OSMANLI FALNAMELERİNİN İLMİ
Aktüalite

Osmanlı falnamelerinin ilmi

Geleceği bilmeye olan merakı insanı adeta gölgesi gibi bin yıllardır takip etmekte. Kimi zaman gökyüzündeki kuşlara, kimi zaman ateşin dumanına sorulan gelecek, türlü yöntemler üzerinden gerçekten göz kırpar mı insana? Ya da geleceği bilmek, fayda sağlar mı? Daha geçmişi bırakıp, şimdinin kıymetini bilemezken, gelecek şimdiye dönüştüğünde teslimiyette kalabilir mi insan? Eğer Paris’in anne ve babası kehaneti bilmeyip oğullarını saraydan uzaklaştırmasaydı gerçekten tarih değişir miydi? Yoksa yine Paris, Helen’e âşık olup, şehrin yıkılmasına sebep olur muydu?

Öyle ya da böyle hayat yolculuğunda ilerlerken farklı inanç sistemlerinde şekil değiştiren kehanet yöntemlerinden yararlanıyoruz. Osmanlı Dönemi’nde de durum çok farklı değil. Rüyalar, tılsımlı gömlekler, yıldız nameler bu dönemde kullanılan yöntemlerden birkaçı. Biraz daha az bilinen bir yöntemi falnameleri, bu alanda tez çalışması ve bir kitabı da olan Habibe Bektaşoğlu ile konuştuk.

HABİBE BEKTAŞOĞLU
HABİBE BEKTAŞOĞLU

Sanat tarihine olan merakınız nasıl başladı?

Benim tek isteğim Hacettepe Üniversitesinde Sanat Tarihi okumaktı ve sınava üçüncü girişimde kazandım. Bu bölümde disiplinler arası çok çalışma var, Bizans sanatı, İslam sanatı, Avrupa sanatı… Hepsi bir arada. Hacettepe’yi de bu nedenle istiyordum. Çok keyifle okudum.

Sanat, sembollerle dolu bir dil. Siz sanatı ve sanat tarihini nasıl yorumlarsınız?

Bir sanat eserine bakarken; bir boyanın rengi, tonu, ışık-gölge etkisi ilk gördüğüm şey değildir. Mesela Göbeklitepe’ye gittim diyelim, oradaki sütunları gördüğüm zaman ben o döneme gitmeliyim, o dönemde çağın getirdikleri neydi, insanın ihtiyacı neydi diye düşünürüm. Goya neden hep savaş konularını işledi ya da Van Gogh neyin sancısını çekiyordu? Renkler neden birbirine girdi? Dönemin ruhundan çok, çağın getirdikleri, sanatçının kişisel aktarımları ve çevre şartlarına topyekûn bakmak gerekiyor. Sanat bir şey söylüyorsa; etrafına ve sanatçının iç belleğine kayıtsız kalmıyor. Hissedenler aktarabilir, bu nedenle herkes sanatçı olamıyor. Renkten önce dönemi ve sanatı anlamaya çalışırım. Sanat benim için dönemin ve sanatçının belleğidir.

Biraz konumuzdan uzak ancak örnek verdiğiniz için sormak isterim. Göbeklitepe o zamanın gözüyle nasıl sizin için?

Bir sahayı gezerken günümüz dünyasına kulağımı kapatabiliyorum. Bir tapınma, ritim, doğadan kaçarken kolektif yaşamda sığınma biçimi. Mesela Çatalhöyük’te evlerin kapıları, camları yok, bacadan içeri giriyorlar, evin içinde bir leopar heykeli var. Demek ki etrafta leoparlar var. Göbeklitepe’de akbabalar var, belki onu inşa eden usta bir akbabanın canlı insanı yediğini gördü. İnsanın insandan güç alma biçimi. Belki de o dikilitaşların her biri bir insandır. “Bir ayıyla karşılaştığınızda göğüsleri kolları açın, sizi iri bir hayvan zannetsin ve bağırın” derler belgesellerde. Belki de Göbeklitepe halkı taşlarla kendine bir koruyucu figür yarattı, belki tılsımlarla da diğer dünyayı, animist dünyayı korkutmak istedi.

