Tasavvufta “Nefsini bilen Rabbini bilir” sözü, kişinin kendini tanımasının Allah’ı tanımanın anahtarı olduğunu ifade eder. Nefs, insanın ruhsal dünyasındaki arzular, hevesler ve dünyevi isteklerdir. Bu nedenle, nefsin terbiyesi ve arındırılması, kişinin manevi yolculuğunda çok önemli bir yer tutar. Nefs yedi farklı mertebeden geçerek ilahi hakikate ulaşır.
İnsan, kendi iç yolculuğunda nefsinin mertebelerini geçtikçe, Rabbini daha iyi anlar, O’nun sonsuz merhamet ve kudretini kavramaya başlar. Bu yüzden, “Nefsini bilen Rabbini bilir” sözü, sadece bir öğreti değil, bir yaşam felsefesi olarak benimsenmelidir. Bu farkındalıkla yaşayanlar hem kendilerine hem de çevrelerine huzur, barış ve sevgi yayarlar. Bu mertebeler, kişinin kendi iç dünyasıyla olan mücadelesini ve Allah’a yaklaşma sürecini anlatır. Şimdi bu yedi mertebeyi ve özelliklerini örneklerle anlatmaya çalışalım.
Nefs-i Emmare: Arzuların Esiri
Nefs-i Emmare, kişinin tamamen dünyevi arzularına teslim olduğu, içsel bir bilinç veya pişmanlık hissetmeden kötülüğe meylettiği bir haldir. Bu seviyede kişi, nefsi tarafından yönlendirilir ve ahlaki kuralları önemsemez. Bir iş insanı, daha fazla kazanç elde etmek için çalışanlarını sömürür, rakiplerini manipüle eder ve etik dışı yöntemlere başvurur. Bu kişi, tamamen maddi kazançlara odaklanmış ve nefsinin esiri olmuştur. Mevlânâ, bu hali “karanlık bir zindan” olarak betimler ve kişinin bu karanlıktan çıkmasının tek yolunun nefsine karşı mücadele etmek olduğunu belirtir.
Nefs-i Levvame: Pişmanlık ve Vicdan
Nefs-i Levvame, kişinin yaptığı hataların farkına varmaya başladığı, fakat henüz nefsin etkisinden tamamen kurtulamadığı bir aşamadır. Kişi yanlış davranışlarından dolayı vicdan azabı çeker ve kendini kınar. Sağlığa zararlı olduğunu bilmesine rağmen sigara içmeye devam eden bir kişi, her sigara yaktığında kendini suçlar ve bırakma kararı alır. Ancak bu kararı sürdüremez ve tekrar başladığında kendini kınar. Mevlânâ’ya göre bu mertebede kişi, kötülüğün farkına varmaya başlamış ve iyiliğe yönelme arzusu uyandırmıştır. Ancak tam bir dönüşüm gerçekleşmediği için kendini sürekli sorgular ve eleştirir.
Nefs-i Mülhime: İlham ve Manevi Uyanış
Bu aşamada kişi, manevi bir uyanışa geçer ve Allah’tan ilhamlar almaya başlar. Artık nefsinin kötü arzularına tam anlamıyla yenik düşmez ve ilahi rehberliğe kulak verir. Uzun yıllar zararlı bir alışkanlıkla mücadele eden bir kişi, bir gün içsel bir ilhamla bu alışkanlığından vazgeçmeye karar verir ve bu kararı başarılı bir şekilde uygular. Mevlânâ, bu aşamayı ilahi aşka uyanış olarak niteler. Kişi, Allah’a olan aşk ve bağlılıkla manevi bir dönüşüm yaşar ve bu bağlılık ona ilahi rehberlik sağlar.
