Aktüalite

Çocuklarda Narsisizm: Gerçekçi ve dengeli bir iletişimin gerekliliği

Çoğumuz onu Instagram’daki “devlettekicocukuzmanım” hesabı ile tanıyoruz. Dr. Kemal Pişmişoğlu, devlette çalışan bir Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı. Aynı zamanda sosyal medyada yaptığı değişik içeriklerle adeta bir fenomen olmuş durumunda. Hani bu hesabın neden bu kadar çok beğenildiğini tahmin etmek o kadar da zor değil aslında. İçerikler o kadar iyi ve fayda odaklı ki hesabına giren mutlaka merak edip diğer paylaşımlarına da göz atıyordur.

Kemal Bey, insanlara fayda sağlamaya çalışan bir hekim. Popüler olayım diye bir derdi yok. Tek bir amacı var o da vakit ayıramadığı hastaları için daha ulaşılabilir bir yerden bilgi paylaşmak. Ayrıca ilk romanı da Haldun ve Bora raflarda yerini aldı. Kemal Bey ile sizler için çocuklarda narsisizmikonuştuk. Çok keyifli bir söyleşi oldu. Tüm merak ettikleriniz söyleşimizde.

Neden isminiz devletteki çocuk uzmanım?

Bu ismi çok düşünerek koymasam da zaman içinde çok sahiplendiğim bir isim oldu. Devlette çalıştığınızda günde 60- 70 tane hasta bakarsınız ve sadece 4 dakikanızı ayırırsınız, bu da hiçbir şey için yeterli değildir çünkü daha fazlasını anlatamazsınız. Dolayısıyla böyle bir vaktim olmadığı için içimde bir eksik hep kalıyordu. Soru soruyorlardı ama ben kapımda bekleyen bakmam gereken birçok hasta olduğu için istediğim cevapları veremiyordum. Benim uzmanlık alanım, yani diplomamda Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı yazıyor. Ben, sadece çocuk sağlığında doktorluğu devlet hastanesinde yapıyorum ama çocukların sağlığı için, sağlıklı kalmaları için onların asıl sağlığı için herhangi bir şey yapma olanağını sahip değilim. Bu nedenle halka daha yararlı olabilmek için instagramda bir sayfa açmaya karar verdim, en azından bana gelen hastalar oradan da bilgi alsınlar istedim. Amacım, bana gelen insanların sosyal medya üzerinden detaylı bilgiye ulaşmasını sağlamak, halka daha detaylı hizmet etmiş olmak istedim. Yani insanlar görsünler, bu devlette çalışan bir doktor, o yüzden de hesabımın ismi bu şekilde oldu. Tek derdim, bu ilacı niye verdim neden verdim, derdimi anlatabilmek, konuşamadıklarımı aktarmak, onların sorularını detaylı cevaplandırmaktı. İsmimi çocuk uzmanım yaptım ki bana daha rahat ulaşabilsinler.

Hesabınız açılalı ne kadar oldu, gayet de iyi bir takipçi sayınız olduğunu görüyorum?

Evet bir buçuk yıl kadar oldu. 102 bin civarı takipçim var.  

Sayfanızı okumak çok zevkli gerçekten. Birçok şeyi hikâyeleştiriyorsunuz. Orkidelerden arılara, güncel bilgilerden psikolojik bilgilere kadar geniş, dolu güzel bir konseptiniz var. Bunu neye göre belirliyorsunuz? Bir ihtiyaca göre mi yoksa gündeminize göre mi?

Aslında şöyle söyleyeyim, sayfamdaki her gönderi yakın zamanda olan üç dört gün içerisinde gördüğüm hasta ile yaşadığım bir olay ya da o olayı o anda o kişiyle konuşamamamın verdiği bir ıstırabın ürünüdür.

