Farkındalık

Kırgınlık mı? Kızgınlık mı?

Madem yakın anlamlı kelimelere odaklanıyoruz bir süredir, “şükran” ve “minnet” ten sonra şimdi sırada “kırgınlık” ve “kızgınlık” var. Duygular konusunda detaylara odaklanmayı seviyorum.  Bende kelimelerle tetikleniyor duygular. Yazanlar bilir; kelimelerin büyüsü vardır. Bugün de önümüze bu kelimeler düştü işte!

Hem de bu sefer aralarında sadece bir harf fark olan iki kelime… Yazımları yakın ama yarattıkları duygular oldukça farklı! Bunun yanında öyle de bir şey var ki, beni oldukça şaşırtıyor. Bu iki kavram büyük bir hızla birbirlerine dönüşebiliyorlar. Sarmal şeklinde bir evrimleşme süreci var. Kırıldığımız birine zamanla kızgın olabiliyoruz. Kızgınlığımız arttıkça kırgınlığımız da büyüdüğünden tamir edilemez ilişkilere yelken açabiliyoruz bazen.

Her zaman olduğu gibi gelin birlikte bakalım kelimelerin sözlük anlamlarına da objektif bir yaklaşım yakalayabilelim. 

Kırgın: Gücenmiş, gönlü kırılmış bir durumda / Kırgınlık: Kırgın olma durumu

Kızgın: Kızmış olan, öfkeli, mütehevvir / Kızgınlık: Öfkeli olma durumu 

Ben tabii konumuzla ilgili olan anlamları buraya yazdım ki kelime işçiliğimizi yaparken duygularla olan bağlantısını iyi anlayalım.  Bir yazar ve koç olarak kendimi bu konuları anlayabildiğim, derinleşebildiğim kadarıyla anlatmakla hizmetli hissediyorum.

Bu noktada da en iyi yaptığım şeyi yapıyor, güçlü soru sorma tekniklerini kullanarak hepimizi düşünmeye davet ediyorum.

“Kırgınlık” taki o beklentiye girip, hayal kırıklığı yaşama durumunu sezen tek ben değilimdir herhalde. Ya da “kızgınlık” taki yakıcı öfkeyi hisseden…

Peki öfke ne zaman ortaya çıkar biliyor muyuz?

Giderilmeyen bir ihtiyaç varsa ve bu ihtiyaç sürekli olarak erteleniyorsa öfke açığa çıkar. 

Bunu öğrenmek hayatımı dönüştürmüştü.  İçsel çocuğumun hangi ihtiyaçlarının giderilmediğini fark ettiğimdeyse kişisel bir devrim yaşamış, herkesin yaralı çocuğunu görebilir hale gelmiştim. Buralar ağır adımlarla ilerlenmesi gereken, öznel konular olduğundan şimdilik biz konumuza geri dönelim.

Biz insanlar genelde değerler setimizi anlamayan ve bu konularda yargılayıcı olan kişiler karşısında kırılabiliyor, kırgınlıklar yaşayabiliyoruz.  En çok da en yakınlarımız bunu yaptığında hayal kırıklığına kapılıyor ve içten içe kırılıyoruz. Yeni öğrendiği bir şeyi paylaşmaktan keyif alan bir çocuğu düşünün. Anlattığı şeyler annesi, babası tarafından dinlenilsin ve ilgi gösterilsin ister değil mi? Peki biz onu dinlemez her seferinde kendi meşgalelerimize dalarsak ne yapmış oluruz? 

Onu yok sayarak, kalbini kırarız. İçinde bir büyük kırgınlık oluşur. Peki biz sürekli farkında olmadan, iş yoğunluğundan ya da başka daha önemli! sebeplerden bunu yapmaya devam edersek ne olur?

Onun içinde kızgınlık artar. Giderilmeyen bir ihtiyacı vardır ve bir türlü dile gelmemiştir. Kızar, kızar, kor bir ateş büyütür içinde ve hiç beklenmedik bir zamanda, beklenmedik bir yerde patlayıverir.

“Sen hep bunu yapıyorsun, beni hiç dinlemiyorsun!” diye bağırabilir, bir şeyleri fırlatabilir ya da şiddet gösterebilir.

Tanıdık bir örnek olmadı mı hepimiz için? Alın kurguyu, kişileri, mekânı değiştirin ama senaryonun omurgası hep aynıdır. 

Kırgınlık, kızgınlığa dönüşmüştür. Koca koca yetişkinlerin içinden yaralı çocuklar fırlayıvermiştir mesela.

Neden böyle oluyor?

Aslında yukarıda ipucu verdim bu konuyla ilgili. Dile getiremediğimiz, paylaşmadığımız ve anlaşılsın istediğimiz değerlerimiz var hepimizin. Ve bunları her zaman herkes anlar, bizim kadar değer verir zannediyoruz. Bu konuda fena halde yanılıyoruz. İnsanlar farklıdır. Değer sistemleri de öyle. Ve bu çeşitlilik, dengede ilişkiler kurulabildiğinde son derece besleyicidir de.

