Farkındalık

Pastalarını satamayan kız

Bir zamanlar pastacı bir kız varmış. Bu kız için pastaları çok önemliymiş. Pastalarını yaparken hissettikleri, pastalarının başkalarına hissettirecekleri, pastaları için özenle seçtiği malzemeleri ve hiç eksik etmediği katkısı olan sevgisi, onun için çok önemli detaylarmış.

Pastalarını yaparken kendinden geçermiş bu kız. Bazen 3 saat bazen 3 koca gün pasta yaparmış ama zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamazmış. Yorulsa da yorulmazmış, hiç şikâyet etmezmiş. Çünkü onun için önemli olan kalbindeki renkli, güzel, lezzetli mi lezzetli pastaları yapabilmek ve onları sevgiyle paylaşabilmekmiş. Bu kız için pastacılık öyle alelade bir uğraş değilmiş. Güzel ve lezzetli pastalar yapıp sonra da tek başına yemenin ne anlamı varmış ki?

Pastacı kız paylaşmak istemiş. O, pastalarıyla dünyayı daha güzel bir yer yapmanın hayalini kurmuş. Sonra anlamış ki bunu gerçekleştirebilmek için insanlara ulaşmalıymış. Başlamış araştırmaya. Kim nasıl pasta sever? Kim hangi süslemeleri beğenir? Kim nasıl pastalara ihtiyaç duyar? Araştırdıkça araştırmış, öğrendikçe öğrenmiş. 40 gün 40 gece yeni pastalar denemiş, sevdiklerine hediye etmiş, denetmiş.

Pastalarını yiyen herkes pastalara bayılmış. Bazıları duygusallaşmış ağlamış, bazıları kahkahalara boğulmuş ve bazıları da pastadaki malzemelerin lezzetini düşünürken dalmış gitmiş. Hepsi bu eşsiz deneyim için pastacı kıza teşekkür etmiş ve ona övgüler yağdırmışlar. Pastacı kız mutlu olmuş tabii. Çünkü pastalarını yiyen insanlara hiç yaşamadıkları bir deneyim yaşatmış fakat pastacı kızın devam etmeye, daha çok insana ulaşmaya ihtiyacı varmış. Elindeki bu güzel pastaları nasıl başkalarına da ulaştıracakmış? Hem pasta malzemeleri çok da pahalıymış. Artık pasta yapıp hediye edecek gücü de kalmamış. Çaresizlikle oturmuş ve başkalarının yaptığı gibi, pastalarının fotoğraflarını çekip sosyal medyaya koymaya başlamış. Fakat sorun şu ki o kadar çok pasta hediye etmiş, o kadar özel günü karşılık almadan pastalarıyla şenlendirmiş ki artık pasta yapacak ne bir yakını ne bir özel gün ne de parası kalmış.

Pastacı kız ne zaman zorluklarla bir pasta yapsa o eski telefonu ile fotoğrafını çekmekte zorlanıyor, fotoğrafını çekse sosyal medyadaki insanlara ulaştıramıyormuş. Her şeyi denemiş. Yakınlarına haber salmış tekrar ki onlar da yakınlarına haber salsın diye. E ne de olsa pastacı kızın pastalarını çoktan tatmış, onu çok iyi tanımışlar. Fakat yakınları pastacı kızın pastalarını tatmalarına, onun ne kadar emek verdiğini, pastalarına nasıl da sevgi boca ettiğini görmelerine ve pastacı kızın pastaları sayesinde müthiş bir deneyim yaşamalarına rağmen onu kimseye tavsiye etmemişler. Çünkü zaman böyle bir zamanmış.

İnsanlar maalesef ki pırıltıyı, hakiki olana seçmişler.

Yakınları bile gidip o havalı pastacıdan dünyanın en pahalı pastalarını yiyip, onu övmüşler. Biz de pastamızı o havalı pastacıdan aldık, demişler. Çünkü önemli olan pırıltılı bir şeyin parçası olmakmış. Mutluluk pırıltıda sanmışlar. O pahalı ve havalı pastacı da tüm malzemelerini hazır katkılarla yapıyor ve pastalarının dünyanın en iyi pastası olduğunu iddia edip yiyenin sonsuza dek dünyanın en mutlu insanı olacağını iddia ediyormuş.

Pastacı kız, öğrendiği şeyler yüzünden çok üzülmüş. Gerçek el emeği ile yaptığı, günler geceler süren denemeler sonucu öğrendiği güzel pastalarının ve vadettiklerinin yeteri kadar pırıltılı görünmediğini anlamış. Küsmüş ve bir yatmış, günlerce kalkmamış. Hep ağlamış, ağladıkça ağlamış. Böyle günler geçmiş ve fakat tüm bunlara rağmen yine yılmamaya karar vermiş. Kalkmış, koşmuş ilanlar bastırmış. Sosyal medyada yapamadığını belki böyle yaparmış. İlanlara pastalar dışında yaptığı diğer güzel şeyleri de eklemiş. Elinden geleni yapmaya hazırmış. Ama ne yaptı ne ettiyse sesini yine bir türlü duyuramamış. İlanları bulup arayan bir kişi bile olmamış. Hayalindeki o süslü, renkli, lezzetli mi lezzetli pastaları, eşsiz yiyecekleri kimselere satamamış, kimsenin gününü hayal ettiği gibi şenlendirememiş. Günler gecelerce verdiği emekler hep boşa gitmiş. İşte ilk defa o zaman çok yalnız hissetmiş kendini. Sesini duyuramamış. Pastaları çok iyi olmasına, insanlara müthiş deneyimler yaşatmasına rağmen bir türlü satamamış. Pastacı kız başkaları gibi yapay malzemelerle daha pırıltılı pastalar yapmayı, insanlara mutluluk vadetmeyi çok düşünmüş ama yapamamış. Çünkü onun pastaları hakikiymiş ve hayalini kurduğu o güzel dünya da hakiki bir dünyaymış. Bir sabah uyanmış ve mutfağa girmiş. Tek tek tüm pasta malzemeleri ile vedalaşmış. Sonra da hepsini bir kutuya yerleştirip, tavan arasına kaldırmış. Pastacı kız, artık pastacı değilmiş.

Ahh ah! Bu hikâye tüm pastacı kızlara gelsin. Bir zamanlar pastacı kızdım ben de Bazen gerçekten, bazen farklı versiyonlarda. Sonra başka bir ilhamla ama aynı niyetlerle tekrar çıktım yola, yine.

Bugün hala o pastacı kız gibi hissettiğim oluyor. Yine de devam ediyorum. Ne diyebilirim ki? İçinde hakikati bulma arzusu olanlarla kesişsin yollarımız. Elbet bir gün olacak biliyorum yoksa bu kalp her seferinde yeni bir ilhamla pır pır etmezdi. Ediyorsa, vardır bir bildiği.

Sevgi olsun!


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Aslıhan Aydoğan Büyükakgül
1988 yılında doğdu. 21 yaşında Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Çalışma hayatına özel sektörde başladıktan 5 sene sonra, istediğinin bu olmadığına karar verdi ve hayallerinin peşine düşmek için işinden ayrıldı. 27 yaşında oyunculuk dersleri almak adına çıktığı yol onu kendi özüne doğru olan yoluna da yönlendirdi. Bu süreçte birbirinden farklı birçok eğitim aldı. Bu eğitimler hem bilişsel bilgileri, hem mistik ilimleri içermekteydi. Şimdi ise oyunculuğun yanı sıra tüm bu deneyimleri esentezleyerek tasarladığı atölyeler, danışmanlıklar ile kişiler ile birebir çalışmalar yapıyor.