Kolay olmayacak ama suya güvenmelisin
Farkındalık

Kolay olmayacak ama suya güvenmelisin

Merhaba güzel insanlar. Bugün burada biraz dertleşmek için toplandık. Biraz dertli bir anıma denk geldiniz evet, kusura bakmayın. Bakacaksanız da aşk olsun yani! Şurada azıcık gerçek duygularımızı da paylaşmayalım mı? Gerçek olmayalım mı? Olalım işte ya. Olalım değil mi? Bunaldık biraz parlatılmış vitrin yaşamlardan. Herkesin her şeyi halletmiş hallerinden. Ben vallahi pek yemiyorum bu numaraları. Siz de yemiyorsunuz biliyorum. O yüzden size bazı gerçekleri anlatmayı borç biliyorum. O yüzden bugün size bu yolculuğun -bu yolculuk derken buna aslında her şeyi dahil edebilirsiniz; geniş bir çerçevede kişisel ve ruhsal gelişim yolculuğu, daha küçük ve bir süredir üzerine konuştuğum çerçevede de bedenimle ilişkim üzerine olan yolculuğum- çetrefilli, bir ileri bir geri hissetiren tarafını paylaşmak istiyorum.

İnsan kalbindeki hakikati biliyor, konuşuyor ve onu yaşamak için çabalıyor ama etrafındaki dünya henüz bununla eşleşmemiş.

Uzun bir süredir bedenimle ilişkim üzerine çalışıyorum aslında, ondan çok daha uzun bir süredir de farkındalık ve ruhsal gelişim konuları ile bayağı alakadarım. Fakat bu öyle bir yol ki zaman zaman insan sanki boşa kürek çeker gibi hissediyor. Gerçeğe ilk uyandığınızda yani ilk kez “bir dakikaaaa bu işte bir yanlış var ulan, ben, biz ne yapıyoruz?!” dediğinizde, henüz eski gerçekliğinizin içindesiniz. Yani uyandınız ama çevrenizdeki dünya hâlâ rüyada. Siz o rüyadan nasıl gerçeğe geçeceksiniz ve bunu tek başınıza nasıl yapacaksınız ve başkalarını nasıl uyandıracaksınız ve uyandırmalı mısınız ve gibi gibi… İşte orada yalnız başına bir mücadele başlıyor aslında. Artık uyandınız ve bir şeylerin yanlış gittiğinin farkındasınız. Bunu kendinize kanıtlamak için, bir mana bulmak için bir arayış başlıyor, derken yavaş yavaş evrenden kanıtlarınız gelmeye başlıyor. Evren diyor ki evet haklısın ve bak senin gibi başkaları da var. Yalnız değilsin ama bir bakıma da tek başınasın, yürümeye devam. İşte yol görünür olmaya başlıyor biraz, yürüyorsun. Yürüyorsun ama uyandığın rüyadaki tanıdıkların, bildiğin tüm doğrular, bilgiler, yaşam, oradan arınmak, onları unutmak, onları dönüştürmek, işte asıl mesele burada. Bu kısmı işin insanı en yalnız hissettiren kısmı. İnsan kalbindeki hakikati biliyor, konuşuyor ve onu yaşamak için çabalıyor ama etrafındaki dünya henüz bununla eşleşmemiş. Bu insanı sorguya itiyor. İşte böyle zamanlarda kendimi sorgularken buluyorum. Neden diyorum? Neden herkes bir yöne giderken sen tersine gitmeye karar verdin? Çünkü bazen kendi hakikatini yaşamak beni yersiz ve yurtsuz hissettiriyor. Yani ait hissetmiyorum. Tamam tamam biliyorum, bu tam bir köklenememe sorunu! Nerelerle alakalı olduğunu da biliyorum ve git gide de farklı katmanlarını keşfediyorum. Tabii ki üzerine çalışıyorum. Ama bu benim zaman zaman böyle hissettiğimi de değiştirmiyor. İşte böyle olduğunda içimde bir isyan yükseliyor. Çünkü aslında ben hakikatimden de başka bir şey yaşamak istemiyorum ama ait de hissetmek istiyorum.

Oyuncak Barbie bile gerçeğe uyanmış. Yapılmak istenen şey çok güzel, çok mutluluk verici ve fakat gelin görün ki şöyle bir acı gerçek var: günün sonunda çoğumuz filmin baş karakteri Margot Robbie gibi görünmek için neler vermezdik?

Bunlar da şimdi nereden çıkıyor derseniz, minicik bir örnek vereyim. Geçen gün meşhur Barbie filmini izlemeye gittim. Ne güzel, harika. Yıllar boyunca beden algımızın içine etmiş olan bir figür güzelce eleştirilmiş, feminist bir bakış açısı ile ele alınmış ve oyuncak Barbie bile gerçeğe uyanmış. Yapılmak istenen şey çok güzel, çok mutluluk verici ve fakat gelin görün ki şöyle bir acı gerçek var: günün sonunda çoğumuz filmin baş karakteri Margot Robbie gibi görünmek için neler vermezdik? Onun güzelliği hangimizi büyülemedi? Barbie filminin dev pazarlama kampanyasını düşünün şimdi. Margot Robbie tam bir Barbie değil mi? Ve bu yetişkin halimiz ile Barbie olmayı hangimiz istemiyoruz ki onu görünce? Bir önceki yazıyı okuduysanız eğer orada şunu sormuştum: Dünyadaki en önemli şey güzellik midir, en güzel olmak mıdır? Şunu hissediyor musunuz bir bakın istiyorum: Margot Robbie kadar güzel olsaydım her şey sanki çok daha kolay olurdu, çok daha iyi olurdu, çok daha mutlu olurdum, hayatım sanki daha pembe, daha pırıltılı olurdu… Cevaplarınızı bilmiyorum, benim buraya yazdıklarım gözlemlediğim şeyler ve sezgilerim sadece. İşte böyle derine işlemiş bir illet ile karşı karşıyaymış gibi hissediyorum bazen ve bazen isyan edesim geliyor. Sadece bu illete karşı değil, benim de içimdeki “keşke ben de böyle görünseydim” diyen parçaya. Bunca çabaya, emeğe, mana arayışına ve buluşa rağmen üstelik.

