Farkındalık

Muhyiddin Arabi ve Vahdeti Vücut kavramı

Röportajın 2. bölümü için tıklayınız… Röportajın 3. bölümü için tıklayınız… | Röportajın 4. bölümü için tıklayınız…

“Evren içindeki her şeyle birlikte Allah’ın suretinde yaratılmıştır!”

 “Mürşit Allah’la araya giren değil arayı yapandır.” Bu, kitapla olur bazen, bazen de yakınlarınızla, ya da biri çıkar karşınıza Hz. Hızır gibi ya da Hz. Şems gibi… Evet her şeyin bir sebebi ve bir vakti, bir mümkünü vardır. Tıpkı bu röportajın mümkünü ve vakti gibi. Bu röportajın anlatıcıları Lilya Gülzade ve Zeynep Selin, aslında hem iki kız kardeş hem de özel eğitimli çocuk öğretmenleri.   Bir gün Instagram’da @muhyiddin.arabi7  İlmi Ledün diye bir hesap açıyorlar ve başlıyorlar videolarla öğrendiklerini anlatmaya, yorumlamaya.  Cemalnur Sargut’tan feyz alan kız kardeşler, çoğunlukla İbn Arabi’den, Gazali’den, Sadrettin Konevi’den, bazen de Hz. Mevlana’dan yorumlarla Kuran Ayetleri’nin batıni yorumlarını videolarla anlatıyorlar. İlmü Ledün’ün bahçesine giriyoruz onlarla. Hz. Hızır’a verilen ilimdir İlmü Ledün. Yani her şeyin bir görünen bir de daha gizli anlamları vardır. Sırrın içinde sır vardır, işte bu sırrın ucundan kıyısından, izin verildiği ölçüde anlatmak da bir görevdir. Çünkü bir seçilen vardır bunun için de. Bu röportajda Kuran’daki Tevhid ayetleri, evrenin ve Hz. Adem’in yaratılışındaki ve görevindeki mana, Mukata harflerinin sırrı, 4 elementin niteliği ve anlamı, ayna kavramıyla gerçekte ne demek istendiği, Ayetel Kursi’nin derin anlamı, Elif Lam Mim’de ne anlatılmak istendiği, Vahdeti Vücut kavramı, La İlahe İllalah derken söylediğimizin büyük önemi. Daha birçok derin bilgiyi bu röportajda okuyacaksınız.

Öncelikle sizi kısaca tanıyalım? Nasıl bir süreçle bu yola girdiniz? Bu konudaki ilminiz nereden geliyor?

İzmir’de yaşıyoruz.  İkimiz de eğitimciyiz. Özel öğrencilerimiz var onlara eşlik ediyoruz.

Lilya Gülzade: İşletme fakültesi mezunuyum. Bu meslekte birkaç sektör değiştirdim ama hiçbiri severek yaptığım işler değildi. Kızım doğduktan sonra, çocuklara olan ilgim de artmıştı.  O sırada özel çocuklarımızla, otizmli çocuklarımızla tanıştım bu süreçte.  Yaklaşık 8 senedir aynı işi keyifle yapıyorum. ‘Gölge öğretmen’ diyoruz adına. Şimdilerde de öğrencimle birlikte ilerisi için başka planlarımız var, bu konuyla ilgili diploma almak hasıl oldu. Şimdi çocuk gelişim bölümü 2. Sınıf öğrencisiyim.

Zeynep Selin: Çocuk Gelişimi ve Sosyal Hizmetler Bölümü mezunuyum. 2014’ten beri anasınıfı öğretmenliği yapıyorum. Şimdi de özel bir öğrencim var, ona eşlik ediyorum. Aldığımız ilmi, çevremize aktarmaya başlayınca, zahiri bir diplomaya ihtiyaç oldu. Bu sebeple bu dönem İlahiyat Bölümü’nden de mezun oluyorum, inşallah.

Aslında çocukluğumuzdan beri süregelen bir eğitimimiz olmuş. Bunu sonradan fark ediyoruz. Ailemizle başlayan bu süreçte bize rehberlik yapan insanlarla tanıştık. Birisi sizlerin de bildiği Cemalnur Sargut. Kendisiyle tanışmak da nasip oldu. Yaptığımız işe baktığımızda Cemalnur Hocam bizim için temsil makamında. O’nun Allah’ın dinini nasıl ayakta tuttuğunu görüyor ve kendisinin ellerinden öpüyoruz. Sonrasında İbn-i Arabi’yi tanımaya başladık. Bu ilmi O’ndan aktaran bir aile büyüğümüz olduğunu ise çok sonra fark ettik. O bizim bu yolda kahrımızı çeken, yılmadan usanmadan hem anlatan hem hal ettiren bir öğretici, mürşit, baba, arkadaş siz nasıl isimlendirirseniz öyle… Burada şunu belirtmek isteriz “Mürşit Allah’la araya giren değil arayı yapandır.” Bu kitapla olur bazen, bazen de yakınlarınızla, ya da biri çıkar karşınıza Hz. Hızır gibi, ya da Hz. Şems gibi… Bu zamana kadar bildiklerinizi unutturup hakikati öğretmek için hizmet eder size.  Bizimki aynen böyle oldu. Bu süreçte çeşitli yollardan geçtik. Tarikatler de tanıdık. Ama şu an, bağlı bulunduğumuz bir vakıf, yol, topluluk, grup vs. bir şey yok. Allah’a giden yolların hepsi bir, sadece yöntemler değişik. İbni Arabi de bu konuda, “İlim neredeyse gidip alın,” der. Alın ve ayrılın. Bağlandığınız sadece Allah olsun. Bu da bizim özgür ruhumuza ilaç gibi geldi. Çünkü İlim ölüden değil diriden alınır. Tek ‘Diri’ diye tabir ettiğimiz ise Allah’tır.

