Esenlik

Kalp Çakra neşe, temas ve paylaşım sever

Madde ile mana arasında köprü görevi gören kalp çakramızın dolayısıyla kalbimizin ne çok görevi varmış. Boşuna dememiş sevgili Yaradan “Ben yerlere ve göklere sığmadım ancak mü’min kulumun kalbine sığdım” diye. Manevi duygularımızın, neşemizin, huzur ve dengemizin merkezi olan 4. Çakra-kalp çakramız hakkında adeta seminer niteliğinde bir röportaj yaptık sevgili PCC Mentör Koç Eğitmen-Yazar Serkan Dal ile. Bu röportajı okuduktan sonra eminim kalbinize daha iyi bakacak hatta hemen kalkıp kalp çakra için bir çalışma yapmaya koşacaksınız. 

Çakra konusu derya deniz bir konu. Lakin söyleşimiz kalp çakrası ve neşe olduğu için kısaca çakra nedir? 

Evet çok haklısınız çakra derya deniz bir konu ve her geçen gün de derinliği ve önemi artıyor. Yoga fizyolojisine göre insan vücudu Nadi, Granthi, Çakra ve farklı Vyana türlerinden oluşur. Çakra, Sanskritçe kaynaklı bir kelime olup, Pali (Chakka), Tibetçe (khorlo) tekerlek ya da dönüş anlamına gelir. Bedende bulunan enerji giriş çıkış merkezleridir. 

Hindu geleneklerine ve bazı inanç sistemlerine göre insanda bulunan enerji merkezlerinin huni şeklinde olup girdap şeklinde dönen enerji alanlarından oluşturduğuna inanıldığı için onlara bu isim yani “çakra” ismi verilmiştir.

Çakra, Hint öğretilerinde ve bazı ilgili Asya kültürlerinde, insan vücudunda bulunan metafiziksel ya da biyofiziksel enerjinin bağlantı noktası olarak adlandırılır.

Çakra Hint gelenekleri genelinde ortaya çıkan fizyoloji ve psişik merkezler hakkında ezoterik Orta Çağ dönemi teorilerinin bir parçasıdır. Teoride, “İnsan hayatı aynı anda iki paralel boyutlarda vardır” der. Biri fiziksel beden ve diğeri psikolojik, duygusal, zihin, fiziksel olmayan o “ince beden” denir. Fiziksel vücut kitle iken bu ince vücut, enerjidir ve vücudun düzlemi ile etkileşime girer ve teori beden, kalp ve zihin birbirini etkilediğini ileri sürer. Günümüzdeki çalışmalara göre de bu teori doğrulanmaktadır. Biz her şeyimiz ile bir bütünüz. 

Dr. Alexis Carel:

“İnsanın kişiliğinin, fiziksel varlığının ötesine gittiğine inanmak için birçok neden vardır. Bedenin sınırlarının cildin yüzeyinde bitmediğine, anatomik çizgilerin bitiminin bir varsayım olduğuna ve her birimizin kendi bedenimizden daha engin ve daha yaygın olduğumuz konusunda belirtiler vardır. İnsanın, kendi bedeninin sınırlarını her alanda aştığı açıktır.”

Kalp çakrası vücudumuzun neresinde bulunur ve işlevi nedir? Detaylı bir şekilde anlatmanızı rica edeceğim. Rengi, kokusu, kristali, yağı, sesi, yoga hareketi, salgı bezi…

 Anahata (unstruck) ya da kalp çakra kalbin arkasında yer alır. Bu çakra on iki yapraklı bir lotus ile sembolize edilir. Bu kesişen iki üçgen biri yantra, diğeri ise içinde altıgeni olarak bir erkek ve dişinin birliğini simgeleyen havadır. Hava, tohumdur ve kalp merkezinde yer alır. 

 Anahata çakra gövdenin ortasında kalp dolaylarındadır. Paratiroidlerin yakınında bulunur. 

