2005 yılından beri theta healing, aile dizimi, somatik deneyimleme, reiki, nefes, yoga, meditasyon alanlarının içinde çalışmalarını yürüten sevgili Saba Deniz Uzun ile yeni kitabı Mucizenin Doğumu hakkında güzel bir sohbet gerçekleştirdik.
Mucizelerin varlığına her zaman inanmışımdır ve olumlu tesadüfler vasıtasıyla meydana gelen mucizeleri, beni mutlu etmek için var olan hediyeler olarak görmüşümdür. Bu farkındalıklı sohbetten sonra mucize, benliğimde bambaşka bir hale büründü. “Mükafatlar her zaman yüz güldüren olaylarla mı karşımıza çıkıyor”u sorgulamaya başladım. Lafı uzatmadan sözü Saba Deniz Uzun’a bırakıyorum.
Yunus Emre’nin “Paylaştığın senindir, biriktirdiğin değil.” sözüyle başlıyor kitabınız. Oğlunuz Çağatay ile paylaştığınız süreç sonunda hangi birikimlerle ortaya çıktı Mucizenin Doğumu? Neler biriktirdiniz bilgelik anlamında?
Benim için en önemli şey orada anda var olmayı öğrenmek oldu. Gerçekten anda var olmanın ne olduğunu hiç bilmiyordum. Bu işe oğlumdan çok önce başladım ama benim öğretmenim oğlum oldu. Ofisimin adı Carpe Diem (Anı Yaşa). İhtiyacın olanı istersin, sende yoktur ve bunu öğrenmeye çalışırsın. Anda kalındığında beyin haritalarına bakıldığında korteks kullanılmıyormuş ve orta beyinle hareket ediyormuşuz. Korteks, anda kalmada gerekli olmayan bir parça. Ne amigdala ne korteks, ortada bir yer burası. Ben ihtiyacımı ararken Çağatay, bana bunu öğretmek için gelmiş bir manada. En başta kendimi yargılayarak zamanla kendime de şefkati öğrendim.
Anda kalmak eylemsizlik demek değil
Anda kalmayı tam olarak nasıl tanımlıyorsunuz?
Anda kalmanın hazzını Çağatay ile öğrendim. Bu kadar büyük acıyla her dakikanın kıymetini bilerek olanla kalabilmeyi bildim, neşe getirdi bana. Anda kalmak, mücadelesizlik eylemsizlik demek değil. Elimden geleni yapıyorum ama “rağmen” hayatın bir düzeni var demek. Ben de bunu farkında olarak hareket ediyorum.
Anı yaşamak dendiğinde insanlar yarını düşünmeden öylesine yaşamak olarak anlıyor bazen sanki.
Bugüne kadar carpe diem hep sorumsuzluk olarak algılandı, sorumsuzlukla bağdaştırıldı. Alakası yok aslında. Tüm sorumluluğu alarak, olanla kalarak ama aynı zamanda hayatın akışına uyum sağlayarak yaşamak demek carpe diem.
Tam olarak okuyucularla neleri paylaşmak için bu kitabı yazmak istediniz?
İnsana dokunmaktı maksadım. Beklentim olmadan, planlamadan yaşıyorum. Sorumsuz değil ama hayatın akışına uyum sağlayarak. Tüm sorumluluğu alarak olanla kalabilmek…Dibi görmüş insanlar, bir süre sonra mutlu insanlar oluyorlar. Bir dalıştan sonra yukarı çıkabiliyorsun. Hayat devam ediyor. Kendi düzlemimde yaratıcıya yakınlık, teslimiyet, gelenle kalmak bana çok iyi geldi. Acı, acıya gerek olmadığını öğrenene kadar gereklidir diye sevdiğim bir söz vardır. Bana göre gerek yok ve ben bunu söylemek istedim.
Doğum öncesi ve hamilelik sürecinin çocuklarda yarattığı etkilerden bahsetmişsiniz. Kendi deneyiminizden de kısaca bahseder misiniz okuyuculara?
Çocuğumun doğumundaki hikâyeyi de mucize olarak alıyorum ben. Neden mucizeyi seni çok mutlu edecek şey olarak düşünelim ki? Doğumdan üç gün önce doktora gittiğimde oğlumun çok sağlıklı olduğunu söylediler. O doğumda ne oldu ki bambaşka bir değişime evirildik biz? Bunu düşündüm hep. Kendimce cevaplar aradım.
