YİV VE KIN: BADEM GÖZLERDEKİ HÜZNÜN HİKÂYESİ
Kitap

Yiv ve Kın: Badem gözlerdeki hüznün hikâyesi

Feyza Çiloğlu’nun ilk romanı Yiv ve Kın geçtiğimiz aylarda MonaKitap etiketiyle okurla buluştu. “Ben sensiz geçen otuz senemi sana anlatırken ‘Simurg’ efsanesinden bahsedeceğim. Bizler bir yoldayız ve bu bir tamamlanma hadisesi. Arayışımızın, yolculuğumuzun bir buluşma hali olmalı diye düşünüyorum. Bu yolculukta öğrendiğim, sevdiğim, gücendiğim pek çok şeyi efsanenin giriş kısmıyla birlikte anlatmaya başlıyorum.”

Romanın Şaşkınlık başlıklı ilk bölümünde merkez karakterler belirmeye başlıyor. Tuna ile Eliz’in oturduğu masaya gelen Sedef, ilgiyi aurasıyla hemen üzerine topluyor. Eliz, Ankara’ya tasavvuf felsefesi üzerine sunum yapmaya geliyor. Ancak buluşma öncesinde Sedef, Eliz’in bıraktığı mektupları almak için dağ evine gidiyor. Dağ evindeki kasa boş, kasada Eliz ve Ege’nin iki yıl süren yazışmalarının asılları olan mektuplar var. Peki mektupları kim aldı; Eliz mi Ege mi? Sedef, hayal kırıklığına uğruyor, Eliz’e bu durumu nasıl açıklayacağını düşünüyor. İstek adlı ikinci bölümde yakın geçmişe gidiyor, Eliz ve Tuna’nın nasıl tanıştıklarını öğreniyoruz. Edebiyat fakültesi öğrencisi, okuma ve yazma heveslisi, yalnızlık düşkünü Tuna hızlı trenle Eskişehir Kitap Fuarı’na gidiyor. Amacı Eliz’le tanışmak. İmza gününde tanışıyorlar. Yorgun ve kederli görünen Eliz aşk ve felsefe konulu “Maya Mavisi” isimli romanını imzalıyor ve ek olarak bir de soru yazıyor: “… Peki, izlediklerimiz değil, okuduklarımız şekillendirseydi rüyalarımızı, sence rüyalarımız ne renk olurdu?”. Yeni bölümde Eliz Brugge’de. Çocukluk aşkı, yıllar sonra sosyal medya sayesinde tekrar görüşmeye başladığı, mimar olan Ege’ye yazdığı eski usul kâğıt mektupların bilgisayarındaki kayıtlarını okumaya başlıyor. Amacı zamanı durdurmak aslında, zamanı bileğinde durmuş bir saat yapmak.

Yiv ve Kın’ın felsefi alt yapısını Feridüddin Attar’ın temsili yapıtı Mantıku’t-Tayr oluşturuyor. Zengin bir sembolik dil kullanılan Mantıku’t-Tayr’da tasavvufun Vahdet-i Vücud anlayışı yani varlığın birliği anlatılıyor, hakikati arayan yolcular kuşlarla simgeleniyordu. Hakikate ulaşmak için çıktıkları yolculukta Hüthüt’ü kılavuz seçiyorlardı. Çıkılan zorlu yolculukta aşmaları gereken vadiler, simgesel yedi ayrı sınav noktası vardır: istek, aşk, marifet, istisna, tevhit, şaşkınlık ve yok oluş. Yolculuğun sonunda ulaştıkları Simurg ise Allah’ın görünümü ve belirmesidir. Bu görünüm ve belirme aslında kuşların kendilerinden ibarettir. Gerçek birliğe ulaşan kişi halkın, Hakk’ın görünümü; Hakk’ın da halkın bütünü olduğunu anlar.   

“Kendi hikâyemin sonunda ‘hiç’ olabilmek istiyorum. Nefsinden arınma çabasında, hiçlik yolunda olmayı hedefleyen biriyim. Olabilir miyim? Çok zor. Önümde çileli uzun bir yol, köşeleri dönmeye benzeyen vazgeçişler var. Yine de farklı bir amaç biçemiyorum varlığıma. Anlam vermeye çalıştığımız her şey, etrafımızda olup biten olaylar, duran nesneler, akışkan para, değişken borsa, acımasız savaşlar, ateşli silahlar, sürekli idealize edilmeye çalışılan aşk, dünyayı parmağında çeviren seks ve güç, yüreğimize batmış bir kıymık kadar zamanla sakıncalı iltihaplanmalara yol açılabilecek ego; tüm bunlar evrendeki varoluş amacımıza olabildiğince ters. Bu sistem gibi görünen sistemsizliğin içinde debelenip dururken, bir şeyi ‘varoluş amacımızı’ hep kaçırıyoruz. Zaman tek gerçeklik ve zamanımız çok kısıtlı. Onu durdurabilen biri çıkana kadar bizler bir nesil olarak kendi devrimizi tamamlayacağız.”    

Doğa, beden, mekân ve giyim-kuşam betimlemeleri, sınırlı diyaloglar, yazarın sesinin duyulduğu aforizmalar, epigraflar ve tanrısal konumlu anlatıcı bakış açısıyla kurgulanan romanda hikâye etme ve anlatma ön planda.   Betimleme ve diyaloglar sınırlı. Hikâye etme, anlatma ön planda. Geçmişe dönüşler yaparak hem Eliz ve Ege’nin çocukluklarına hem de aşklarının filizlenip gelişmesine şahit oluyoruz. Romanın dil-anlatım anlamında en dikkat çekici bölümü ise Eliz’in Ege’ye yazdığı mektuplar. Bu mektupların merkezinde her daim aşk var.        

Yaşanmışlıklar, düşünsel ağırlık noktaları, felsefi sorular, psikolojik çözümlemeler, derinliği olan iyi düşünülmüş karakterler, şaşırtıcı son ve özgün bir aşk ilişkisinin Vahdet-i Vücut felsefesiyle ilişkilendirilerek yeniden üretimi üzerinden kurgulanan Yiv ve Kın dertle ve aşkla okunacak nitelikli bir ilk roman.

(Yiv ve Kın, Feyza Çiloğlu, Mona Kitap, 1. Baskı: Nisan 2024, 235 s.)


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Serkan Parlak
1975 yılında Bilecik'te doğdu. Ankara Üniversitesi D.T.C.F. Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Derlediği "Başka Semtin Öyküleri" adlı öykü kitabı Bilgi Üniversitesi Gençlik Çalışmaları Birimi, ilk romanı “Ormanın Kıyısı” Roza Yayınları , “Kasabadan Kente Doğru, Cemil Kavukçu Öykücülüğü” adlı derleme deneme-inceleme kitabı ise Günce Yayınları tarafından yayımlandı. Editör ve düzeltmen olarak yaklaşık kırk kitabı yayına hazırladı. Gazete kitap tanıtım eklerinde -Radikal Kitap, Akşam Kitap- dergilerde -Notos, Varlık, Roman Kahramanları- 2015 sonrasında ağırlıklı olarak dijital mecralarda -Oggito, edebiyathaber, kitaphaber, literaedebiyat, k24kitap, edebiyatburada- kitap tanıtım, eleştiri, inceleme, deneme ve çağdaş sanat yazıları yazdı. Halen İstanbul’da yaşıyor, MEB’de Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak çalışıyor. Defne’nin babası.