Farkındalık

Affetmezsek ne olur?

Bu aralar ne hikmetse karşıma çok fazla çıkan bir kelime var. Dolu dolu bir kelime: Affetmek. Zira benim çekim alanım ruhsal gelişime hizmet eden kelimelerle bolca haşır neşir olduğundan bu duruma pek de şaşırmıyorum aslında.

İşte tam da bu farkındalıkla “affetmek” kelimesinin bugünlerde karşıma neden bu kadar sıklıkla çıktığını kendi kişisel tekamülüm ekseninde araştırırken birlikte yol aldığımı düşündüğüm siz sevgili okuyucularla da her zamanki gibi rasyonel bir düzlemde tartışmak istedim.

Malum, kelimenin anlamı için ilk olarak TDK’ya başvuruyoruz:

“1. Bağışlamak:

      “Açgözlülüğü içeride de dışarıda da affetmeyen gözü tok insanlarız.” – Arif Nihat Asya

2. Hoşgörü ile karşılamak; mazur görmek:

     Beni affedin, gelemeyeceğim.

3. Birinin sorumluluğundaki bir görevden veya işten çıkmasına izin vermek:

    Beni bu çalışmadan bir defalık affedin lütfen.

Biz bu yazıda, birinci ve ikinci anlam etrafında dolaşacağız.

Genellikle ruhsal olarak zorlandığımız yer, birisi bizim fıtratımıza ters olan şeyler yaptığında, canımızı yaktığında ve bile isteye kötülük yaptığında onu bağışlayabilmektir. Affetmekte zorlanan varlıklarız.

Peki biz neleri affedemiyoruz?

Her insanın kendine kurduğu bir değerler sistemi vardır. Bu değerler sistemi, ailede, okulda ve insanlar arası ilişkilerle geliştirilen, kişinin kendini tanımladığı bir sistemdir. Eğer bu değerlerden herhangi biri, bir kişi tarafından herhangi bir zamanda zarar görür ya da tehdit edilirse çatışmalar ortaya çıkar. Kişiler birbirlerine de kırılabilir çünkü kişiliğe yapılmış saldırı gibi algılanan eylemler, sözler ve alışkanlıklar insanlar için son derece rahatsızlık vericidir.

“Kişi kendisine saygı duyulmadığını hissettiği her an kendini değersiz hissederek varlık kaybı yaşar ve o alanda daha fazla kalmak istemez.”

Kendisine karşı yapılan davranışı, söylenen sözü ya da tekrarlayan alışkanlığı kabul etmek istemeyen kişi affetmeyi de istemez. Çünkü onun varlık değerine karşı büyük bir hata işlenmiştir. 

Tarihe bakıldığında işlenen büyük hatalar ve günahlar da ya bir toplumsal kuralı çiğneyen ya da dinsel öğretileri hiçe sayan tutumlar izleyen eylemlerdir. Bir insanın canını alarak başlatılan kan davaları, milletler arası soykırımlar, din savaşları vb. olaylar affetmenin en zor olduğu alanlar olmakla birlikte bireysel düzleme inildiğinde oldukça bağışlayıcı, yüce gönüllü ve travmalarını dönüştürebilmiş insanlar da görürüz. Benim merak alanım, hoşgörüyü geliştirmek ve bağışlayabilen bir tavırla kabul yeteneğimi genişletmek üzerine.

Affedememenin dinmeyen öfkesi

Affetmek spiritüel düzlemde, kendisine karşı büyük bir suç işlenildiğini düşünen veya hisseden ve bu duygusundan dolayı hata sayılacak eylemi gerçekleştiren kişiye içinde oldukça büyük bir öfke biriktirmiş olan kişiyi özgürleştirir.

“Biz insanoğlu, ne hikmetse negatif şeyleri kafamıza takmakta uzmanız. İyi gitmeyen şeyleri bulur, en mutlu anımızda aklımıza gelmesini engelleyemez ve durur durur kırgınlıklarımızdan öfke dağları oluşturup patlamalar yaşarız.”