Gündemim, keşke konuşabilsem deyip anlatamadığım bir durumun bir yerde içimde kalıp o kalan şeyi dışarı vurmaktan kaynaklanıyor. Biraz tabii ki farklı bir üslupla anlatıyorum, biraz daha böyle sanki rüya görmek gibi. Rüyada da insanlar bilginin kendisini değil de sembol halinde görürler ya ben de bir şekilde bilgiyi bir orkideye bir arıya bir kuşa bir ağaca bambaşka bir hikâyenin içerisine yerleştiriyorum. İnsanlar didaktik bilgiye ilgi duymuyor. Ben de didaktik bilgiyle kitleye çok fazla ulaşabileceğimi düşünmüyorum. Tabana genel bir şekilde hitap etmek istiyorsanız hikâyeleştirmeye ihtiyacınız vardır. Mesela din kitapları da anayasa kitapları gibi değildir daha hikayeler şeklinde mitler şeklinde aktarılır. Çünkü çağlar boyunca da biz bilgiyi hep hikayelerle mitlerle anlattık ve aktardık. Bilgi en güzel hikayeyle karşındaki insanın zihnine yerleşir.

Peki siz bu hikayeleri nerelerden buluyorsunuz?

Tamamen kişisel yaratıcılıkla ilgili, birikime dayalı.

Benim bugün sizinle konuşmak istediğim konu çocuklarda narsisizm. Narsisizm sözcüğü gerekli gereksiz her şeyin içinde kullanılır ve oldukça da popüler bir kelime haline geldi. Narsisizm nedir ne değildir öncelikle buradan başlayalım mı?

Çocuklarda narsisizm dersek eğer kişilik tanısı koyamayız çünkü bir kişilik bozukluğundan bahsedebilmek için yerleşmiş, oturmuş bir kişiliğe ihtiyacımız vardır. Gelişen bir organizmada bazı tanılar konulabilir otizm gibi. Ama ruh sağlığı alanında böyle bir tanı koymak mümkün olmuyor çünkü kişilik henüz oturmamıştır. Depresif bir çocuk tanısı alan bir çocuk olamaz ya da narsist bir çocuk diye bir tanım yoktur. Hala ortada daha tamamlanmamış bir organizma vardır. Hadi bunu geçelim, astım tanısı dahi koyamayız çünkü çocukların ciğerleri daha tam oluşmamıştır ancak bunun yerine alerjiye yatkın olan çocuk diyebiliriz. Bunun sebebi ise daha yapboz tamamlanmamıştır ve ileride bize bir sürpriz yapabilir o yüzden erken tanı koyamayız.

Peki çocuklarda narsisizm nasıl gelişir? Narsist bir çocuğun narsist özelliklerini kaç yaşından itibaren anlayabiliyoruz?

4-6 yaş arası çocuk zaten narsistik çekirdeğin normal kabul edildiği dönemdedir. Süper ego gelişmemiştir. O yaşlardaki bir çocuk aman ben ağlamayayım da annem uyanmasın demez. Kendi ihtiyaçları ön plandadır. Yani, ebeveynler okul öncesi çocuklar için endişelenmesinler. Benim çocuğum çok bencil, yardımcı değil, paylaşımcı değil, diye düşünmesinler. Zaten henüz süper id oluşmamıştır. Ancak 6 yaş sonrası narsisizm için öncelikli bakılması gereken şey, empati duygusunun gelişip gelişmediğidir. 6 yaş sonrası çocuklarda empati gelişmeye başlar, bir arkadaşı üzüldüyse o da üzülür, yani doğru aynalama yapar. Empati, önemli bir konu bu hususta.

Zorbalığın bununla bir ilgisi var mı?

Hayır yok. Narsistler dışarıya karşı zorbaca davranmazlar, narsist ancak kırılganlık yaşadığında zorbalık yapabilir çünkü kendisinin dışarıdan nasıl göründüğü çok önemlidir ve zorba gibi görünmek istemez. Takdir, övgü ve beğeni almayı severler ve hatta olmadıkları bir kişi gibi davranabilirler. Zaten ana problemleri çok kırılgan bir iç yapıya sahip olmalarıdır.

