NİHAYET ÖZGÜRÜM
Farkındalık

Nihayet özgürüm

11 Aralık’ta bir yazım yayınlanmış: Ben olmak yeter mi? Birazdan yazacaklarımın ilk tohumlarının o zamanlar atılmış olduğunu anladım. Gülüyorum şu anda, çünkü aslında ne kadar derin bir şey olduğunu şimdi anlıyorum. Çünkü öyle bir deneyim yaşadım ki yakın zamanda… Evet yine bir inzivada oldu her şey. Mükemmeldi, büyüleyiciydi, zorlayıcıydı ve Vernon’ın sondaki sözleri ile “Artık yolculuk tamamlandı.”

“Öz değer” deyince aklımıza gelen birçok şeyin ardında kırk yıl düşünsek aklımıza gelmeyecek şeyler varmış. Şaşırdık mı? Yoo. Ama yine de çok şaşırtıcı be olanlar! Çünkü ben sanırım 8-10 yıldır spesifik olarak bu konu üzerine çok ama çok çalıştım. Ne duvarlar kırdım ne inşaatlara giriştim. Yaptım, bozdum, yaptım, bozdum. Sanıyorum iyi de yol katettim. Ve şimdi bu inzivada yine karşımdaydı. Yalan söylemeyeyim, bu konseptle ilk karşılaştığımda içimi yokladım. Artık çok canlı şeyler kalmamıştı içimde negatif anlamda ama önümüze getirdiyse sevgili velinimetimiz, vardır bir bildiği diyerek girdik sürece. Girdik, çıktık. Bir şeyler de yaşandı. Fakat orada yaşananların idraki 2 gün sonra geldi.

Vernon’ın Sözleri ve Ruhun Kapısını Açan Meditasyon

Bir gün Vernon, şu an hiç hatırlamadığım bir şeylerden bahsediyordu ve bir anda durup kapatın gözlerinizi dedi, bizi bir meditasyona soktu. Meditasyonda da ne oldu hatırlamıyorum inanın. Sadece çok güçlü ve yoğundu ve en derinlerime dokundu. 50dk süren bu meditasyon ardından gözlerimizi açtık ve Vernon konuşmaya devam etti. Meditasyonda olan bir şeyden mi, 2 gün önceki olanlar mı yoksa Vernon’ın söylediği bir kelime mi bir tetikleyici oldu bilmiyorum ama bir anda bir bilgi iniverdi içime ve ben olduğum yerde ağlamaya başladım. Çünkü bu bir bütünleşmeydi, bu hayatımın en büyük aydınlanmalarından biriydi, bu kocaman taze bir “oh” nefesiydi. O anda gelen bilgi şöyle bir şeydi:

Aslında yaptığın şey değil hiçbir zaman önemli olan. Onu nasıl yaptığın. Onu yaparken ne kadar hakikatinde durduğun. Çünkü sen aslında biliyorsun bu Dünya’ya getirdiğin katkıyı. Sen, senin enerjetik imzanın nasıl bir şey olduğunu ve onun nasıl bir etkisi olduğunu da biliyorsun ama onu ciddiye almıyorsun senin için kolaylıkla gerçekleştiği için. Çünkü uzun yıllar kendine o kadar acıdın ki. Yetersiz olduğunu, önemsiz olduğunu sandın. Havalı eğitimlerin, seni yönlendiren bir ailen, “sen çok özelsin” diyen hocaların olmadı diye yapabildiklerini hiçe saydın. Çünkü ölçemedin değerini dışarıdaki dünyada. Ölçemediğin için değersiz sandın ama aslında değer biçilemeyecek bir şeye sahip olduğundandı ölçememen. Şimdi artık yapabildiklerini sahiplenmenin ve ciddiye almanın zamanı. Çünkü işte şimdi hazırsın. Şimdi görüyorsun nasıl bir oyun çevirdiğini. Şimdi artık kendine acımayı bıraktın.”

Yapmak Değil, Olmak Meselesi

Vernon’ın bana söylediği “bu Dünya’ya vereceğin bir şeyin var ve sen bunu derinlerde çok iyi biliyorsun. Fakat zihinle bulamazsın, kalple bulacaksın” sözleriyle başlayan seminerin son günü çemberi tamamlamıştım. Vereceğim “şey” değildi. Var olmaktı benim katkım. Ben olarak. Ve yapabildiklerimi, yeteneklerimi, BEN’i, sertifikalarla etiketleyemezdim, onları ölçümleyip bir kaba koyamazdım. Sonsuzdum ben, kocamandım ve buradaydım. Sadece burada olmaya devam etmeliydim, kalbimde.