Tabi ki hepimiz böyle değiliz çok şükür ama gözlemlerime göre affetmeyi istemeyenler genelde bu şekilde eğilimler gösteriyor. İşte o zaman öfkemizden, kırgınlığımızdan özgürleşebilme ihtimalini de kaçırıyoruz. Hataları hoş görmedikçe, bağışlamadıkça kolektif alandaki öfkenin birikmesine de hizmet ediyoruz. Eğer dünyadaki savaşların ortaya çıkmasında kişisel payımızın tüm bu sevgisizlikten kaynaklandığını anlayabilseydik hala katılaşmış bu duygulara tutunmaya devam eder miydik, çok merak ediyorum.

Şimdilerde iç rahatlatan bir söylemin sosyal medyada sıkça dolandığını görüyorum. Hatta insanlar sanki hazine bulmuşçasına bu söylem ardına sığınarak rahatlıyorlar: “Affetmek zorunda değilsin!” diyor birileri ve bunu duyan âdemoğlu yapamadıklarını bu söylemle temize çekerek bir güzel duygusal mastürbasyon yapıyor. Sevgiden ve şefkatten gelmeyen bu davranış modeli yüceltiliyor çünkü hepimize kolay geliyor tekrar bu ihtimalin ardına sığınmak. Bilerek ya da bilmeyerek…

Psikoloji uzmanları söylüyorlar hatta böyle şeyleri. Ben uzman değilim. Doğru, yanlış diye de yargıda bulunamam ama herkes gibi bu dünyadan geçen bir garip yolcuyum ve tekâmül edebilmek için öğretileri hem düşünsel hem de pratik açılardan inceliyor, bolca deneyime giriyorum.

“Ve adım kadar iyi biliyorum ki affedemeyen ruh tekâmül edemez!”

İşlenen suçun, günahın derecesi her ne olursa olsun bu bir kadim öğreti ve kuraldır. Evet ruh hazır olmayabilir ve o an için affedemeyebilir ama tüm ödevi, bu sorundan ve kişilerden özgürleşmek üzerinedir. Yoksa kendini sürekli düşük titreşimli duygularda tutarak tekamülünü sabote edecektir. Oysa her türlü negatif duygudan özgürleşebilen ve kendini nötr algılama düzeyine çekebilen ruhlar hızla yükselişlerini tamamlarlar. Sınır koymak, mesafeleri çalıştırmak apayrı bir savunma yöntemi. Ben bunu kastetmiyorum. Suistimale uğrayan taraf elbette kendi savunma mekanizmasını geliştirecektir ama bir kırgınlığı içimizde büyüterek öfkemize hedef seçmek ve affetmeyişlerin kine dönüşmesine sebebiyet vermek, yapabileceğimiz en kötü şeydir.

“Çok büyük acılar var dünyada. Affetmesi çok zor olan hata ve günahlar var ama inanın inanılmaz derecede hayatın sırrına erip en yüce affedişlerle ruhunu üst boyutlara taşımış onlarca da üstat ruh var.”

Bu yazıyla bu önemli ayrıma dikkat çekmek istedim. Kolayı seçmek, “yapamıyorum” demek bizi konfor alanımızdan çıkarmadığı gibi ilerletmiyor da. Sadece bir anlık iç soğuması sağlıyor. Sorumluluğu tek tarafa yüklüyoruz ve kendi içsel çalışmamızı yapmadan bu sınavdan geçemiyoruz maalesef.

Hariçten gazel okuyan biri gibi görünmek istemediğimden böyle durumlarda hep sevgili Özgecan’ın babasının, katledilen kızının ardından yaptığı konuşmayı hatırlarım. Bu kadar büyük sınavlar veren ruhlar varken de küçük kırgınlıkların yol açtığı affedemeyişler bana biraz lüks gelir, kendimden utanırım.

Birlikte fark edelim istedim.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

nihan-uycan-ozen_
Yazar, sosyal girişimci…”Her yeni adımla kendine biraz daha yaklaşmış, yapmak istediklerini keşfetme yolunda ilerleyen bir ruh. Toplumda sosyal fayda yaratımını @kopruproject ile destekliyor.