Varoluşun temel elementi Su’yu anlaşılma zamanı geldi. Yükseliş Gönlün Şifası, Işık Çağı Çocukları gibi kitaplarıyla tanıdığımız Şebnem Nur Özkan ve Mayanda Ne Var? kitabının yazarı, mitler, tanrıça arketipleri, Gölün Hanımefendisi gibi çalışmalarıyla tanıdığımız Mavi’nin Sesi Gülçin Önel ile suyun şifasını konuştuk.
SU PROGRAMI DEVREYE GİRDİ
Su, hayatın başladığı yer. Her zaman öyleydi ama sanki şimdi başka bir anlamı var, su elementi nedir sizce?
Şebnem: “Su Programı” içinde bulunduğumuz “illüzyondan çıkış sürecine” bağlı olarak devreye girdi bence. Evrensel programlar zaman bilincine göre devreye girer. Diğer bir deyişle, toplum bilinci belli bir aşamaya geldiğinde, o aşamanın programı devreye girecektir. Su ile ilgili bazı çalışmalar yapılıyor uzun zamandır. Ancak senin de dediğin gibi artık programın daha üst bir aşamasındayız. Su bilgidir. Ve artık onun bilgisini anlamamızı istiyor bizden.
Gülçin: Bana unutulmuş manasını yeniden hatırlatıyor gibi geliyor. Hepimiz sudan geldik ama geldiğimiz yerin kıymetini anlamak için önce ondan uzaklaşmak gerek, sonrasında kahramanın tüm deneyimlerinin ardından eve dönüşü gibi biz de şimdi yeniden suya dönüyoruz.
Su elementi, akış, doğum, dinginlik, eşik, duygular köşesidir. Ve bilinçdışının en güçlü sembolizmalarından biridir. Bilinçdışının dünyası derinlerdedir, su kayıt tutucudur, su öte alemlerin taşıyıcısıdır, bir damladaki bilgi hiçbir zaman kaybolmaz, sadece dönüşür, buza, yağmura, çiğe, neme. Kollektife dair birçok şeyin tanığıdır. Orada kayıtlıdır yaradılış.
Elementler hiyerarşisinde suyun yeri havadan sonra mı geliyor?
Şebnem: Su, ateş unsurundan sonra gelir aslında. Ancak bu hiyerarşi bir önem hiyerarşisi değildir. Sadece güçleri ve yapılan görev açısından mevcut olan bir hiyerarşidir.
Gülçin: Ben bunu bir hiyerarşi gibi düşünmüyorum, tam anlamıyla bir lineer akış yok. Yaratımın olabilmesi için dört temel elemente de ihtiyacımız var. Hava, idea; fikir temsilidir, bir şeyin oluşumu için ihtiyacımız olandır bize tazeliği taşır. Ateş ise yolumuzu ateşler, yolu kaybettiğimizde aydınlatır, güven verir, aydınlatır bizi. Su akışı getirir, teslimiyeti öğretir, fikrimizi ne için ateşlediysek onun büyüme yolculuğudur. Nasıl bir bebek 9 ay geçmeden olgunlaşamıyorsa, olgunlaşma vaktidir. Vakti gelince o su akacak, doğum olacaktır. Ve doğan vakti gelince ayağa kalkacaktır, hayata tutunacaktır, büyüyecek, büyüdükçe kök salacak ve meyve verecektir. İşte burasıysa toprak köşesidir.
SU KAYDEDER VE SAHİBİNE YANSITIR
Suyun her şeyi kayıt etmesi, suya okunan niyetler, suyla iyileşme konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Şebnem: Su bilgi taşıyan bir bilinç olduğundan hafızası vardır. Düşünceleri, duyguları ve etrafındaki bütün enerjileri kayıt eder. Çok empatiktir kısacası… Suyun hafızası artık bilimsel olarak da kanıtlanıyor. 1956 yılında yaşanan bir olayda bir biyolojik silah tasarımı için yapılan toplantıda sadece su içen katılımcılar 2-3 saat sonra hastaneye kaldırılıyorlar. Doktorun raporu “su zehirlenmesi.” Su, çok negatif konular konuşulan bu toplantıda bu negatif enerjiyi kaydederek sahiplerine yansıtıyor. Aynı mantıkla suya okunan güzel niyetler, güzel sözler, düşünceler ve hatta dinletilen güzel müzikler onun şifasını açığa çıkaracaktır.
