine.

Tarot deyince insan bir geriliyor, bilenler bilir, hayır bu öyle değil, kendinden kendine bir rehberlik, bir bilgelik, bir anlayış, bir farkındalık bir aydınlanma yolculuğu bu. Sufi Tarot’un yaratıcısı Ayeda Husain’i tanıyınca zaten aldığınız çağrının çok yücelerden gelmekte olduğunu anlıyorsunuz. Ayeda Husain tasavvuf yolunda bir yolcu, yıllardır, sufi müzisyen ve ruhani öğretmen İnayet Han’ın ekolünden kendisi.   İnayet Han, Batı dünyasına, ilahi aşkı, ruhaniyeti, Sufizm’in diğer kavramlarını ve yaşam biçimini en iyi anlatan üstatlardan kabul ediliyor.

YAPRAK ÇETİNKAYA, AYEDA HUSAIN

Mümkün Dergi okurları elbette gayet farkındadırlar ki “tesadüf” yoktur, ilahi karşılaşmalar vardır, nitekim sevgili Ayeda Husain’in, Mümkün Dergi’nin ve Yuka Mekânın sahibelerinden sevgili Yaprak Gökçen Çetinkaya ile karşılaşması da öyle olmuş. Mevlâna Dergahı’nın son postnişi Veled Çelebi’nin küçük torunu sevgili Yaprak geçen sene Bali’ye gittiğinde gönlünden kendisine Hazreti Mevlana’dan bir işaret gelmesini dilemiş. Bu niyeti alıp, dolaşırken bir kitapçıda, birden Sufi Tarot kartlarıyla karşı karşıya gelmiş. Öyledir ya güzel karşılaşmalarda enerji enerjiye geçer, his hisse dolanır, olacak olan sana parlar. Nitekim Yaprak desteyi eline aldığında müthiş bir yakınlık hissetmiş, içinde bizim kültürümüzle çok uyumlu semboller olduğunu görünce, bu tarot destesinin doğuşunu merak etmiş. Bir de bakmış ki Türkçede Butik Yayıncılık bu desteyi Türkiye’de niyetlileriyle buluşturmuş bile. İşte tohumlar böyle atılmış, Yaprak geçtiğimiz aylarda Sufi Tarot’un yaratıcısı Ayeda Husain’le yine Mümkün Dergi için bir röportaj yapmıştı, oradan biraz Ayeda Hanım’ın hikâyesinden ve bu şahane rehberlik destesinden biraz burada bahsedelim.

Ayeda Husain, Pakistan Lahor’lu. Şu anda Kanada’da Oakville, Ontario’da yaşıyor ve New York’ta eğitim almış. Uzmanlık alanı gazetecilik. 1988 yılında annesi sayesinde tasavvufla tanışmış. Çişti-İnayeti soyundan, kendi yolunu ve hocasını bulmuş. Tasavvufa başladıktan sonra ana akım gazeteciliğe giderek ilgisini yitirmeye başlamış (bana da öyle oldu) yazdığı her şeye tasavvuf ruhunu katmaya başlamış. Mürşidi ise Hazreti İnayet Han’ın torunu Pir Zia İnayet Han olmuş.

Tasavvufu Batı’ya taşıyan kişi olarak anılan Hazreti inayet Han’ı biraz da Husain’den dinleyelim. Hindistan Barodalı mutasavvıf ve müzisyen (1827-1911). Bugün İnayatiyya olarak adlandırılan okulu, Çişti soyunun bir parçası ve kendini Evrensel Tasavvuf’a adamış küresel bir organizasyona dönüşmüş.Yirmili yaşlarının başında genç bir müzisyenken Hindistan’daki mürşidi ona görevinin Batı’ya gitmek ve tasavvuf mesajını orada yaymak olduğunu söylüyor. Bu olay, Alt Kıta’nın İngiliz işgali altında olduğu döneme denk geliyor.  Her şeye rağmen kardeşlerini ve müzik aletlerini yanına alıp gemiye biniyor, okyanusları ve dünyanın yarısını aşıp hiç kimseyi tanımadığı Batı’ya geliyor, müzik ve tasavvuf dersleri vermeye başlıyor. Bugün tasavvufu Batı’ya getiren adam olarak biliniyor.