İç yapıları çok kırılgan olduğu için en ufak bir eleştiri bile onları oldukça agresif bir duruma getirebilir. O yüzden narsist birisi zorba da olacak diye bir şey yoktur. Çünkü zorbalık yaptığında ciddi bir şekilde eleştirilir, takdir görmez ve onaylamayacağını bilir.”

Bu daha çok psikopati ile ilgilidir. Gerçek bir narsist, zorbalığı yapsa bile bunu arkadaşlarına fark ettirmez ve sinsice yapar. Yaptığı zorbalıklar çok inceincedir. Mesela en yakın arkadaşını gaza getirerek manipüle edebilir. Ama kendisi gidip bunu yapan ve cezayı alan kişi olmak istemez çünkü dışarının ne diyeceği onun için önemlidir.

Peki daha büyük çocuklarda narsistik özellikler kendini nasıl gösterir?

Narsistik yapıyı daha büyük çocuklarda manipülasyon şeklinde görebiliriz. Kardeşler arasında bu görülebilir. Saman altından su yürüten çocuklar vardır. Kardeşini, akranlarını ve arkadaşlarını zor duruma sokarlar ve manipüle ederler. Bizlerin hayatında da olmuştur, bazı çocuklar vardır çok masum gibi görünürler ve sonunda kabak da bizim başımıza patlar. İşte bu tip yapılarda çocuklar narsistik özellikler için uyarı niteliğindedir. Ayrıca bu insanlar genellikle lider özelliklerine sahiptir. Onun ışıltısına kapılırsın, manipülasyona uğrarsın, onun gücünden etkilenirsin ve yanında olmak istersin.

Peki ne yaptık da bir çocuk narsist oldu?

Ben hikâye anlatmayı çok sevdiğim için bunu size bir hikayeyle anlatmak istiyorum ve hepinizin bildiği bir hikâye. Narsist kimdir sorusunun cevabını herkes bu hikayeyle daha iyi anlayacaktır. Pamuk prensesin hikayesindeki üvey anne bir narsistir. Aslında bu kadın her şeye sahiptir. Varlıklıdır, kral bir eşi vardır, kraliçe olmuştur ve güce sahiptir. Kraliçe olsalar bile iç çekirdekleri o kadar kırılgandırlar ki en iyinin bir altı olduğunda korkunç bir zorlanmaya girerler. Narsist olmayan biri kraliçe gibi kızının ya da üvey kızının kendisinden genç ve güzel olmasından dolayı kendisini çirkin olarak tanımlayıp onu öldürtmeye kalkışacak kadar libidinal enerjiye sahip olmaz. Eğer bir narsistsen pamuk prensesin üvey annesi gibi bu libidinal enerjiye sahip olursun. Çünkü en iyi değilsen ve senden daha güzel birisi varsa kendini en çirkin olarak görürsün. Elbette İçten içe kendisinin çok da güzel olmadığını bilir. İç benliğinde bir yerlerde “Ben aslında çok çirkinim” der. Ve bununla yüzleşmemesi için herkesin ona çok güzelsin demesini bekler ve ister. Ayna ayna söyle bana benden daha güzeli var mı bu dünyada, diye aynasına sorar.  Ayna da senden daha güzeli yok kraliçem en güzel sensin, der.

Kraliçe ne yaşamıştır da böyle bir insan olmuştur o zaman?

Sen çocuğuna gerçekçi olmayan bir şekilde sen dünyanın en güzeli dersen ayna olarak yahut anne olarak her davranışında her eyleminde, sen dünyanın en muhteşemisin, en iyi matematik çözeni sensin, en iyi bale yapanı sensin, en iyi oyun oynayan sensin dersen çocuk doğru bir şekilde aynalanmaz. Çünkü biliriz ki dünyanın en güzeli ya da en iyi piyano çalanı değildir. Kraliçe zaten orta yaşı aşkın bir kadın olmuş ve dünyanın en güzeli olmadığını biliyor ama ayna hala ona en güzel sensin diyor.

