DEĞERLER VE ZAAFLAR ÜZERİNE
Farkındalık

Değerler ve zaaflar üzerine

Son yıllarda, yaz sonu kabuğuma çekilip insan ve insana ait olan her şeyi kendi beden ve ruh simyamın içinde eritip sindireceğim bir yalnızlık süresine ihtiyacım oluyor. Neden yaz sonu diye düşünebilirsiniz. Çünkü ben sokağa yazın karışıyorum. Kış aylarında daha çok ofisim, eğitimlerim, öğrencilerim, ailem ve dostlarımdan oluşan kendi cumhuriyetimde yaşıyorum. Çok sevdiğim bir söz var: “Her kuş kendi türüyle uçar”. İşte ben de kış aylarında kendi türdaşlarımla hemhal oluyorum. Ama yaz ayları farklı. Coğrafyalar arasında yüksek menzillerden uçuşlar yaptığım, hiç tanımadığım başka türlerin arasına karışıp kaybolduğum ve bazen tepe üstü çakıldığım bir dönem yaz. Kabuğuma çekilip içime bir sorarım: Benim değerlerimle bulunduğum yerdeki değerler ne kadar birbiriyle benzeşiyor? Beni rahatsız eden konular nedir? Hangi değerlerim tehdit altında ya da ben niye tehdit altında hissediyorum?

Okuduğumuz her bilgi, bizler için doğru bilgiyse feyz-i nur olarak beden kimyamıza karışır. Ruh bedenimizin olgunlaşmasına destek sağlar. Yediğimiz sağlıksız şeyler nasıl ki bedenimizde toksin yaratıyorsa, okuduklarımız da aynı şekilde beden kimyamızda çalışır. Okuduğumuz, izlediğimiz, konuştuğumuz şeyler de bu yüzden bizim için yaşamsal önem taşır. Bu yıl, ben kendi sürecimi yaşarken önüme “Karun Kıssası” çıktı. Yaşadığım her anı bir deneyim yolculuğu olarak değerlendirir ve okumam, duymam, görmem gerekenlerin bir şekilde bana ulaşacağına çok inanırım.  Karun kıssasını da bu hevesle okudum. Hadi gelin birlikte bakalım Karun kıssasına. Bakalım bu satırları okumayı tamamladığınızda sizde nasıl bir farkındalık yaratacak, sizin edindiğiniz deneyim ne olacak?

“Karun, süsü püsü içinde toplumunun karşısına çıktı. Şu iğreti dünya hayatını amaçlayanlar dediler ki: Ah, Karun’a verilenin bir benzeri bize de verilseydi. Gerçekten o, çok nasipli bir adam!”

Rivayete göre, Karun’un mala zafiyetini bilen şeytan tatlı tatlı yanına yanaşır ve dostane şekilde başkalarından gelen şeylere geçineceğine biraz çalışması ve çokça ibadet edebileceği yönünde akıl verir. Bu öğüt, dindar bir adam olan Karun’un aklına yatar ve şeytanın dediğini yapar. Gidip biraz çalışır ve kazandığı parayla bolca ibadet eder. Sonra, şeytan ona daha fazla çalışıp kazandıklarıyla fakirleri sevindirebileceğini ve ibadet edebileceğini söyler. Karun bunu da kabul eder. İmtiyazlarını alan şeytan, bu kez ona daha az çalışıp daha çok kazanabileceği ve böylece daha fazla zekât verebileceği bir yol gösterir. Hz. Musa ona bir ilim öğretecektir ve bu sayede çok zengin olan Karun, hem ibadet edecek hem de zekât vererek fakirleri sevindirecektir. Hz. Musa ona Allah’ın izniyle simyayı yani altın yapma ilmini öğretir. Bu ilim sayesinde muazzam bir servet sahibi olan Karun’a gelen arkadaşı görünümlü şeytan, bu serveti kendi bilgi ve becerisi sayesinde kazandığını ve zekâtı bu kadar ödemesinin yersiz olduğunu telkin eder. Zaaflarının peşinden gitmeyi tercih eden Karun, bu konuda da şeytanla aynı fikirdedir. Zekâtı önce az vermeye, sonra da hiç vermemeye başlar. Hz. Musa’dan kendisine ikaz gelmesine rağmen sözünde durmaz. Zalimliği, isyanı, şımarıklığı ve ilahlığı kendine yakıştırır. Ve Allah’ın gazabı ile helak gelir, yüce Allah yerin dibine batırır onu.

“Günahlarının ne olduğu, günahkârlardan sorulmaz.”

Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:

“Şu da bir gerçek ki Karun, Musa’nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık yaptı. Ona öyle hazineler vermiştik ki anahtarlarını taşımak, kuvvetli bir grubu bile zorluyordu. Kavmi ona şöyle demişti: Şımarma çünkü Allah, şımaranları sevmez.”

“Allah’ın sana verdikleri içinde ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun. Yeryüzünde fesat isteyip durma, çünkü Allah fesat peşinde koşanları sevmez. O dedi ki: “Bu hazineler bana, bendeki bir ilim sayesinde verildi. Peki o bilmedi mi ki Allah, önceki nesiller içinden ondan kuvvetçe daha zorlu, sayıca daha çok olanları bile helâk etmiştir.

Bu kıssayı okuduğumda, yaz boyu beni rahatsız eden pek çok konu vücut iklimimde yerleşip kalbim huzur buldu. Zengin olup yardım ve zekât hususlarında insanlara faydalı olmak özünde pek güzel bir niyetken mala mülke zaafı yüksek olan dindar insanların şeytana nasıl uyduklarını bu kıssa sayesinde idrak ettim. Aklımın içinde dönen sorular yanıt bulunca bana da geriye “Allah ıslah etsin” diye dua etmek kaldı.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

sebnem-toker
Bournemouth College Büro Yönetimi mezunu. Yaklaşık 30 yıldır üst düzey yönetici asistanlığı yapıyor. 2002 yılından beri kendini kaşif olarak adlandırdığı yolun yolcusu… Yaşamın Direksiyonunda atölyesinin kurucusu ve Profesyonel Jungian Koç. Koçlukta Sanat Terapisi, NLP, metafizik, hipnoz ve Seraphim Blueprint uluslararası uygulayıcı eğitmeni.