Farkındalık

Acının ispatı olur mu?

Anlaşılmak iletişimin en büyük amaçlarından biri de doğru anlaşılmak da öyle mi? 25 Ocak 2025’te Kartalkaya’da otelde çıkan yangın sonrası eşini ve çocuğunu kaybetmiş bir beyefendinin olay anını anlattığı yazısını okudum geçenlerde. Olay anını anlatırken bir şey dikkatimi çekti; eşi ve kızı odadan ayrıldığında neden onların yanında olmadığını ya da olamadığını, onlardan kaç saniye sonra odadan çıktığını, onları aramak için koridorda dolaştığını ama duman sebebiyle bulamadığını, göz gözü görmediğini açıklamak durumunda kalmıştı.

Tıp fakültesinde psikiyatri stajı sınavlarında bir soruyu hiç unutmam: “En uzun yas aşağıdaki ölümlerin hangisinde tutulur?” Çoğunluğun evlat olarak cevapladığı ve yanıldığı, doğru cevabın “eş kaybı” olduğu bu can alıcı soru… Elbette yas, evlat kaybında da anne ya da baba kaybında da kardeş kaybında da uzun süre tutuluyor. Ama en uzunu eş kaybında…

YAŞAMANIN ÖLMEKTEN DAHA AĞIR OLDUĞU ANLAR

Şimdi gelelim beyefendinin yazısına. Eşinizle ve çocuğunuzla bir tatil planlıyorsunuz, Türkiye’de kayak yapabileceğiniz kaliteli ve yüksek maliyetli bir otel seçiyorsunuz, tatiliniz esnasında herkes gecenin en derin uykusundayken, yangın sesine ve duman kokusuna uyanıyorsunuz, herkeste bir telaş, can havliyle koşturma, saniyelerle yarışıyorsunuz. Eşinizle çocuğunuz sizden hemen önce odadan ayrılıyor, göz gözü görmeyen duman bulutunun içinde kayboluyor. Odadan erken çıkanın yaşamını kurtaracağı bilinciyle, onlar için belki seviniyor, onları bulmak için oradan oraya koşturuyorsunuz. Ama bulmak imkânsız. Dakikalar sonra otelde dolaşmanın iyice zorlaştığı noktada, tesadüfen arkadaşlarınızla karşılaşıp otelden kurtulmanın yollarını arıyorsunuz. Çünkü bir insansınız, bir cansınız, yaşamanın ve yaşatmanın yollarını arıyorsunuz. Saatlerin geçmek bilmediği günün sonunda kızınızın ve eşinizin öldüğü gerçeğiyle yüzleşiyorsunuz. İşte az önceki bahsi geçen yas süreci başlıyor. Darmadağınsınız. Canınız, biricik kızınız, can yoldaşınız, aileniz, yuvanız hepsi paramparça. Böyle bir durumda, ayakta kalmayı zor başarırken insanların sizi sorgulayıcı ya da yargılayıcı tavırlarına maruz kalıyorsunuz.  “Neden onlar yanında değildi? Kendin kurtuldun ama onları neden kurtarmadın?”

 BELKİ SADECE ACIYI ANLAMAK YETERLİDİR

Yaşamanın ölmekten daha ağır geldiği bir andasınız. Tüm bu karmaşanın içinde, anlaşılmak, hatta doğru anlaşılmak, yargılayanların yargısını yıkmak için çaba göstermek durumunda kalıyorsunuz. Anlaşılmak mı? Doğru anlaşılmak mı? Anlamak isteyen birine denk geldiğinizde, her ikisinin de kolaylıkla mümkün olduğu ancak yargılamak isteyen birine denk geldiğinizde, ne çok çabalarsanız çabalayın, bir arpa boyu yol kat edemeyeceğiniz bir durum bu.

Acının ispati olur mu yahu? Kaybın yargısı olur mu? Yasın gösterilmesi beklenir mi? Canından can gitmiş bir adam, anlaşılmak için çaba göstermeli mi? O’nu ya da onları için çaba gerekli mi? Olayı anlamayı bırakıp acıyı anlasak yetmez mi?

Bolu’da çıkan otel yangınında ölenlere bir kez daha Allah’tan rahmet, yakınlarına, ailelerine, sevenlerine ve tüm ülkemize sabır, baş sağlığı diliyorum.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Dr. Hatice Kılınç Korkmaz
2011 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezuniyetiyle başlayan doktorluk mesleğini, mindfullness ebeveynlik, aile danışmanlığı, Emotional Freedom Technique, Reiki, Kundalini, Recall Healing, Wellbeing, Bütünsel Sağlık Akademisi eğitimleri gibi eğitimlerle besleyerek canlılığın şifasına katkı olmayı ve insanlarda farkındalık uyandırmayı amaçlıyor.