Yaklaşık 1,5 yıl önce demişim ki “ben olmak yetermiş”. Şimdi diyorum ki ben olmak her şey demekmiş. Ben olarak konuştuğumda, ben olarak yemek pişirdiğimde, ben olarak yolda yürüdüğümde yapıyormuşum ben zaten o “şeyi”. Ve hepimiz böyleyiz. Biz hep benzer eğitimler alarak, ünvanlar sahiplenerek, yapabildiklerimizi tescilleyerek, x konusundaki en yetkin kişi olmayı kovalayarak kendimizi kanıtlamaya çalışıyoruz. Dünya bizden bunu istiyor sanıyoruz. Oysa bence dünyanın istediği; gerçekliğimiz, kendi hakikatimizi paylaşmamız ve yaşamamız, fikrimizin ve zikrimizin bir olması. Biz kimiz ki birilerine bir şeyler öğretelim, birilerini eğitelim, birilerini şifalandıralım. Biz sadece ilham olabilir, biz sadece basamak kurabiliriz, biz sadece kalbimizi açabiliriz kendimiz olarak ki böylece başkaları da kendileri olarak kalplerini açabilsin. Bunu bir yere kadar anlatabiliriz, bunu bir yere kadar gösterebiliriz. Ama aslında bunu ancak olabiliriz ve bu bizden etrafa yayılır. İşte budur insanının özünün şifası.

Etiketleri Bırakmak, Özgürlüğe Uyanmak

Tüm bu olanlar bana bir şeyleri tekrar hatırlattı. Çok küçükken çok rehbersiz ve yalnız hissettiğim zamanlarım olmuştu. İçimde bir şey hep görülmeyi bekliyordu. Duyulmayı. Ancak neyin görülmesini istiyordum biliyor musunuz? Özel olduğumun. Biri ne zaman benim özel biri olduğumu söyleyecek diye merak ederdim. Özel olduğumu bilmeye ihtiyacım vardı. İçimdeki ses öyle diyordu ama belli ki çevrem bunu görmüyordu. Uzun bir süre önemli bir hoca, bir otorite kişisi tarafından parmakla gösterilmek istedim. Gösterilmediğimde içerledim. Acıdım kendime yıllarca yani anlayacağınız. Şimdi ise özel olduğumu biliyorum. Elbette ki özelim! Elbette biriciğim. Ama peki ya herkes öyle değil mi zaten? Şimdi asıl anladığım şey bu aslında. Herkesin biricikliği. Herkesin yolunun nasıl da kendine has olduğu. Şimdi artık herkesin birliği derken neyin kast edildiğini anlıyorum. Bir bütünün parçalarıyız. Sanki bir yapbozu oluşturur gibiyiz. Bir parça eksik kalsa resim tamamlanmayacak. Bir parça diğerinin yerini asla dolduramayacak.

O zaman… Nedir bu her şeyi birbirine benzetme çabamız? Dış görünüşümüzü, seçimlerimizi, başarılarımızı, deneyimlerimizi… Ve hele aynı olmadığımızda yaşadığımız küskünlüğümüz neden? Eskiden farklı olmanın çok acınası bir şey olduğuna inanmışım. Şimdi bunun beni ne kadar “özel” kıldığını görüyorum. Beni, bizi, dünyamızı, deneyimlerimizi.

Sana benzemiyorum, sen de bana benzemiyorsun. Adına bakınca belki aynı şeyi yapıyor gibi görünüyoruz ama aslında tamamen farklı şeyler yapıyoruz. Benim sana benzemeye çalışmam ya da senin bana benzemeye çalışman çok komik, çünkü benzeyebileceğin tek şey yine ancak kendin olabilirsin. O yüzden artık anlayalım hali hazırda zaten ne kadar özel olduğumuzu. Birinin bize söylemesini, hissettirmesini beklemekten, özel olduğuna inandığımız kişileri taklit etmekten vazgeçelim. Dünya’ya yardım mı etmek istiyoruz? İşte bunun başlangıç noktası olduğuna adım kadar eminim. Ben, benim ve benim ben olduğumu size kanıtlayabileceğim hiçbir etiket, sertifika, eğitim ve kalıp yok bu dünyada. Bununla yetinmek dışında başka bir seçenek yok. Ben şimdi bunu kanıtlamaya çalışmaktan vazgeçtim. Bunun tescilini almaya çalışmaktan da vazgeçtim. Nihayet, özgürüm.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Aslıhan Aydoğan Büyükakgül
1988 yılında doğdu. 21 yaşında Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Çalışma hayatına özel sektörde başladıktan 5 sene sonra, istediğinin bu olmadığına karar verdi ve hayallerinin peşine düşmek için işinden ayrıldı. 27 yaşında oyunculuk dersleri almak adına çıktığı yol onu kendi özüne doğru olan yoluna da yönlendirdi. Bu süreçte birbirinden farklı birçok eğitim aldı. Bu eğitimler hem bilişsel bilgileri, hem mistik ilimleri içermekteydi. Şimdi ise oyunculuğun yanı sıra tüm bu deneyimleri esentezleyerek tasarladığı atölyeler, danışmanlıklar ile kişiler ile birebir çalışmalar yapıyor.
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.