“An” hayır (iyi), “ahat” ise vuruş anlamına gelir. Anahata çakra tam olarak kalp hizasında (göğüs ortası kalp yanı) göğüs kemiğinin arkasında yer alır. Çakra kalbe yakındır, timüs bezini ve kardiak sinir ağını idare eder. Rengi yeşil ve etrafı pembedir ve dokunma duyusuna tekabül eder. 

Mantrası “”yam” veya “yang”dır. Elementi hava, değerli taşı zümrüt, uyku şekli sol taraf üstüne yatmak, duyu organı cilt (dokunmayı temsil eder), duyusu dokunma, temsil ettiği prensip denge, temel ilkesi kendini adama, içsel durum yansıması acıma, gezegeni Venüs, burçları Terazi ve Boğa’dır.

Fotoğraf: Jakob Wiesinger- Pixabay

Kalp çakrasının dengesi bozulduğunda neler olur? Ve tekrar nasıl dengeye getirilir? Daha fazla neşeyi, mutluluğu hayatımıza nasıl dahil edebiliriz?

Bu soruya biraz detaylı yanıt vermek istiyorum. Kalp çakrasının fonksiyonlarından ve kalp çakrası alanından da bahsetmek istiyorum.

Kalp çakra hava ve dokunma ile ilgili ve ilişkilidir. Yine sağlığa kavuşmak, denge ve ahenk, düzgün beslenme ile ilgilidir. Kalp çakra, çakra sistemlerinin merkezidir ve denge sağlamada önemli konumu vardır. Bu çakrada sorun olduğunda bunlarda da sorun olur.

Kalp çakra kalpteki dengesizlik, sevgisizlik, ilişkilerde sorun, çeşitli bunalımlar gibi konularda kendini gösterir. Kalp çakranın fonksiyonları yüce varlığın yaşamsal gücünü koruma, yaşam gücü ile bedene kan ve enerji verme, kan dolaşımı sağlamadır. Kalp çakra kalbi, timüs bezini, dolaşım sistemini, kol ve elleri, akciğerleri yönetir. Acı isteği kalp çakrasının belirtisidir. Kalp çakranın bölgeleri ise kalp, akciğer altı, göğüs kafesi, omuzlar, deri, kan, göğüs, diyafram, solunum, kollar, bağışıklık sistemi, dolaşım sistemidir. Kalp çakrasının etkilediği organlar ise kalp, ciğerler, kan dolaşımı, lenf bezleri, solunum, dolaşım ve bağışıklık sistemi, el parmakları, eller ve kollar, omuzlar, sırtın üst bölgesi, göğüs ve göğüs boşluğu, kaburgalar, memeler, yemek borusu üst bölümüdür.

Sevgi, şefkat, hoşlanma, bağışlama, affetme, güven, merhamet, kıskançlık, öfke, endişe, duygusal tepkiler, duygusal bedenle bağlantılar kalp çakra tarafından yönetilir. İşte kalp çakranın dengesi bozulursa bu konularda kişinin de dengesi bozulur.

Kalp çakranın enerjisi dengede değilse sevdiklerini kaybetme kaygısı, dışlanma, yalnızlık, terk edilme korkusu aldatılma korkusu meydana gelir. Kalp çakrası aşırı çalışması ve bloke olması da bir dengesizlik durumudur.

Kalp çakrası aşırı çalışıyor ise eleştirici, huysuz, aşırı sahiplenici manik depresif yapı, iletişimde korku duyguları, koşullu sevgi, sevgi alamamak, katı, inatçı, merhametsiz yapılar ortaya çıkar.

Kalp çakranın enerjisi bloke ise affedememe, aşırı duyarlılık, bağımlılık, vermeye ihtiyaçlı olma, kayıtsızlık, acımasızlık, soğukluk, kıskançlık, nefret dolu olmak, şüphecilik, nedencilik, başa çıkamama ve yüzleşememe hali doğar.