Neden ben olmayayım diye sormak iyileştirici bir güç getirir
Güçlü rüzgarlara direnmeyen ve onlarla giden bir anne var karşımızda. Kurban bilincindeki savaş halinden çıkıp başarısız olma korkunuzu nasıl yendiniz?
Neden ben demek yerine niye ben olmayayım diye sormak çok önemli. Herkes gibiyim aslında. Bana tevazu da getirdi bu. Acının ya da hikâyenin önünde eğilebilme tevazusu. Neden ben olmayayım ki? Yaşamın çocuğu ve doğanın parçasıyım. Milyonlarca insan dünya var olduğundan beri bunlarla sınandı. Herkes bir şey deneyimledi, neden ben deneyimlemeyeyim? Hayata teslim olanlar anın içinde olanlardır ve nimet arkasından gelir. Niyetlerini çekemediğini düşündüğün noktada yine kurban rolündesin. Birileri farklı ve ben daha kötü durumdayım. Oysa herkes gibiyiz ve herkese verilen her şey bize de verilebilir.
Oğlunuz sayesinde farkındalığınızın yükseldiğini ifade etmişsiniz kitabınızda. Çağatay sizlere en çok neleri görünür kıldı? Aslında hayatta hangi mucizelerin mümkün olduğunu anlamanızı sağladı?
Teslimiyet süreci, olanla kalmak, gelenle kalmayı öğrendim ve bu bana çok iyi geldi. İnsanlar acıyı hayatın merkezine koymayı çok iyi biliyorlar. İnsanlar kendilerine bu acıyı tek merkez yapıyorlar. Aslında öyle değil. Tüm gerçekliklerimin içinde bir tane gerçek o. Aslında hayatımda olan her şeye biraz daha eşitlikle bakmayı öğrendim. En önemlisi de acının tevazu getirdiğini.
“Hayat bazen çiviler ama rağmen ya çivili kalırsın ya da özgürleşirsin.”
Tam bu noktada acıya tutunan ya da acıdan beslenen insanlara ne söylemek istersiniz?
Beslenmek istiyorlarsa beslensinler bu da bir yol derim J Ama diğer yol çok keyifli. Bu çok üstüne düştüğüm bir konu. Yüzyıllarca bize peygamberler, evliyaların çok fazla acıdan geçtiği anlatıldı. İsa’nın Yaradan’a yaklaşmasının çivilenmesi olduğu mesela. Biz hep çivilenmeye ihtiyaç duyuyoruz. Hayatta kendimizi çiviliyoruz ve burada kalmak istiyoruz. Hayat bazen çiviler ama rağmen ya çivili kalırsın ya da özgürleşirsin. Acıyı basitleştirmiyorum fakat bu benim başıma nasıl gelir diye soruyorsan sen bu acıda çok kibirlisin.
Bu benim başıma nasıl gelir sorusu kibirli bir soru yani?
Evet öyle. Dünya üzerinde senin sorununu yaşayan kaç kişi var? Haksızlığa uğrayan kaç kişi var? Neden gelmesin başına?
Kitabı okuduğumuzda tüm hikâyede hiç pes etmemiş ve motivasyonunda ara ara düşüşlere rağmen hep ayağa kalkan ve istikrarla devam eden bir kadın var. Bunu hangi iç kaynaklarınızla sağladınız?
Önceleri ben de neden ben diye tabi ki sordum ama en önemli iç kaynağım bencil olmamak. İlk çocuğum ben ve ilk çocukların fazla bencillik hakkı yoktur. Bu acıyı merkez kılacak kadar bencil olamam düşüncesi benim motivasyon kaynağımdı. Bir kızım var ve psikoloji okuyor. Ona bakıyorum o kadar güzel bir çocuk ki… Ona nasıl haksızlık yaparsın diyorum kendime. Hastalığından dolayı diğer çocuğumu merkeze almak, eşim ve kızıma karşı bu acıyı merkeze koymak bencillik ve şımarıklık gibi geliyor bana. Öğrencilerimin de onların da bana ihtiyacı var bir yandan. Ayrıca hayatı seviyorum ve yapacaklarım var. Bu hikâyede kalacaksam güçlü bir bedene ve sinir sistemine sahip olmam gerekiyor.
