Erkek egemen bir toplumda kadın olmak, Türkiye’de kadın olmak, kırsal kesimde kadın olmak, iş hayatında kadın olmak, Orta Çağ’da kadın olmak, Antik Yunan’da kadın olmak… Kadın olmanın zorluklarına dair deneyimler ve bu konuya eğilen çalışmalar zamandan ve mekândan bağımsız olarak karşımıza çıkıyor, bazı gerçekler çok uzun yıllar ne yazık ki hiç değişmiyor. Mümkün Dergi yazarlarından iletişim ve psikoloji uzmanı Hande Akın ile ilk kez on yıl önce yayımlanan ve şimdi yeni kapağı ile tekrar raflara çıkan ilk kitabı Kadın Olmak üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
“Dünyayı değiştirebiliriz ama dünyayı değiştirmek için önce aileyi iyileştirmemiz lazım.”
Virginia Satir
Siz iletişim mezunusunuz ve uzun yıllar reklam sektöründe çalışmışsınız. Öte yandan uzun süredir aile konstelasyonu, regresyon, EFT, meditasyon, Recall Healing gibi tekniklerle koçluk ve danışmanlık veriyorsunuz ve bir psikoloji uzmanısınız. Kariyeriniz nasıl ilerledi, nasıl evrildi? Biraz bunları merak ediyorum.
İletişim okumak gerçekten çok besleyiciydi. Okurken bir yandan da hep çalışıyordum. Reklam filmi yönetmenlerinin yanında asistanlık yaptım, Beyaz Show’da yönetmen yardımcılığı yaptım. Yani öğrencilik hayatımı aynı zamanda iş hayatını deneyimleyerek geçirdim. Bu deneyimler insanları tanımakta, insanların davranışlarını algılamakta, insanların davranışlarının ardındaki duyguları, düşünce yapılarını anlamakta çok kıymetli oldu. Okul biter bitmez de bir reklam ajansında çalışmaya başladım. Tüm bu deneyim, 15 yıllık süreç, psikoloji okumamın da altyapısını oluşturdu.
Zaman içerisinde reklamcılığın yoğun temposu, stresinin fazla olması, iş hayatında başarı açısından belli bir tatmin seviyesine ulaşmış olmam, romantik ilişkiler açısından bazı zorluklarla karşılaşmam beni kendi kişisel gelişimim için farklı eğitimler almaya itti. Bu eğitimlerin sonunda bilinç dışı dinamiğiyle tanıştım ve 2010 yılında reklamcılığı bıraktım. Sonrasında 10 yıllık bir süreçte kişisel gelişim anlamında kendime yatırım yaptım. Yaşam koçluğuyla başladım. Regresyon terapisi eğitimi aldım, EFT eğitimi aldım, ezoterik, spiritüel çalışmalara katıldım. Tüm bunlar insanı olduğu halden başka bir hale çeviriyor. Farkındalığın arttıkça da kendi hayatında bir şeyler değişmeye, dönüşmeye başlıyor. Bu bende bambaşka bir alan açtı. Sonra yaşam koçluğunun tıkandığını gördüm. Bazen insanların hayatında, hayallerini, hedeflerini gerçekleştirmek için istek ve motivasyonları olsa da onlara engel olan bir şeyler olabiliyordu. O tıkanıklığın ne olduğunu çözmek için aile konstelasyonu eğitimine başladım. Psikolojiye de hep çok ilgim vardı. Aile konstelasyonu eğitimi alırken Üsküdar Üniversitesi’nin yüksek lisans programına başvurdum ve kazandım. O iki buçuk yıllık yüksek lisans bana özellikle insan psikopatolojilerine dair çok şey öğretti. Konstelasyon ile psikoloji eğitimini bir arada yürütmek bana hem insanların deneyimini sahada gözlemlemek hem de sahada gözlemlediğim dinamiklerin tanımlarını ve literatürdeki yerini keşfetme fırsatı sundu. Bilinç dışı, nesiller arası aktarılan travmalar, çocukluk ve ergenlik döneminde yaşananların etkisi… Yüksek lisansı tamamladıktan sonra tekrar üniversite sınavına girdim. Şimdi Psikoloji Bölümü, lisans 4. sınıf öğrencisiyim. 47 yaşındayım, en büyük merakım kendimi ve insanı anlamak, insanları kendi süreçlerine dair gelişimleri için desteklemek. Bunun için de kendimi şanslı görüyorum. Yolum öyle emretti.