Kalp çakra dengesizliğinden dolayı bu çakra ile ilişkilendirilen hastalıklar ise kalp, dolaşım, solunum sorunları, bronşit, zatürre, astım, alerji, sırt omuz ve kol ağrıları, uykusuzluk, depresyon, akciğer kanseri, MS, yüksek tansiyon, meme kanseridir.

İnsanlara karşı sevgi duyma, aşk, uyum, şefkat, bağışlayıcılık, dış dünyaya açılan irade, paylaşma, cinsel enerji kontrolü kalp çakrasının psikolojik işlevleridir. Eğer dengede olmaz ise bu işlevlerde aksamalar görülür.

Kalp çakrasının enerjisi dengede ise kabul etme, bağışlama, olduğu gibi kabul etme, sevgi, şefkat, gönül gözü, sosyal sebepler güzel olur.

Sevgiyi yaymak ve genişletmek, duyguları bastırmamak, duyguları karşıya iletebilmek, duygularına ve sevgilerine güvenmek, kendini koşulsuz sevmek kalp çakrayı besler ve dengeye getirir.

Kalp çakrası ben olma ve benlik merkezidir. Yani “Sadece ama sadece kendin ol ve kendinle bütünleş” der. Kendini olduğun gibi sev ve kabul et, kendini önemse. O zaman dengeye gelmeye başlar.

Doğayı simgeleyen yeşil renk huzurun ve rahatlamanın kaynağıdır. Kişiye güven verir ve iç huzuru sağlar. Gençlik ve canlılık duygularını harekete geçirir. Kişileri uyumlu ve dengeli olmaları konusunda uyarır. Kalp bu rengin enerji alanındadır. Yeşil alanlarda bulunulmalı ve yeşil renk bir şekilde hayata dahil edilmeli.

Yeşil renk denge, uyum, büyüme, aşılar. Kalbi ve duyguları çok dengeler. Kalp, beyin dengesi oluşturur. Yenilenmeyi simgeler. Tükenmiş enerjinizi yeniler. Modern hayatın sıkıntılarından arınma ve sığınak sağlar. Esenlik duyguları aşılar. Şartsız sevme yeteneği getirir. Doğal arabuluculuk yayar. 

Kalp çakrası şefkat ve sevgi ritmiyle saf duyguları anlayışa ve bilgeliğe dönüştürerek sevgiyi içselleştirir ve yayar. Dengede olan kalp çakrası kişinin kendisine, çevresine ve diğerlerine, evrene, gezegene iyi gelen şifa dolu sevgi ve sevgi enerjisi akıtır. Kalp çakrası sevginin fiziksel ifadesi olan kollarda ve sarılmanın ifadesi olan göğüste fiziksel ifade bulur. Şefkat, sevgi, uyum bu çakrayı dengeler. 

Kollar ve göğüs kısmında da fiziksel ifade bulur. Sevdiklerinize bol bol sarılın ki kalp çakrası uyarılsın.

Yine bu çakrayı besleyen ve bu çakraya iyi gelen gıdalar yeşil renkli gıdalardır. Brokoli, ıspanak, yeşil fasulye, hindiba, Brüksel lahanası, marul, tüm yeşil yapraklılar, misket limonu, yeşil elma, avokado, tüm yeşil renkli meyve ve sebzeler kalp çakrası ile ilişkilidir. Bunlar bu çakrayı besler.

Sevgi gerçek özgürlük getirir. Sevgi çevrende gördüğün her şeyin enerji kaynağıdır. Sevgi var olduğunda gerçek özgürlüğü bulursun. İnsan sürekli sevmek ve sevilmek için yaşar, gelişir, değişir. Yani gerçekten sevmeyi ve sevilmeyi başarabilmek her bir hücrenin derinliklerine kadar yaşayabilmek demek.

Paulo Coelho der ki “Etrafınızda neyin iyi, neyin kötü olduğuna fazla kafa yorarsanız kendi ruhunuzu ihmal edersiniz, başkalarını yargılamak için harcadığınız enerji sizi tüketip yere serer.” 

