Şefkat dili, toleranslı bir dil olmaktan ötesidir
İlişkiler

Şefkat dili, toleranslı bir dil olmaktan ötesidir

Kalp Yolu Cem Şen Eğitim Sistemi Eğitmeni, sevgili öğretmenim Nihal Şirin Yücelgen Bilgeliğin Şefkat Dili eğitimini açtığını duyurduğunda kendisi ile şefkat ve bilgelik üzerine sohbet etmek için büyük bir heyecan duydum. Zira, Nihal öğretmenin derslerinin keyfi başkadır. Zararsızlık ilkesini merkez alarak, özenle seçer her kelimesini. Samimiyetle ortaya koyar deneyimlerini, bilgisini… Bilgelik ve şefkat insanın yüzünü gülümseten iki kelime ancak koşulları var, her şey gibi.

Sevgili öğretmenin Nihal Şirin Yücelgen ile şefkat ve bilgeliğe dair yaptığımız sohbetin okuyan herkeste bir yer dokunacağına ve zihinlerinde bir pencere açacağına hiç şüphem yok.

Bilgeliğin Şefkat Dili isimli beş haftalık atölye çalışmanızın başlığından yola çıkarak soruyorum, Nihal Şirin Yücelgen şefkatten ne anlıyor?

Nihal Şirin Yücelgen
Nihal Şirin Yücelgen

Şefkati en çok merhamet kelimesi ile karıştırırız. Eş anlamlı gibi duyulsa da aslında merhamet içinde acımayı da barındıran bir ifade, bir duygu. Ve bu duygunun altında o acıyı yaratana öfke de saklı. Oysa biz çalışmalarımızda öfkeyi barındırmayan bilakis öfkenin panzehiri olan bir eylemden söz ediyoruz ki bu da Dharma temelli bir yaklaşım ve bakış açısıdır. Dharma çalışmak bana bunun ayrımını yapabilme becerisi sağladı. Buda’nın Dharma’sını çalıştığımda şefkat anlayışım orada söylenenin üzerine oturdu. Biraz daha netleştirecek olursam; şefkat karşındakinin içinde bulunduğu ıstırabı, çektiği acıyı anlayabilmek, o acıyı dindirmek üzere elinden gelen bir şey varsa yapabilmekle ilgili. Bu bazen fiziksel bir eylem bazen sözlü bir eylem, bazen de bir tavır olabilir. Hepsindeki ortak amaç, ıstırabı görebilmek ve ıstırabı dindirebilmek.

Şefkatin dili hep yumuşak mıdır?

Buna cevap vermeden önce, az önce bahsettiğin eğitimle ilişkilendirerek bir katkıda bulunmak isterim. “Bilgeliğin Şefkati Dili” dediğimizde, buradaki bilgelik Buda’nın öğretisi DHARMA. Bir başka deyişle, SEKİZ BASAMAKLI ASİL YOL. Şefkatin dilini anlamak istiyorsak bu öğretinin de çerçevesini ve bu çerçevenin içindeki şefkati, şefkat dilini anlamalıyız. Sekiz Basamaklı Asil Yol üçüncü basamakta bize Ehil Söz’den bahseder.  Ehil Söz dediğimizde, bunu şefkatli bir dil olarak tercüme edebiliriz. Buradan soruna gelecek olursak; şefkatli bir dil yalnızca yumuşak olmak, insanları alttan almak, her şeye evet demek, hoşgörülü olmak anlamına mı gelir? Tabii ki HAYIR. Ancak bunları kapsar mı? EVET. Şefkatin dili aynı zamanda sınır koymayı kapsar; bize dürüstlüğü, nezaket uğruna da olsa dürüstlükten taviz vermemeyi, neyin önemli olduğunu ayırt edebilmeyi anlatır. Burada bahsedilen dürüstlük sadece dışarıdaki dünyaya karşı değil, kendimizle ilişkimizdeki dürüstlüktür.  Onun dışında, arabozucu olmamayı anlatır ve bu da hem dünya ile ilişkimiz hem de kendimizle olan ilişkimiz için geçerlidir. Kendimizle kurduğumuz ilişkide de iç seslere kapılıp arabozucu olmamamız gerektiğini söyler.

