3I/ATLAS’IN SIRLARLA DOLU YOLCULUĞU
Farkındalık

3I/Atlas’ın sırlarla dolu yolculuğu

Hayatta genel olarak iki türde insan çıkabilir karşınıza: hancılar ve yolcular. Hancılar derin bakışları, sapasağlam kökleri ve bilgelikleriyle size güvenli bir alan sunarken yolcular, gözlerindeki ışıkları, her an gitmeye hazır özgürlükleri ve maceracı yönleriyle yolculuğa davet ederler. 3I/Atlas sıra dışı bir gök cismi olarak tanımlanıyor ve bu hikâyede o yolcuyu, biz hancıyı oynuyoruz.

3I Atlas’ın ismi nereden geliyor? I, interstellar yani yıldızlararası demek, 3 ise bu türde tespit edilen üçüncü cisim olmasından geliyor. Son olarak Atlas da aslında cismin keşfedildiği teleskop projesinin adı. Elbette benim gibi romantikler hemen mitolojide Dünya’yı taşıyan Atlas’ı hatırlıyor ancak işin aslı öyle değil. ATLAS, Asteroid Terrestrial-impact Last Alert System yani Dünya’ya çarpabilecek asteroitleri erken tespit etmeye yönelik sistemin kısaltılışı. Hawaii Üniversitesi tarafından işletilen ve tehlikeli gök cisimlerini izlemek üzere geliştirilen bir erken uyarı ağı da diyebiliriz. Bu ağ, 2024 yılında bu cismi ilk defa fark ediyor. Cismin net olarak görüldüğü tarih ise 1 Temmuz 2025. Hikâyenin devamı iki değerli araştırmacı yazara sordum. Dünya dışı varlıklar olduğu öne sürülen Anunnakiler konusunda pek çok kitabı olan Göktürk Ramu ve kadim uygarlıklar alanında dünya çapında çok satan kitapların yazarı Andrew Collins.

Göktürk Ramu

GÖKTÜRK RAMU: “Atlas, yabancı bir uygarlığın evreni tanıma anlayışı olabilir”

3I Atlas ile ilgili yoğun çalışmalarınız var. Her şey nasıl başladı?

Atlas ile ilgili Türkiye’deki ilk yayını 8 Temmuz 2025’te ben yaptım. Aslında 10. Boyut kitabında buna çok benzeyen bir kurgu var. Bilimadamları Atlas’ın ne olduğuna dair fikir ayrılıkları yaşıyor. Harvard Profesörü Avi Leob bu nesnenin sıradan bir kuyruklu yıldız olmayabileceğini, aksine gizlenmiş bir uzaylı teknolojisi, adeta bir Truva Atı olabileceğini söyledi. Dahası Güneş sistemindeki tüm gezegenler aynı düzlemde yer alıyor ve ne ilginçtir ki Atlas da buna uygun şekilde ilerliyor, sanki bilinçli olarak bu düzlemde yol alıyor. 

Sizce güneş sistemimizi neden ziyaret ediyor olabilir?

Bir amacı olduğunu düşünüyorum. 4 Ekim 2025 gecesi Mars’ın uydusu Phobos’a uğradı. 12 Mart 2026’da Jüpiter uydusu Europa’nın yanından geçecek. Europa’da hayat olma ihtimali var. 1989 yılında Phobos uydusunun yörüngesinde silindir biçimli bir yapı veya uzay gemisi görüntüsünün yakalandığı ve iletişimin kesildiği döne sürülmüştür. Kozmonot Marina Popoviç bu konuyla ilgili bilgi ve fotoğrafları 1991’de basınla paylaştı. Burada bir Anunnaki varlığı olduğunu düşünüyorum.

3I Atlas ile ilgili normal dışı bazı durumlar söz konusu sanırım. 

Öne doğru uzayan bir parçası var. Kuyruklu yıldızların kuyruğu arkada olur ancak Atlas’ın farklı bir yapısı var. Bazıları bu yapının güneşe karşı kendini korumak için gelişmiş bir kalkan olduğunu söylüyor. Renk değiştiriyor. Cisim kırmızı renge döndü, ışığı yansıtmıyor, soğuruyor. Cisimde su buharı üretimine dair kanıt bulundu. Biliminsanları Atlas ile ilgili olarak  “Biz güneş sisteminin içini biliyoruz, güneş sisteminin dışında yıldızlararası denen bir alan var ve burayı bilmiyoruz” diyor. 21 Ağustos’ta cismin kendi ışığını yayabildiği söylendi ancak bir kuyruklu yıldız kendi ışığını yayamaz. 