Coelho’nun dediği gibi bırakalım bunları, sadece kendimize dönelim ve sevgi üzerine yaşamlar inşa edelim. Bakın o zaman her şey nasıl da güzelleşiyor. Kalp çakrası da sevginin, uyumun, dengenin merkezidir.

Kalbi ne neşelendirir?

Bu çakra neşe ve huzur kaynağı ile beslenir. 

Açık kalp paylaşımları, temas, yakın ilişkilerle kalp çakra taçlanır. Kalp çakra kendini ve diğerlerini olduğu gibi kabul et ve sev der. 

İnsanlara karşı sevgi duyma, aşk, uyum, şefkat, bağışlayıcılık, dış dünyaya açılan irade, paylaşma, paylaşıma açık olma kalbe huzur ve neşe verir.

Sevgiyi yaymak ve genişletmek, duyguları bastırmamak, duyguları karşıya iletebilmek, duygularına ve sevgilerine güvenmek, şefkat duymak, insanlarla açık ilişkiler kurmak, kendini koşulsuz sevmek kalp çakrayı besler, kalbe huzur ve neşe verir.

Tüm bunların tersi neşesizlik ve huzursuzluk kaynağı değil mi zaten? 

Affetmek neden bu kadar önemli? Huzura giden yol burası mı?

Bu soru aslında bir önceki kısımda cevabını buldu. Evet huzura giden yol burasıdır diyebiliriz. Kin, öfke, affedememek kalbi öldüren, kalp çakrasını tıkayan şeylerdir. Enerjiyi bloke ettiği gibi zihni de dumura uğratır. Affetmek bu yüzden öncelikle kişinin kendisi ile ilgili bir durumdur. Hiçbir duygunun bedende kaybolmadığı ve hepsinin bedende taşındığı artık biliniyor. Yani affetmediğin şeylerin hamalı da oluyorsun. Huzurun kapısı burasıdır diyebiliriz. 

Görsel: Gerd Altmann-Pixabay

Prof. Dacher Keltner yaptığı araştırmalarda 27 çeşit duyguya rastladığını belitti. Bu durumda kalbin rolü nedir?

Evet, çok güzel bir araştırmadır. Kişiler gün boyunca pek çok boyutta duygu yoğunluğu ve çeşitliliğiyle karşılaşırlar. Bulgulara göre, insanoğlu uyanık geçirdiği her saatte ortalama 27 çeşit duygu hisseder. Her gün yaklaşık 17 saat uyanık kalındığı kabul edildiğinde kişi uyandığı andan yattığı ana kadar toplam 456 adet duygu yaşantısını deneyimler. 

Bu da demektir ki 3 binden fazla duygusal tepki insanları yönlendirir ve bu sayı bir yılda 15 binden fazladır. Buna bakılırsa kalbin rolü kilit konumdadır. Zaten günümüzde de zihinden ziyade kalbin gücünden ve rolünden sıkça bahsedilmesi tesadüf değildir. 

Kalp tarih boyunca yüksek duyguların sembolü oldu. Neşe, aşk, nefret hep kalp ile bağdaştırıldı. Kalbimiz kırıldı, kalpten sevdik vs. Nedir bu kalbin bizden çektiği, nedir bunun sırrı?

Aslında bunun sırrı çok basit. Kalp sevginin, uyumun ve dengenin merkezidir. Eğer sır istiyorsak bu üçüne dikkat etmeliyiz. Aksi halde kalbe çektirirken kendimize de çektirmiş oluyoruz. Her şeyimiz sevgi üzerine olmalı, sevgiden beslenmeliyiz, kendimizle, diğer insanlarla, yaşamla uyum içerisinde olmalıyız ve her şeyde dengeyi gözetmeliyiz. 

Bir de kalbin bilimsel tarafı var. Beyinden 5 bin kat daha fazla elektromanyetik ürettiği ispatlandı. Bunu biraz açabilir miyiz?