Özetle; bilgeliğin şefkat dili sadece yumuşak ya da toleranslı bir dil olmaktan çok ötedir. Bu dil, kendi ihtiyaçlarını ve karşısındakinin ihtiyaçlarını görebilen, gerektiğinde “Hayır,” diyebilen bir dildir. İletişimde, şimdiki zamanda neyin önemli olduğunu fark edebilen bir insanın dilidir.

Kendi ihtiyacını görebilmek, kendine şefkat göstermek zaman zaman manipüle edilebilir gibi geliyor bana. Tembellik yapmaya meyilli bir zihin, “Bugün çalışmasan da olur. Kendine zaman ayırmak senin de hakkın,” gibi şeyler söyleyerek, şefkat maskesi altında kişiyi yapacağı şeyi ertelemeye de itebilir sanki.  Bir dosta gerçeği değil de, duymak istediği şeyi söylemek gibi.

Karşındakinin duymak istediği ya da kendi duymak istediğim şeyi söylemek şefkatli bir dil değildir.  Duyulmak istenilen cevabı söyleyen bir zihin şefkatli değil, manipülatif ve taraflı bir zihindir ve böyle bir zihinden şefkat doğması zor. Dil, konuşma biçimi, iletişim kurma şekli, hepsi zihnimizin izdüşümü. Zihnimiz neyse konuşmamız onu yansıtır.  Zihinde telaş varsa, konuşmamız da telaşlıdır. Zihinde bilgelik, zarar vermeme hali, olanı olduğu gibi görebilme araçları, içsel huzuru gelişiyorsa bunlar dile de yansır. Şefkatin dili dediğimde işaret etmek istediğim yer burası ve bunun hepimizin meselesi olduğunu düşünüyorum. Şefkatin dili kendimizi iyi ifade etmekten, çevremizdekilerle aramızı iyi tutmaktan, ilişkilerimizi iyileştirmekten çok daha fazlası.

Uzun yıllar konuşma eğitmeni olarak çalıştım. Bunun üzerine bir kitap yazdım. Nihal Şirin denildiğinde birçok insanın aklına iyi konuşmak, kendini güçlü ifade etme eğitimleri geliyor. Bu çok önemli ve birçoğumuzun ihtiyaç duyduğu bir çalışma ancak, altını çizerek bir kez daha söylemek isterim ki Bilgeliğin Şefkat Dili, kendi ifade etmenin çok ötesinde bir konu. İçinde kendini ifade edebilmekle ilgili meseleler var elbette ama bu düzgün konuşmakla değil, anlamlı, faydalı ve doğru söz söylemekle ilgili. 

Anlamlı konuşmak ifadesini biraz açar mısınız?

Anlamlı konuşmak orada olabilmek, her kiminle iletişim kuruyorsan, o alana gelebilmekle ilgili. En büyük gücünü buradan alıyor.

  • Neyi duyurmaya çalışıyorum?
  • Bu söylemimdeki niyetim ne?
  • Bunu söylemekteki motivasyonum ne?
  • Söylediğim sözü söylerken neyi aynalamaya çalışıyorum?
  • Neyi ima ediyorum?

Anlamlı konuşmak bütün bunları, kendini farkında olmak demek.

  • Karşımdakinin ihtiyacı ne?
  • Benden beklentisi ne?
  • Benimle neden iletişim kurmak istedi?
  • Birbirimizden ne alıyor, birbirimize ne veriyoruz?

Anlamlı konuşmak iletişim ortamındaki bu ihtiyaçları farkında olmak ve bu ihtiyaçları karşılayabilecek bir dil oluşturmak demek.

Özetle; anlamlı konuşmanın altında mevcut olabilmek vardır, sözlerimiz merak ve özen içerir, farkındalık vardır.

