BEDEN DEDİĞİMİZ YER BİZİM EVİMİZ VE EVDE OLMAK ÇOK GÜZEL
Farkındalık

Beden dediğimiz yer bizim evimiz ve evde olmak çok güzel

İstediğim kadar yazamıyorum çünkü bu aralar gündemim başka: canım Gün Işığı Atölye’min sosyal medyası. Oraya içerik üretmekten, içeriklere değerli bilgiler içeren yazılar yazmaktan buraya bir şey kalmıyor. Ama ben yazmak istiyorum. Bazen her şeyi bir kenara bırakıp sadece yazmak istiyorum. O günler için çalışıyorum şu anda, öyle diyelim. Bugün ne hakkında yazmak istedim biliyor musunuz? Bedenimiz… Aaa şaşırdınız değil mi? Nereden çıktı değil mi beden konusu? Şaka şaka, şimdi yazılarım içinden bu yazıyı ilk kez okuyanların kafası karışmasın. Evet, konu yine bedenlerimiz. Yeni okuyan varsa, hoş geldin. Ben genelde beden farkındalığı üzerine yazıyorum da.

Neyse, ne diyordum? Konu bedenlerimiz yine. Bu sefer, şu aralar etrafımda gözlemlediğim bir davranışı kurcalamak istedim. Fark ediyorum ki en büyük sorumluluğu hep her zaman ilk önce bedene yüklüyoruz. Örneğin konu sağlık olduğunda ilk kesintiyi yediklerimizden hızlıca yapıyoruz ama mesela aynı sağlık konusu sigara içmemiz konusuna engel olmuyor. Ya da spiritüelliğimiz için et yememeye karar veriyoruz ama sigara ve alkole devam ediyoruz. Farkındalık pratiği falan yapmıyoruz. Zevkler ve renkler mi? Yani zevklerimizden vazgeçemiyoruz ama renklerimizden? Amma uğraştık şu bedenlerle ya, bir yetmedi bu beden bize, bir bitmedi sorunlarımız onunla.

Neden hep aç bırakılan, kısıtlanan bu beden oluyor?

Ben de yine birçok git gel yaşıyorum tabii şu aralar. Yaz geldi, kollar bacaklar fora! E o selülitler, o lömbür lömbürler? Kabul etmesi neden bu kadar zor bunu hiç düşünüyor musunuz? Yani sanki selülitlerimiz ve yuvarlaklığımız yüzünden mahkemeye çıkartılıp yargılanacağız ve eğer standartlara uymazsak toplumdan dışarda bir kenara atılacağız, kimse bizi sevmeyecek, kimse bizi kabul etmeyecek, öyle yalnız yalnız yok olup gideceğiz. Abartıyor muyum? Abartmıyorum bence. Ne kadar güzel kadınların bacaklarındaki minicik dalgalanmadan dolayı şort giymediğini, yakışıklı mı yakışıklı erkeklerin, su gibi kızların korkudan spor salonundan çıkamadığını ve çok daha fazlasını gördüm. Siz de gördünüz, görüyorsunuz. Ve hatta belki o sizsiniz ve hatta o benim zaman zaman. Yine göğsüm sıkıştı yazarken.

Çok yorgunum sevgili okuyucular. Bu değişmeyen düzenden ve aslında kendimde de değiştiremediğim bu yargılardan çok yorgunum. Çok yol kat ettim, çok toksik inanç bıraktım geride ama bugün hala göbeğim çıktığında, popom büyüdüğünde çok üzülüyorum önce. Bir pantolonum biraz dar gelmeye başlayınca panikliyorum. Özellikle yazın bunları daha çok yaşıyorum. Sonra ama bırakmıyorum kendimi o çukura. Sonra toparlanıyorum, silkeleniyorum. Her şeye rağmen yaşamayı, deneyimlemeyi, bedenimi kullanmayı seçiyorum. Ama işte bu iniş çıkışlar beni yoran… Ne bileyim dertleşmek istedim sanırım.