Uzmanlaştığınız spesifik alanlar neler? Nasıl seçtiniz?

İslam’da resim çalışıyorum. İslam’da resim denildiğinde hep bir sansürden söz edilir. Herkesin çalıştığı alandan ziyade bu konu beni cezbetti, şu anda çalıştığım tezim de bununla ilgili. İslam’da resim var, Emevîler’de de Osmanlı’da da var. Herkes şu anda Osmanlı hayranı ama sanatını bilmiyorlar. Ben bu varlığı duyurmak istedim.  İslam’da sanatın, Türk resim sanatının başlangıcındaki imgelerin resim olduğunu söylemek istedim. Ben minyatür kelimesini kullanmıyorum çünkü bu kelime Avrupalıların 19. yy.’da Türk-İslam resim sanatını incelerken küçültme eklemesi. Minyon, minik resim. Biraz aşağılayıcı bir isim. Nakkaşlarımız da zaten resim ve tasvir demişler. Bu konuyu seçtim çünkü sansürün olmadığını hatırlatmak istedim.

İslam’da resimde sansür ne demek?

Genel geçer yanlış bilinen süreçler var. Hz. Peygamberin yüzünün açık, hatlarının belli olduğu çok sayıda resmi var. Sansür şu şekilde uygulanmış; belli bir dönemde peygamberlerin yüzlerini boyamışlar ya da jiletle kesmişler. Ya da boyunlarına çizgi çekmişler ve bu, ben bu resmi öldürdüm anlamına geliyor. Tez olarak resimlerin başına neler gelmiş bunu yazıyorum. Türk İslam sanatında bazen cinsel ilişki sahneleri de var. Bu insanların yüzleri kapatılmış, organlar siyaha boyanmış. Bu örnekleri derleyip katalog haline getirdim.

HABİBE BEKTAŞOĞLU

Mistisizmle alakalı çalışmalarınızdan da bahsedebilir misiniz?

Lisans bitirme tezim Osmanlı dönemi fal kitaplarıydı. 16. yüzyıla tarihlenen bir kitap buldum. Türkçeye çevirdim. Kur’an-ı Kerim’den fal bakıyorlar Osmanlı Dönemi’nde. Herkes “Osmanlı yapmaz, İslam’da yoktur” der ama “hiç olmaz” denilen şeyin olduğunu tespit ettik.

Türklerin şaman bir topluluk olması, Osmanlı dönemini inanç ve ritüeller anlamında nasıl etkilemiş?

Şamanist gelenekte doğada ıssız bir şekilde yaşadıkları için gökyüzü ve yeryüzüyle bağlantıları çok yakın. İnsanlar ateş nasıl renk çıkarıyor, rüzgâr nasıl esiyor şeklinde fal bakmışlar ve bazı ritüeller sözlü olarak gerçekleşmiş. Yazılı gelenek ise Farsi bir süreç. Fars kültüründe bu tarz uygulamalar çok fazla. Türk ve Fars edebiyatında fal ile ilgili metinler de falnameler olarak geçiyor.

Falın tarihçesi hakkında bilgi verebilir misiniz?

