ACI BİLİNCİN TAŞITIDIR
Farkındalık

Acı bilincin taşıtıdır

Budist psikoloji, Budist felsefesi ve psikolojinin yollarının kesiştiği bir alan. Budist felsefe, dini bir öğreti değil, bir zihin bilimi olarak kabul edilir. Yaşadığımız sürece acı vardır ve hep acı olacaktır. Budizm felsefesi ve psikolojisi bizlere acının kaynaklarını ve acı ile başa çıkabilme becerisini adeta reçeteler halinde sunar.

Geçtiğimiz aylarda sevgili Zeynep Peker’in açtığı 8 haftalık “Orta Yol” eğitimlerine katıldım. Ve hemen Mümkün Dergi okuyucuları için bir röportaj yapmaya karar verdim. Bakalım Budist psikoloji neymiş ne değilmiş?

Seni tanıyabilir miyiz? Budist psikolojiye ilgi duymanın arkasında ne vardı?

Merhabalar, ben Zeynep Peker. Yaklaşık 10 yıldır yoga yapıyorum ve son 5 yıldır yoga, mindfulness, şefkat ve Budist psikoloji üzerine çeşitli eğitimler aldım, hala eğitimime yurt dışında çeşitli programlarda devam ediyorum. Bunların yanı sıra öğrendiklerimi öğretmeye de çalışıyorum. Benim hikayem aslında her kendini arayan insanın hikayesi gibi “merak” ile başladı. Kim olduğumu, insanları ama en çok da kendimi merak ederek çıktım yola. Özellikle oğlumun doğması ile bir insanın hayatla tanışması, büyümesi, aile hayatı ve çocukluk yıllarının üzerindeki etkisini gözleyerek elbette kendimi yeniden büyütmek de kaçınılmaz oldu. Yolum yoga ile kesişince fark ettim ki bilgi beni bir yere kadar götürebilir. Dedim Zeynep sıva kızım kollarını yolumuz çok uzun. İnsanın kendisi üzerinde çalıştığı zaman bilgiden çok daha fazlasına ihtiyacı var. Deneyime ihtiyacımız var. İyi olma halini kitaplardan okuyup ezberlediğimizde maalesef bizim hayatımıza sirayet etmiyor. Onu yaşayabiliyor olmamız gerekiyor. Bunun için de önce kendimizi tanımamız ve kendimize yaklaşmamız gerekiyor. İşte tüm bu arayışlarla yoga eğitmenlik eğitimimden sonra mindfulness, meditasyon ve dharma bana psikolojik iyi olma haline dair farklı bir kapı açtı.  Buda’nın öğretilerini esasen geleneksel olandan çıkartıp daha seküler bir yerden çalışmak beni etkiledi. Çünkü bu aynı zamanda bir felsefedir. İnanca bağlı değildir ve bize kendi zihnimiz üzerinde çalışabileceğimiz pratikler sunar. 

Budist psikoloji kısaca nedir, neyi amaçlar? Batı psikolojisinden ayıran şey nedir?

Budist psikoloji, bizim bildiğimiz anlamda Batı psikolojisinden oldukça farklıdır. Aslında en baştan bu ayrımı belirtmek benim de daha rahat anlatmamı sağlayacak. Şöyle ki psikoloji bir bilim dalıdır, çeşitli kuramlar, teoriler ve tedavi yöntemleri içerir. Dolayısı ile o alan ruh sağlığı uzmanlarına aittir. Yoga, Mindfulness, meditasyon gibi yöntemler terapi ile karıştırılmamalıdır. Günümüzde insana iyi gelen her şey terapi gibi sunulmakta ve insanları büyük yanılgıya düşürmektedir. Ben hayatında sorunlar olsun veya olmasın her insanın kendi terapi sürecinden geçmesi gerektiğini düşünüyorum. Budist psikoloji, sorunlara tek tek eğilmenin yanı sıra hayata dair çözüm önerileri sunuyor bize. Hayatı anlamlandırmamız, kendimizi anlamlandırmamız, mutlu olmanın yollarını aramamız ve bu yolların nerelerden geçtiğini görmemize yardımcı oluyor.  Unutulmamalıdır ki, bu yalnızca bir yoldur. Yolu biz kendimiz yürürüz.