Ayda Husain tasavvufu İslam’ın içsel, mistik yolu olarak görüyor ama en büyük özelliğinin herhangi bir dinle sınırlı olmaması olduğunu söylüyor. Tüm dinlerin kalbi ve özü diyor tasavvuf için. Tüm dinlerin ve geleneklerin içinde var olan birliği, sevgiyi, uyumu ve güzelliği öğreten evrensel bağ. Bize kendimizi bilmeyi ve kendimizi bilme hali aracılığıyla Tanrı’yı bilmeyi öğreten yol. Ayeda Husain, İstanbul’un dünyada en çok sevdiği şehirlerinden biri olduğunu söylüyor ve daha önce 2018’de Konya’da da bir inzivada bulunmuş. Husain bir şifacı olarak Hazreti Mevlana’nın şiirlerini tasavvuf çemberlerinde Hazreti İnayet Han’ın öğretilerinden yola çıkarak anlatıyor. Tarot ile tasavvufun ortak noktaları olduğuna inanıyor. Tarot Batı’da Deli’nin Yolculuğu olarak bilinir, her iki gelenek de gerçeğe (Hakk’a) yaklaşmak amacıyla kendimizin daha derin yönlerini kazmak için içsel bir yolculuk hakkında diyor bu birliğe.

Büyük Arkanalar (ilk 22 kart), gerçeği arayan genç bir ruhun hikayesini anlatır. Çoğu insanın atladığı şey, 22 Büyük Arkana’nın, Şeyhül Ekber, İbn Arabi’nin Büyük Kozmik Döngü hakkında yazdığı 22 İlahi İsme dayandığıdır! Küçük Arkana (sonraki 56 kart), çoğu insanın, tasavvufun ana parçası olduğunun farkında olmadığı toprak, su, ateş ve hava unsurlarına dayanır. Mevlâna’nın dediği gibi “Toprak, su, ateş ve hava bizim için cansız, Allah’ın katında ise diridir.”Tarotun İslami kökenleri göz önüne alındığında, bu iki geleneği bir araya getirmek yapılacak en doğal şey gibi görünüyordu. Daha önce kimsenin yapmamış olmasına şaşırdım!

İLK TAROT DESTESİ TOPKAPI SARAYI’NDA

Çoğumuzun bilmediği bir şeyi de onun sayesinde öğreniyoruz, Tarot’un tarihçesinin 1300’lü yıllarda Mısır’da Memluk Sultanlığı’nda ortaya çıktığını, daha sonra İtalyanlar tarafından toparlanarak İtalya’ya götürüldüğünü ve Rönesans’ta farklı bir etki aldığını… Bilin bakalım ne olmuş! Memluk Sultanlığı’ndan bildiğimiz ilk tarot destesi Topkapı Sarayı Müzesi’nde! Ve bu bilgi Sufi Tarot destesinde yazıyor. Sufi Tarot’daki 22 Arcana’nın (Latince Sır) anlamına geliyor, birer Arketip olduğunu söylüyor Husain. Bize işaret edilen bir nitelik, bazen de geliştirmemiz gereken bir yön. Manevi yoldaki görevimiz, bu nitelikleri uyandırmak, gölgelerini ve ışıklarını tanımak ve onları varlığımızda dengeye getirmek. Sufi Tarotu’nun ilhamı ona bir meditasyon sırasında gelmiş. Meditasyonlarında gördüğü imajları Pakistan’da, iki harika sanatçı- Momina Khan ve Hassaan Aftab ile Zoom üzerinden çalışmışlar.  Vizyonların aslı ile aynı noktaya gelene kadar her ayrıntı üzerinde durmuşlar.

Tıpkı workshop’ın başında yaptığı konuşmada olduğu ve websitesinde yazdığı gibi tarotun geleceği öngörmek veya kehanetle ilgili olmadığını söylüyor. ‘O kendimizi tanımak ve dönüştürmek için bir araç. “Geçmişte bazı destelerin oldukça karanlık ve olumsuz görüntülere sahip olduğunun farkındayım. Sufi tarot destesinde daha zor kartların bazılarını dahi olumlu, ışık dolu bir şekilde resmetmek için bilinçli bir çaba gösterdim. Tasavvufta her mücadele, kendini geliştirmeye bir davettir. Her kartı, her arketipi ve her dersi bu bağlamda sunmaya çalıştım” diyor. Sufi Tarot, “Nereden geldik? Neden böyle hissediyorum? Neden böyle davranıyorum? Hayat amacım nedir?” gibi soruları cevaplamamıza yardımcı olan eşsiz bir şifa aracıdır. Görsellerdeki karakterleri, altta yatan dersler, ortaya çıkmak ya da dikkat çekmek için çağrıda bulunan niteliklerimiz olarak görmeye başladığımızda bu kartların altında yatan gizem de kendini göstermeye başlar’ diye ekliyor.