Bedenlerimizden çok şey istiyoruz

Şimdi fark ediyorum ki yıllar önce o diyet döngülerini yaşarken ilk vazgeçtiğim şeydi sağlığım. Zayıf olayım da gerisi umurumda değil gibi bir haldi benimkisi. Ne büyük açlıklar yaşadım ne tehlikeli denemelerde bulundum! Zaten zayıflara, şişmanlara yapılan kadar zorbalık yapılmıyor bu anlamda, farkındasınızdır. Bir insan kiloluysa kesin hastadır, zayıfsa sadece az yiyordur. Dolayısı ile zayıf olmak zaten sağlıklı olmak, görünmek demekti aynı zamanda. Birçok varsayıma maruz kalmamak demekti. Tamam çok çok zayıf insanlar da bazı zorbalıklar görüyorlar ama spektrumun zayıflar tarafının toplumdaki yeri ve yargıları ile şişman tarafının yeri ve yargıları bambaşka boyutlarda, karşılaştırılamaz bile.

Peki biz ne istiyoruz bu bedenlerimizden? Güzel olsun, sağlıklı olsun, trendlere uysun (çünkü güzellik algısı bir trenddir ve sürekli değişir), zayıf olsun, doğru yerlerde dolgun olsun ama biraz olsun çok da fazla olmasın, aayy şu bedenler şöyle bir kenara çekilebilsin be lütfen! Üç nokta. Bedenimizin yeterliliğini kim belirliyor peki? Neler yapabildiğinde yeterli ve neler yapamadığında yetersiz? Bunun kanunu mu var da biz bilmiyoruz? 

Burada bir analiz yapasım yok bugün. Sadece bazı soru işaretleri bırakmaya geldim. Bu eşsiz enstrüman ve aynı zamanda bu eşsiz ev size yeterli geliyor mu? Yetmesi için daha ne yapması gerek? Beden bizden ayrı bir şey mi? Peki neden onu hep kendimizden ayırıyoruz? Siz de yoruldunuz mu? Ya da en azından yorulduğunuzun farkında mısınız? Neden yorulmak mı?

Bedenimizle iki yönlü bir ilişki

Ve bütün bunları yazdım, yazımı bitirmeden kapattım. Üzerinden birkaç gün geçmiş. Çok tuhaf şu an okumak, çünkü şu anda bedenimde daha huzurluyum. Silip yepyeni bir yazı da yazmak istemedim, çünkü bunu hem benim hem de sizin görmemize ihtiyaç var. Yani bu sevgi nefret ilişkisini bir görelim istiyorum. Ne değişti hayatımda? Hiçbir şey. Bazen sabah uyanıyorum ve aynada gördüğüm şeyi çok beğeniyorum, bazense bakmak istemiyorum. Bazen sabah beğeniyorum, akşam beğenmiyorum ya da tam tersi. Belki hormonlar, duygu durumumuz, o gün maruz kaldığımız şeyler hepsi etki ediyor kendimizi nasıl gördüğümüze. Bunlara kapılabiliriz ya da asıl önemli olanı hatırlayabiliriz: Bugün de bu hayattayız, yaşıyoruz ve deneyimleyecek çok şey var bedenimiz sayesinde.

İşte benden böyle. Bazen sizinle bir çemberde oturup sohbet etmek geçiyor içimden. Sizin tarafta ne oluyor dinlemek istiyorum. Birlikte ayaklanalım, birlikte sakinleyelim ama hep hatırlayalım istiyorum: Beden dediğimiz yer bizim evimiz ve evde olmak çok güzel.

Sevgi olsun!


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Aslıhan Aydoğan Büyükakgül
1988 yılında doğdu. 21 yaşında Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Çalışma hayatına özel sektörde başladıktan 5 sene sonra, istediğinin bu olmadığına karar verdi ve hayallerinin peşine düşmek için işinden ayrıldı. 27 yaşında oyunculuk dersleri almak adına çıktığı yol onu kendi özüne doğru olan yoluna da yönlendirdi. Bu süreçte birbirinden farklı birçok eğitim aldı. Bu eğitimler hem bilişsel bilgileri, hem mistik ilimleri içermekteydi. Şimdi ise oyunculuğun yanı sıra tüm bu deneyimleri esentezleyerek tasarladığı atölyeler, danışmanlıklar ile kişiler ile birebir çalışmalar yapıyor.