Uzun süre reklam sektöründe çalışmış biri olarak kadınlara pazarlanan ideal kadın algısı için ne söyleyebilirsiniz? Geçmişte farkında olmadan maruz kaldığımız, bize dayatılan bu kalıplardan bilinç dışı düzeyde nasıl özgürleşebiliriz?
Kadının bedeninin, davranışlarının nasıl olması gerektiğine dair hipnozları medya aracılığıyla alıyoruz. Hipnozlardan uyanmak önemli bir mesele. Çünkü illüzyonun içinde kalırsan o illüzyon senin hayattaki seçimlerini etkiler. Kendini iyi hissetmek önemli, ben sahip olduğum beden ve beden algısıyla nasıl hissediyorum? Eğer iyi hissetmiyorsam ve bedenimi değiştirmek için sürekli estetik operasyonlara başvuruyorsam şunu sorarım, “Ben içimde bir şeyleri değiştiremediğim için sürekli dışımı mı değiştirmeye çalışıyorum?”
Estetiğe hiç karşı değilim. Fakat orada seni o eyleme, o seçimlere iten motivasyon nedir? Beğenilme kaygısı, ilgi ve onay ihtiyacı bizi kendimizi değiştirmeye itiyorsa içimizdeki ilgiden, beğenilmekten yoksun kalan ya da sürekli eleştirilen küçük çocukla temas etmemiz, ona sahip çıkmamız önemli. Burada da işin içine psikolojik destek giriyor. O çocuğun duyguları kapsanmalı ki şimdi, o yetişkinin içindeki çocuk, yalnız olmadığını, çok sevildiğini, biricik ve eşsiz olduğunu hissetsin. O çocuk bizim bir parçamız ve o parçayı yok sayamayız. Çünkü zamandan ve mekândan bağımsız, her an, her halimiz bizimle.
“İnsanların birey olmasına izin verilmeyen bir toplumda, gerçekten “ben olmak”, benliğini ifade etmek, öncelikle benliğini işgal eden her şeyden özgürleşmeyi gerektirir.”
KİM OLDUĞUNU KEŞFETMENİN EŞSİZ YOLU: KİM OLMADIĞINI KEŞFETMEK
Kadın Olmak itabınızda sizi kendinizle ve kendi ilişkilerinizle ilgili sorgulamaya iten ilk tetikleyicinin “Sen nasıl bir kadınsın?” sorusu olduğunu söylüyorsunuz. O zaman zorlanmışsınız, peki bu soruya şimdi nasıl cevap verirsiniz? Bu soruya cevap veremeyen kadınlara ne söylemek istersiniz?
