İhtiyacını karşılayamayacak birinin kapısına dayanıp ekmek istemek gibidir bazen ilişkilenmeye çalışmak. Veremez, hayatında ekmek görmemiş, evinde ekmek olmayan…
Yok der, usulca kapatır kapıyı…
Bende yok!
Dersin ki beni beğenmedi, dilenci sandı, halbuki sadece ekmeğim bitmişti. Yarın da ben ona verirdim ekmeği bittiğinde? Ama beni istemedi…
Oysa sadece sana verebileceği ekmek yoktur. Ne sorduğunu bile anlamamıştır…
Ekmek herkeste vardır, çok basit değil mi? Nasıl bilmez, anlamlandıramayız! “Kesin beni sevmedi!”
Basitçe, ekmeği olmayandan ekmek istediğimiz için kendimizi sevilmeye, değer görmeye layık bulunmadık sanırız. Öyle kaydetmişizdir, ondaki ekmeğin varlığını görmüştür içimiz. Ekmek yapabilecek yeteneği de… Ama kendi bilmiyordur, elleri hamurun içine girmemiştir daha. Aslında bizimle ilgisi yoktur.
Seçme şansımız, deneme şansımızın varlığını “tanımayan” bizler için de “ekmek” seçim yapabilme özgürlüğümüzdür. Tam buğday değilse, beyaz unla idare etmek zorunda olduğumuz bilinci bizi, ekmeksiz kapıların önünde sefil düşen insanlara çevirir.
Bizimle ilgisi yok, ekmekleri yoktur.
Çünkü ekmeği olan herkes, bir dilim de olsa verir aç olana. Cimrilikten evinin duvarlarına yapışmış değilse, mutlaka paylaşır. Tadını beğenmezsin, elindeki tüm ekmeği yemeye çalışırsın arsızca, bu bambaşka bir konudur. Bizimle ilgisi, bir lokma ekmeği yedikten sonra başlar, azıcık açlığın geçtikten sonra. Olanı gördükten, denedikten sonra…
Ekmeği olmayanlardan ekmek dilendik uzun uzun zamanlar. Veremediklerinde, kendimizi âtıl, değersiz, küçük düşmüş hissettik.
Oysa bu, kasaptan kazak almaya benzer. Kasap sana kazak veremez. Sana vereceği et, yapabileceği tek şeydir. Bu sana bir hakaret, seni görmezden gelme değildir. Onun yapabildiği ve bildiğidir. Senin et yemiyor olman, onun kazak öremiyor olması, onun suçu ya da senin eksikliğin değildir.
Yaşam bize ne istediğimizi keşfetmemiz için bir alan açıyor. İstediğimiz şey ile karşılaşana kadar, hayır demeyi sadece kendi niyetimizin, açlığımızın doğru yönlendirmesi ile kullanmak için…
Et yemiyorum, teşekkür ederim.
Seninle ilgili değil.
Ekmeği olmayanların kapısında o kadar çok bekledik ki ekmeği olan birilerinin varlığına inancımızı yitirdik. Oysa kıtlıktan değil, zamanı yanlış kapılarda olmayacak olanı bekleyerek harcadığımızdan kendi kendimize tükettik umudumuzu. Arama, deneme, seçme özelliğimizi kullanılmayan eşyalar çekmecesine attık.
Seçebiliriz. Ekmek yemek istiyorsak, diğerine razı olmak zorunda değiliz.
Ne istiyorsak, istediğimiz şeye hakkımız var.
Hakkımız olmasa “istem” içimize düşmez, yakmazdı kurumuş duygularımızı çatır çatır…
Bizi bir arzu ile yine alevlendirmezdi.
Hakkımız var.
Özellikle de istediğimiz uğruna “hayır” demeye…
Kişisel değil,
Ne istediğini bilmekten…
Yaşamda bundan daha onurlu, insanı varlığına topraklayan başka ne var ki?
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.