Sanırım 2017 kışıydı.
İşe gitmek için sabahın erken saatlerinde Beylerbeyi İskelesinden bindiğim boğaz vapurunda, Eminönü’ndeki şirket servisine yetişme stresi ile boğazın keyfini çıkarmak arasında bir yerde, hayatımı nasıl iyileştirebilirim sancıları çektiğim zamanlar…
Vapurdan in, koşarak 100 metre ötedeki servise yetiş.
Koltuğa otur, soluklan, derin bir nefes al.
Ve başla;
“Ben kendimi şimdi şu anda, bolluk, bereket, kazanç frekanslarına uyumluyorum.
Oldu, oldu, oldu…”
Oldu mu peki?
Hayır olmadı, olmadı, olmadı…
Üstelik her şey daha da kötüye gitti. Aylarca maaş alamadık, mevcut otomobilimizi sattık, kredi aldık, protesto olan senetlerimizi getiren emektar postacı ile kanka olduk.
Her şey daha kötüye gittikçe daha da çok uğraştım pozitif olmak için. Olamadıkça daha çok sinirlendim, sinirlendikçe daha çok sarıldım olumlamalara.
Birazdan bahsedeceğim kitaba göre, bunun adı cehennemden geri bildirim döngüsüymüş. Yani iyi olmadığım halde iyi olduğumu kendime ve etrafıma kanıtlamaya çalışma durumu.
Yani anladım ki olmayacak, olmayacak, olmayacak…
Neyse devam edelim;
Yine bir sabah vapurda, o güzelim boğazın ve çamaşır suyu kokulu nefis bir bardak çayın keyfini çıkaramazken, telefonumda sesli kitap uygulamasını keşfettim.
Ücretsiz deneme fırsatı sunuyordu, bunu kaçıramazdım. İlk önüme gelen kitabı açtım ve dannnn:
“Daha pozitif bir deneyimi arzu etmenin kendisi negatif bir deneyimdir. Ve paradoksal olarak, insanın negatif deneyimini kabul etmesinin kendisi pozitif bir deneyimdir.”
Anlamadım, pardon!..
“Daha pozitif bir deneyimi arzu etmenin kendisi negatif bir deneyimdir.”
Bu arada ses de o kadar etkileyici ki karizmasına kapıldığımı da itiraf etmeliyim.
Sanki bir sandık dolusu hazine görmüş de inanamayıp, gözlerini ovuşturan ve tekrar bakan biri gibi, 15 saniye geriye alma seçeneğine tekrar tekrar basıp dinliyordum aynı cümleleri:
“Negatiften kaçmaya çalışmak, onu bastırmak, sesini kısmak sadece geri püskürmesine yol açar. Bu nedenle tersine; ıstıraba kafayı takmamayı becerebilirsek kimse bizi durduramayacaktır.”
Neymiş efendim; ıstıraba kafayı takmamak!
Yani kardeşim senin anlayacağın, “Hayat bazen berbattır ve yapabileceğin en sağlıklı şey bunu kabul etmektir” diyordu.
Burada tekrar toparlamak üzere konuyu dağıtayım.
Bu olaydan birkaç yıl önce de başka bir kitap okumuş ondan da çok etkilenmiştim. Kitabın ismi “Olanı Sevmek” Bu kitaptan şimdi bahsetmeyeceğim, başka bir yazının konusu olacak umarım.
Çok etkilendiğim halde, bir süre sonra kitaba olan ilgimi kaybettim. Ama zamanı varmış demek ki. Bu kitabı okuyunca, iki kitap birbirinin tamamlayıcısı oldu benim için. Bir türlü dolduramadığım boşlukları doldurdum.
Neydi bu boşluklar?
Pozitif olmaya çalıştıkça daha çok negatife düşme paradoksu.
Bunun farkında olmakla birlikte neden olduğunu anlayamadığım için, bu durum bende daha da büyük sıkıntıya yol açıyordu.