İnsanın kim olduğunu algılaması çok uzun bir yolculuk. Doğuyoruz, büyüyoruz, yetiştiğimiz ortam, bizim mizacımızı, kimliğimizi belirliyor. Ama gerçekten kim olduğumuzu bilmiyoruz. Adımızı söylüyoruz, yaşımızı söylüyoruz, mesleğimizi söylüyoruz, medeni durumumuzu söylüyoruz. Kendimizi sosyal rollerimizle tanıyor ve tanımlıyoruz. Peki “Ben gerçekten kimim, benim hayatım nasıl?” Bunlar çok güçlü ve cesur sorular, cevaplarını aramak da bir ömür sürüyor. Bu röportajı 10 yıl sonra, 20 yıl sonra da yapsak “Ben kimim?” sorusunun sabit bir cevabı olmayacak. Ama şunu söyleyebilirim, hepimiz müthiş bir kapasitesi olan bilinç varlıklarıyız, bilincimiz genişliyor. 10 yıl önceki Hande’nin kadın olmaya dair bilinciyle şu anki Hande’nin kadın olmaya dair bilinci çok farklı. Duygularımız, korkularımız; yaşamdaki eylemlerimizi, kararlarımızı etkiliyor. Yaşadığımız toplum, kültür, aileden aldıklarımız, kim olduğumuzu şekillendiriyor. O yüzden öncelikle kim olmadığımızı anlamamız lazım. “Ben annemin babası değilim, kocası değilim, babamın sadece kızıyım, sevgilimin annesi değilim ve olamam…” Bunları sorgulamak önemli. Yani şu anda nasıl bir kadın olduğunu tanımlayamayan kadınlara bunları sorgulamalarını ve kim olmadıklarına karar vermelerini önerebilirim.
Birey olabilmek için, özellikle bizim coğrafyamızda çok gayret göstermeniz gerekiyor. Çünkü insanların birey olmasına izin verilmeyen bir toplumda gerçekten “ben olmak”, benliğini ifade etmek, benliğini işgal eden her şeyden özgürleşmeyi gerektirir. Bu benliği işgal eden şeyler bazen düşünce kalıpları oluyor, bazen etrafımızdaki insanların talepleri, ihtiyaçları doğrultusunda şekillenen halimiz. Şimdi ben, “Ben çok iyi bir kadınım” desem kime göre, neye göre çok iyi bir kadınım? Dolayısıyla bu sorunun tek bir cevabı yok, sadece keşif var. Nasıl bir kadın, nasıl bir insan olduğumuzu algılayabilmek için kendimize dair derin tefekkür etmeliyiz.
Eskiden kadınlar cinselliği deneyimlemiş oldukları için ayıplanır ve utandırılırdı. Artık kadınlar cinselliği belli bir yaşa kadar hiç deneyimlememiş oldukları için de utandırılıyorlar. Bu iki baskının arasında sıkışmış bir kuşak var aslında. İnsanların, özellikle kadınların kendi özgün deneyimlerinin içinde güvenle kalması ve bu baskıların yarattığı iç gerilimden arınması adına ne söylemek istersiniz?
Cinselliğin tabulaştırılması, cinsellikten utanmaya sebep oluyor. Halbuki bu doğal bir süreç ve bizim varlığımız cinsel ilişki ile mümkün, yani cinsel ilişki neticesinde yaşam bulan varlıklarız. Dolayısıyla cinsellikle kadını değersizleştirmek, aşağılamak kendi varlığımızla çok büyük bir çelişki yaratıyor. O zaman kendimiz de değersizleşmiş oluyoruz.
Bir kalbimiz var, duygusal varlıklarız. Kalp kaslarını en fazla çalıştıran şey de sevgi, sevgi enerjisi. İçinde sevgi ve şefkat barınan cinsellik, bence gerçekten insanın tüm hücrelerine şifa olur. Kadın ya da erkek cinselliği yaşarken hangi duyguyu, hangi dürtüyü barındırdığını fark edebilir. Bir kadın da bilinciyle cinselliği ne yaşadığı için ne de yaşamadığı için kendini eksik ve yetersiz hissetmesine gerek olmadığını anlayabilir.
Cinsellik basit bir penetrasyondan ibaret değil, işin içinde orgazm var, haz var. Yaşanan cinselliğin neticesinde hamilelik olabilir ve sonuçta hamilelik, ebeveyn olmak insanı başka bir evreye taşıyor. Dolayısıyla cinsellik çok boyutlu bir kavram ve yaşanması son derece doğal bir durum. Orada kişinin cinselliği nasıl yaşadığı, bu yaşanan doğal durumun kalitesini belirliyor ve bu yaşamınıza da etki ediyor, tüm varlığınıza tüm hayatınıza, bedeninize etki ediyor. Bunun da temelinde yine bilinçli olmak var. Bu cinsellik içinde hangi duyguları barındırıyor? Öfke mi var? Sahip olma arzusu mu var? Tecavüzden farkı olmayan bir cinsellik mi yaşanıyor? Gerçekten içinde sevgi ve şefkat barınıyor mu? Korkularla, performans kaygısıyla mı yaşanıyor? Cinsellik aynı anda tek eşli mi yaşanıyor, çok eşli mi yaşanıyor? Bütün bunları kendinin farkında olduğun bir alandan değerlendirmek önemli.