Bu hesabı açmaktaki amacınız nedir? Bunu bizimle paylaşmak ister misiniz? Bu hesabın izni bilgisi ve hikmeti muhakkak ki size vahiy edilmiştir…

Kuran’ı Kerim’i anlamaya çalışırken hem zahiri hem de batıni yorumlarını beraber almak gerekli. Kuran ve Furkan diye karşımıza çıkar o zaman. Kuran toplayıcıdır Furkan ise ayrıştırıcı. Allah size furkanı verdiğinde yani bu idrak başladığında avamdan ayrılırsınız. Herkes gibi ayetleri sadece okumaz, onlardan farklı şeyler düşünmeye, anlamaya ve yaşamaya başlarsınız. Yani Allah size Kuran’ın anlamlarını açıklamaya başlar ki, siz de onu söyleyenin maksadını kavrarsınız. Biz de bu yüzden ayetlerin hem zahiri hem de batını anlamlarını en yalın şekilde vermeye çalıştık videolarda. Aldığımız kaynakları da genelde videoların altına yazıyoruz. Burada da söyleyelim. Kuran-ı Kerim’in zahirini, genelde günümüz tefsircilerinin kaynak kitap olarak gösterdiği, üniversitelerde okuttuğu Fahrettin er-Razi’nin Mefatihu’l Gayb, Tefsiri Kebir’inden, bazen de rivayet tefsiri olarak bilinen Taberi’den alıp aktarıyoruz.  Batınını ise, çoğunlukla İbn Arabi’den, Gazali’den, Sadrettin Konevi’den, bazen de konuya istinaden Hz. Mevlana’dan faydalanıyoruz. Bazı hadisler için de Müsned ve Fethu’l Bari kaynak kitaplarımız.

Allah-u Teala, “Allah’ın şahitlik ettiği bir gerçeği bilerek gizleyenden, daha zalim kim olabilir?” buyurur ayette. (Bakara 140) Biz de bunu vird edindik. Elbette bu hesabı açmak kendi başımıza alabileceğimiz bir karar değildi. Sizler de takdir edersiniz ki konu bir derya deniz, üstelik bizler ömür boyu öğrenci kalmaya niyetliyiz. Ortaya çıkmak gibi bir kaygı gütmedik. Ama Allah emri indirmiş, İbni Arabi de bunu bizim ağzımızdan size duyurmak istedi ki şu an görünürde biz varız. Konuşan Allah’tır.

LEDÜN İLMİ: GÖNÜLDEN AL FETVAYI

İlmi ledün tam olarak nedir?

Biz bunu Kuran-ı Kerim’de, Hz. Hızır ve Hz. Musa’nın kıssasında görürüz. Hz.Hızır’a verilen bilgi vehbi ilimdir. Yani verili ilim, kazanım dışı bilgilerdir. Gayb ve sır bilgisi de denilir. Kuran-ı Kerim’in batını olarak anlattığımız, daha doğrusu İbni Arabi’den aktardığımız, kısımlar bu ilmin altındandır.

Örneğin, Fatır Suresi 3. Ayette geçen “Sizi gökten ve yerden rızıklandıracak Allah’tan başka bir yaratan var mı?” ifadesinde “gökten” diye bahsettiği verili ilimlerdir. Ya da Maide Suresi 66. ayette “Onlar üstlerinden ve altlarından yerlerdi.” Bu ifadede “üstlerinden” kelimesi verili ilimlerdir. Yani Ledünni ilim. Ruhani, ulvi alemden ilahi ilimler, yakıni hakikatler.

Bu ilimlerle hak irfanından rızıklanılır ve Allah’ın marifetine ulaşılır. Takipçilerimizin de bize en çok sorduğu sorudur bu. “Leduni ilim nedir?” ama “ona nasıl ulaşılır?” diye bir soru gelmedi. Onu da biz sizin aracılığınızla dile getirelim. Allah ayette “Allah’tan korkun size öğretir.” (Bakara 282) buyurur. Başka bir ayette “Allah’tan korkarsanız o sizin için bir furkan yaratır.” (Enfal 29) buyurur. Allah takva sahibi kullarına bu ayetlerle öğretir. Bu kelama sıkı sıkı yapışıp “Rabbim ilmimi arttır, hayretimi arttır. Senin katındaki bilgimi arttır,” diye diye istemek gerek. Allah dualara icabet edendir.