O halde doğru bir şekilde farkındalık çalışmak son derece önemli ve olmazsa olmaz.

Sekiz Basamaklı Asil Yol bize bunu çok açık ifade eder zaten. Burada birinci madde anlayış, ikinci madde doğru (ehil) düşünce, üçüncü madde doğru (ehil) söz ve dördüncü madde doğru (ehil) eylemdir. Bize düşüncenin söz ve eylemle bağlantısını aktarır. Bu, çalıştıkça, anlayışımız değiştikçe güçlenen bir kas gibi. Farkındalık geliştikçe konuşmamız da değişir. Konuşmamız her gün zihnimize göre şekil alır. Bir kez daha hatırlatmak isterim; nasıl konuştuğumuz bize zihnimizin içinde neler olup bittiğini, dünyadan ne algıladığımızı işaret eder. Bir insanın zihninin nasıl dönüştüğünü onu dinlerken gözlemlemek mümkün.  Ve şunu da hatırlatayım; iç ses dış sesi belirler.

İç ses dış sesi belirler ifadesini biraz detaylandırabilir misiniz?

Biz aslında kendimizle nasıl konuşuyorsak, dünya ile de aynı şekilde konuşuyoruz. İç konuşmalar, sadece, dış konuşmaların örtük şeklidir. İçeride çatışma varsa, dışarıda çatışma vardır ama çoğu zaman örtüktür. Kimimiz bunu ustaca örterken, kimimiz acemilikle örter. Sen içeride kendine ıstırap yaratan bir dil kullanıyorsan, dünyaya da ıstırap yaratıyorsundur. Bunu belki küfür kıyametle yapmıyorsundur da, alaycılık ya da fazla alttan alma ile yapıyorsundur. Fazla alttan almak da bir tür şiddettir aslında. Bir insan sadece tatlı bir dil kullanarak da şiddet uygulayabilir. Hakikati saklamak bir şiddettir. Bir insandan hakikati, onun gerçeğini saklamak şefkat değil, şiddettir. Derin değil mi?

Dharma’da her şey o kadar ince, o kadar hassas ki. Doğru anlayışı geliştirebilmek, doğru değerlendirme yapabilmek için çok ayıklama gerekiyor.

Ayıklama, ayıklama için de ayık olmak gerekiyor. Bütün bu gözlemleri ancak uykuda değilsen yapabilirsin. Sürekli insanlara yardım etmeye çalışan, onların iyiliğini düşündüğünü ifade etmeye gayret eden, sürekli hayatın pozitif taraflarını dile getirmeye çalışan biri bana hep şunu düşündürür: Acaba acıyı neresi taşıyor? Çünkü bütün bu çaba aslında bir tür ıstırabın yansıması. Şefkatin dili bizim buralarda uyanmamızı sağlayan, kendimizle ve dünyayla konuştuğumuz bir dil.

Şefkate uyanmak iletişimde güvende olmayı da getiriyor. İletişimde güvende hissetmek konusunda neler söylersiniz?

Temellendiği yer, Dharma’da zararsızlık ilkesi; benden dünyaya zarar gelmeyecek. Bu dünyaya ben de dahilim, ben de zarar görmemesi gereken varlıklardan biriyim. Dolayısı ile iletişim kurarken kendime de karşımdakine de zarar vermeyeceğim. Pergelin bir ucunu zararsızlık ilkesine koyduğumuzda diğer uç da ona göre şekillenir. Zararsızlık ilkesinin merkezde olmasında kararlı olmak bana kendimi güvende hissettirir çünkü benden başkasına da kendime de zarar gelmeyeceğinden artık eminimdir. Bu kararlılıkta olduğumuz sürece seçimlerimizi de ona göre yapabilir hale geliyoruz. Bu dışarıdan bize bir zarar gelmeyeceğini garantilemez ama zaten benim böyle bir beklentim de yok. Benim bu kararlılığım, şefkat dilini kullanma tercihim, eğer zarar gördüğüm bir alandaysam, bunu fark etmemi sağlar. Çünkü farkındalığım oradadır. Şimdiki zamandayımdır. Olanı olduğu halde görebiliyorumdur. Gerekirse o alandan uzaklaşabilirim veya çözümler için esnek olabilirim.