Günümüzde kişisel gelişimi keşfeden hemen herkesin ilk düştüğü yanılgı bu oluyor sanırım. Elbette ki olumlama cümleleri önemli, elbette ki ritüeller, enerji, frekans ve bilumum kişisel gelişim terimleri; hepsi de çok önemli ve de etkili ama öncesinde olması gereken bir şey var:
Olanı sevmek…
Yaşamı her haliyle kabullenmek, olanın hayrına inanmak ama gerçekten o duyguda olmak…
Bana göre bu duruş, kişisel gelişimin temelidir. Niyetle, enerji ile kurduğunuz ilişki bu temel üzerinde yükselir veya yükselemez.
Çünkü bu hayattaki tüm sınırları ve duvarları çizen zihnimizdir. Kortizolümüzü yükseltip bizi hayatta kalma modunda tutan ve kendi potansiyelimizi yaşamamıza engel olan ve aslında bir hiç olabilecek şeyleri, uğruna mücadele ettiğimiz şeylere dönüştüren zihnimiz.
Hayatta bir yolcu gibi olmak gerektiğini ve zihnimizin sınırlarından özgürleşmek gerektiğini anladım.
Evet anladım artık.
Hayat bazen berbattır ve en sağlıklı şey bunu kabul etmektir.
Bir nevi hamd etmek değil mi bu?
Olanı sevmek değil mi?
Gelelim kitaba… Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı’nı Mark Manson yazmış. Yazar aslında milyonlarca takipçisi olan bir sosyal medya fenomeni. Yaklaşık 2 milyon takipçisi var. Çok yüksek bir mizah anlayışı ve olaylara bakış açısı onu inanılmaz popüler yapmış. Tabii onun yanında, kitabı seslendiren İbrahim Selim’in de katkısı çok büyük.
Kitap verdiği mesajlar açısından 9 bölümden oluşuyor diyebiliriz:
Çabalama: Bu bölümde daha iyi bir yaşama sahip olmanın anahtarının daha fazlasına sahip olmaya çabalamak olmadığını, aslında daha aza önem vermek olduğunu anlatıyor.
Mutluluk Bir Sorundur: Sorunsuz bir hayatı umut etmemek gerek. Bunun yerine daha az sorunlu bir hayat dilemek gerektiğinden bahsediyor.
Özel Değilsiniz: Kişisel sorun diye bir şey yoktur, eğer bir sorun varsa bu sorunu tek bir kişinin değil de herkesin yaşayabileceğini anlatıyor.
Istırap Çekmenin Değeri: Istırap yaşamın dokusundaki sökülmez ipliktir ve onu söküp atmaya çalışmak olanaksız olduğu kadar aynı zamanda yıkıcıdır da.
Seçim Sizindir: Başımıza gelenleri kontrol edemeyiz ama başımıza gelenleri nasıl yorumladığımızı kontrol edebiliriz.
Her Konuda Yanılırsınız: Bu bölümde sürekli doğru ve haklı olmayı aramak yerine nerede yanlış olduğumuzu aramanın doğruluğundan bahsediyor.
Başarısızlık İlerlemektir: Bir konu üzerinde ilerlemek binlerce küçük başarısızlık üzerine inşa edilir. Ve başarının cüssesi o konuda ne kadar başarısız olunduğuna bağlıdır.
Hayır Demenin Önemi: Geri çevrilmenin hayatınızı iyileştirdiğini, insan sınırlarından, güvenin nasıl inşa edileceğinden ve bağlanarak nasıl özgür kalınacağından bahsediyor.
Ve Ölürsünüz: Hayatın tüm anlamının gölgesinin ölçüldüğü ışık ölümdür. Ölüm olmasa her şey sonuçsuz, tüm deneyim keyfi, tüm ölçütler ve değerler sıfır olur.
Ben mi?
Şimdilerde daha iyiyim.
Her ne kadar yüzde yüz içselleştirememiş olsam da bu paradoksa eskisi kadar sık düşmüyorum. Biliyorum ki anda küfür gibi görünen şey aslında bir lütuf olabilir ve yolun sonu gibi görünen aslında farklı bir yolda ilerlemek için yaratıldığımızın keşfidir.
Son söz kitaptan gelsin o zaman…
“Daha iyi bir yaşamın anahtarı daha fazla sahip olmaya çabalamak değildir; daha aza önem vermektir, gerçekten doğru ve o anda önemli olana aldırmaktır.”
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.