Evet kalp ile ilgili araştırmalarda şaşırtıcı bulgular ortaya çıktı. Kalbin bir zekâsı olduğu bile tespit edildi. Zihnimiz elektromanyetik dalga yayar ve zihin kuantum alanda da oldukça önemli bir yere sahiptir. Ancak kalp ile ilgili yapılan araştırmalarda aslında patron zihin değil de kalpmiş demeye başladık. 

Kalbin zekâsı vardır ve kalbin beyninden daha önce olacakları hissettiği bilimsel olarak ispatlanmıştır. İkinci beyin kalbin zekâsı dır. Kalp bir organ olmaktan çok çok daha fazlasıdır.

Heartmath Institute’da Dr. Rollin McCraty tarafından yapılan çalışma, kalbimizin bilinenin ötesinde mucizevi diyebileceğimiz sezgisel zekâsını gözler önüne seriyor. Bu çalışmada 26 katılımcıya 30 resim gösterildi. Katılımcılar fotoğrafı gözleriyle görmeden sanki kalpleri resimleri biliyor gibiydi. Yani bilgi önce kalbe geliyor, oradan beyne iletiliyor, daha sonra vücut tepki veriyordu. Tüm bunlar olay gerçekleşmeden saniyeler önce oluyordu.

Kalp üzerindeki nörotransmitterler ve hormonların da duygularımız üzerine etkileri var. Nelerdir bunlar? Kalbimizi neşelendiren, bizi aşık eden hormonlar hangileri?

McCraty, “Dikkatinizi takdir, şefkat gibi olumlu bir duyguya yönlendirirseniz ya da düşüncelerinizi çok değer verdiğiniz bir hatıranızda yoğunlaştırırsanız kalp ritminin anında değiştiğini gözlemliyor. Bu hem beyinle hem de kalbin kendisi ile ilgilidir. Hatta kalp, beyinden ve otonom sinir sistemimizden bağımsız yaklaşık 40.000 nörondan oluşan bir ağa sahiptir. Matematikçi ve bilinç araştırmacısı Annie Marquier bunun araştırmasını yapan araştırmacılardan birisidir. Yani nörotransmitter hormonlar tetikleniyor ve duygular şekilleniyor.  İşte kalp bazen çeşitli hormonlar kullanarak duygularımızı düzenler. Kalbin nörotransmitterler, proteinler ve destek hücrelerden meydana gelen oldukça karmaşık bir yapıya sahip olduğu biliniyor. Aynı şekilde beyindeki düşünceler de bedene taşınarak duyguları tetikliyor. 

Kalp sinir sisteminde, aynı beyindeki gibi, tüm vücut üzerinde bir etkiye sahip çeşitli nörotransmitterler ve hormonlar salgılanır. Bunlar noradrenalin, dopamin ve oksitosin. Oksitosin anne sevgisini, dayanışmayı, hoşgörüyü, anlayışı ve sosyal davranışı etkilediği için “aşk hormonu” olarak adlandırılır.

Görsel: Gerd Altmann-Pixabay

Peki o halde kalp beyin hizalanması nasıl olur?

Dr. Rollin McCraty “Kalbin beyne gönderdiği sinyallerdeki düzen, beynin performansını derinden etkilediğini tespit ediyor. Eğer sinyaller düzenli ise kavrama, düzgün düşünebilme, iyi karar verme gibi işlevler kolaylaşıyor. Aksi durumda zorlaşıyor” diyor. Öfke, ümitsizlik, panik gibi hisler kalp atışlarında düzensizliğe sebep oluyor. McCraty, moralimiz bozuk olduğunda ya da birine kızdığımızda bazen mantıksız şeyler yapmamızın bu durumla ilişkili olduğunu ifade ediyor.

Buna göre beyin dalgaları, kalp ritimleriyle senkronize oluyor. Bradley ve McCraty, insanın beyin dalgalarının başkasının kalbine de senkronize olabileceğini keşfettiler. Yine annenin beyin dalgalarının bebeğinin kalbine senkronize olduğu da keşfedildi. İşte kalp ve beyin hizalanmada olabiliyor. Ama bu bize bağlı.