O ekinoks günü meraklı ama dingin bir kalabalık olarak Yuka Mekân’da bir çember olarak oturarak yerlerimizi aldık. Nezaketli konuşmalarla ve güler yüzle, almaya vermeye hazır bir şekilde toplandık. Mekanlar da enerji yüklüdürler, orada yaşanmış, niyet edilmiş, söylenmiş ve söylenmemiş her şey mekanların içinde yer alır. İnsanın içine huzur salan bir aydınlık, bir dinginlik, bir paylaşmaya gönüllük yeri olan Yuka Mekan’a Ayeda Husain’in kalplerle huzur veren, kaygıyı, endişeyi, kıyası, negatif merakı, ayrımcılığı dışarda bırakan enerjisi de katılınca, çemberdeki herkes kendi arketipyle ışıldamaya başlamıştı bile. Yola hevesliydik yol da bize hevesliydi. Hoş geldin diyen, seni kendine davet eden bir enerjisi vardı Ayeda Husain’in. Kendi adıma, içimin huzura yayıldığını, ortamla bir olmaya başladığını daha baştan hissetmeye başladım. Rahatladım.

Ayeda Husain’den sufi’nin sırrını dinlemeyi, ona ortak olmayı kalbimi açtım. Bütün katılımcıların gözlerinin ışıldadığını, dingin bir canlılıkla ya da dirlik mi demeliyim parladığını ve hepsinin orada tam bir bütünlükle bulunduğunu söylemeliyim. Katılımcılar arasında öğretim üyeleri, psikologlar, şifacılar, terapistler, meraklılar çok çeşitli skaladan insanlar vardı. Ney sesi eşliğinde bir meditasyonla başladık ama ondan önce farklı bir nefes çalışması yaptık. Umarım bu nefes çalışması bütün hayatımca benimle olur.

4 ELEMENT NEFESİ

Nefes her şeyin başı ve kadim zamanlardan beri 4 elementin dengesini bulan, sırrı yakalamış oluyor. Çünkü hepimizde bu elementler var ama tam dengede mi, orası meçhul, kimi hava elementi kimi su elementi ağırlıklı olabiliyor örneğin, kimi de ateş ya da toprak. Oysa bu dört element, dört kapı, kimi geleneklere göre 4 meleği temsil eden enerji dengede olduğunda kişi ruh zihin beden dengesini tam olarak ifade edebiliyor.

Toprak Nefesi: Nefesi burnundan alıp burnundan verdiğinde toprak nefesini gerçekleştiriyor. Zaten bu nefesi alıp verdiğinde bir dinginlik, durmuşluk oturmuşluk, bedeninde köklenme hissediyorsun.

Su Nefesi: Nefesi burnundan alıp ağızdan verdiğinde su nefesi gerçekleşiyor. Bu nefesi alıp verdiğinde ağzından çıkan, tıpkı çeşme ya da şelale gibi akışkanlığı fark ediyorsun, beninde bir yumuşama oluyor.

Hava Nefesi: Ağızından alıp ağzından verdiğin bu nefesle bedenindeki hava elementi dengeye geliyor ve bir nefi içindeki sıkışmış bir enerji varsa dışarı çıkıyor.

Ateş Nefesi: Ağzından aldığın ve burnundan verdiğin ateş nefesi enerjini yükseltiyor, hız ve eylem niteliği ruhu yaratıcılığa hazırlıyor.

Mevsimlerin de bu dört elementle bağlantısını söyledi ki bence bunu da öğrenmek mevsimlere bakış açımı da sufi tarotundaki kartlara da bakış açımı derinleştirdi. Yaz su, kış ateş, ilkbahar hava, sonbahar da toprak elementiydi.  Bu nefes çalışmasının ardından yaptığımız müzikli meditasyonla dış dünyayı epey dışarda bırakıp merkezlendik. Ondan sonra yaptığımız Ya Zahir Ya Batın uygulaması da muhteşemdi. Zahirle Batının birbirine dönüşümü ya da aslında birliğini kavramak için mükemmel bir çalışmaydı.  Ayeda Husain hangi yolu seçerseniz seçin bir adanmışlık gerektğini anlattı şahane bir biçimde kendisii de şifa yoluna kendini adadığını ekledi. Sufi’nin yün giymekten geldiğini, bir arınma süreci olduğunu anlattı, Hindularda Sadu, Hristiyanlarda Keşiş, Kabala’da bu içselleştirilmiş mistik yan vardı. Sufizmde dünyadan geri çekilinmediğini, dünyanın içinde varolduğunu aslında kalbin yolu ile Allah’a ulaşmak olduğunu söyledi Husain. Olmak değil, olmaya doğru yolculuk, süreç.

