Öz farkındalıkla neşemize sahip çıkacak teknikleri uygulamak oldukça hızlı etki ediyor. Hayattan keyif almamıza izin vermeyen yargılarımızı ve enerjetik düğümlerimizi ortadan kaldırınca neşeli yaratımlarımızın önüne dikilecek duvar kalmıyor.
Neşemizi bulmak için biraz nostalji yapalım mı? Çocukluğumun neşemize neşe katan düdüklü şekerini bu satırları okuyan kaç kişi hatırlar acaba? Tüm şeker çeşitleri arasında bir numara olmak için horoz şekeriyle yarışır iddia ediyorum. Düdüklü şekerin çocukluğumun puslu anılarında ayrı bir yeri var. İlkokul yıllarımda derslerin bitiş ziliyle bizleri çıkış kapısında bekleyen kar beyazı ütülü önlüğüyle takım şapkasıyla şekerci amca beliriyor gözlerimin önünde. İşine duyduğu saygıyı dış görünüşüne de yansıtan gördüğüm ender sokak satıcılarındandı kendisi. Stile ve dış görünüşe verdiğim değerden midir sokak satıcısı bile gözüme stil ikonu gibi görünürdü.
Bu şekerci amcanın hayatıma soktuğu iştah açıcı, kıpkırmızı şekerin derslerin ağırlığından sonraki etkisi nasıl da hafifleticiydi. Ki, bana en hafif gelen duygu “neşe”dir.
“Şekeri üflemek sûr’a üflemek gibi gelirdi.”
Küçükken sözlerle ifade edemediğim okul sıralarında içimde kaynayan duygularımı, özellikle öfkemi, küskünlüklerimi, üzüntümü şekerin düdüğü neşeye dönüştürürdü. Bu bana sihirli değnek hissi verirdi. İçimi kemiren kızgınlığın ve korkunun neşeye evrilmesi bu küçücük şeker kaplı boruyla mümkün oluyordu. Şekerin düdüğüne üflememle içimin dengeye gelmesi, akabinde neşeyle dolması an meselesiydi.
Adeta Sur’ a üfleyerek kendi kalk borumu çalıyordum şekeri yedikçe. Çocuk aklımla o güne dek sadece tadıyla beni büyüleyen şekerlerin bambaşka bir yönünü görüyordum. Cezbedici kokusuyla bu kısacık delikli tatlı çubuk içimde sarf edilmemiş kaygı ve kızgınlık dolu sözlerin enerjisini büyülü bir şekilde neşeli melodilere dönüştürüyordu.
İlkokul öğretmenim sınıftaki disiplini dayakla sağlar, şefkat yoksunu tarzıyla motive ederdi öğrencilerini. Bu eğitim tarzı benim ruhumda derin yaralar açmıştır. Onun sınıf arkadaşlarıma uyguladığı korku salan baskıyı ve şiddeti iliklerime kadar hissederdim. Bu hisleri ancak düdük şekerine üflediğim nefesimle ruhumdan uzaklaştırabilirdim.
NEŞE TEMELLİ BİR REALİTE YARATABİLİRİZ
Uyguladığım Theta Healing tekniğinde 0-7 yaş aralığında kaydedilen anılarımızı şifalandırabiliyoruz. Geleceğimizi inşa ederken çocukluk kayıtlarımız tıpkı otomatik yanıt sistemi gibi işler. Şimdilerde travma diye adlandırılan gerilim dolu kodlanmalar beynin korku ve öfke yüklü realite projeksiyonuna hizmet eder.
Hal böyleyken her bir AN’da işlenip kaydedilen duygunun bedenlerimizden salınımı, gerçekliğimizi yaratırken sıfır noktasından başlayabilmemiz için hayati önem taşıyor. Böylece telesekreter kaydı gibi geçmişten yaratımı durdurmuş oluyoruz. Duygusu salınmayan ve hafızaya kazınan görüntülerden beslenen bir gerçeklik yerine neşe temelli bir realite yaratabiliriz.
Seanslarda yaratımlarımızın, önceki kayıtların, bedende hapis kalmış duyguları açığa çıkar. Eski deneyimlerin korkusuyla değil sıfır referansla ilerlememiz kolaylaşır. Eski deneyimlerimizin korkusu ortadan kalkınca hayatımızın akışı daha fazla neşeyle gerçekleşir.
Theta dalgasına gelerek yaptığım kişisel okumalarda çoğunlukla ilk görünen kişinin manyetik alanında özneşenin seviyesi oluyor. Neşenin Yaradan tanımı kişinin manyetik alanına indiriliyor. Böylece danışanın hayatında Yaradan tanımıyla var olmaya başlayan neşe enerjisi hücrelerde daha yüksek seviyede titreşmeye başlıyor.
VAROLUŞ NETLİK SEVER!
Hücre enerjisini yükseltmenin yanı sıra neşeli deneyimlerin yaşanmasına engel olan kodların değişmesine ve yargıların yıkılmasına odaklanıyoruz. Travmayla bedene sıkışan olumsuz diye tabir edilen duygular kod değişimleriyle kolayca salınıyor. Dirence yol açan yargı baloncuklarını patlatmak ilk başta biraz ürkütse de sonrasında hissettirdiği ferahlık paha biçilmez oluyor. Ürkmemize sebep olan şey önceki deneyimlerimizden farklı tavırlar sergilemeye dirençli olmamız. Titreşim seviyemiz değişirken kainatta var olmak istediğimiz frekans aralığına rahatlıkla geçiyoruz. Sarsılmaz bir kararlılıkla tavrımız da netleşiyor. Varoluş netliği seviyor. Kararlılıkla net ve neşeli bir seçim yapınca eski davranış kalıplarımızı bırakıyoruz. Renkler bile bir başka parlıyor gözümüzde.
“Anılarımız korku, endişe, öfke gibi düşük frekansta yayın yapmamıza neden olabiliyor.”
Yumuşacık, özenle dizilmiş, tertemiz yastıklar üzerinde dönüp duran ancak uyku tutmayan prensesler gibiyken… Yastıklarımızın arasındaki bezelyeleri ayıklıyoruz yolculuğumuz devam ederken. Prensesin uykusuna mâni olan minicik bezelye tanesi misali beyin kıvrımlarımız arasına gizlenmiş önemsiz görünen bir kayıt dahi neşeye sekte vurabiliyor. Anılarımız korku, endişe, öfke gibi düşük frekansta yayın yapmamıza neden olabiliyor artık biliyoruz. Ki bu duruma kulağımız “Öğrenilmiş çaresizlik” kelimesiyle aşinadır.
Özfarkındalıkla neşemize sahip çıkacak teknikleri uygulamak oldukça hızlı etki ediyor. Hayattan keyif almamıza izin vermeyen yargılarımızı ve enerjetik düğümlerimizi ortadan kaldırınca neşeli yaratımlarımızın önüne dikilecek duvar kalmıyor.
Enerjetik duvar yoksa neşeli yaratım vardır. Fareli köyün kavalcısı nasıl üflediği melodiyle fare ordusunu köyden gönderdiyse, bizim de sunulan tekniklerle bilinçaltımızdan çıkanları süpürüp mekanımıza neşeyle sahip çıkmamız mümkün!
Bu yazı, Mümkün Dergi’nin Dergilik platformundaki 1. sayısında yayınlanmıştır. Ocak 2022
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.