Okuduğumuz kitapların satırlarında, sosyal medya paylaşımlarında, dizi repliklerinde ve hatta artık siyaset meydanlarında önümüze çıkan kadim bilgilerin kökenleri, bize söylemek istedikleri tek bir kitapta toplandı. Arda Bafra’nın Doğan Novus etiketiyle çıkan 100 Kadim Öğreti adlı kitabında kutsal metinler bilimsel araştırmalarla destekleniyor ve bu öğretileri kalıcı olarak hayatımıza sokmak için destekleyici yöntemler sunuluyor. Peki Elektronik Mühendisi Bafra’nın bu yolculuğu nasıl başladı ve ayrı gibi görünen dünyaları birleştiren bu kitap nasıl doğdu?
Sevgili Arda Bafra biraz kendinden, özgeçmişinden ve ruhsal yolculuğundan söz eder misin? Yolun nasıl ruhsallıkla kesişti?
Elbette, memnuniyetle sevgili Aycan. Çocukluğu İzmir’de geçmiş biriyim. Sonrasında ODTÜ Elektronik Mühendisliği bölümünü dereceyle bitirdim, hemen sonrasındaysa Amerika’da Purdue Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora çalışmaları yaptım ve Silikon Vadisi’nde bir süre çip tasarım mühendisi olarak görev aldım. Devamında Türkiye’ye dönüp Alcatel Teletaş bünyesinde global bir çip tasarım merkezinin kuruluşunu ve yöneticiliğini yaptım. Daha sonra Türkiye’nin bir kurumun alt bölümü olmayan, ilk çip tasarım şirketini kurdum. Uzun süredir de küresel bir Amerikan çip şirketinin İstanbul Otomotiv ARGE bölümünün direktörlüğünü yürütüyorum. Ekibimle birlikte dünyanın önde gelen araç üreticilerine yeni nesil araçlar için çipler tasarlıyoruz. Bu benim “gündüz işim”. İş dışındaysa edebiyatla ve ruhsallıkla, daha çok bilinen adıyla kişisel gelişimle ilgiliyim. Edebiyat ve ruhsallığa olan ilgim lise yıllarında başladı. Daha o yıllarda İzmir’de Ender Saraç’ın da Ayurveda Eğitimi verdiği bir merkezde meditasyon eğitimlerine ve çalışmalarına katılıyor, denemeler ve şiirler yazıyordum. Sonrasındaysa edebiyata ve insan psikolojisine ilgim devam etti ve özellikle yurtdışı kültürel deneyimi, iş hayatı ve küresel şirketlerde çok genç yaşımdan beri yöneticilik ve inovasyon tecrübesi benim tüm bunları deneyimlememde bana bir tür mükemmel “oyun alanı” yarattı.
Mühendissin ve çok rasyonel bir dünyada yaşıyorsun. Sence bu iki dünya nasıl birleşiyor?
Aslında hep söylüyorum. Mühendisler, eğer inovatif işler yapıyorlarsa, bir tür gelecek tasarımcılarıdır Bu anlamda onları kendilerine özgü bir tarzı olan (ya da olması gereken) ve aynı zamanda soyut düşünen (ya da düşünmesi gereken) tasarımcılar gibi düşünebilirsiniz. Çoğu mühendis maalesef belki böyle değil ancak gerçek mühendisliğin ve inovasyonun aynı zamanda yaratıcılık ve kişisel gelişimle doğrudan ilintili olduğunu düşünüyorum.
Daha önce Signum adlı Eril ve Dişil enerjinin prensiplerini yazdığın bir kitap çıkarmıştın. Neden bu kadar önemli? Ne öğrenmeliyiz bu prensipten?
Eril ve Dişil yani Yin ve Yang denge bence yaşamın en önemli dengesi. Bunu fark ettiğimde, eril ve dişil enerjiler açısından çok sağlıksız bir çevrede ve dünyada yaşadığımızı da fark ettim. İnsanlarla ilişkilerimizde, ailede, işte, kadın erkek ve diğer ilişkilerde, davranışlarımızın sağlıklı ve sağlıksız yönlerini gözlemledikçe, hem bu konuda dengenin ne kadar şaştığını daha çok gördüm hem de bu dengeyi sağlamanın hem bireyler hem de dünya için ne kadar önemli olduğunu anladım ve bu konuda seminerler vermeye başladım. Seminerlerde ve atölye çalışmalarında anlattıklarım da sonunda çok güzel bir kitaba dönüştü.