Ayna burada neyi temsil ediyor?

Ayna burada narsistin bir uydusu olan, hatta kendisi de narsist olan bir figürü temsil ediyor. Ona karşı hem bir hayranlık besliyor, uydusu olmuş, manipüle olmuş. Bu belki kocası belki annesi ki kocasından daha evvel olduğunu düşünürsek gelişiminin bu annesi olabilir. Belki de idealindeki annesi, olması gereken annesinin eksikliği de olabilir.

Hep sen en güzelsin denilirse böyle narsist, bir kraliçe olmaya aday olur. Ve günün birinde ona güzel değilsin denildiğinde ya seni kıracaktır ya da pamuk prensesi öldürtecek kadar bir libidinal enerjiye sahip olacaktır. Hayat bir yerde ona en güzel olmadığını söyleyecektir. Biz en iyi satranç oynayamayız, iyi en bale yapan olamayız en güzel değilizdir, bir yerlerde bir şeyleri de eksik yapacağız.

Aynı zamanda bu pohpohlayan yapının tam tersi de görülmüyor mu yetiştirenler açısından?

Elbette. Başka bir açıdan da bakacak olursak biz bu çocuğu aynaya bakmaktan vazgeçirecek olursak yine bir narsist elde edebiliriz. Diyelim ki ayna o kraliçeye veya çocuğumuza güzelleşmeye çalışırken, giyinirken ne kadar çirkin oldun, tam olarak hiçbir şeyi düzgün yapamıyorsun hiç yakışmadı derse, sürekli eleştirirse, yok rujun taştı, yok kilo aldın derse bir süre sonra kraliçe çocuk aynaya bakmaktan vazgeçer. Aynaya bakmadığında bu sefer de bir aynaya sahip olamadığı için kendi hayalindeki gerçekliği aynada gördüğü gerçeklik haline getirmeye çalışacaktır. Kaşını aynaya bakmadan yalan yanlış bir şekilde alır ve der ki çok güzel oldum. Artık çok güzel olmadığını söyleyecek bir aynası da yoktur. Çok güzel olduğuna içten inanmaz ama bir şekilde inanmayı seçer. Bu birey de aslında bir önceki bireyin tam tersi ama aslında aynısıdır. İki durumda da ayna, yalan söylemektedir.

“Çocuğun narsist olmaması için gerçek bir aynaya ihtiyacı vardır. Ona doğruların olduğu gibi, kırmadan, güzel bir üslupla söylenmesine ihtiyaç vardır. Mesela ‘Çok güzel resim yapma gayretinde olduğunu görüyorum ve bunu takdir ediyorum.’ demek gerekir.”

Çaban ne kadar da güzel ne çok uğraşmışsın, diyerek onun çabasını, gayretini, emeğini dile getirirsin. Bir önceki resmine göre çok daha güzel bir resim yapmıştır, çabasını översin. Çocuğu takdir edeceğiz. Sadece çocuğa sen Salvador Dali’sin, demeyeceğiz. Kendi yaşına göre çok güzel resim çiziyorsun ne kadar da ilerledin gün be gün gibi sözler söyleyebiliriz. Ona gerçekçi bir ayna olup kendisiyle yine kendisini kıyaslamalıyız. Dengeli bir yerden bunu yapabilirsek çocuğumuzu narsistik bir yapıdan koruma şansımız olur.

Ebeveynlere buradaki tavsiyem, akıllarına hep Pamuk Prenses masalındaki kraliçeyi ve aynayı akıllarına getirmeleri. O aynanın ne kendisi ne de zıttı olacağız. Gerçekçi bir görüş sunacağız ve gerçek bir ayna olacağız.

Bakım verenler ne yapmalılar? Ne önerirsiniz?