Göktürk Ramu

Kuyruklu yıldız değilse bir uzay gemisi olabilir mi?

Zamanlararasında gidebilmek için silindir şeklinde olmalı ve dönerek gitmeli. Düz bir şekilde olursa zamanda gidemez. Biz sapan teknolojisi kullanıyoruz ve yörüngeye fırlatıyoruz dolayısıyla düz bir hatta gidiyor araçlar. Eğer rotanı değiştirmek istiyorsan uzay zamanının üzerinde dans etmen gerekir. Çünkü bütün evren dönüyor.  4 Ekim’deki geçişinde Birleşik Arap Emirlikleri ve 3 başka araç bu geçişi izledi. Ancak düzgün bir fotoğraf servis edilmedi. Avrupa Uzay Ajansı (ESA) uzaktan çekilmiş bir fotoğraf paylaştı. Popoviç’in belgelerinde geminin puro şeklinde olduğu söyleniyordu. Şimdi yine bir cisim Phobos’un yanından geçti.  Atlas 29 Ekim’de Güneşin 203 milyon km yakınından geçecek.  12 Mart’ta Jüpiter ile Europa’nın yanından geçecek ve sistemimizden çıkacak. Bu güzergahı geriye sardığımızda 1977’de yakalanan WOW sinyaliyle aynı yere ulaşıyoruz. Bu sinyalden sonra Contact kitabı yazıldı ve Jodie Foster’ın oynadığı aynı adlı film çekildi. 

Sizce eğer bu cisim bir gemiyse ve birileri gönderdiyse bunun amacı ne?

Bence yabancı bir uygarlığın evreni tanıma anlayışı olabilir. Sonda olduğuna inanılıyor. Yaşam bulunan gezegenlerden bilgi gönderirler. 2001’deki Space Odyssey filmi bu konuyla ilgilidir. Sondalar Göbeklitepe’deki T Sütunlar gibidir. Eski astronot Buzz Aldrin de Phobos’ta dikilitaş bulduklarını açıkladı. Bunların hepsini bir araya getirince bu bir uzay gemisi ama merhaba dünyalılar demek için gelmedi. Tip3 ya da Tip2 seviyesinde bir uygarlık göndermiş olmalı. Anunnakiler gelip bizimle konuşur ama daha üst teknolojideki medeniyetler bunu yapmaz. Bu geminin dünyaya yakın geçmesi bile buradaki herkesi etkileyecek enerjiler salmasını mümkün kılabilir. Dünyadaki herkesin fotoğrafını çekebilir. Geldiği yere gönderebilir. 

Bu kadar gelişmişlerse o zaman oradan da bunu yapamazlar mıydı? Neden geldiler?

Bu kadar gelişmişlerse o zaman oradan da bunu yapamazlar mıydı? Neden geldiler?

Yıldızlararası mesafeler çok uzun, bir kuantum alanda görmek var, bir de sonda göndermek var. Benim anladığım Jüpiter Europa ve Mars Pobos’la ilgili olarak biz otobanın kenarındaki karıncalar gibiyiz. Biz etkiye tepkiyle cevap veriyoruz ve 3. boyut dilimimizde var olmaya çalışıyoruz. Muhtemelen evreni haritalandırıyor, buradan bilgi gönderiyor olabilir.  Ne amaçla gönderildiğini bilemeyiz ama evrenin dört bir köşesine gönderilmiş bir milyon gemiden bir tanesi de olabilir.  Atlas biz karıncalara selam vermeyecek tıpkı bizim yürürken karıncalara selam vermememiz gibi. Ancak bizler üzerinde frekanssal bir etkisi olabilir. 

Bu kadar uzaydan konuşunca Elon Musk’tan bahsetmemek olmaz. Onun hakkında ne düşünüyorsun?