100 Kadim Öğreti kitabının fikri nasıl doğdu? Bu kitabı yazma kararın ve sürecin nasıl oldu?
Ben uzun yıllardır hem insan psikolojisi alanındaki bilimsel araştırmaları hem de gelmiş geçmiş kadim öğretileri, kutsal metinleri merak eden ve sürekli araştıran, üzerine düşünen ve konuşan biriyim. Ve bu çalışmalar öyle bir noktaya geldi ki, bunların hepsinin aslında ortak yaşamsal kurallar ve tavsiyeler içerdiğini fark ettim. Bunu fark ettiğimde kendi kendime, bunları neden bir araya getirmiyorsun, bu bütünün hayrına ve şifasına olmaz mı diye düşündüm ve 100 Kadim Öğreti böyle ortaya çıktı.
100 KADİM ÖĞRETİNİN BİR NUMARASI: EN DEĞERLİ VARLIĞIM SENSİN
100 kadim öğretinin içinden en temel bir tanesini seçsen bu ne olurdu? Neden? Alfabenin A harfi gibi düşün.
Birini seçsem herhalde bu öğreti “En Değerli Varlığın Sensin” olurdu. Bunun anlamını ve bunu hissetmenin ve hayata geçirmenin bencillik demek olmadığını, tam tersine ilahiliğimizi kucaklamak anlamına geldiğini, bunu yapmadığımızdaysa hem kendimize hem de evrene madden ve manen müthiş borçlandığımızı fark etmek o kadar önemli ki sadece bu öğreti üzerine tek bir kitap yazabilirdim.
Aynı zamanda bu kitapta her öğreti için farkındalık çalışmaları ve meditasyonlar var. Bunlar nasıl ortaya çıktı?
Bu kitabı yazarken sadece öğretilerin öneminden bahsetsek kitap çok eksik kalırdı çünkü insanların onları hayata nasıl geçirecekleri konusunda onları yalnız bırakmış olurduk, ki asıl önemli olan budur. Her öğretideki o öğretiyi hayata geçirme konusundaki engellerimiz, dirençlerimiz ve onları nasıl aşacağımızı anlatan “Nasıl Başarabilirim” bölümü ve içinde farkındalık çalışmaları ve meditasyonların olduğu “Nasıl Kalıcı Hale Getirebilirim?” bölümü okuyucunun öğretiyi içselleştirmesi ve yaşamına geçirmesi için bir rehber olma hedefi taşıyor.
“İlahi bir titreşim okyanusunda yüzüyoruz ve çevremizdeki her şeyle beraberiz. Bu okyanusa tüm olasılıkların titreşimleri de dahil.”
“Her şey titreşimdir” diye şahane bir bölüm var, Tesla ve Einstein’a atıf yaptığın 9. öğretide. Bir mühendisten de dinlemek isteriz bu titreşim meselesini. Nasıl anlamalıyız?
Çevremizde gördüğümüz her şeyi biz katı, sabit ve mutlak zannediyoruz oysa Einstein ve Tesla’nın da çok güzel ortaya koyduğu gibi aslında hiçbir şey öyle değil. Gördüğümüz görmediğimiz her şey titreşimden yani frekanslardan oluşur. Beynimiz onların bir nevi anlık “ekran görüntülerini” aldığı için onları biz katı ve sabit zannediyoruz oysa değiller. Ayrıca bizden ayrı da değiller. Gerçekte ilahi bir titreşim okyanusunda yüzüyoruz ve çevremizdeki her şeyle beraberiz. Bu okyanusa tüm olasılıkların titreşimleri de dahil.
Yaşamın bir rüya olduğunu fark et, diyorsun. 17. öğretide bu nasıl bir rüya? Bazen kâbus gibi olabiliyor.