Nörologların ve kardiyologların belirttiğine göre kalp beyinden bağımsız olarak hareket edebilir. Ancak beyin de bundan etkilenir. Kalp beyne, beyinin gönderdiğinden daha fazla sinyal göndermekte ve bu sinyaller duygusal deneyimimizi etkilemekte. Anne rahmine düşen zigotta beyinden önce kalp oluşur ve atmaya başlar. Annenin beyin dalgaları bebeğin kalp atımlarıyla senkronizedir. 

Kalbin beyne gönderdiği sinyallerdeki düzenin, beynin performansını derinden etkilediği bilindiğine göre kalp alanımıza dikkat etmeliyiz.

Kalp, yalnızca dolaşım sistemine kan pompalayan bir organ olmanın ötesinde bizi insan yapan duyguların kaynağıdır. Kalp bir organ olmanın çok ötesinde özelliklere ve bir sisteme sahiptir. Dengeli, mutlu, huzurlu, sevgi dolu, keyifli bir yaşam için olması gerektiği şekilde (doğru yönde) kalbin beslenmesi ve fark edilmesi gerekir. 

Kalp uygulaması ve kalp meditasyonundan sıkça bahsedersiniz. Okuyucularımız için bunların nasıl yapıldığını bizimle paylaşır mısınız?

Kalbi fark etme ve güçlendirme uygulaması oldukça pratik ve çok faydalı bir çalışmadır. Uygulama şu şekildedir; gözleri kapatalım başı hafif aşağı eğelim, bir elin parmak uçları ile kalbin hemen merkezine yani kalbin yanı göğsün ortasına dokunalım ve odağımızı zihinden kalbe alalım ve yaklaşık 3 dakika bu şekilde oraya odaklanalım. Kalp uyanıyor, duygular açığa çıkmaya başlıyor, kalp alanı öne çıkarak güçleniyor. Araştırma sonuçlarına göre 3 dakika sonra bedendeki 130 kimyasalın olumlu yönde tetiklendiği gözlemleniyor ve bu olumlu etkinin 6 saat sürdüğü görülüyor. 

Kalp alanı işte bu kadar güçlü ve etkili, yeter ki biz ona dönelim. 

Ne güzel demiştir Şems, “Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil.” 

Görsel: Gerd Altmann-Pixabay

Diğer uygulama ise kalp meditasyonudur: 

Bu meditasyonu 21 gün boyunca günde 10 dk. düzenli yapmanız, kalbinizin sesini daha güçlü duymanıza, yaşantınızda olumlu gelişmelere kapı açacaktır.

Sakin mekânda, rahat bir pozisyonda oturun ve gözlerinizi kapatın.

Zihninizi nefesinize odaklayın. Nefes alırken 4’e kadar nefes verirken de 8’e kadar sayınız ve birkaç defa buna devam ediniz. Hem beden oksijenleşir hem alfa durumu gelişir hem de odaklanma kolaylaşır.

Şimdi dikkatinizi göğüs kafesinize çevirin ve nefes alıp vermeye devam ederken, her nefes alışta havanın göğüs kafesini, akciğerlerinizi dolduruşunu gözlemleyin. Göğsünüzdeki hislere odaklanın. Kendinizi bir şeyler düşünürken her an yakalayabilirsiniz ve bu normaldir. Fark ettiğiniz anda dikkatinizi yine nefesinize getirin. Gelen düşüncelere önem vermeyin.

Şimdi dikkatinizi kalbinizi çevirin. Yavaşça nefes alıp vermeye devam ederken kalbinizin atışlarını içinizden hissedin. Nasıl ahenkle, hiç durmadan, yorulmadan attığını bir süre gözlemleyin ve takip edin.