Çocuk ebeveyn örneğinden, yetişkin-yetişkin ilişkisine geldiğimizde duyguların sorumluluğunu almak gibi bir kavram ortaya çıkıyor. Yani duygumu kabullenmeli, hissettiklerimi karşı tarafla paylaşmalıyım ki, o da bana hissettirdiklerinden haberdar olabilsin. Yoksa dağ dağa küsmüş, dağın haberi olmamış durumları bolca yaşanabilir.

Bizim toplumumuzda genelde duygulardan konuşulmadığı, ayıp sanıldığı ya da güçsüzlük ifadesi olarak gözüktüğü için insanlar diğer insanlara kırgınlıklarını anlatmazlar ve gizlice öfke biriktirirler. Sonra en olmadık yerde patlarlar. Fizik kanunudur. Biriken basınç, patlama yaratır!

Kırgınlığımı nasıl anlatabilirim?

Gerçekten bazen insanların bunu yapamadıklarını gördüğümde çok üzülüyorum. Anlaşılmayı beklemek, suiistimal edildiğini düşünme yanılgısında olmak – bu arada öyleyse bile karşı tarafa söylenince o da kendine geliyor, tecrübeyle sabit – ya da gücenmelerden dolayı ilişkilerde gereksiz soğukluklar yaratmak hiç de kalpten bir iletişim tarzı değil. Belki de koçluğun en sevdiğim yanlarından biri, duyguları aynalamak. Biz koçlar, koçluk yaptığımız kişilere sıklıkla duygularını aynalarız ki ne hissettiğini fark edebilsin. 

Ben de uzun yılllardır sahip olduğum bu yetkinlikleri kendi ilişkilerimde uyguladığımdan ve çok faydasını gördüğüm için, bolca yazarak paylaşıp fayda yaratmak istiyorum.  

Yine bir yetişkin örneğinden ilerlersek;

Herhangi bir ilişkide karşı tarafın kırıcı davranışından dolayı eğer yapılan muameleyi sindiremiyor, içimizde öfke biriktirmeye başlıyorsak bunu fark etmekle işe başlamalıyız. Bazılarımız çok daha olgun, şefkat seviyesi yüksek ve alttan alabilme yeteneğine sahip olabilir. Kendimizi bu gibi kişilerle karşılaştırıp acı çekmektense (genelde yaygın bir durumdur; ruhsal olgunluk olarak henüz erişemediğimiz bir seviyeyi yansıtan kişilere karşı da öfke duyarız. Çünkü nasıl mümkün olabildiğini anlayamaz ve onları rol yapmakla suçlarız halbuki onlar içlerindeki sevgiye bolca yatırım yapmış, odağı kendisinde olan kişilerdir. Bu konuyu daha detaylı başka bir yazıda anlatacağım) kendimizi iyileştirecek ve içimize iyi gelecek şeye odaklanmalıyız. 

Hepimiz için faydalı olacağını düşündüğüm hazır bir kalıp yazıyorum aşağıya. Çok daha yaratıcı olanlarını herkes kendisi için yorumlayabilir tabi ki! Benimkisi kırgınlığı, kızgınlığa dönüştürmeden sorunları çözebilmek adına naçizane bir öneri:

“Sevgili……, geçen gün yaşadığımız……….konusundan ötürü ben sana kırgınım. Sen ………yaptığında, ben ………hissediyorum. Bu durumda önemsenmemek, benim değer verdiğim bu konunun anlaşılmaması beni kırıyor. Eğer bunları sana söylemesem içimde bir kızgınlık büyütecek ve kalbimi sana karşı soğutacaktım. Lütfen eğer senin de benim bazı davranışlarımdan dolayı kırıldığın bir şeyler varsa bunları biriktirmeden benimle paylaş. Ben her zaman sandığın kadar hassas, anlayışlı olamayabilirim ama sana değer veriyorum. Bu yüzden tüm samimiyetimle bu kırgınlığımı paylaşmak istedim. Aradığım ve istediğim şey haklı çıkmak değil, sadece anlaşılmak.”

Sanırım bayağı iş görür bir şablon oldu. Çalıştığını bildiğim bir şey olduğu için gönül rahatlığıyla paylaşıyor, kırgınlıkların kızgınlığa dönüşmediği, sevgi dolu güzel ilişkiler diliyorum. 

Unutmayalım ki ne kadar çok biriktirir, bizim için rahatsızlık veren bir konuyu içimizde tutarsak bir gün patlayacaktır ve öfkemiz soğusa bile karşı tarafta onarılamaz kırgınlıklar yaratma ihtimali oluşacaktır. Bizim işimiz, içinden çıkılamayacak duygusal sarmallarda kaybolmak yerine hepimiz için ışığı yakıp, yolu aydınlatmak olmalı. 

Sevgi dolu ilişkiler ve sevgi toplumu mümkün!

Tüm Sevgimle,

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

nihan-uycan-ozen_
Yazar, sosyal girişimci…”Her yeni adımla kendine biraz daha yaklaşmış, yapmak istediklerini keşfetme yolunda ilerleyen bir ruh. Toplumda sosyal fayda yaratımını @kopruproject ile destekliyor.