Olanı olduğu gibi görmek çok doğru anlaşılması gereken bir ifade. Gördüğümüz şeyi kendimize göre yorumluyor muyuz yoksa gerçekten olanı olduğu gibi mi görüyoruz; bu ikisini ayırmak kolay değil. Bu ayrım nasıl yapılır?

Bu tam bir çalışma konusu çünkü insan olanı olduğu gibi gözlemleyebilme becerisini geliştirebilmek zorunda. Bu şu demek: Kendi içindeki yargılarla, etiketlerle, yorumlarla, önyargılarla, varsayımlarla çalışmış olmak. Bir başka deyişle, doğru değerlendirme becerisini geliştirmiş olmak demek.  Doğru değerlendirme Dharma öğretisinde çok temel bir konudur; farkındalık ve konsantrasyon ile gelişir. Şimdiki zamanda olma yetisi, zihnin hikayeleri bırakabilme yetisi, beden farkındalığı, dinleme ve anlama becerisi, orada olanla durabilme becerisi gelişmeden olanı olduğu gibi görme becerisi gelişemez. Olanı olduğu gibi görebilmek aslında çok ileri seviye bir haldir. Çok çalışma gerekirtirir.

Bir insanın iletişim farkındalığı geliştiğinde, sözlerindeki önyargıları fark ettiğinde, arabozucu şeyler söylediğine uyandığında farkındalığı da yükselmeye başlar ve kişinin kendisi ile ilgili yüzleşmesi, üzerinde çalışması gereken konuları açığa çıkmaya başlar. Bu olduğumuz yeri anlamamızı sağlar ve olduğumuz yere gelebilmek… Aslında işimiz bu;

  • Ben bu varlığı nasıl sürdürüyorum?
  • Bu varlık nasıl iletişim kuruyor?
  • Kurduğu iletişimde neler ayağına dolanıyor?
  • Ne yaparsa daha az ıstırap doğar, daha anlayışlı ve daha farkındalıklı bir yere taşıyabilir?

En basitinden çalışmamız gereken yerler buralar.

Doğru anlayış da doğru anlaşılması gereken çok önemli kavramlardan. İletişimde doğru anlayışı geliştirmek için kullanabileceğimiz araçlar neler olur?

Anlayışı geliştirerek iletişim kurmaktan kasıt, olan biteni anlamaktır ve tüm olan bitenin geçiciliğini kavrayabilmektir. Az önce de değindiğimiz gibi, burada çok değerli sorular ve yanıtları üzerine çalışmaktan söz edebiliriz: Karşımdakini tanıma ve anlama gayreti. Empati. Ben bu kişiyle nasıl bir iletişim kuruyorum, buna bakabilmek. Söylediklerimin karşımdaki kişinin üzerindeki etkilerini gözlemleyebilmek. Onun söyledikleri bana nasıl çarpıyor? Birbirimize nasıl sorular soruyoruz? Önceliklerimiz neler?

İletişimde önceliğimiz gerçekten tam ve eksiksiz varoluşumuzu oraya getirebilmek. Sanırım bunu ne kadar söylesem az gelecek😊

Kullandığımız kelimeler de önemli ipuçları değil mi?

Öyle. Kelimeler bizim hakkımızda çok güzel ipuçları veriyor.  Hep, hiç, neyse, daima, asla gibi kelimeleri ne kadar ve nasıl kullandığımızı gözlemleyebiliriz mesela. Genellemelerimizi, yargılarımızı, etiketlemelerimizi yansıtan kelimeler bunlar.