Ardından kalbinizin içinden mor, pembe, yeşil ya da beyaz parlak bir ışığın yanmaya başladığını, giderek güçlendiğini, yavaş yavaş tüm göğüs kafesinizin bu ışıkla aydınlandığını, ışığın giderek büyüyerek tüm bedeninizi doldurduğunu zihninizde görün ve imgeleyin. Nefes alıp verirken kalpten bedeni saran bu ışığı hissederek biraz bekleyin ve çalışmayı bitiriniz.

Kalp çakrası için maneviyata geçiş kapısı derler. Biraz da kalbin tasavvuftaki makamından bahsedelim. Nefs-i mutmainne ulaşmış kişi nasıldır? Nefsin o makama gelebilmesi için neleri feda etmesi gerekir?

Evet kalp neredeyse bütün öğretilerde maneviyata ve ruhsallığa geçiş kapısı olarak görülür. Tasavvufta da kalp çok önemlidir ve neredeyse bütün çalışmalar kalbe yönelik yapılır. Tasavvufta kişinin 7 nefis mertebesi vardır.  Bunlardan biri de dördüncü mertebe olan nefs-i mutmainne ve bu da kalp çakrasına denk gelir. 

Tasavvufi yaklaşımlarda kötü huy ve isteklerin tamamı nefis olarak kabul edilmektedir. Her nefs mertebesi geçildiğinde kişi de arınır ve manevi olarak yükselir. 

Kalp çakrasına denk gelen Nefs-i mutmainne, hiçbir şüphesi kalmamış ve tamamen tatmin olan nefis mertebesi olarak bilinmektedir. Huzur, sükûnet, kabul, razı, uyum alanıdır. Burada kalp şüphe, şikâyet, tereddütlerden arınmıştır ve hep şükran halindedir. Bu mertebedeki kişinin nefsi yaratıcı tarafından gelmiş ve geçmiş olan her şeye razı olmuştur. Bu kısma gelmiş kişi yaşamda başına gelen her şeye razı olur ve her şeyi olduğu gibi kabul eder. Böyle olan kişinin neşe ve huzuru zaten bozulmaz. Çünkü o kişi zaten her ne olursa olsun kabuldedir. Bu da hep kalp çakrasının açık ve dengede olması demektir. 

Bu mertebede kötü ve çirkin vasıflar, yerini güzel ahlâka bırakmıştır. Kişinin kalbi, sabır, tevekkül, teslimiyet ve rıza ile taçlanmıştır.  Bu kısımda olan kişiler yaptıklarını içtenlikle ve tüm kalpleriyle yaparlar. O kişi tüm tereddüt, şüphe ve endişelerinden de kurtulmuştur. Kişi tamamen teslimiyette ve akıştadır. Kişi her şeyi peşinen kabul eden konumda olduğundan dolayı zaten onun huzuru ve neşesi hep vardır. Bu konumda olan kişinin kabul ve inanışı çok güçlü olduğundan dolayı ne olursa olsun o kişi hep iyiye ve güzele inancını devam ettirir ve hep ümitli olur. 

Bu kısımda olan kişiler hep latif duygular taşır, onların duyguları genelde olumlu yöndedir. 

“Leylayı ararken Mevla’yı bulmak” sözü alt çakralardan üst çakralara maddeden manaya geçmeyi mi anlatır?

Tabii, yükselmeyi gösterir. Kalp burada mutmain olur. Kalp sevgi arar ve sevgiden beslenir. İlişkilerde genelde karşılık vardır çünkü orada zihin de vardır ve zihin hedonisttir yani hoşlanır ve karşılık arar. Kalp ise bunu yapmaz, kusursuz, yargısız, karşılıksız sever ve sevdikçe tatmin olur. Zihin karşılığını bulunca tatmin olur kalp ise sevdikçe, genişledikçe tatmin olur. Dolayısıyla Mevla sevgisi bunu sağlar. Yaratıcı, ben yere göğe sığmadım ve kulumun kalbine sığdım der. Bu da kalbin sırrını gösterir, büyüklüğünü gösterir. 