Sanırım annelik sizin için hayatı tamamı değil sadece bir parçası? Bizim toplumumuzda anne her alanda annedir genelde. Bu konuda tepki aldınız mı?
Sen hayatının tümü yapmaktan nasıl besleniyorsun? diye sormak gerekiyor burada. Bir kişiyi hayatının tümü yapmak bir anlamda o kişinin bir sürü şeyden de kaçmasıdır. Hayatta başka şeylerden kaçmak için mi bu acıyı paravan yaptın? Acıya tutunmaya iyi annelik diyemem, sorumluluk sahibi annelik diyemem. Ben senin orada acına âşık olduğunu düşünürüm, çocuğuna değil.
Birinin Her Şeyi Olmanın Ağırlığı
Birinin her şeyi olduğunu anladığın anda bir şey çöküyor omzuna insanın. Hata yapmamalıyım, her şeyi iyi yapmalıyım diye düşünüyor insan belki.
Kendini yok saymak bana göre değil. Benden sonra engelli çocuğum ne olur demek doğru değil çünkü kendimi o kadar kibirli bir yere koymayı sevmiyorum. Sistem yarattıysa sonrasını da planlamıştır. O kocaman bir ruh ve onun ruhuna çok saygı duyuyorum. Reenkarnasyona inanıyorum kitapta da yazdığım gibi. Onun ruhuna, seçimine, Yaradan ile anlaşmasına ve sistemde yeri olduğuna inanıyorum. Bir ayağım çocuklarım için elinden gelenin en iyisini yaparken bir ayağım da onların tek gerçekliğinin ben olmadığını farkında.
“Çocuklara bir şeyde kaybolmamayı öğretmek de büyük bir erdemdir.”
Kızınızın tüm süreçteki olgunluğu ve desteğini çok takdir ettim. En büyük desteğinizin eşiniz ve kızınız olduğunu söyleyebilir miyiz? Kızınızın kriz anlarındaki yardım etme isteği ve empati gücü muazzam. Bunu nasıl edindi?
Kesinlikle hayat öğretiyor. Bence hayat en iyi öğretmen. Kendi eğitimlerime de geliyor ve orada da bana yardım ediyor. İstanbul’da okuyor ve onunla özel zamanlarımız var, anne kız zamanları. Geçen zamanları telafi ediyoruz, kaçamak yapıyoruz beraber. O dönem yaşandı evet ama bu dönemde Elif’e ağırlık veriyorum. Elif’in terapist olarak konumlanmak istediği süreçte şimdi Elif’in bir dönemi var. Çocuklar görerek öğreniyor. Annesi telafiye inanıyorsa bir yere takılmıyorsa çocuk da öyle olur. Hayata sürekli şans veren ebeveynleri var Elif’in. Çocuklara bir şeyde kaybolmamayı öğretmek de büyük bir erdemdir bence. O da bunları gözlemleyerek büyüdü ve başka türlü olmayı bilmiyor.
John Of God ile tecrübeleriniz gerçekten ilham verici. Psişik ameliyat tecrübenizi bizimle burada da paylaşır mısınız?
Defalarca gördüm ve defalarca tecrübe ettim. Çok daha ağır çalışmalarına ve şifasına şahit oldum. Yıllarca hayalim ona daha yakın olmak ve şifasını daha çok alabilmekti. Benim hikayemde hiç alamadığım baba sevgisini alabildiğim ve hayatı bambaşka anladığım, bilincimin değiştiği bir dünya vardı orada.
Annelik hikayesi bölümünde tüm annelerin içine su serpecek ve yalnız olmadıklarını onlara hatırlatacak bir OKUDUM Kİ ve YAŞADIM Kİ bölümü var. Bu bölüm ışığında annelere ve anne olmak isteyenlere, sağlığına kavuşma yoluna şifa arayanlara rehber olacak bir sözünüz olsaydı ne söylemek isterdiniz?
Hayatta her şey mümkün, her şey. En çaresiz yerde en beklenmedik çarelere şahit oldum. En çareli yerde olamadığına da. Hayatın içinde hepsi var. Hastalıklar da bazen en büyük rehberimiz, bunu hiç unutmasınlar. Eckhart Tolle, hastalıkta egonun gittiğini söyler. Bu olsun demiyoruz ama olursa burada birçok hazine saklı ve bunun da altından kalkılabiliyor.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.