Çok doğru söyledin sevgili Aycan. Rüya gibi işte. Kâbus da olabiliyor. Dünya yaşamını ruhumuzun rüyası olarak düşünebiliriz. Kadim bilgeliklerde buna Maya demişler. Bu yaşamı biz çok uzun ve çok gerçek sanıyoruz, tıpkı rüyalarda, rüyanın içindeyken olduğu gibi. Oysa bu dünya yaşamı bizim gözlemlerimizle, algılarımızla, kişisel ve toplumsal bilinçaltımızda biriktirdiklerimizle, bizden yansıyan enerjimizle şekillendirdiğimiz bir rüyadır.
Bu nedenle bazen kabusa dönüyor. Bunu çok güzel bir rüyaya dönüştürmekse bizim elimizde ancak bunu tamamen izole bir biçimde tek başına yapabileceğimiz bir yer değil dünya yaşamı, çünkü onu tek başına yaşamıyoruz. Bu nedenle de birlikte ve bütünün hayrına düşünmek ve o yönde çaba sarf etmek, kitapta detaylı olarak anlatıldığı gibi “gözlemleyen etkimize” dikkat etmek çok önemlidir.
EVRENİN MUAZZAM BİR KAYIT DEFTERİ VAR
18. Öğretide diğer insanlarla bir olduğunu hatırla diyordun, burayı biraz detaylı anlatmanı istesem?
Bizler insanlardan tamamen ayrı olduğumuz yanılgısındayız. Oysa hem pozitif bilim hem de toplumsal psikoloji bunun böyle olmadığını çok net olarak söylüyor. Bizler tüm insanların hatta üzerinde bulunduğumuz dünya yaşamının her açıdan ayrılmaz bir parçasıyız. Bunu anlamak bireyselliğimizden vazgeçmek değil, tam tersine bütünün hayrına harekete geçmek ve bütünle birlikte şifalanmak, öğrenmek ve ilerlemek anlamında gelir.
En ilgimi çeken ve çok etkileyici bulduğum ise ruhsal borçlanma konusu. Bunu biraz açar mısın? Neden önemli? Bu hayatımıza nasıl yansıyor?
Evrenin muazzam bir “kayıt defteri” var. Hem çevremize hem de kendimize karşı yaptığımız iyi ya da kötü her şey kaydediliyor ve kitapta da detaylı olarak anlattığım gibi bir matematiğe göre bize geri dönüyor. Burada insanların bu matematiği anlayamamasının en önemli nedenlerinden birisi bence şu: Bu bakiyeye en çok da kendimize karşı davranışımız ekleniyor. Yani sen gidip başkasına karşı çok sabırlı davranıp bunun meyvelerini alacağını sanabilirsin. Ancak bunu yaparken kendi benliğini eziyor ve yok sayıyorsan o zaman bırakın artıya geçmeyi hem kendine hem de evrene müthiş borçlanıyorsun.
Yaşamdaki mucizeleri nasıl bulur ve fark ederiz?
Einstein’ın da çok güzel ifade ettiği gibi, ya her şey mucizeymiş gibi yaşayabilirsin ya da hiçbir şey mucize değilmiş gibi. Bunun ortası yoktur. Böyle olmasının nedeni şudur. Mucizeleri fark etmek ilahi olana inançla ve onu her şeyin özünde görebilmekle ilgilidir. Eğer bunu görebiliyorsan iyi ya da kötü diye bir şey yoktur, her şey ilahi birer mucizedir. Eğer bunu fark edemiyorsan o zaman senin için mucizeler görünür değildir.
“Yaşamlarımızdaki en büyük sıkıntılar, aynı erdemleri paylaşmadığımız insanları yaşamımıza bir şekilde musallat etmiş olmamızdan ve onlara olan bağımlığımızdan dolayı onlardan zamanında kopamamış olmamızdan kaynaklanır.”
Zorlu zamanlardan geçerken ne yapmalıyız?