Batı Tarot’unda kimi zaman joker ya da Deli olarak isimlendirilen Sufi Tarot’undaki Deli kartı da tam anlamını buluyor. Deli de dere tepe gezen maceracı içindeki çocuk saflığıyla oradan oraya maceraya ve tehlikelere sürüklense de sürüklenmeye meyilli olsa da o saflığın bilgeliğiyle, iç sesiyle herkesten daha güzel yol alan yol alan içimizdeki çocuk. Hem başlangıç hem bitiş. Zaten 0, nokta. Yani her şeyin başlangıcı. Her kart bir gezegenin sembolizmi, İbni Arabi’ye göre de her gezegen Allah’ın bir niteliğini temsil ediyor.  Örneğin yine Batı Tarot’undaki Aziz kartı bu destede Pir adını alıyor ve çizimiyle de şahane. Kalbinden yükselen ilahi ışıktan bir ipin ilahi olana gitmesi anlamını taşıyor.

KADIN İLAHİYE, ERKEK KADINA BAKIYOR

Beni en çok etkileyen kartlardan biri de Aşıklar kartı oldu. Orada geleneksel tarottan epey ayrılıyor. Cennetin bahçesindeki aşıklarda, dişil figür gücünü gökyüzüne bakarak, tanrısallıktan alırken, eril figür dişil figüre bakıyor ve gücünü ondan alıyor. Bu benim için enteresan bir tazelenme oldu. Sevgili Uranyen Astrolog Sevilay Eriçdem yıllar önce bir söyleşisinde, eril ve dişil ruh-eşi açılımlarında şöyle bir şey söylemişti. Aşıklar kartı aynı zamanda dünyevi aşktan ilahi aşka giden bir yolculuğu da anlatır. Ve bu yolculuğa önce taraflardan dişil olan çıkar, o kendi içindeki ruhsal dönüşümü gerçekleştirdiğinde, ona eş olan eril enerjinin ruhsal yolculuğu başlar. Aslında bu kartı şöyle de yorumlayabiliriz, içimizdeki yin ve yang enerjinin dengelenebilmesi için, özellikle daha çok bilinçdışı ya da bilinçdışı denilen yin tarafımızı dengelememiz gerekiyor. Aslında elbette burada Jungien bakış açısından baktığımızda, her kadının içinde bir animus yani eril taraf her erkeğin içinde bir anima yani dişil parça olduğunu daima hatırlamalı ve anlayışımızı buna göre geliştirmeliyiz.

Özellikle Güneş ya da Sufi Tarot’undaki adıyla Şems kartı çok ilginç bir kart bu destede. Kartta iki küçük çocuk parlayan güneşin korumasındalar. Bu kartın bizi Kuran’da da geçen Musa ve Hızır hikâyesine götürdüğünü anlattı Ayeda Husain, üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek bu hikâyenin hayatımdaki anlamı o kadar büyük ki anlatamam. Bundan 18 yıl önce derin depresyonla boğuşurken, bir sabaha karşı uykusuz bir biçimde-sanırım Ramazan’dı- televizyonu açmıştım, birden bu hikâye televizyonda yayınlandı, ağır ağır hikâyeyi dinlerken ve aynı zamanda yazılı halini okurken aydınlandım. O anda içimi kemiren ve çözümsüz sandığım sorunun benim o anda göremediğim bambaşka arka planları, nedenleri olabileceğini fark etmiş, bir anda özgürleşmiş ve hafiflemiştim. O idrak, o aydınlanma anı, hâlâ bugün ne zaman aklıma gelse içimde yeniden o aydınlık nokta ışıldamaya başlar.

Sevgili Mümkün Dergi okurları için, bu hikâyeyi kısaca buraya aktarmak istiyorum:

Musa: “Ya Rabbi! Kulların içinde benden daha alimi varsa bana göster” dedi. 

Allah: “Evet, senden daha alimi var” buyurdu.

Musa: “Öyleyse onu nerede arayayım?” dedi.

Allah: “İki denizin birleştiği yerdeki kayanın yanında, balığı kaybettiğin yerde” buyurdu. 

