Sanatın Okullardaki Yeri: Bir Dil, Bir Laboratuvar, Bir Köprü
Farkındalık

Sanatın okullardaki yeri: Bir dil, bir laboratuvar, bir köprü

Cumhuriyetimizin 100. ve 102. yıllarını kutlarken Medicana Eğitim Grubu MBA Okulları, sanatı eğitimle buluşturmanın en ilham verici yollarından birini sergiliyor: “Cumhuriyet Yüzyılı Uluslararası Sanat Çalıştayı”. Her yıl Cumhuriyet Haftası kapsamında düzenlenen bu etkinlik, Türkiye’nin önde gelen ressamlarını ve uluslararası sanatçıları –Prof. Dr. Orhan Cebrailoğlu gibi küratörlerden, Ukrayna, Rusya, Moldova ve Azerbaycan’dan gelen yeteneklere kadar– öğrencilerle bir araya getirerek, sanatın dönüştürücü gücünü somutlaştırıyor. 2025’te Fişekhane’de gerçekleştirilecek “Çıraklı” temalı çalıştayda, ressamlar genç çıraklarına usta-çırak geleneğini aktarırken, canlı performanslar ve ortak eserler üzerinden yaratıcılığın sınırlarını zorluyor. Bu buluşma, sanatın sadece bir hobi değil, okulların vazgeçilmez bir laboratuvarı olduğunu kanıtlıyor: Bir dil ki duyguları özgürleştirir, bir köprü ki kültürleri birleştirir ve bir temel ki geleceğin yenilikçi nesillerini inşa eder. Tam da bu ruhla, sanatın okullardaki yerini sorgulayalım: Bir çocuk, konuşmayı öğrenmeden önce çizer.

Renklerin Ufku

Renklerin Ufku

Yüzyılın eşiğinde, 2025’in Fişekhane’si bir portal gibi açılır geleceğe; Cumhuriyet’in 102. yılı, sanatın kuantum dalgalarıyla titreşir – fırçalar, holografik dokunuşlarla dans eder, “Çıraklı” bir köprü kurar: Usta ve çırak, sanal gerçeklikte el sıkışır, beyin dalgaları senkronize olur. Prof. Dr. Orhan Cebrailoğlu’nun vizyonu, bir nebula gibi genişler, yıldızlar gibi parlar; Digitalart’ın efendisi Sinan Yasdman, piksel evrenini dokur, kodlar renkleri canlandırır; Ressam Natalya Yampolskiy’nin Moldova rüzgârı, Ukrayna’dan Tetiâna Şendryk’in direnciyle birleşir – Rusya’dan Juliya Zhukova’nın algoritmaları, Sırbistan’dan Aleksandra Vuksanoviç’in yenilikçi fırtınaları, Azerbaycan’dan Rena Tağıyeva’nın sürdürülebilir çiçekleri; hepsi, global bir senkronizasyona dönüşür, sınırlar erir.

Beş gün, bir hiperuzay yolculuğu: Öğrenciler, artırılmış gerçeklik gözlükleriyle ressamların zihinlerine dalar, teknikler kodlanır beyinlerine – Pınar Alacal’ın kırmızısı, nöronlara yüklenir; Şaban Tuncer’in yeşili, yaratıcılık algoritmalarını çalıştırır. Doç. Nuri Yavuz’un elleri, Prof. Gülsen Aktan’ın rehberliğinde, geleceğin heykellerini şekillendirir – 3D baskılı formlar, nano-boyalarla parlar; Ceyda Güler, Fuar Kiprik’le iş birliği yapar, heykeller canlanır, hareket eder.

Sergi açılışı, 29 Ekim’in dijital şöleni: Eserler, artırılmış gerçeklikte canlanır, izleyiciler dokunur, renkler akar; bandomuzun marşı sanal kalabalıklara yayılır, küresel bir ağda yankılanır; Cebrailoğlu’nun müziği, evrensel bir frekansta titreşir, kulaklıklara değil, kalplere ulaşır. MBA Okulları’nın laboratuvarlarında, bu çalıştay bir tohum eker: Sürdürülebilir kültürler, estetik zekâyla donanmış nesiller – AI destekli atölyeler, sonsuz ilham kaynakları. Sanat, geleceğin anahtarıdır; renkler, ufukta birleşir, Cumhuriyet’in ışığı sonsuz bir galaksiye yayılır – gezegenler gibi döner, yıldızlar gibi doğar yeni fikirler. Bu, umudun manifestosudur: Nesiller arası bir ağ, kültürlerin kuantum dansı, özgürlüğün sonsuz kodu. Ve yarın? Daha parlak, daha renkli, daha birleşik bir dünya.