Arapçada fal (fe’l) sözcüğü “Uğur ve uğurlu şeyleri gösteren simge” anlamına gelir. Yine Arapçada “uğursuzluk” manasına gelen tıyere ile “herhangi bir nesne veya olayı uğursuz sayarak ondan gelecekte birtakım olumsuz durumların doğacağını vehmetme” anlamını taşıyan teşe’üm kelimesinin karşıt anlamı olarak kullanılıyor.
Geleceğe inanma arzusu, bilinmeyenden yani gaipten haberler alma isteği, bunun için belirli işaretleri iyiye veya kötüye yorumlama çabası, zaman içinde insanı çeşitli yöntemler bulmaya yönlendirmiş. Bu nedenle farklı dönemlerde pek çok usul ve malzemeyle fallara bakılmış. Tarihsel süreçte konu ile ilgili yapılmış araştırmalar da falın en eski kökenini Mezopotamya uygarlığına kadar indiriyor.
Uygarlık tarihinde fal ve gaip ilmi ile ilgili bilgilere şu şekilde rastlanıyor: Kitab-ı Mukaddes’in Eski Ahid bölümünde Yakup ve Yusuf peygamberlerin Firavun’un rüyaları ve gelecekten haber veren durumları yorumladıkları, Aristo’nun fizyonomi falı baktığı ve genellikle yüzün çizgilerini inceleyerek kişilerin karakterini okuduğu ve bu konuda bir kitap yazdığı biliniyor.

İslamiyet sonrasında bu gelenek nasıl devam ediyor?

İslamiyet’in kabulü ile birlikte falın ve yöntemlerinin İslam inancında haram sayılmasına rağmen bazı hadislere dayanılarak falın geleceği ve gaibi bilme iddiası taşımaksızın sadece bir tefeül (hayra yorma) çabası olduğu düşünülmüştür. Hatta İslami şekle bürünerek kullanılmaya devam edilmiştir; Kur’an falları bu duruma örnek gösterilebilir. Buna göre kutsal kitaptan fal açacak kişinin abdest alması ardından üç kere ‘İhlas Suresi’ni okuyarak kurallara uygun bir şekilde Kur’an-ı Kerim’den rastgele bir yaprak açması ve sayfalarda çıkan harflere göre Kur’an-ı Kerim’in sonuna eklenmiş olan Farsça Falname cetvellerine bakması önerilir.
Örneğin rastgele seçtiğiniz harf “elif” ise yorum şöyledir: Kargaşadan kurtulup büyük rütbelere erişmek ve güzel baht, kişiyi beklemektedir. Eğer harf “zel” gelirse bil ki falın anlamı gerçekten haşin, işin şeytanla aman ondan sakın! Bu niyetten sana yarar gelmeyeceği bildirilmektedir. “re” harfi geldi ise yıldızın parlayacak, talihin değişip yolun aydınlanacak, halk arasında saygınlığın artacak, sultanların yanında bile sözün geçerli olacak şeklindedir. Üç örnekten görüldüğü üzere her harfin kendi içinde yorumları bulunmaktadır.

Kitabınızda üç farklı falname türü olduğunu belirtmişsiniz. Tanımlayabilir misiniz?

Kura falları, Kur-an’ı Kerim falları ve peygamberlerin isimlerine göre düzenlenmiş falnameler var. Kur-an’ı Kerim’in arkasında cetveller var, bu cetvellere bakarak kura yöntemi uygulanıyor mesela gözünüzü kapatıp bir harf seçmek bir kura yöntemi. Peygamberlerin isimlerine göre düzenlenmiş falnamelerde, rastgele bir sayfa açıyorsunuz karşınıza çıkan peygamber sizin fal yorumunuz oluyor. Kitabımdaki ise daha farklı bir örnek, hurşidname olarak geçiyor. Zincirleme sevk yapıyor, kuşlar, dört bacaklılar, peygamberler ve peygamberler de en son yıldız ve gezegenlere gönderiyor.

Falnameler nasıl yorumlanıyor?

Fal metinleriyle ilgili olarak resimli falnamelerdeki tasvirlere bakacak olursak Hz. Muhammed’in, peygamberlerin, peygamberlerin yakın çevresinin, Şii imamların mucizeleri ile astronomi, gezegen ve burçların yorumları, yaratıklar, doğaüstü semboller, ahiret hayatına ilişkin cennet, cehennem, kıyamet konuları, melek tasvirleri, mehdi, Dabbetü’l Arz, Deccal, edebi nitelikli öyküler, kahramanlar ve hayvanların resmedildiğini görürüz.
Resimlerin metinle bağlantılı olarak karşılaştırmalı ikonografik çözümlemeleri yapılır, bazı falnamelerde albüm resimleri kullanılmıştır. Metinlerle bağlantısı olmayan resimler de bulunmaktadır.
Örneğin falınızda Hz. Süleyman Peygamber ve Belkıs geldiyse yorum şöyledir: Sefer eylemek, alım satım, kul, cariye, binek edinmek, yeni eve çıkmak, çocuğun sütten kesilip okula yollanması için uğurlu bir işarettir.