KALBİ KEŞFİ

Muhyiddin Arabi’yi neden rehber kabul ettiniz? Arabi hazretleri bir anlamda hem çok kutsal hem kimilerince tartışmalı bir isim. Bu konuda bize onu tanıtan kendi diliniz ve kaleminizle neler söyleyebilirsiniz? Onun Vahdeti Vücûd kavramı ile ilgili bizim anlayacağımız şekilde neler anlatabilirsiniz?

Aslında yukarda biraz bahsettik, İbn-i Arabi’nin görüşlerinden hiçbirine ‘acaba’ demedik biz. Kendi hayat görüşümüzle ve inancımızla da örtüştü. Bununla birlikte Allah’ın içimize koymuş olduğu bir yakınlık da var diyebiliriz. ‘Gönlünden al fetvayı’ derler ya hani, işte İbn-i Arabi bizim gönlümüze hitap eden bir sultan. İşin hakikatine gelirsek, rehber olarak kabul etmek bizim haddimize bile değil. Seçimlerimiz gibi görünen her şey, Allah’a aittir. O büyükler de Allah’ın izniyle kime rehberlik edeceklerse, kendileri seçer diye düşünüyoruz. Çünkü biz de onların vakıf oldukları işleri bir yana bırakın, yaşamak, hayal etme yetisi bile yokken, bizim onu seçmemiz abes olur. Ezel aleminde bir taksim ediliş var. İstidat diyor buna İbn-i Arabi. Allah her birimizden neyi murat etmişse o çıkacak ortaya.  Bunun için de hepimizdeki isim başka başka. Kabul edişler de öyle. Yoksa kendimize ait ortada bir şey yok. 

Şeyhül Ekber adıyla bilinen İbn-i Arabi, çoğu İslam alimine göre, en büyük veli kabul edilir.  Aynı zamanda Sufiler içinde en çok eleştirilen isim de O olmuştur. Kimi kelamcıların otokrat Allah tasavvurunu doğru bulmaz. Allah Alem bütünlüğüne getirdiği özgün yorumları vardır O’nun. Salt tenzihçi yaklaşımı benimsemez. Teşbihle de Hakk’ı sınırlandırdığını düşünür. İkisini birleştirdiğimizde ancak doğru bir Allah tasavvuruna ulaşacağımızı söyler. Allah anlayışını, Kuran ve hadis prensipleriyle oluşturmasına rağmen, Allah’a ulaşma yönteminde ‘kalbi keşfi’ seçer bu da ciddi anlamda eleştirilmesine neden olmuştur. Aynı zamanda Vahdet-i Vücut düşüncesini sitematikleştirdiği için de en çok ona yüklenilmiş. Yoksa ona yakın zamanlarda yaşamış Hz. Mevlâna da aynı görüşü benimser, ona daha ılımlı bir yaklaşım olduğunu görürüz.

Vahdet-i Vücud; varlığın bir olduğunu savunan düşünce sistemidir. Bu düşüncenin temelinde mutlak, sonsuz ve ezeli bir varlıktan, bütün varolan, varolmuş ve var olacakların da bu mutlak varlıktan türediği düşüncesi yer alır. Arabî’ye göre bütün evren, içindeki her şeyle birlikte Allah’ın suretinde yaratılmıştır. Alem Allah’ın bütün isim ve sıfatlarının bir özetidir. Bununla birlikte alem ve Allah arasında fark vardır. Her şeyden önce Allah kendi zatı ile var olmakta ve aleme ihtiyacı bulunmamaktadır. Yani Vacibü’l Vücud’dur. Diğer taraftan alemin kendi zatında bir varlığı söz konusu olmamakta ve Allah’a muhtaç durumda bulunmaktadır. Bu ayna örneğindeki görüntünün varlığı gibidir. Allah’ın kendini bu şekilde yansıtmasının temelinde sevgi vardır. O, bu konuda güzellik için sevilecek olan tek varlığın Allah olduğu ve bu sevginin esin kaynağı olarak kendisini göstermek için seçtiği yaratıklarda görmenin mümkün olduğu söyler. Vahdet-i Vücut kavramı, İbn-i Arabi’nin tüm düşüncelerini temellendirdiği bir konu olduğu için çok geniş ve ayrıntılıdır.

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

kevser-aycan-saroglu
Kul, insan, kadın, gazeteci, yazar, editör, yazar kâşifi, rüya avcısı. Amerikan Dili ve Edebiyatı mezunu. Medya sektöründe çok uzun yıllar muhabir, editör, köşe yazarı olarak görev yaptı. Halihazırda büyük bir yayınevinde yayın danışmanlığı yapıyor. Kendisini ‘ebedi hayat öğrencisi’ olarak görüyor.