Tarihi Bir Mekânda Sanat Coşkusu

Tarihi Bir Mekânda Sanat Coşkusu

MBA Okulları’nın düzenlediği geleneksel olarak düzenlediği “Cumhuriyet Yüzyılı Uluslararası Sanat Çalıştayı”, bu potansiyelin canlı bir kanıtı. Ben de katılım yapıp, konuşmalar yapıyorum. 17 ressamın katıldığı bir “sanat road show”u bu.  Tarihi dokusu ile sanatın her dalına dokunan Fişekhane’de yapılıyor organşizasyon. Fişekhane, İstanbul’un Zeytinburnu ilçesinde 19. yüzyılda metalik kapsüllü fişek üretimi için kurulmuş bir sanayi yapısı. 1840’larda kurulmuş ve “Fabrika-i Hümayun” olarak adlandırılmış yapı topluluğu içinde yer almış. Bu dönemde daha sonra makine fabrikası, silah fabrikası ve devlete bağlı zırhlı araç bakım yeri olarak işlev görmüş. Şimdi ise modernize edilmiş bir kültürel yapı. Cumhuriyetimizin 102. yılını kutlamaya hazırlanırken, sanatı ve kültürü bir araya getiren özel bir etkinlik bu.. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın coşkusunu paylaşmak ve bu anlamlı günü anlamlandırmak için 24 Ekim’den itibaren başlayacak olan Uluslararası Sanat Çalıştayı, dünyanın dört bir yanından gelen sanatçıları ağırlıyor. Altı gün sürecek olan bu çalıştayda, ressamlar yaratıcı süreçlerini ziyaretçilerle paylaşıyorlar. Öğrenciler, ressamları ziyaret ederek onların çalışmalarını yakından izleyebiliyor. Katılımcılar ilham verici sohbetlere katılıyor ve canlı performanslara tanıklık ediyor. Sanatçılar, eserlerini oluştururken kullandıkları teknikler ve ilham kaynakları hakkında bilgi veriyor, böylece genç zihinler sanata daha da yakınlaşma fırsatı buluyor. Bu ilgiç bir sanat gösterisi doğrusu.

“Renklerin Cumhuriyeti”

Cumhuriyet bir renktir. Kırmızıyla başlar, çünkü doğmak cesaret ister. Maviyle sürer, çünkü özgürlük hep gökyüzüne benzer. Ve beyazla tamamlanır, çünkü umut, sessizdir. Bu çalıştay, o renklerin birbirine karıştığı bir rüyaydı. Bir ressamın ellerinde tarih yeniden şekillendi. Bir öğrencinin kalbinde, yüz yıllık bir ışık yeniden yandı. Bazı anlar vardır; kelimeler durur, renkler konuşur. Bu da onlardan biriydi. Tuvaller, birer hikâye oldu; boyalar, birer dua.

Cumhuriyet’in 102. yılı, bu kez sözlerle değil, çizgilerle kutlandı. Her sanatçı, bir anlamın nöbetini tuttu; her öğrenci, bir geleceğin habercisi oldu. Ve sonunda, bütün o renkler bir araya geldiğinde, bir tablo ortaya çıktı: O tablo, Cumhuriyet’in kendisiydi. Bir söylev yüz yılı, bir tuvalin üzerinde yeniden doğdu. Bu kitap, o doğuşun sessiz tanığıdır.

Sanatın Okullardaki Yeri: Bir Dil, Bir Laboratuvar, Bir Köprü

Sanatın Okullardaki Yeri: Bir Dil, Bir Laboratuvar, Bir Köprü

Bir çocuk, konuşmayı öğrenmeden önce çizer. Duvarlara, kumlara, kağıtlara karaladığı o ilk çizgiler, aslında dünyayla kurduğu en kadim ve evrensel iletişim dilidir. Tıpkı atalarımızın mağara duvarlarına bıraktığı izler gibi, bugün bir anaokulundaki bir pastel boya resmi de aynı amaca hizmet eder: Anlamak, anlatmak ve var olduğunu kanıtlamak. Sanatın okullardaki yeri, işte bu temel insani ihtiyaçtan doğar; sözcüklerin yetmediği yerde devreye giren bir dil, bir laboratuvar ve bir köprüdür.

Sanat Bir “Dil”dir: Sözsüz İfadenin Grameri

İnsan, anlatma dürtüsüyle doğar. Sanat, bu dürtüyü karşılayan en temel dillerden biridir. Okullar, genellikle sözel ve sayısal dillerin (Türkçe, Matematik) hâkim olduğu alanlardır. Oysa bazı öğrenciler için duygu ve düşüncelerini en net ifade edebildikleri yer, bir tuval ya bir heykel atölyesidir. Sanat eğitimi, bu “görsel dilin” gramerini öğretir: Kompozisyon, renk teorisi, perspektif, ritim. Bu dili öğrenen bir öğrenci, sadece güzel resim yapmayı değil; karmaşık içsel süreçlerini düzenlemeyi, somutlaştırmayı ve paylaşmayı öğrenir. Bu, özgüveni zedelenmiş ya da iletişimde zorluk çeken bir çocuk için hayatî bir çıkış noktası olabilir.