Mark Epstein, Budizm ve psikoterapi arasındaki ilişkiyi inceleyen bir yazar ve psikoterapist. Buda öğretilerini Freud’un travma teorileriyle birleştirmiştir. Budizm psikolojisinin nasıl bir katkısı olabilir psikoterapi üzerinde? Ortak noktaları var mı yoksa birbirlerini mi destekliyorlar?

Evet, Mark Epstein benim de çok sevdiğim ve takip ettiğim bir psikoterapisttir. Freud’un travma yaklaşımını Buda’nın öğretileri ile bütünleştirir ve sık sık bu konuda yazar. Psikoterapi travmalar üzerinde, kişinin deneyimleri ile ilgili hassas bir çözüm yolu sunar. Budist psikoloji ise Buda’nın öğretilerinin ışığında ilerler. Benim düşüncem, Budist psikolojinin psikolojisi sağlıklı insanların anlam bulma ve kendilerine yaklaşma çabalarına destek olduğu yönündedir. Ancak elbette, ilk adım travmaların ve etkilerinin bir uzman eşliğinde çalışılmasıdır.

“Orta yol, her yönden aşırı olandan kaçınmak üzerine kuruludur.”

Budizm adeta içsel bir rehber gibi olan biteni içten ve derinden sarıveriyor. Budizm en çok hangi konular üzerinde duruyor?

Aslında bize varoluşa dair yaşadığımız ıstıraptan özgürleşmenin yollarını sunuyor. Daha rahat ve mutlu bir yaşam mümkün. Her zaman kafamızda dönüp duran düşüncelerden biraz olsun sıyrılmak, daha farkında ve canlı olarak deneyimlediğimiz bir hayatın mümkün olduğunu görüyoruz. Bu da hayatımızı daha anlamlı yaşayabilmemizi sağlıyor.

Buda öğretisinde orta yol nedir?

Orta yol başlıca öğretilerden biridir. Aşırılıkların zihinsel uyanış için kaynak olmadığını anlatır. Uçlarda ve fazla olan her şeyin acı yaratacağını açıklar. Budizm bizi perspektif değiştirmeye davet eder. Mutlu olmak yerine memnun olmaya, arzumuzu çaba harcamadan kontrol altına almaya davet eder. Beklentiler ve istekler karşılandığında da karşılanmadığında da acı yaratır.

Buda ilk vaazında 3 ateşten bahsetmiştir. Bunlar nedir ve travma çözümlemelerinde nasıl bir rol oynar?

Ateş vaazında bahsedilen üç ateş terimi zamanla değişmiş ve üç kök zehir ifadesini almıştır. Bunlar insanı yaşadığı hayat içinde acıya sürükleyen üç kök nedendir. Birincisi arzular/hırslardır. Bir şeyi çok istemek veya istememek.  İkincisi nefret/öfkedir ve üçüncüsü de içsel farkındalığın olmayışıdır. Budist psikoloji buna cehalet der.  İnsan bilincinin temelinde, varoluşun merkezinde yanan bu üç ateşin bizim bu dünyada yaşadığımız ıstırabın artmasına sebep olduğu anlatılmaktadır. Aslına bakacak olursak bu bir döngüdür ve bu üç ateşin büyümesi için sadece birinin de körüklenmesi yeterlidir. Çünkü içsel farkındalık yokluğunda yani cehalet varsa istekler kontrolden çıkıyor ve isteklerimiz karşılanmadığında da öfke beraberinde geliyor. Eğer tam bir mevcudiyetten söz edebilirsek işte o zaman bu ateşlerin görülmesi ve kontrol altına alınması mümkün olabilir.

Zeynep Peker
Zeynep Peker

Buda’ya göre benlik nedir ya da benlik yanılgısı mı diye sorayım? Freudyen bakış açısından sanırım en çok ayrılan yer burası olduğunu düşünüyorum. Sen ne düşünüyorsun?