Gülçin: Eskiler suları kayıt tutmak için kullanırdı. Yaradılışın tüm bilgisi sularda yazılı fakat yıldızları ancak dingin sular yansıtır. Su, bir ayna gibidir, suya neyi veriyorsak bize onu yansıtır. İçimizde sağlıklı yaşamın olması için sularımızı hatırlamalıyız. O sulara ne kattığımız, o sulara ne yansıttığımız bizim sorumluluğumuzdadır.
Burada Estes’in bu dörtlüğü güzel bir cevap olacaktır.
“Su ilk başta kirli değildir, buna biz neden oluruz, Su ilk başta bulanık değildir, buna biz neden oluruz, Su kurumaz, onu biz kuruturuz. Sen sularını temizle, temizle ki, yaşam suyundan artık bir yudum olabilir, yoluna akabilirsin.”
SU SAYESİNDE YENİ BİLGİLERE ULAŞACAĞIZ
Suyun şifası nedir? Suyun ezoterik ve mistik anlamı üzerine ne dersiniz? Özellikle bilinçdışı açısından?
Şebnem: Kadim Su ve dolayısıyla dünyamız üzerindeki su; eter, ruh, varoluş, rahim sıvısı, hücrelerimizdeki su ve DNA’mız ile bağlantılı. İnsanın varoluşuna dair derin bir bilgiyi barındırıyor. Su hakkında ne kadar çok araştırma yaparsak bu derin bağlantıyı daha iyi deşifre eder hale gelebiliyoruz.
Suyun şimdiye kadar bilinç dışını temsil ediyor olarak kabul edilmesinin nedeninin, asıl görevini yeni yeni başlatıyor olması diye düşünüyorum. Dolayısıyla artık bilincimizi de temsil etmesinin vakti geldi. Diğer bir deyişle şimdiye kadar ulaşamadığımız ortak bilinçdışının ve bilinç üstünün bilgilerini de artık su sayesinde alıyor ve bilincimize katıyor olacağız. Bu noktada okuyucularımıza bir küçük yöntem önerebilirim: Lütfen suyun bilgisini ve bilincini onlara açmasına niyet etsinler. Umarım en kısa zamanda farkındalıklarına farkındalık katıldığını görebilirler.
Gülçin: Biraz önce aktardıklarım aslında bu sorunun da cevabı, Jung der ki ruhun yolu suya giden yoldur. Su bizim can suyumuzdur. Sevgili Serdar Deniz Özdemir’in çalışmasında aktardığı Gueon’un cümelesine göre ise “Mutlak varlığa ulaşmış olan insan, saflığıyla tüm varlıkları yumuşatır. O kadar ki, göğün altı bölgesinde de hiçbir şey ona düşman değildir, ateş ve su ona zarar vermez.” Yani bir insan-ı kamil motifidir, Su.
SU HİÇ KAYBOLMAZ, KURALIK YAŞARKEN SEL OLUR
Şu sıralarda su konusunun gündeme gelmesinin nedeni nedir?
Şebnem: Su, içinde bulunduğumuz illüzyon boyutunun çok ötelerinden gelen bir bilinçtir ve işte bu ötelerin bilgisini barındırır. Bu kalitede bir bilinç ve güç olarak artık “çıkışı”, nam-ı diğer illüzyondan kurtuluşu gerçekleştirebilmemiz için gündeme geldi. Hayat Okulu artık kapanıyor. Gündemdeki Su Programı, suyun bu çok yüksek bilincini ve bilgisini “kurtuluşumuz” için devreye sokuyor. Bu insanlık için müthiş bir hediye fikrimce. Suya ve suyun gücüne müteşekkirim.
Gülçin: Yok sayılan, bastırılan her daim geri döner. Bir elementin doğası az veya çok olarak dengesizleşebilir, kendi dengesini bulması için zıtlıklar arasında gidebilir. Son dönemlerde yaşadığımız susuzluk ve seller arasındaki zıtlıklar bu açıdan çok manidar. Su aslında hiç kaybolmayan ama hep dönüşen bir varlık olduğunu gösteriyor ancak ondan faydalanabilmemiz israf ettikçe ve onu kirlettikçe azalıyor. Kendi kültürümüzde bile vardır, atalarımız suyu kutsal kabul etmiştir, onu her şeyin taşıyıcısı, tohumların besleyicisi, arındıran ve temizleyen olarak görmüşlerdir. Maalesef doğa ile iş birliğinden çok uzaklaştık, yaşadıklarımız kendi içeriklerimize bakmak için bir fırsattır.