Sanat Bir "Laboratuvar"dır: Deneyimsel Öğrenmenin Merkezi

Sanat Bir “Laboratuvar”dır: Deneyimsel Öğrenmenin Merkezi

Okul, gerçek dünyanın bir simülasyonudur. Sanat sınıfları ise bu simülasyonun en güvenli ve en yaratıcı laboratuvarlarıdır. Burada kurallar katı değil, esnektir. Bir deney (örneğin bir renk karışımı) başarısız olabilir ve bu, bir “sıfır” değil, yeni bir öğrenme fırsatıdır. Sanat, öğrenciye “yaşayarak öğrenme” fırsatı sunar:

Problem Çözme: Boş bir tuval, çözülmesi gereken ilk problemdir. Hangi malzeme? Hangi kompozisyon? Nasıl bir anlatım?

Eleştirel Düşünme: Yapılan iş üzerine düşünmek, eleştirmek ve revize etmek, eleştirel düşüncenin ta kendisidir.

Risk Alma ve Dayanıklılık: Yeni bir teknik denemek bir risktir. Sonuç hüsranla bitebilir, ancak bu, bir sonraki deneme için dayanıklılığı (resilience) öğretir.

Bu laboratuvarda kazanılan bu beceriler, bir matematik problemini çözmekten bir tarih araştırması yapmaya kadar tüm akademik ve yaşamsal alanlara transfer edilebilir.

Sanat Bir Köprüdür

Sanat, okul müfredatında yalıtılmış bir ada değil, ana karaya bağlanan bir köprü olmalıdır. Tarih dersinde işlenen bir dönemin resimlerini incelemek, o dönemi ezberlemekten çok daha kalıcı bir anlayış sağlar. Matematikteki altın oranı bir sanat eserinde görmek, soyut kavramı somutlaştırır. Edebiyatta okunan bir şiiri görselleştirmek, analiz derinliğini artırır.

Sanat, farklı kültürleri anlamanın en dolaysız yoludur. Bir Japon ahşap baskısına, bir Afrika maskesine veya bir Anadolu kilimine bakmak, o kültürün ruhuna, inançlarına ve estetik anlayışına dair sözcüklerle anlatılamayacak ipuçları verir. Bu, 21. yüzyıl becerilerinin olmazsa olmazı olan empati ve küresel farkındalığı geliştirir.

Bir Beceri Değil, Bir Temel Yetkinlik

Bir Beceri Değil, Bir Temel Yetkinlik

Günümüz eğitim sistemleri, genellikle standart testlerle ölçülebilir, “doğru cevabı” olan becerilere odaklanıyor. Sanat ise bize belirsizliği yönetmeyi, çoklu cevapları kabul etmeyi ve sürecin sonuç kadar değerli olduğunu öğretir. Sanat, okullarda “hoş bir süs” ya da “yetenekli” çocuklara ayrılmış bir aktivite olarak görülmemelidir. O, her öğrencinin ihtiyaç duyduğu temel bir yetkinlik, bir “insan olma sanatı”nın pratiğidir.

Bu nedenle, sanat eğitimini müfredatın kenarında bir seçmeli ders olarak değil, onun merkezine yerleştirilen bir temel taşı olarak görmeliyiz. Çünkü bir çocuğa sadece sınavda başarılı olmayı değil, yaşamı anlamlandırmayı öğretmek istiyorsak, ona kelimelerden ve sayılardan oluşan dünyanın yanı sıra, renklerin, şekillerin ve seslerden oluşan dünyanın kapılarını da sonuna kadar açmalıyız.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

serda-kranda-kapucuoglu_
Kitap projeleri, yayın danışmanlığı, yazar koçluğu ve geliştirici editörlük yapıyor. Jungian Koç. Birdenbire adlı ilk romanını 2022’de yayımladı. Kurucusu olduğu ZB Akademi’nin Serda Kranda Akademi markası altında hem kurumlar hem de bireyler için editörlük ve yazarlık atölyeleri düzenliyor, editoryal danışmanlık veriyor. 21 Gün Okuyanları adlı okuma kulübünün kurucusu. Mümkün Dergi’nin ve 360 derece editörlük ve yayın danışmanlığı hizmetleri veren Mümkün Ajans’ın kurucu ortaklarından. Edebiyat, felsefe, mitoloji ve psikolojiyle ilgileniyor. 1979 İstanbul doğumlu. Evli, kedili ve iki kız annesi.
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.