Nefs-i Mutmainne: İç Huzur ve Tatmin
Nefs-i Mutmainne, kişinin artık nefsinin kötü arzularından kurtulmuş, içsel huzuru ve manevi dengeyi bulduğu bir aşamadır. Kişi Allah’a tam anlamıyla teslim olmuş ve her durumda sükûnet içindedir. Hayatında büyük maddi kayıplar yaşayan bir kişi, bu durum karşısında serinkanlılığını korur ve “Her şeyin bir sebebi vardır” diyerek yaşamındaki sıkıntılara sabırla karşılık verir. Bu aşamaya ulaşan kişi, dünyadaki geçici şeylere fazla değer vermez, manevi tatmini ve Allah’ın hoşnutluğunu kazanmayı ön planda tutar. Abdülkadir Geylani, bu hali “Kişinin Allah’ın rızasına tam anlamıyla teslim olduğu” bir durum olarak açıklar.
Nefs-i Râziyye: Tam Teslimiyet ve Rıza
Bu aşamada kişi, Allah’ın kendisi için belirlediği her duruma gönülden razı olur. Olayların iyi ya da kötü olması fark etmeksizin, her şeye sabır ve teslimiyetle yaklaşır. Çok sevdiği birini kaybeden bir kişi, bu kayıp karşısında isyan etmez ve “O ne takdir ettiyse mutlaka en iyisini bilir” diyerek huzur bulur. Bu kişi, Allah’ın her işinde bir hikmet olduğuna inanır. Mevlânâ, bu hali “her şeyin Allah’tan geldiğini bilen ve buna razı olan insanın içsel huzuru” olarak tanımlar. Bu mertebedeki insanlar olayların görünüşte iyi ya da kötü olmasına aldırmazlar.
Nefs-i Mardiyye: Allah’ın Razı Olduğu Nefs
Bu aşamada kişi, sadece Allah’tan razı olmakla kalmaz, aynı zamanda Allah da bu kişiden razıdır. Bu kişiye Allah özel bir sevgi ve muhabbet besler. Hayatını Allah yolunda geçiren bir veli, tüm davranışlarını Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için düzenlemiştir. Bu veli, Allah’ın dostlarından biri olarak kabul edilir ve çevresine manevi rehberlik eder. İbn Arabî, bu hali “kişinin sadece Allah’ın rızasını gözettiği, ilahi sırları anladığı ve Allah’ın sevdiği bir kul olduğu” bir durum olarak açıklar. Bu kişiler dünya işlerinden tamamen sıyrılmış ve Allah’a odaklanmışlardır.
Nefs-i Kâmile: Manevi Olgunluk ve Tamamlanma
Nefs-i Kâmile, kişinin manevi yolculuğunun son noktasıdır. Bu mertebeye ulaşan kişi, nefsini tamamen arındırmış ve Allah’ın sevgisi ve rızasına tam anlamıyla mazhar olmuştur. Peygamberler, bu mertebenin en yüce örnekleridir. Örneğin, Hz. Muhammed, hayatı boyunca tüm insanlığa manevi bir rehber olmuş ve Allah’ın en sevgili kulu olarak kabul edilmiştir. Mevlânâ, bu aşamayı “kişinin nefsini tamamen arındırması ve Allah’ın iradesiyle tam bir uyum içinde olması” olarak açıklar. Bu mertebeye ulaşan kişiler, başkalarına da manevi rehberlik ederler ve ilahi aşkı yaşarlar.
Kendini bilmek, yani nefsini tanımak, insanın en zor ama en anlamlı yolculuğudur. Bu yolculukta, insan sadece kendi sınırlarını değil, aynı zamanda sınırsız olanın da farkına varır. Her bir mertebe, kişinin benliğini aşarak Allah’a daha yakın hale gelmesi ve içsel huzura kavuşması için bir fırsattır. Unutulmamalıdır ki bu süreç, bir hedefe varma değil sürekli bir gelişim ve arınma halidir. Nefsini bilen ve terbiye eden, Rabbini bilme yolunda büyük bir adım atmış olur. Bu yolda ilerleyen herkes, her an yeni bir şeyler öğrenir, hatalarından ders alır ve daha yüksek bir manevi bilinç seviyesine ulaşır.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.