Budist psikoloji, benlik algımızın oluşmasını sağlayan kümeleri anlatır. Yani aslında benlik bir algıya dayanır ve gerçek anlamda kalıcı bir benlikten söz etmek mümkün değildir. Zira her şey geçici ve benliksizdir. Böyle bir durumda elimizde tutunacağımız bir benlik olmadığını ve yaşadığımız anda yani şimdide olmanın tek çözüm yolu olduğunu söyler. Freud ise çığır açan yapısal psişe modellemesi ile insan zihnini katmanlara ayırmış ve ego ilişkisini kurmuştur. Bu modele göre ego, id yani ilkel benlik ve süper ego, yani toplum kurallarını benimsemiş, ahlaki normların farkında bir üst ben arasında dengeyi kurar. Kişinin bir birey olarak dünya ile ilişkisini düzenler. Benim düşünceme göre, kavramlar aynı ya da farklı anlamda kullanılıyor olsa da temelde insanın kendini araması ve kendine yaklaşması esastır.

Freud kişinin bilinçdışını tanımlayarak çığır açmıştır. Buda, hepimizin içinde Buda doğası olduğunu söylemiştir. Bizler, insan varlıklar olarak bilince sahibiz ve daha da önemlisi bilincimiz üzerinde çalışabiliyoruz. Bilinç, bizim yaşadığımız dünyayı algılama şeklimizi belirliyor. O halde daha dingin bir zihne sahip olmak yaşadığımız dünyayı da daha dingin bir hale getirecektir.

“Kendimize giden yol adım adım ve yavaş yavaş yürünen bir yol. Sonunda bir şey olacağını beklemek bizi yolun kendisinden uzaklaştırabilir.”

Varoluşun 3 işareti her şeyi aslında açıkça anlamamızı sağlıyor.  Nedir bu 3 işaret?

Varoluşun üç işareti olarak Buda tarafından anlatılan üç anahtar; geçicilik, benliksizlik ve dukkha’dır. Kimi kaynaklarda dukkha yerine Nirvana’da yer alabilmektedir.  Gerçekten çok kıymetlidir. Madde madde yazdığımızda üç tane gibi gözükse de aslında temelde aynı yere işaret etmektedir. Çok sevdiğim Zen Master Thich Nhat Hahn bununla ilgili şöyle der: “Zamanın bakış açısından “geçicilik”, uzayın bakış açısından “benliksizlik” deriz.”

Temelde birkaç dakika boyunca aynı kalan hiçbir şeyin olmadığını anlatır. Her şey geçicidir. Bu yüzden çocuklar büyür, büyükler yaşlanır, acılar diner, mutluluklar geride kalır. Her şey geçicidir ve geçici olduğu için de sabit bir benlikten söz etmek mümkün değildir ve yine tam olarak her şey geçici olduğu için bir o kadar değerlidir.

Nirvana nedir ki bu kelime çok yanlış biliniyor. Bunu da bir açıklığa kavuşturalım.

Nirvana kelime anlamı olarak sönüş demektir. Aslında bir bırakış, benlik kavramının yok olması olarak anlatılmaktadır.  Nirvananın yanlış bilinmesinin sebebi bence bizim yoldan çok varacağımız yeri önemli bulmamız. Çoğu zaman bir hedefi gerçekleştirmek gibi düşünebiliyoruz. Bir şey olacak ve bundan sonra hep mutlu olacağız, bir daha hiç acı çekmeyeceğiz gibi. Ama maalesef öyle değil. Kendimize giden yol adım adım ve yavaş yavaş yürünen bir yol. Sonunda bir şey olacağını beklemek bizi yolun kendisinden uzaklaştırabilir. Buranın önemli olduğunu düşünüyorum.

Aynı zamanda Budist psikoloji hakkında konuşuyorsak acının kaynağını ve acıdan nasıl özgürleşebileceğimiz hakkında Buda resmen bizlere reçeteler sunmuş: 4 Asil gerçek ve 8 katlı yol. Nedir bunlar ve biz bu gündelik hayatımızda bunları nasıl pratiğe dökebiliriz? Ya da travmalarımızda nasıl bunlardan yararlanabiliriz?

Dört asil gerçek öğretisinin birincisi, dukkhadır. Hayat acıdır. Bu dünyada yaşayan varlıklar olarak acı çekeriz. İkincisi, acının kaynağı vardır. Üçüncüsü acıdan özgürleşmek mümkündür ve son olarak dördüncü asil gerçek, özgürleşmenin sekiz basamaklı asil yoldan yürüyerek mümkün olduğunu söyler ve yolun basamaklarını açıklar. Acıdan özgürleşmenin reçetesidir bu. Her insanın hayatı, sınavları ve yaşadıkları farklıdır. Deneyimleri farklıdır. Aynı olayların farklı insanlar tarafından tecrübe edilmesi bile farklıdır. Dört asil gerçek ve sekiz basamaklı asil yol, bilgiyi bilmenin ötesine geçiriyor ve yaşamamız gerekeni söylüyor bana göre.