Konuşmamız zihnimizin yansıması. Peki, tersi de söz konusu olabilir mi? Kullandığımızın kelimelerin zihnimize, düşüncelerimize ve eylemlerimize etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Aslında hem düşünce sözü hem de söz düşünceyi etkiliyor ama bazı ekoller bunu tersten çalışmayı çok önceliklendiriyor. Kelimelerine dikkat et, kelimelerin kaderin oluşturur düşüncesine bütünüyle yanlış demiyorum ama bunu öncelediğimizde olay sadece bir konuşma ve kelimeler meselesine dönüşüyor. Sadece konuşma meselesine dönüştüğünde orada yanlış anlama başlıyor işte. Mesele metin ya da söz söyleme değil, kendimizle ve dünya ile bağ kurma ve anlayış oluşturmamızla ilgili.

Sürekli pozitif ve olumlama dili ile konuşmak, sadece mutluluk halini talep etmek hayal kırıklığına da kapı açabilir mi? Hayatın içinde her şey var, paketin iyi tarafını alıp, çöpünü almamak mümkün değil.

Sürekli sahte bir pozitif ve olumlama dili kullanmak dev bir yanlış anlama. Soruna gelince; aslında bu analojide bir doğruluk payı var, kabul ediyorum. Herkes mutlu olmak ister. Herkes paketin hediye kısmı ile ilgilenir. Zihin böyle. Bunda bir yanlışlık yok. Biz yalnızca mutlu olmaya çalıştığımız için yanlış anlama tuzağına düşüyoruz. Elbette paketin çöp kısmını da seve seve almamız gerekir, diyerek konuyu yine yanlış bir yere taşımayalım. Paket sadece gelmiştir. Benim anladığım bilgeleşmenin bir yönü de geleni geldiği hali ile anlamaya çalışmaktır. Bilgelik dediğimiz şeyin bir parçası, paketin mutluluk getirmediğini varsaydığımız kısmını da görebilmek, alabilmek ve anlayabilmekle ilgilidir. Mutluluk ve mutsuzluk daima birlikte çalışır. Bunu hatırlatmak yeterli olsun şimdilik.

Şefkat olduğu yerde benim zihnime öfke konusu da geliyor hemen. Öfkeli olduğumuz bir insana şefkat duymakta zorlanıyoruz.

Şefkatli olmak dediğimizde bizde çok genişleyen ve bizi hataya savuran bir yer açılıyor; şefkatli insan asla öfkelenmez, şefkat varsa öfke yoktur, öfke varsa şefkat yoktur… Bu aslında bir anlamda doğru çünkü öfkenin içinde şefkat üretemezsin. Şefkat öfkenin panzehiri. Yanlış anlama şurada başlıyor; öfkelenmemeliyim! Öfkeyi sıkıyorum, buruşturuyorum ve çok daha katı bir hale getiriyorum ve üzerini şefkat zannettiğim bir çikolata ile kaplıyorum, yumuşak konuşuyorum, neyse diyorum, alttan alıyorum… Şefkatin dili bize bunu önermiyor. Ama esip gürlemeyi de önermiyor. Şefkatin dili bize şunu söylüyor: “Öfkelendiğinin farkına var ve söylediklerine UYANIK ol ve merkezinin ZARAR VERMEME noktası olduğunu hatırla.” Mevcudiyetini korumak, özenini orada tutabilmek ve neyin önemli olduğunu hatırlamak… Öfkelenip esip gürlediysen, öfke seni alıp götürdüyse, sonrasında otur ve orada neler olduğuna bak.  Kendini suçlamayı bırak. Şefkat dilini çalışan bir insan yaptıklarına sakince bakabilme becerisi geliştirir. Bir daha öfkeye kapılıp gitmemek için neler yapabileceğin üzerine düşünür, çalışır. Bunun için elimizde araçlarımız, pratiklerimiz var, eğitimde bu araçları da konuşuyoruz.

Konuşmanın başında karşımdakinin ihtiyacını ve kendi ihtiyacımı görebilmekten bahsetmiştiniz. Bu ihtiyacı belirlemek kadar ihtiyacı gidermek için yapacağımız eylemin zamanlamasını belirlemek de önemli.