Salvation dizisi Elon Musk’ı anlatır. Son bölümlerde dünyaya gelen göktaşı hikayesi çıkıyordu ve uzay gemisi olduğu anlaşılmıştı. Elon Musk’ın ABD başkan yardımcısı sonra da ABD başkanı olduğu anlatılıyordu. Ben kendisinin görevli olduğunu düşünüyorum, adı Sin’in Maskesi anlamına geliyor. Bir insan dünyanın zirvesine kendi çıkamaz en fazla çok çalışıp zengin olabilirsin.  Ben gökyüzüne bakanları seviyorum. Arap zengini evine Bugatti avize asıyor, oysa o parayla kaç gençlik aşısı icat edilir, kaç uzay gemisi gönderilir. İyi kötü demiyorum Elon’a ama ben bilmek istiyorum, inanmak istemiyorum ve bilim yolunda bana bilgi veren herkesi seviyorum.

ANDREW COLLINS: “Kozmik yaşamla ilgili bakış açımızı genişletmeliyiz”

Sizce 3IAtlas ne olabilir?

İnsanlar, eğer varsa, dünya dışı zekâların büyük ölçüde insan benzeri (antropomorfik) bir yapıya sahip olacağını varsayma eğilimindedir. Başka bir deyişle, bu varlıkların insanlara benzer vücutlara sahip olacağı ve insanlığa benzer bir evrim sürecinden geçmiş olacağı düşünülür. Bunun yanında, dünya dışı biyolojik varlıkların, muhtemelen bizimkine benzer medeniyetler geliştirmiş olacağı ve yıldızlar arası yolculuk yapabilecek gelişmiş uzay gemilerine sahip olacağı varsayılır.

Bunlar zarif fikirlerdir ve bir miktar doğruluk payı da taşıyabilir. Ancak bu varsayımlar, evrendeki yaşamın bizden tamamen farklı olabileceği olasılığını dikkate almaz. Örneğin Kanarya Adaları’ndaki Teide Gözlemevi’nde bulunan İkiz İki Metre Teleskobu 3 (TTT3) tarafından 2/3 Ağustos 2025 tarihlerinde çekilen birleşik görüntüye bakıldığında, 3I/ATLAS’ın çekirdeği yumurta şeklinde görünmektedir. Bu çekirdeğin etrafında bir plazma kılıfı yer almakta ve büyük olasılıkla nesnenin bilinci de bu kılıf içinde bulunmaktadır. Nesnenin bu formunu Güneş’e en yakın geçiş noktası olan günberi (perihelion) konumuna ulaştığında koruyup korumayacağı ise ayrı bir konudur. Belki bu formunu koruyacaktır, belki de korumayacaktır. Bunu ancak bekleyip görebiliriz. Buradaki esas mesele, eğer bu nesne biyolojik olmayan bilinçli bir varlık çıkarsa, dünya dışı yaşam konusundaki hayal gücümüzün çok ötesinde bir şeye tanıklık etmiş olacağımızdır. Bu durum, onun bilinçli bir varlık olarak varoluş biçiminin önceden tahmin edilmesinin neredeyse imkânsız olduğunu gösterir. Kozmik yaşamla ilgili bakış açımızı genişletmeli ve özellikle yıldızlararası ziyaretçilerin yapısı ve davranışlarını düşünürken yeni fikirleri kucaklamalıyız. Gerek yerdeki gerekse uzaydaki uzun menzilli teleskoplar Güneş Sistemi’nden geçen kozmik nesneleri tespit etmede daha yetkin hale geldikçe, bu tür ziyaretçilerin rapor edilme sıklığı da kuşkusuz artacaktır.

ANDREW COLLINS

Bu nesneyi inanç tarihi ve daha ezoterik bir perspektiften ele alırsak neyle karşılaşırız?