Benim anne babalara en büyük tavsiyem, kişilik bozuklukları oluşmaması için çocuğa gerçek olmak. Gerçek olduğumuz, organik bir bağ kurduğumuz sürece çocuk zarar görmeyecektir. Şuna da dikkat etmeliyiz: Çocukla olan ilişkimiz, hayalimizdeki bir çocukla olmasını istediğimiz gibi değil, kendi çocukluğumuz gibi de değil hatta kendi çocukluğumuzdaki eksik kalan yanlarımızla da değil, çocuğumuzun kendisiyle olmalıdır. Dizimizi büktük, gözünün içine baktık ve onunla olduğu haliyle ilişki kurduğumuz sürece bu ilişkiden bir çocuğun zarar görme ihtimali yoktur.

Bir insanın iyileşmek için ihtiyacı olan yegâne şey, gerçek bir ilişkidir. Şu lafı çok severim: Terapi tedavi eder, ilişki iyileştirir. İlişkinin de kalitesini belirleyen tek bir etmen vardır ilişkinin gerçekliği. Sen gerçek olarak o anda orada mevcutsan çocuğun kendisiyle gerçek bir ilişki kuruyorsan burada hata yapmak mümkün değildir. Gerçek bir bağ çok mühim.

Anne ya da baba narsistse çocuk açısından ne yapılmalı?

Aslında burada iş, bakım veren ikinci ebeveyne düşüyor. Ebeveynlerinden birinin bile çocukla doğru ilişki kurması, çocuk açısından oldukça koruyucu bir durum. Eğer ebeveynlerinden biri narsistse anne ya da babanın bu durumu kabul edip ona göre doğru eylemlerde bulunması gerekir. Annenin eksikliğini baba, babanın eksikliğini anne kapatmalıdır. Elbette bunun bir izi kalabilir çocuk açısından ama bir nebze de olsun farkındalıklı diğer ebeveyn onu koruyabilir.

Narsisizm genetik olarak aktarılır mı?

Yapılan araştırmalarda narsisizmin genetik aktarımı yoktur yani çalışmalar bunu göstermez. İkinci Dünya Savaşı sırasında olsaydı narsisizm yerine histeri kelimesini kullanırdık yani çağın ruhu da var. Bugünkü narsistlerin hiçbirini 1900lü yıllarda narsist olarak tanımlayamazdık.

“Bireyselleşmenin olmadığı bir yerde narsisizmden bahsetmek pek de mümkün olmaz.”

O zamanlar savaşlar var ikinci Dünya Savaşı Birinci Dünya Savaşı ve insanlar hayatta kalma mücadelesi verirlerken bunlar narsist olacak kadar konfor alanında değillerdi. Çok güçlü bir bireyselliğe ihtiyacın var bastırılmaya ihtiyacın var. Narsizm daha çok davranış yoluyla aktarılabilir.

Anne babalara bir Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı olarak ne söylemek istersiniz?

Ben anne ve babalara, bakım verenlere şunu söylemek isterim: Her ailede herkesin farklı bir durumu vardır anne daha fazla çalışıyordur belki babanın çalışma saatleri daha azdır ya da tam tersi olabilir. Ben, mesela bulaşık makinesine bulaşıkları güzel yerleştiremem ama tenceredeki yağları daha iyi temizleyebilirim.