“Zamanlama bilgeliktir,” der Buda bize. Zamanlama bilgeliktir ve farkındalıkla, şimdiki zamanın farkındalığı ile gelişir. Ben ancak mekandaysam, buradaysam, tam olarak senin sözlerindeysem, sen konuşurken ben plan yapmıyorsam seni tam olarak duyabilir ve duyduklarım üzerinden seninle teması sürdürebilirim. Zamanlamayı çalışmak için en güçlü pratik, ŞİMDİKİ ZAMANDA OLABİLMEK.

Eğer bir yerde bilgeliğin dili varsa, masadan karnın doymuş gibi kalkarsın. Hem dinlersin, hem söylersin. Karşındaki ile birbirinizi değiştirir, dönüştürürsünüz. Her diyalog dönüştürür. Her diyalogun bir ihtiyacı, her iletişimin bir gerekçesi vardır.  Farkındalığımızı kaybettiğimizde boş konuşmalar, boşlukları doldurma telaşı başlar.

En önemli soru, hem kendimize hem karşımızdakine: NEYE İHTİYACIN VAR?

İhtiyacının ne olduğunu bildiğinde sana neyin engel olduğunu da görebilirsin.

İletişim tek çerçeveli bir şey değil; senin ve diğerinin iletişimi yorumlama biçimleriniz var. Bizler işte bu yorumlama biçimlerine karşıdan bakabilmeyi çalışıyoruz.

Yüzleşmek, özellikle “Ben” zannettiğin şeyin aslında gerçek olmadığını fark etmek can yakıcı olsa da çalışmanın olmazsa olmazı diye duyuyorum.  Bunun için önereceğiniz pratikler neler?

Bu söylediğin Dharma doktrininin çok önemli ve anlaşımlası bir o kadar zor kısmı. Biraz daha anlaşılır bir yere taşımak istersek şöyle diyebiliriz. Biz yaşantımızda öğrendiklerimiz, bize aktarılanlar, gelenek, aile vs aracılığı ile bir iletişim evreni yarattık kendimize. Bu, yıllar içerisinde oluşan bir şey. Sürekli kendini tekrar eden örüntülerimiz var aslında hiç bakmadığımız. Bunları bizim zannediyoruz, doğru zannediyoruz. Bize nasıl zorluklar çıkardıklarını fark etmiyoruz, nasıl ıstırap yarattıklarını göremeyebiliyoruz.  Bilgeliğin Şefkat Dili işte bu örüntüleri ve ayağımıza dolanan hatalı yaklaşımlarımızı farkedebilmek için tasarladığım bir eğitim. Anlama niyetimizi merkeze koydum. Hem kendimizi hem muhatabımızı. Suçlama, kontrol, manipulasyon ya da koruma, kayırma olmadan işbirliğine dayalı bir iletişim alanı yaratmak nasıl olurdu diye sordum ve öyle ilerledim çalışmalarda. Bu iş uzun zaman alıyor ama bu çalışmanın içinde olmanın çok dönüştürücü bir yanı olduğuna inanıyorum.

Dharma temelinden yükselen ve konuşulmaya değer çok değerli konular var. Değerli öğretmenim Cem Şen; bizler neyin pratiğini yapıyorsak oyuz der. Biz bu değerli konuların pratiklerini geliştirerek zihnimizi, sözümüzü ve eylemlerimizi dönüştürmeyi hedefliyoruz.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

ozlem-cetinkaya
Yaşam gözlemcisi olma yolunda bir yolcu. Yolculuğun her anında farkındalıkla deneyimin içinde kalabilmek, kalbini uyandırmak adına kullandığı araçlarını diğerleri ile paylaşmaya gönül vermiş bir elçi. Jaadoo İyi Yaşam markasının kurucusu. Yazar, yazar koçu, farkındalık ve şefkat eğitmeni.