ŞİMDİ BEN BU FARKINDALIKLA NE YAPACAĞIM?
Farkındalık

Şimdi ben bu farkındalıkla ne yapacağım?

Bir zamanlar “farkındalık” kelimesi, ruhsal bir aydınlanmanın anahtarı gibi gösteriliyordu. Yoga matında oturan bir beden, elinde papatya çayı tutan bir zihin ve sonsuz huzuru bulmuş bir insan modeli… Ancak bugün, bu ideallerin altında ezilen bir kitleyle karşı karşıyayız. Farkındalık bir dönem çok cazip görünse de artık çoğu insanın içinde bir isyan dalgası kabarıyor: “Tamam, fark ettim ama şimdi ne olacak?”

FARKINDALIĞIN YANLIŞ YANSITILMASI

Psikoloji ve kişisel gelişim dünyası farkındalığı, sanki tüm problemlerimizin çözümüymüş gibi lanse etti. Kendini tanı, sınırlarını fark et, geçmiş travmalarını anımsa, hepsini analiz et… Bu mesajların ardından ise sessizlik. Peki bu süreç bizi nasıl bir sona taşıyor? Çoğu insan fark ettikçe yüklerini daha da ağır hissetmeye başladı. Bilinçaltına inmek bir marifet gibi sunuldu, ama oradan çıkmayı kimse öğretmedi. Antropolojide, insanların bireysel farkındalık arayışlarının toplumsal kimlikleri üzerindeki etkileri sıkça incelenmiştir. Modern toplumda birey olmak, bir yanıyla “ne kadar çok farkındasın” sorusuyla ölçülmeye başlandı. Oysa insanoğlu, binlerce yıl boyunca anlamak kadar yaşamak da istedi. Yaşamak, kendine fazlasıyla yüklenen farkındalık yükünün altında ezilmeden, hayatı olduğu gibi kucaklamayı gerektirir.

“Kişisel gelişim dünyasında kimi zaman “farkındalık” kelimesi, son yıllarda bir tür sihirli formül gibi sunuldu. Kendi duygularını tanıyan, zayıf noktalarını bilen, sınırlarını çizen ve travmalarını analiz eden bir birey modeli dayatıldı. Ancak bu modelin bir yerinde ciddi bir eksiklik var: Farkındalığın bir araç olduğu unutuldu ve bir amaç haline getirildi.”

Psikolojide farkındalık, bireyin kendisiyle ve çevresiyle ilgili bilinç düzeyini artırmayı hedefler. Bu, son derece değerli bir süreçtir. Ancak bugün geldiğimiz noktada, farkındalık kavramı basit bir ruhsal egzersiz olmaktan çıkarak bir tür yük haline dönüştü. İnsanlar, farkındalığı bir gelişim alanı olarak değil, çözülmesi gereken sonsuz bir sorun listesi gibi algılamaya başladı. Çünkü bu kavram, tam olarak nasıl uygulanacağı ya da bireyin hayatına nasıl entegre edileceği öğretilmeden “fark et, değiştir, dönüştür” baskısıyla pazarlandı.

KÖKLERİNDEN KOPMUŞ BİR FARKINDALIK

Tarih boyunca farkındalık, farklı kültürlerde farklı anlamlar taşıdı. Doğu felsefelerinde farkındalık, anı yaşamak, zihni sakinleştirmek ve çevreyle uyum içinde olmak anlamına geliyordu. Batı’daysa bu kavram, özellikle 20. yüzyıldan itibaren daha bireysel ve analitik bir hale büründü. Psikolojinin, özellikle de terapi modellerinin etkisiyle farkındalık, kişinin geçmişine dönerek sorunlarını çözmesine odaklandı. Ancak burada bir sorun belirdi: Bu süreç, bireyde çözümden çok kaygı yarattı. Çünkü farkındalık tek başına bir yol haritası sunmuyor, yalnızca bir ayna tutuyor.

Bugün farkındalık, popüler kültürün de etkisiyle köklerinden kopmuş bir kavram. Sosyal medyada, kitaplarda ve seminerlerde farkındalık, tek başına bir “başarı” kriteri olarak pazarlanıyor. İnsanlar farkındalık kazandıkça daha güçlü olacaklarını sanıyor, ama tam tersine daha çok sorgulama, daha çok şüphe ve daha fazla yetersizlik hissine kapılıyorlar.

“Farkındaysan güçlüsün, fark etmiyorsan zayıfsın.”

Bugün farkındalık, sanki bir ürünmüş gibi satılıyor. Sosyal medyada şu mesajlarla sıkça karşılaşıyoruz:

  • “Kendini tanımazsan, başkalarıyla gerçek ilişkiler kuramazsın.”
  • “Travmalarını fark etmeden mutlu olamazsın.”
  • “Sınırlarını çiz, yoksa tükenirsin.”

Bu tür mesajlar, farkındalık sürecini manipüle ederek bir tür tüketim döngüsüne dönüştürüyor. Farkındalığın bir lüks olduğu fikri yaygınlaştırılıyor, sanki onu yaşamayan biri eksik ya da başarısızmış gibi. Özellikle sosyal medyada “farkındalığa ulaşmış” bireylerin mükemmel hayatları gösteriliyor. Bu, diğer insanları sadece fark etmenin yeterli olmadığına, aynı zamanda o farkındalığın sonucunda “kusursuz bir insan” olmaları gerektiğine inandırıyor.