SUYUMU NASIL CANLANDIRIRIZ?
Ölü su-canlı su kavramı üzerine neler söyleyebilirsiniz?
Şebnem: Su, kaynaktan çıktıktan en fazla bir saat içinde ölüyor. Diğer bir deyişle bebekken hücrelerimizde bulunan “moleküler yapısı düzenli su” (sıvı kristal) niteliğini yitiriyor. Bir bebeğin hücreleri %80 oranında canlı suya sahipken, ilerleyen yıllarda bu oran %20’lere kadar bile düşebiliyor. Sağlıklı bir hayat sürmek istiyorsak hücrelerimizdeki bu güçlü suyu korumamız gerekiyor. Bunun da iki yöntemi var: Birincisi canlı su içmek. İkincisi de bilincimizi her zaman yüksek tutmak ve bu yolla bedenimizdeki güçlü suyu korumak. Çok özet geçersem; Tibet Dağlarında ‘samadhi’ halinde yüzyıllardır yaşayan “Yüceler” olduğu bilgisi var. Bu insanların hayatta kalmalarının nedeninin ise yüksek bilinçleri sayesinde bedenlerinde koruyabildikleri canlı su olduğu bulgulanmış.
Gülçin: Suyun canlılığı nedir, yeniden oraya dönelim. Maalesef içtiğimiz sular, paketlenmiş sular, akmıyor, oysa akan su kir tutmaz. Damacanalarda, şişelerde bekleyen su atıl bir su. O yüzden beklemiş bir suyu içmeden önce canlandırmalıyız.
Tabii ki hücrelerimizinde çoğunluklu olarak sudan oluştuğunu düşünürsek, sızıntı yapmadan suyu tutması canlılığımız için diğer önemli etken. Sızıntı ile bedende gezen su ise şişlikler yapar, metabolizma hızımızı yavaşlatır. İçimizdeki sular ağırlaşır, içimiz bulanmaya başlar. Bunu dünyada da görebiliriz, dünyanın hücresine zarar verdikçe sular gitmeleri gereken yoldan sapmaya başlıyor. O yüzden biraz önce de dediğim gibi tüm sorumluluk bizde.
SUYA TEŞEKKÜR EDEBİLİR MİSİNİZ?
Suyu nasıl canlı hale getirebiliriz?
Şebnem: Bu konuda pek çok yöntem mevcut. Öğrencilerimin en çok sevdiklerinden bir tanesini aktarayım: Suya 1 çay kaşığı kadar sade yağ (ghee) veya hindistan cevizi yağı ekleyerek için. Bunu çayınıza, bitki çaylarınıza da koyabilirsiniz, daha soğuk suya da. Daha soğuk suda yağ tam olarak erimese bile yine de suyu canlandıracaktır. Bunun haricinde pek çok filtreleme ve canlı su üretme teknolojileri de mevcut. Bu konu özellikle yurt dışında çok büyük bir sektör haline geldi! Okuyucularımıza reklamlara değil, kendi detaylı araştırmalarına güvenmelerini tavsiye ediyorum naçizane…
Gülçin: Suyun bir kayıt tutucu, yansıtıcı olduğunu unutmayalım. Dışarıdaki sulardansa ben bedenimizdeki sulardan başlamamızı öneririm. Akmayan su ağırlaşır, nefes alamaz hale gelir. Suyun doğası akışkandır. Bir suyu neler ağırlaştırır? Eğer sularımız en temelinde duygularımız ise, duygularımıza bakmak, gün içinde hangi duygular denizinde yüzdüğümüzü fark etmek bile bir adımdır. Bir diğeri ise her insanın kendi içerikleri ile çalışmaya başlaması, bazı tepkileri neden verdiğimizi, bazı kalıpları neden tekrarladığımızı fark etmek için ruhun dili ile iletişime geçmek gerekir. Bu da sembollerin, arketiplerin, masalların, mitlerin dünyasıdır. Ve en önemlisi kendi sorumluluğumuzu almaktır. Kendi canlılığımızın önündekileri fark etmek de yolu açacaktır.
İçeride berraklaştığımızda elimize aldığımız suya teşekkürle, atalarımızın yaptığı gibi şükranla yaklaşmak su ile yeniden bağ kurmamıza yardımcı olacaktır.