3I/ATLAS sonunda parçalandığında, kendi bireysel bilinci belki de David Bohm’un İçkin Düzeni (Implicate Order) ile yeniden bütünleşecektir. Bu alan, Bohm’un uzun yıllar birlikte çalıştığı zaman zaman da ortak projeler yürüttüğü Londra Üniversitesi emekli profesörlerinden Britanyalı fizikçi Basil Hiley (1935–2025) tarafından “ön-uzay” (pre-space) olarak adlandırılmıştır.  Günümüzde fizik alanında bu âlem genellikle kuantum alanı (quantum field) olarak bilinir. Ancak, eski kültürlerin ve dünyanın dört bir yanındaki yerli halkların bu alanı, kozmik okyanus ya da ilk boşluk gibi farklı isimlerle tanıdığına şüphe yoktur. Örneğin, Hinduizm ve Budizm’de bu yerel olmayan alan “eter” ya da “gökyüzü” anlamına gelen Ākāśa olarak anılırken, Taoizm’de tüm varlıkların ortaya çıktığı farklılaşmamış durum wuji olarak bilinir ve sonsuzluk kavramını ifade eden “sınırsız” anlamına gelir. Bazı kadim kültürlerde ve dinlerde ise bu ilk boşluk (primordial void), evrenin yaratılmasından sorumlu bilinçli varlıklarla doluydu. Örneğin, Antik Mısır inancında Ogdoat adı verilen sekiz ilksel varlık, Nun olarak bilinen kozmik sularda ya da ilk karanlıkta tezahür ettikten sonra, yıldızlarla dolu gök kubbe ve yeryüzünü meydana getiren kozmik yumurtayı yaratmışlardı.  

Tahitili tanrı Ta’aroa (Hawaii mitolojisinde Kanaloa), bir ahtapot formunda yüce bir varlıktır. O, karanlık bir boşluk içindeki yumurta benzeri bir kabuğun içinde yaşamıştır ve bu kabuğun yarılmasıyla fiziksel evren oluşmuştur. Bu yerel olmayan ön-uzay alanı aracılığıyla kuantum dolanıklığın gerçekleştiği düşünülmektedir. Burada sadece ikiz parçacıklar arasındaki dolanıklıktan değil, düşünce ve bilincin tamamının iletildiği kuantum ağlarını oluşturan sonsuz sayıda dolanık parçacıktan oluşan bir denizden bahsediyoruz. Bu fikirler, Hindu geleneğindeki Ākāśa ilkesinin, Batı’da daha çok bilinen Akashic Records (Akashik Kayıtlar) anlayışına dönüşmesinin temelini oluşturur. Bu kavram, 19. yüzyılda Teosofi Derneği’nin kurucusu Helena Blavatsky (1831–1891) gibi üyeler tarafından geliştirilmiş, 20. yüzyılda ise Amerikalı medyum Edgar Cayce (1877–1945) tarafından popüler hâle getirilmiştir. Cayce, trans haline geçtikten sonra bu devasa kozmik kütüphanede yer alan bilgilere erişebildiğine inanıyordu.

Akaşik Kayıtlar, insanlığın tüm bilgi ve deneyimlerinin (geçmiş ve şimdi) zihinsel bir sempati aracılığıyla erişilebileceği bir veri deposu olarak görülür. Açıkça görülüyor ki bu fikirler, bugün kuantum dolanıklık kavramının habercisi olarak değerlendirilebilir. Bazı bilim yazarları, kuantum dolanıklığın telepatiye ve zihnin madde üzerindeki etkisine kadar her şeyi açıklayabileceğini düşünmektedir. Dolanıklık aynı zamanda hem tezahür etmiş plazma ortamlarında hem de Hiley’nin ön-uzayı, Bohm’un İçkin Düzeni ya da Hindu ve Budistlerin Ākāśa’sında bireyselleşmiş bilinç olarak var olabilen yaşam formlarının ortaya çıkışını da açıklayabilir. Bu hâlâ kanıtlanmamış fikirler, 3I/ATLAS’ın önerilen bilinç formunu ve Güneş ile kurduğu sinerjik ilişkiyi; Güneş Sistemi’nden geçerken sergilediği görünürde bilinçli hareket tarzını anlamamıza yardımcı olabilir.

ANDREW COLLINS

Özetlemek gerekirse sizce bu rastgele geçiş mi yoksa amaçlı bir ziyaret mi?