Şefkat, farkındalık ve meditasyon çalışmaları bireyin kendi için yaptığı çalışmalar gibi görünse de dayandığı temel biraz daha farklıdır. Çünkü ıstıraplarından biraz olsun arınmış bireyler çevreleri ile daha sağlıklı ilişkiler kuracak ve bu dinginliğin deneyimlenmesini sağlayacaktır. İş hayatımızda, aile hayatımızda veya sosyal hayatımızda bize iyi gelen, bizi daha rahat hissettiren bir ortam olmasını istiyorsak bunlar üzerinde çalışmalıyız.

Meditasyon tam anlamıyla nedir ve nasıl yapılmalıdır? Budha için olmazsa olmaz şeylerden biri. Ve tabii artık Batı tıbbı da meditasyonun önemi bilimsel verilerle kanıtlamış durumda.

Meditasyon çok farklı, spiritüel veya yapılması zor bir şeymiş gibi gözükse de aslında teknik olarak basittir. Otururuz ve dikkatimizin o ana odaklanmasını sağlarız. Oturma şeklimiz bağdaş olabilir veya bir sandalyede oturabiliriz, gözlerimiz kapalı olabilir, açık ve bir noktada odaklı olabilir. Önemli olan, zihnimizi anın içinde tutabilmektedir. Bu, dışarıdan bakıldığında basit gibi görünse de hızlı hayatın akışına alışan zihinlerimiz için oldukça zorlayıcı olabilir. Bir hedef veya iyi, kötü, başarılı, başarısız yargılar olmadan bunu denemeliyiz. Sadece kendimizle baş başa kalmak gibi. Gelen düşünceleri beslemeden akıp gitmelerine izin vermek ve onları izlemek bizim o anda kalmamıza yardımcı olacaktır. Bunu yaparken kendimize nazik olmamız birinci kuraldır. Bu bir sınav veya yarış değildir. Bu kendimiz için sağladığımız birkaç dakikada sadece orada bulunmak yeterlidir.

Yüzlerce yıl önce yaşamış ve “uyanmış olan bir kişi” sence neye uyanmıştır?                     

Hakikat bilgisi, tarih boyunca insanlık tarafından aranmıştır. Kimiz, nereden geldik, nereye gidiyoruz. Yaşamlarımızı daha anlamlı kılabilmek için tamamen geçici olduğumuz bu dünyada kalıcı bir şeyler aradık belki de. Bilemiyorum. Bana göre en kıymetli olan ve benim içimde devrim yaratan şey “şu an”dır. Sahip olduğumuz tek gerçek şey… Nefes aldığımız ve nefes verdiğimiz, bir bedenin içinde olduğumuz, hissettiğimiz ve yaşadığımız şu andan daha değerli bir şey yoktur. Hala canlıyken yaşayabilmek, sevebilmek ve bunun farkında olmak en büyük hediyedir.

Ve son olarak sen ne eklemek istersin okuyucularımıza?

Bütün bu isimlerin, öğretilerin, ezberlenen bilgilerin yanı sıra yaşayın. Yaşadığınızı hissedin. Bunu hissetmek için çok abartılı davranışlarda bulunmamıza gerek yok. Sevdiğinizin elini tutun, bir çiçeği koklayın, güneşin doğuşunu seyredin. Yaşadığımız her bir an bizim gibi geçici ve tam da bu yüzden çok değerli. Kalbinizden gelen sesi duyun ve yaşayın.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

dilara_duman
Kendini dönüştürme yolculuğunda, dönüşümün en etkin yolunun bilgiyi aktarmak olduğuna inanıyor. Çok satanlar listesinden inmeyen yazar ve kişisel gelişim duayeni Louise L. Hay’in geliştirdiği Heal Your Life eğitmeni. Felsefeyi de kişisel gelişim yolculuğunun bir parçası olarak görüyor.