Bu durum dardan genişe, maddeden artık manaya ve nedenli sevgiden nedensiz ve daha derin bir sevgiye geçme durumudur. Kalp sevgiyi leyla ile tadar ama daha büyük daha derin ve onu karşılayabilecek daha doyumlu bir sevgiye geçer. Çakra olarak da dünyevi çakralardan ruhsal çakralara geçmedir. 

Sizin MÜMKÜN mesajınız nedir? Sizin için ne mümkün?

Yaşamda benim için her zaman tüm iyi ve güzel şeyler mümkündür. Kişi kalpten inanır, öyle ümit besler ise neden olmasın, ki bu da kişinin ufkunu açar ve kişiyi her zaman motive ederek güçlü ve performanslı tutar.

Kalbimiz duygularımızın merkezinde olduğu gibi, yaşamımızın da merkezinde. İnançlarımız, niyetlerimiz ve isteklerimiz olarak kalbimizde neler taşıdığımıza özen göstermeliyiz. Kuantum ve tasavvuf da kalp oluşum alanıdır. Burada bize düşen bunlara dikkat etmek ve kalbi genişletmektir. 

Ustanın bir çırağı her gün her şeyden çok şikâyet edermiş. Bir gün ustası ondan bir kaşık tuz ve bir bardak su istemiş. Çırak getirmiş ve usta da tuzu bardağa dökmüş ve çırağına vermiş, içmesini istemiş, tabii çırak içememiş. Usta tekrar bir kaşık daha tuz istemiş ve beraber bir göl kenarına gitmişler. Usta tuzu almış ve göle dökmüş ve çırağından o sudan içmesini istemiş. Çırak gölün suyundan içmiş ve tadı daha güzel demiş. Usta ise bak demiş evladım tuz aynı tuz. Sen bardağı içemedin ve gölden içtin hatta onu da beğendin. Senin kalbin bardak gibi olursa sana gelen her şey kalbine sıkıntı verir ve huzur nedir bilmezsin. Ama senin kalbin göl gibi olursa gelen her şey orada kaybolur da sen hissetmezsin. Sen kalbini genişlet ve göl gibi yap. 

Kalbimizin göl gibi olması dileğiyle.

SERKAN DAL KİMDİR?

Balıkesir Üniversitesi Siyaset Bilimi mezunuyum. Akabinde Sosyal ve Siyasal Teorilerde master yaptım. Akademik çalışmaları ve araştırmayı hep çok sevmişimdir. Özellikle üniversite yıllarında kuantum alanına merakım vardı. Sürekli eğitimler alıyordum. Ancak ben her zaman bütünsellikten yanayım. Belki bu nedenledir ki birçok alandan eğitim alarak onları birleştirdim. Psikoloji uzmanlık tamamladım ve kuantum, koçluk, kişisel gelişim, çakra, nefes, meditasyon, enerji gibi alanlarda 50’ye yakın eğitim aldım. Kuantum fiziği ve nörobilim dersleri ile açık kaldığım yerleri kapatmaya çalıştım. Şimdi de sosyoloji okuyorum. Çünkü bu alanların sosyal ve toplumsal etkilerini de bilmek gerekiyor. Misyonum insanların hayatlarının olumlu yönde değişimine katkı sağlamak. Sadece onların kendi içlerindeki o gücü fark etmelerini sağlamaya çalışıyorum. Bir koçluk, eğitim ve danışmanlık akademim var ve bu misyonumu çok severek yerine getirmeye çalışıyorum. 

Açılış fotoğrafı: Christian Bowen-Unsplash

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

dilara_duman
Kendini dönüştürme yolculuğunda, dönüşümün en etkin yolunun bilgiyi aktarmak olduğuna inanıyor. Çok satanlar listesinden inmeyen yazar ve kişisel gelişim duayeni Louise L. Hay’in geliştirdiği Heal Your Life eğitmeni. Felsefeyi de kişisel gelişim yolculuğunun bir parçası olarak görüyor.