Osmanlı’da falname geleneği ne kadar devam ediyor? Ne zaman son buluyor?

Fatih Sultan Mehmet döneminde falnameler var. Resimli örnekler 1600’lerde var. Evliya Çelebi’nin aktardığına göre Mahmut Paşa Çarşısı’nda fal dükkanları var. Falnamelerin 1600’lerde de devam ettiğini anlıyoruz. Sonra 1800’lü yıllarda Zonaro İstanbul’a geldiğinde bakla falı bakan insanları resmetmiş. Dolayısıyla yüzyıllarca, kesintisiz devam etmiş bu gelenek. Sadece şekil değiştirmiş.

Molla Hüsrev’in Fatih Sultan Mehmet’e fal baktığı yazıyordu kitabınızda. Çok ilginç bir bilgiydi. Bunun gibi başka nasıl örnekler var?

Fatih Sultan Mehmet ilk kez tahta çıkıp indikten sonra Manisa’ya döner. Burada hocası Molla Hüsrev Kur’an’dan fal bakar. Tekrar padişah olacağını söyler. Cem Sultan bir falname hazırlar adı Fal-ı Reyhan. Mesnevi nazım şekliyle ve aruzun “mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün” vezniyle yazılan 48 beyitlik bir eserdir. III. Murat döneminde bir kıyamet beklentisi var. Bu sebeple fal kitapları o dönemde çokça yazılmış. 1590’da kıyamet kopacağına inanılmış. Devletin üst kademelerinde olan kişiler her daim geleceği merak etmişlerdir Savaşa girersem kazanacak mıyım? Kardeşlerimin arasından sıyrılıp hükümdar olacak mıyım? Çocuğum kız mı, erkek mi olacak? Gibi sorular onların fal kitaplarına sığınmalarına sebep olmuş.

Falnamelere sizin bakış açınız nasıl? Kehanetlerin bazıları gerçek olmuş. Sizce bunlar tesadüf mü?

Müneccimlerin yanıldığı çok konular var. Mesela İstanbul’da bir yıldız kayıyor, anlamını Takiyüddin’e soruyorlar “bolluk berekettir” diyor. Akabinde büyük bir deprem olur, İstanbul yıkılır, ardından İstanbul yangınları çıkar. Takiyüddin’i görevden alırlar, rasathanesini yıktırırılar. Böyle talihsiz süreçler de var. Genel olarak fallarda, niyetlerin tuttuğunu görüyoruz. Lala Mustafa Paşa, doğu seferine çıkmadan önce Mevlâna türbesinde fal açar ve iyi geçeceği çıkar. Genelde iyi yorumların çıktığı ve sonuca ulaşıldığı görülüyor ancak kötü durumlar da mevcut. Müneccimlerin öldürüldüğü örnekler de var.

Kimlerin döneminde falnameler hazırlatılmış?

I.Ahmet Dönemi’nde Kalender Paşa sultana sunmak üzere bir falname hazırlamış. Kendisi devlet adamı olmasının yanı sıra tek yaprak resimleri bir araya getirerek hazırladığı falname albümleriyle de tanınır. Kalender Paşa Falnamesine bir de önsöz eklemiştir. Burada, resimlerin fala bakma amacıyla yorumlanmasının neden ve yararlarını, sonradan hazırladığı Falname’nin kullanılmasında izlenmesi gereken yöntemi açıklar. Sultan III. Murat döneminde kızları Ayşe ve Fatma sultanlar için hazırlatılır. Ebu Suud Efendiye Kur-an’dan fal açmanın caiz olup olmadığı soruluyor, demek ki Kanuni Sultan Süleyman döneminde de falnameler yaygındı. Ebu Suud Efendi “olur olmaz her şey için açmayın” diyor.