Duşa girerken, yemeğimize su katarken, evimizi suyla temizlerken, bir yudum su içerken hep bu bağı hatırlamak o yolumuzu açacaktır.
Su kenarları ve denizler hakkında ne söylenebilir?
Şebnem: Suyun olduğu her yer bizi bir annenin çocuğunu gözetmesi ve iyileştirmesi gibi sarmalar, öğretir ve canlandırır. Su ne kadar temizse şifası da o kadar güçlü olacaktır doğal olarak. Güçlü/canlı su içmekle kalmayıp mümkün olduğunca göl, nehir, deniz kenarlarında bulunmakta da çok büyük fayda var.
Gülçin: Yaşamın doğduğu kıyılardır su kenarları, unutmayalım ki yaşam suyun eteklerinde kök salmaya başladı. Bir denizin kıyısına gittiğimizde tuzlu suyun nefesimizle içimize dolmasının ya da tenimize değmesinin iyileştirici özelliğine hepimiz tanık olmuşuzdur. Su kenarına gittiğimizde onun ruhu olduğunu hatırlamak gerek. Bu sadece su için geçerli değil, doğanın ruhu vardır. Biz ruhu unuttuğumuz için bu kaostayız. Biz neyin kutsal olduğunu unuttuk. Bir suya dokunmak, ona kalbimizden sevgi akıtmak, bir yerden bir kap su alırken teşekkür etmek. Gereksiz su akışını kesmek, sularımıza zarar verecek doğal olmayan ürünleri evimizden çıkarmaya başlamak en temel adımlardan. Kutsalı hatırlamak gerek, bir toprak kutsal ise, bir damla mukaddes ise o zaman nasıl davranırdık?
Suyla ilgili nasıl çalışmalar yapıyorsunuz?
Şebnem: Benim çalışmalarım temelde hep bilincimizi yükseltmek ve tekamülümüzü tamamlamak üzerine. Bunu söyleyince aklıma Işık Çağı Çocukları da geliyor. Ve örneğin duş yaparken suya teşekkür eden çocuğu hatırlıyorum.. Yeni kuşaklar da su gibi şu ana kadar ulaşamadığımız yüksek bilinci bizlere getirmek üzere buradalar. Bu amaçla Suyun Gücü Eğitim Programları yapıyorum. Bu programlarda canlı su içmek, su ile ilgili o çok derin, kadim bağımızı yeniden kurabilmek ve onun bilincini gündelik hayatımıza dahil ederek tekamülümüzü hızlandırmak, kolaylaştırmak ve hatta daha keyifli hale getirmek için çalışmalar yapıyoruz.
Gülçin: Suya dair en güçlü rehberliği Gölün Hanımefendisi mitine dayanarak aktarıyorum. Her yıl Salda Gölü’nde gerçekleştirdiğim bu yolculuk iki ayrı bölümden oluşuyor. Bilinç dışımız elbette kolektifin havuzudur ve tüm potansiyel gücümüz oradadır, arketipler dünyası orada nefes alır, arketipleri entelektüel olarak konuşabiliriz ama onları canlandırmak için ruhun dili ile iletişim kurmamız gerekir, işte Gölün Hanımefendisi, ruhun diline açılan dünyaya bir köprüdür. Bizi, potansiyel gücümüzü uyandırmaya davet eder. 2024’de ise üçüncü bir adım daha ekleniyor bu yolculuğa: Merlin’in Yolu-Simya
Ayrıca instagram hesabımda Covid dönemi başladığımız ve 14 gün her sabah canlı yayında buluşarak yaptığımız meditatif yolculuklarımızın kayıtlarını bulabilirsiniz.
Son olarak aktarmak istediğiniz mesajlarınızı alabilir miyim?
Şebnem: Son olarak şunu söylemek isterim; devreye girmiş bulunan Su Programı dahilinde bilim insanları suyun çok farklı hallerini ve fazlarını keşfetmeye başladılar. Bu araştırmaları büyük bir keyifle -belki de ismimin enerjisinden ötürüdür*- senelerdir takip ediyorum. İlerleyen yıllarda su hakkında bilmediğimiz şeyleri fark etmeye başlayacağımızı ve bunun sonucu olarak da tekamülümüzün hızlanacağını düşünüyorum.
Gülçin: Su verenlerin çok olsun Aycan, bu güzel sohbet için teşekkür ederim.
*Şebnem: Çiy tanesi demektir.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.