Zorlu zamanlardan geçerken sabırlı ol demeyeceğim. Evet sabırlı da olmalıyız. Ancak asıl önemli olan, o zorluğun bizim için nasıl bir sınav ve sonucunda nasıl bir öğrenme vesilesi, muazzam bir ilahi armağan içerdiğini fark etmektir. Eğer bunu fark etmezsek, aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamaya devam edeceğiz demektir.
Erdemlerini paylaşmayanları dost edinme diyorsun. Neden, nasıl bir etki yaratıyor bu hayatımızda?
Dikkat ederseniz, yaşamlarımızdaki en büyük sıkıntılar, aynı erdemleri paylaşmadığımız insanları yaşamımıza bir şekilde musallat etmiş olmamızdan ve onlara olan bağımlığımızdan dolayı onlardan zamanında kopamamış olmamızdan kaynaklanır. Bu nedenle, kadim öğretiler ve kutsal metinler der ki: Seninle aynı erdemleri paylaşmayan insanlara ortak etme hayatını.
En ilgimi çeken bölümlerden biri de aydınlanmanın sadece bireyselle sınırlı olmaması bölümü. Yaşadığımız aileye, çevreye, topluma, dünyaya borçlu olduğumuz ve hep birlikte yükselmemiz gerektiği meselesi. Bunu biraz açmanı rica etsem…
Bu dünyada tek başımıza yaşamıyoruz. Bu yaşamın programı böyle değil. Dolayısıyla, tek başına ruhsal tekamülümüzü tamamlayıp, tek başına yükselmemiz de mümkün değil. Paradoksal bir şekilde bu, sadece gerçeğe tamamen erdikten sonra, yani “mezun” olduktan sonra mümkündür. Bu duruma gelinceye kadar hepimiz birlikte hareket etmek, birlikte şifalanmak, birlikte öğrenmek ve birlikte yükselmek durumundayız. Elbette her insan her konuda aynı seviyede değil ve olmayacaktır da. Ancak, tek başına yaptığımız bir şeyde bile bütünün hayrını ve şifasını düşünmeden, o konuda “geçer not” alamayız.
Ülkemiz büyük bir felaketten geçti 6 Şubat’ta. Bu anlamda görevimiz, aydınlanmamız, yapmamız gereken nedir böyle zamanlarda? Bizim kolektife de borcumuz var mı?
Doğal felaketlerin bir nedeni ona maalesef müthiş hoyrat davrandığımız doğanın eninde sonunda bize verdiği eril tepkilerdir. Onlar aynı zamanda da muazzam bir öğrenme potansiyeli içerirler. Bu tür olaylardan toplumsal dayanışma, empati, merhamet, doğaya saygı yönünde dünya toplumu olarak dersler çıkarabilir ve hayata geçirebiliriz. Ruhsal aydınlanma yolunda ilerledikçe, bunları doğrudan yaşayan ruhlardan ayrı olmadığımızı da fark edecek ve onlara destek olma yolunda elimizden geleni yapma dürtüsünü muazzam bir şekilde içimizde zaten hissedeceğiz. Burada önemli olan harekete geçmek ve kolektife yardım ve dayanışma konusunda elinden geleni yapmaktır. Ben bu dürtünün ilerleyen yıllarda ruhsal olarak belirli mertebeleri gören insanlarda dayanılmaz hale geleceğini ve kolektife yardım etmemenin onlar için artık bir opsiyon olmayacağını hissediyorum. Daha şimdiden tüm dünya bu tür olaylarda bütüne yardım için elinden geleni yapan insanlarla dolmuş durumda, bu oran daha da artacak.
Son olarak 100 Kadim Öğreti’nin yazarı olarak Mümkün Dergi okurlarına mesajın nedir?
Kendi varlıklarının değerini her daim bilsinler ve hem bütünün hem de kendilerinin hayrı ve şifası için hemen şimdi harekete geçsinler. Bir de tabii, 100 Kadim Öğreti’yi okuyup, okutup, özümsesinler ve sevdiklerine anlatsınlar. Mucizelerin her zaman bir nefes kadar yakınımızda olduğunu birlikte fark etmek dileğiyle…
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.