Acaba haremde kullanılıyor muydu? Keşke bilebilseydik.

İkinci Selim’in eşi Nurbanu Sultan bu ilme meraklıymış. O dönemdeki kıyamet beklentisi de bu merakı desteklemiş olmalı.

Falnemeleri kim kullanıyordu? Karşılığında ne alıyorlardı? Bakmadan önce bir hazırlık yapıyorlar mıydı?

Evliya Çelebi, Mahmut Paşa Çarşısı’nda bu işi yapan esnafın karşılığında 1 akçe aldığını söyler. Resimleri açıp yorumluyorlarmış. Kur-an’da geçen harflerin yorumlarını da başka kişiler yaparmış. Halen günümüzde de ebcet hesabıyla fal bakan kişiler var. Ebu Suud Efendi “bu iş karşılığında para almayınız” demiştir. (Evliya Çelebi döneminde 1 akçe 1 gr gümüş kadarmış, dolayısıyla 30 tl olarak kabul edebiliriz.)

Osmanlı’da geçen grotesk hayvanlardan söz edebilir misiniz?

Grotesk hayvanlar her yerde var, Mehmed Siyah Kalem’in eserlerinden tutun son dönem yazmaların ara yapraklarına kadar. İnsanı uyku halinde basan ağırlık tılsımı çok dikkatimi çekmişti. Demek ki karabasan her dönemde vardı. Bu dünya hep merak edilir. Ben iki sene Kıbrıs’ta bir hudut köyünde kaldım, arazide tek bir evdi. Doğayla yalnız kalınca görme ve duyma başlıyor. Eskiden bu daha çok yaşanmış. Doğaya yaklaştıkça grotesk dünyanın renkleri de artıyor. Animist gelenek var. Doğa ve insanın bir olması hem de ıssız sessiz doğanın hâkim olduğu bir dünyada, Evliya Çelebi’nin anlattığı gibi cadılar, oburlar, et yiyenler aslında çok da şaşılası değil o dönemin gözünden bakınca. Mesela Osmanlı kültüründe belli bir saatten sonra dışarı çıkılmaz, yerler mühürlenir. Mesela o dönemde yerleri mühürleyen Dabbe’dir. Hz. Süleyman’ın mührünü basar, küllükten geçilmez. Sabah beyaz horoz görürsen çok güzel bir gün geçirirsin, çünkü beyaz horoz cenneti bekleyen bir melektir. Böyle pek çok tılsım var o dönemde. Ancak biz günümüz keşmekeşinde bunları göremiyoruz.

Son olarak sanat tarihi uzmanı perspektifinden, Türkiye coğrafyasında sizin en çok etkilendiğiniz yerler hangileri?

Zeytinburnu Balıklı Ayazması’ndan çok etkilendim, oranın kesinlikle bir tılsımı olduğunu düşünüyorum. Oranın suyunu içmek bana çok iyi geliyor. Beyşehir Eşrefoğlu Camii; çini sanatının zirvesi bir mihrabı var. Orada çok huzur buluyorum. Antik kentlerde de Side beni çok etkiliyor. Side’de çok ilginç şeyler yaşanmış, bir liman, oradaki kölelerin odaları, gladyatörlerin hayvanlarının saklandığı yerler, hamam… Nasıl bir şehir olduğunu hayal etmek beni çok etkiliyor.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

damla_selin_tomru
Reklam ve halka ilişkiler alanında 12 yıl çalıştıktan sonra yaşam amacını keşfetme yolculuğuna çıktı. Bu yolculuk ona iki kitap, yeni bir alanda hizmet imkânı, kadim yerlere tur organize edebilme ve bu alanda röportajlar yapma hediyesini verdi. Heyecanla yeni hediyeleri bekliyor.