Bu zor bir soru ve elbette, belki de hiçbir zaman yanıtlanamayacak bir soru. Söyleyebileceğimiz şey şu: 3I/ATLAS, inanılmaz bir yolculukta olan bir “geçerken uğrayan”dır. Yay (Sagittarius) takımyıldızında doğduğu düşünülüyor ve galaksinin “ince diski” ya da “kalın diski” olarak adlandırılan, ana galaktik düzlemin üstünde ve altında dönen yaşlı yıldızların bulunduğu bölgelerden geliyor olabilir.  Eğer bu doğruysa 3I/ATLAS 7 milyar yıl kadar yaşlı olabilir — bu da onu Güneş Sistemi’nden 2,4 milyar yıl daha yaşlı yapar. Diğer bazı tahminlere göre yaşı 3 ila 11 milyar yıl arasında değişiyor; bu da onun insanlık tarafından şimdiye kadar gözlemlenmiş en yaşlı yıldızlararası ziyaretçi olabileceği fikrini güçlendiriyor. 15 Ağustos 1977’de Ohio Eyalet Üniversitesi’ne ait Big Ear teleskobu tarafından alınan Wow Sinyali de gökyüzündeki aynı bölgeden gelmişti. Bu sinyal, 72 saniyeye kadar süren güçlü bir radyo patlamasıydı ve 1420 MHz frekansında, yani hidrojen çizgisine (hidrojenin titreşimsel durumu) karşılık gelen bir frekansta alınmıştı.   Evrenin en bol elementi olan hidrojenin bu özelliği nedeniyle, yeterince gelişmiş herhangi bir dünya dışı uygarlık başka zeki yaşam formlarıyla iletişime geçmek istese büyük olasılıkla bu frekansı kullanırdı. Bu nedenle, günümüzde bile bu frekans bu tür olasılıklar için ayrılmıştır. 14 Ağustos 1977’de Ohio’daki Big Ear teleskobu tarafından alınan güçlü radyo sinyalinin bilgisayar çıktısı. Sinyalin olağanüstü gücü, “6EQUJ5” şeklinde okunan daire içine alınmış harf ve rakam dizisiyle gösterilmiştir. Bu dizinin yanına SETI astronomu Jerry P. Ehman “Wow!” yazarak sinyale adını vermiştir.   Yıllar boyunca yapılan birçok çürütme girişimine rağmen Wow! Sinyali hâlâ açıklanamamıştır. Avi Loeb’un yakın tarihli bir önerisi, bu sinyalin kaynağının 3I/ATLAS olabileceği yönündedir. Çünkü 3I/ATLAS’ın mevcut yörüngesi, Ağustos 1977’de sinyalin geldiği Yay (Sagittarius) takımyıldızında, sinyal kaynağının sadece 9 derece yakınından geçtiğini göstermektedir. Bu oldukça ilginç bir ihtimaldir.

Peki gerçekten 3I/ATLAS’ı sadece garip davranan bir dış-kuyruklu yıldız (exo-comet) olarak değil hem doğal bir yıldızlararası cisim hem de zeki ve önceden planlanmış hareketler sergileyen bir yaşam formu olarak hayal edebilir miyiz?

Peki gerçekten 3I/ATLAS’ı sadece garip davranan bir dış-kuyruklu yıldız (exo-comet) olarak değil hem doğal bir yıldızlararası cisim hem de zeki ve önceden planlanmış hareketler sergileyen bir yaşam formu olarak hayal edebilir miyiz?  

3I/ATLAS ile ilgili bildirilen birçok garip özellik, bu fikri doğrudan reddetmememiz gerektiğini düşündürüyor. 2026’nın ikinci yarısında en güçlü teleskoplarımızın menzilinden çıkana kadar, 3I/ATLAS’ın daha pek çok tuhaf özelliğini ortaya koyacağından neredeyse şüphe yok. Bu da onun 2025 Temmuz’unda Güneş Sistemi’ne ilk girişinde sandığımız şeyden çok daha farklı olabileceği sonucunu güçlendiriyor.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

damla_selin_tomru
Reklam ve halka ilişkiler alanında 12 yıl çalıştıktan sonra yaşam amacını keşfetme yolculuğuna çıktı. Bu yolculuk ona iki kitap, yeni bir alanda hizmet imkânı, kadim yerlere tur organize edebilme ve bu alanda röportajlar yapma hediyesini verdi. Heyecanla yeni hediyeleri bekliyor.
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.