Oysa farkındalık bir süreçtir, sonuç değil. Psikoloji literatüründe sıkça belirtildiği gibi farkındalık kişiye sadece neyi değiştirebileceğini gösterir, değişim için tek başına yeterli değildir. Ancak farkındalık kavramı, bireylerin sınırlarını tanımaları ve daha mutlu bir yaşam sürmeleri için sunulması gerekirken, bir tür “kendini sürekli düzeltme” zorunluluğuna dönüştürüldü. İnsanlar artık neyi yanlış yaptıklarını fark etmekten yoruldu, hatalarını düzeltmeye enerjileri kalmadı.

SOSYAL MEDYANIN FARKINDALIK ÇARKI

Sosyal medya, farkındalık kavramını derinleştirmek yerine yüzeyselleştirdi. Yoga pozlarında oturan, meditasyon yaparken ışık saçan bireyler, insanlara şu mesajı veriyor: “Farkındalık seni mükemmel yapar.” Ancak gerçek yaşamda bu mümkün değil. Hepimiz duygularımızda inişler ve çıkışlar yaşarız. Farkındalık, bu iniş çıkışlara şefkatle yaklaşmayı öğretmesi gerekirken, sosyal medya baskısıyla daha çok eleştiri ve suçlama yaratıyor. Araştırmalar gösteriyor ki, sosyal medyada sunulan bu ideal farkındalık imajı, bireylerde özgüven kaybına ve tükenmişlik hissine yol açıyor. İnsanlar, fark ettikleri şeyler karşısında harekete geçemediklerinde kendilerini yetersiz hissediyorlar. “Tamam, fark ettim ama ne yapacağım?” sorusu cevapsız kaldığında farkındalık, bir çözümden çok bir soruna dönüşüyor.

“Sosyal medya, farkındalık kavramını yeni bir boyuta taşıdı. Kısa sürede “doğru yaşamın formülü” haline gelen farkındalık, Instagram gönderilerinde estetik görsellerle, motivasyonel sözlerle paketlendi. Ancak bu süreç, farkındalıkla yüzleşmek yerine, çoğu kişiyi daha da tükenmiş hissettirdi.”

Birkaç örneği ele alalım:

  • Bir gönderide “Travmalarınızı fark edin ve onları serbest bırakın” deniyor. Ancak travmaların ne olduğu, onları nasıl “serbest bırakacağımız” konusunda kimse rehberlik etmiyor.
  • Bir başka paylaşımda “Anda kal” mesajı veriliyor. Ama nasıl anda kalacağız? Anda kalmak için gerçek sorunlarımızı yok saymamız mı gerekiyor?

Bu durum, farkındalığın yüzeysel bir pazarlama ürünü gibi algılanmasına yol açtı. Oysa sosyoloji bize şunu söylüyor: İnsanlar, diğer insanlarla olan ilişkilerinde anlam bulur. Bir birey, farkındalığı yalnızca kendi iç dünyasına değil, çevresiyle kurduğu bağlara yönlendirdiğinde daha sağlıklı sonuçlar alabilir.

FARKINDALIK YÜKÜNDEN ÖZGÜRLEŞMEK

Sonuç olarak, farkındalık kavramı bugün doğru aktarılmadığı için bir yük haline gelmiş durumda. Bu yük, bireyleri harekete geçirmek yerine daha da hareketsiz bırakıyor. Çünkü farkındalık bir aydınlanma süreci değil, sadece o yola çıkmanın ilk adımıdır. İnsanlar, bu adımı atmaktan çok, o adımda takılı kalıyor ve kendilerini sorguluyor. Oysa gerçek farkındalık, kendimizi eleştirerek değil, anlamaya çalışarak başlar. Ve anlamak, harekete geçmek için sadece bir başlangıçtır; bir son nokta değil. Bu süreçte bireyler, farkındalıklarını hayatlarına yumuşak bir şekilde entegre etmeyi öğrenmelidir. Ancak o zaman farkındalık bir yük değil, gerçek bir rehber olabilir.

“Yaşamak, bazen farkında olmadan bir şeye kaptırmak, sevinmek, üzülmek ve bazen de hiçbir şey düşünmemektir.”

Bugün, birçok insanın ihtiyacı olan şey farkındalığın kendisi değil, onun nasıl kullanılması gerektiğini öğrenmektir. Fark ettiklerimizi taşımayı bırakıp, hayatı daha hafif ve özgür bir şekilde deneyimlemeyi seçmeliyiz. Çünkü farkında olmak, yaşamın anlamını çözmek değildir; o anlamı yaratmak için bir araçtır. İnsan, farkındalıkla değil, hayatı dolu dolu yaşayarak büyür. Farkındalığı bir mola noktası olarak düşünebiliriz. Uzun bir yolculuk sırasında dinlenmek, nefes almak için bir durak. Ancak orada sonsuza dek kalmak, bizi yalnızca hareketsiz kılar. İnsan olmanın özü, yola devam etmektir.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

ASLI ŞENGÜN
Üniversitede aldığı iletişim ve edebiyata dair kuramsal alt yapı ve tekniklerle fikirlerini çeşitli sitelerde yazarak pekiştirmeye ve herkesle paylaşmaya çalışıyor. Bir yandan içerik üretirken bir yandan aldığı eğitimlerle iletişim tekniklerini referans alarak yol arkadaşlığı yaptığı koçluk sistemiyle yetişkinlerin ve öğrencilerin hayatına dokunuyor. Düzenlediği eğitimler ve atölyelerle de evrendeki iyi yaşam çemberinde yeni nesil rehber ve öğrenci olma görevine devam ediyor. Sosyal medya hesabında içerik üretip yazmaya devam ederken aynı zamanda Mümkün Dergi bünyesinde yazı işleri müdürlüğü ve editörlük yapıyor.