Aynı şekilde çocuk bakımında da kabiliyetlere göre ebeveynlerin paylaşması gerekir. Bir anne çocuğa yeterince övgü ve destek veremiyorsa baba annenin eksik bıraktığı yeri tamamlayabilmelidir. Ebeveynler, birbirleriyle rekabet etmek yerine birbirlerinin tamamlayıcısı olmayı seçerlerse çocukların gelişimi açısından çok avantajlı olur. Ama genelde ebeveynler arasında ben şunu yaptım, sen de bunu yap, işte ben bugün bezini değiştirdim yarın da sen değiştireceksin gibi davranışlar görüyorum. Ebeveynlik, birlikte bir bütünü tamamlamak demektir. Hanginiz çocukla parkta daha fazla eğlenebiliyorsa o parka götürsün hangisi ödevlerde daha iyiyse ve daha verimli ise o ödevlerine yardımcı olsun. Ebeveynler, rekabet ve eşitlik peşinde koşmak yerine denklik peşinde koşarlarsa çocuk açısından çok daha verimli olacaktır. Ve bu sayede hem mutlu çocuk hem de daha mutlu anne baba olacaktır. Denk olabilmek mühim. “Ben bugün çocuğum için bunu yaptım, sen ne yapmak istersin?” sorusu bile bize çok şey katar.

Son olarak ne eklemek istersiniz?

Anne babalar bu son dönemlerde çok daha fazla kaygılı. Kaygı da aktarılabilen bir şey. Kaygıyla yaklaşıldığı zaman çocuğa bunun da bir psikolojik probleme dönüşebileceğini unutmamak gerekir. Çocuklarınız düşündüğünüzden çok daha az kırılgandır. O kadar da korkmayın, o kadar kolay incitemeyiz. Hata yaptığınızdaki tabii ki yapacaksınız dünyalar başınıza yıkılmasın. Sadece çocuğunuzla gerçek bir ilişki kurun ve eşinizden, partnerinizden yardım alın, bundan çekinmeyin. Sizin bir patolojiniz olsa bile eşinizle açık iletiş yoluyla paylaştığınız zaman bazı bozuklukları telafi edebilirsiniz. Çocuğunuza öfkelendiğiniz zaman bunu gizlemeyin bu son derece normal bir şey. Eşinize şunu söyleyebilirsiniz: Bugün dayanamadım ve az daha bağırıyordum veya bağırdım. Bunu sesli bir şekilde söyleyin içinize atmayın, gizlemeyin, yokmuş gibi davranmayın. Kronik olmadığı sürece çocuğunuza bağırmanız çocuğu kırmaz. Ama bağırdığınızı gizlerseniz kimseyle paylaşmayıp içinize bağırırsanız dış dünyaya duyuramazsınız. Bu önünde sonunda çocuğunuzda psikopatoloji oluşturacaktır. Çocuğunuza bağırmış olabilirsiniz ama bunu eşinizle paylaşıp aynı zamanda kendi tutum ve davranışlarınızı da neden böyle bir ihtiyaç içinde olduğunuzu da gözden geçirebilirsiniz.

Bu hatayı niye yaptın? Demek ki içinde bir zorlanma var. Bu bir mesajdır, öfke de bir mesaj taşır. Eğer biz bu mesajı yansıtamazsak eşimize, o mesaj bir daha gelecektir ve bir daha gelecektir. Mesajlarınızı gizlemeyin paylaşın. Eşinizle paylaşırsanız çocuğunuza yansıtmazsınız. “Ben çok kötü bir anne oldum çocuğuma bağırdım.” demek yerine, “Ben çocuğuma bağıracak kadar öfkelendim ve bunun sebebini irdelemem lazım.” demek daha sağlıklı sonuçlar verecektir. “Neden bunu yaşadım, bu bana ne söylemek istiyor?” diye kendimize sorabiliriz. Çocuğunuzu bir kere bağırarak kıramazsınız ama bağırdığınızı yok sayarsanız kırarsınız çünkü tekrarı gelecektir. Çocuk tek damlayla delinmez. Duygularınızı görmezden gelmeyin. Farkına varın.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

dilara_duman
Kendini dönüştürme yolculuğunda, dönüşümün en etkin yolunun bilgiyi aktarmak olduğuna inanıyor. Çok satanlar listesinden inmeyen yazar ve kişisel gelişim duayeni Louise L. Hay’in geliştirdiği Heal Your Life eğitmeni. Felsefeyi de kişisel gelişim yolculuğunun bir parçası olarak görüyor.