Aslında o Hızır’dı. Musa Hızır’a “Allah’ın sana öğrettiği ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tabi olabilir miyim?” dedi. Hızır, “Sen bana asla sabredemezsin. İçyüzünü kavrayamadığın şeye nasıl sabredeceksin?” dedi.

Musa: “İnşallah beni sabırlı bulacaksın ve hiçbir işine karşı gelmeyeceğim” dedi.  Hızır “O halde bana tabi olacaksın; ben sana sırrını anlatmadıkça, hiçbir şey hakkında bana soru sorma!”

Bunun üzerine ikisi beraber yürüdüler. Nihayet bir gemiye bindikleri zaman, Hızır, gemiyi deldi. Musa: “Neden gemiyi deldin? Geminin içindekileri boğmak için mi? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın” dedi.

Hızır: “Sen bana asla sabredemezsin, demedim mi?” dedi. Musa: “Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma” dedi. Uzağa gittiler. Bir erkek çocuğa rastladıklarında Hızır hemen çocuğu öldürdü. Musa: “Kısas olmadan nasıl masum bir cana kıyarsın? Doğrusu sen çok fena bir şey yaptın” dedi. Hızır: “Doğrusu sen bana sabredemezsin demedim mi sana?” Musa: “Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam bana arkadaş olma! Hakikaten benim tarafımdan ileri sürülebilecek son mazerete ulaştın” dedi.

Bunun üzerine yine yürüdüler. Nihayet bir köye varıp, halktan yemek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındı. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır hemen duvarı doğrulttu. Musa: “İsteseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın” dedi. Hızır “İşte bu, seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber anlatacağım” dedi.

“Gemi, denizde çalışan birkaç yoksula aitti. Onu kusurlu kılmak istedim, çünkü onların ilerisinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı.”

“Oğlana gelince, onun ana-babası mümin kimselerdi. Çocuk onları azgınlık ve inkâra sürükleyecekti.  İstedik ki Rableri onun yerine onlara daha hayırlı ve daha çok merhamet eden birini versin.”

“Duvar ise, o şehirde iki yetim oğlana aitti. Duvarın altında onların, kimsenin bilmediği babalarından kalan bir hazinesi vardı. İstedik ki o iki çocuk erginlik çağlarına ersinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ve ben bunların hiçbirini kendiliğimden yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin içyüzleri budur.”

Şeytan kartı elbette nefs: Zihnindeki zincirler

Ayeda Husain tarot okumasına daima Fatiha ile başlıyor ve Ya Hadi Ya Reşit diyerek açılımını yapıyor. Geleneksel tarotta, bir konuyu değerlendirmek için açılan geçmiş-şimdi-gelecek açılımı burada beden-zihin-ruh olarak açılıyor. Aslında en son kartın ruhu gösterdiği düşünüldüğünde bütün anlamlar yerine oturuyor, çünkü ruh asıl komutan…

Atölyede hepimiz birer kart çektik, ruhsal rehberlik istedik. Herkesin iç sesine bir yanıt geldi ve Ayeda Hanım, o mutedil, şefkatli enerjisi ile yorumlarını yaptı. Ama beni katılımcılardan birinin hikâyesi çok etkiledi, eşini yeni kaybetmiş, çocuğunu yurt dışında okutan bir annenin hikâyesi idi bu. İşinden de yeni çıkarıldığı için gönlündeki soru, bu maddi koşullarda çocuğunun eğitimini karşılayıp karşılayamayacağı imiş. Ve ona Şems kartı çıktı. Yani Musa ve Hızır hikâyesindeki yetimlerin hazineyi bulmasını temsil eden Şems. Yani koruyucu olan Allah’ın hazineleri bilinmedik yerlerden gelir.  Mevlana’nın Neyin Şarkısı şiiri ile yaptığımız derin dalış, içimizde huzur, edindiğimiz yeni iç görü kapıları, batında ve zahirde yepyeni yollarla ayrıldık atölyeden.

Akıbetimiz hayrolsun…


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

kevser-aycan-saroglu
Kul, insan, kadın, gazeteci, yazar, editör, yazar kâşifi, rüya avcısı. Amerikan Dili ve Edebiyatı mezunu. Medya sektöründe çok uzun yıllar muhabir, editör, köşe yazarı olarak görev yaptı. Halihazırda büyük bir yayınevinde yayın danışmanlığı yapıyor. Kendisini ‘ebedi hayat öğrencisi’ olarak görüyor.