Bu örnek aslında küçük bir örnek. Bunu ruhsal gelişim yolunda her şeye yayabilirsiniz. Yalnız hissettiğiniz, başka bir yolu denediğiniz ve yerinizi bulamadığınız her şey için.

Bugün böyle hissediyorum ve paylaşmak istedim ama paylaşırken gülümsemeye başladım. İzin verirseniz dürüstlüğümü onurlandırmak isterim. Ve şimdi aklıma bir zamanlar yazdığım bir minik hikâye düşüverdi. Bu yazıya cevaben hem kendime hem de kendi yolunda arada benim gibi bocalayanlara gelsin madem.

Hikâyeye geçmeden önce, minik bir olumlamamsı bir iki şey de şuraya not edeyim:

Ben olmak güvenli, hakikatimde durmak güvenli, ışıldamak güvenli, gerçeğimi konuşmak güvenli.

“Kolay olmayacak” dedi, Baykuş, Ördek’e. “Kolay olmayacak ama suya güvenmelisin.”

“Bunu nasıl yaparım bilmiyorum“ dedi Ördek. “Baksana, herkes senin söylediğinin tem tersi yöne yüzüyor!”

Baykuş gülümsedi. “Benim söylediğimin değil sevgili çocuk, nehrin tersine yüzüyorlar. Ve bu çok yorucu. Öyle değil mi, ne dersin?”

“Evet, hem de çok…” dedi minik Ördek. “Çok yoruluyorum ben de onlarla yüzerken. Ama dediklerine göre paletlerim zamanla buna alışıp güçlenecekmiş ve alışınca kolayca onlarla aynı yöne yüzebilecekmişim.”

Kıkırdadı Baykuş Ördek’in sözlerine. “Ahhh alışmak…” dedi. “Hiçbir şeye alışmak zorunda değilsin güzel çocuk. Bırak, nehir seni götürsün. O zaman göreceksin-

Ördek bir anda dehşetle sözünü kesti Baykuş’un. “Nehrin sonu uçurummuş! Oradan düşen bir daha geri dönmemiş! Bu korkunç bir şey! Bunu benden nasıl isteyebilirsin?!” dedi öfkeyle Baykuş’a.

Baykuş sevgiyle gözlerinin içine baktı küçük Ördek’in. “Haklısın, gidenler hiç geri dönmedi. Ama bunun kötü bir şey olduğunu kim söyledi? Sular belki de bugüne kadar hiç görmediğin güzellikte bir yere dökülüyordur? Ve oraya gidince sürekli paletlerini çırpman, yorulman gerekmiyordur artık. Sonsuz bir dinginlik, huzur…”

Ördek’in gözleri büyüdü duyduklarına. Heyecanla, “Sen gördün mü orayı? Gerçekten de öyle mi? Ama ya ailem, arkadaşlarım, diğerleri? Hepsinin tersine nasıl gidebilirim? O zaman onları bir daha göremem. Yani ya göremezsem? Offf neden bu kadar zor olmak zorunda ki?” diye ağlamaya başladı Ördek.

Baykuş kanatlarının ucuyla sildi gözyaşlarını küçük Ördek’in ve dedi ki:

“Güzel çocuk, zor olan, herkesin gittiği yönün tersine yüzmeye karar vermek ve doğru yolun bu olduğunu bilmek. Sonrası kolay, nehire güven, o seni götürecek. Unutma ki bir gün herkes yorulur ve bırakır kendini suya. Su ise her zaman yolunu bulur ve akar varacağı noktaya.”

Ve son bir hatırlatma ama şimdi özellikle altını çize çize, kalın harflerle:

BAŞKA TÜRLÜ BİR YOL MÜMKÜN.

Sevgi olsun!


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Aslıhan Aydoğan Büyükakgül
1988 yılında doğdu. 21 yaşında Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Çalışma hayatına özel sektörde başladıktan 5 sene sonra, istediğinin bu olmadığına karar verdi ve hayallerinin peşine düşmek için işinden ayrıldı. 27 yaşında oyunculuk dersleri almak adına çıktığı yol onu kendi özüne doğru olan yoluna da yönlendirdi. Bu süreçte birbirinden farklı birçok eğitim aldı. Bu eğitimler hem bilişsel bilgileri, hem mistik ilimleri içermekteydi. Şimdi ise oyunculuğun yanı sıra tüm bu deneyimleri esentezleyerek tasarladığı atölyeler, danışmanlıklar ile kişiler ile birebir çalışmalar yapıyor.