SAĞLIKLI BAĞLANMA, SAĞLIKLI İLİŞKİLER
Günümüz ilişkilerinde narsist, toksik gibi kavramlar çok sık karşımıza çıkıyor. Geçtiğimiz 10 yılda sizin danışanlarınızın ilişkileriyle ilgili problemleri değişti mi ya da narsisizm, toksiklik gibi boyutlara evrildi mi?
Tabii ki değişti. Ama bu durumu yine sorgulayalım: Neden toksik ilişkiler ya da narsistik kişilik bozukluğu bu kadar sık karşımıza çıkıyor? Ben çocukların yetiştiği iklimin sağlıksız olmasının yaygınlaştığını söyleyebilirim. Özellikle 0-3 yaş arasındaki süreçte çocuğun anneye nasıl bağlandığı, bağlanma biçimi çok önemli. Çünkü bir çocuğun yeterli derecede ilgiyi, sevgiyi, güveni almadığı, alamadığı durumlarda psikolojik rahatsızlıklar, kişilik bozuklukları ortaya çıkıyor. Bunlar da hayatımızda toksik ilişki olarak görülüyor, yaygınlaşıyor. Bunu dönüştürmek için bizim temeldeki durumu iyileştirmemiz lazım. Gerçekten bilinçli ilişkiler mi yaşanıyor? Sevgi ve güven dolu birlikteliklerden mi nesiller dünyaya geliyor? Çocuğun büyüdüğü ortam nasıl bir ortam? Evin içinde sağlıklı ebeveyn ilişkileri olursa biz sonraki nesillerde de sağlıklı evlilikler, sağlıklı ilişkiler görürüz. Aile terapisinin annesi Virginia Satir diyor ki “Dünyayı değiştirebiliriz ama dünyayı değiştirmek için önce aileyi iyileştirmemiz lazım.”
“Aile kavramı pek çok toplumda, bizim toplumumuzda da çok fazla kutsallaştırılıyor.”
Buzdağının üstünde evet, narsist biri var ve onunla ilişki yaşayan, evlilik yaşayan, ilişki bağımlılığı olan biri var. Burayı çözmek için buzdağının altına bakıyor muyuz? Biz travmalarımızla ne kadar hemhal oluyoruz? Travmalarımızın ne kadar farkındayız ve o travmalarımızı iyileştirmek, kapsamak için ne yapıyoruz? Çok az şey… Belki yüzde bir, o yüzde birin de başına bir şey geliyor, işin içinden çıkamıyor, çok zorlanıyor. Kişi bedensel sağlığını kaybetme noktasına geldiğinde bir doktora görünüyor, doktor yaşadığı durumun psikosomatik olduğunu söylediğinde ancak o zaman bir psikolog ya da bir uzmanla görüşmeye karar veriyor. Kültürümüzde psikolojik destek almak, akıl hastalığı ile eş değer tutuluyor. Bunda psikoloji biliminin gelişim evrelerinde sadece akıl sağlığı yerinde olmayan insanların tedavi edilmeye çalışılmasının büyük rolü var.
Ayrıca aile kavramı pek çok toplumda, bizim toplumumuzda da çok fazla kutsallaştırılıyor. Bazı kavramlara o kadar gücümüzü veriyoruz ki benlik orada kayboluyor. Bunları fark etmek önemli. Gücümüzü her neye veriyorsak orada kendimiz yokuz, benliğimiz yok. Referans noktamız yok. Bazı insanlar hayatta referans noktası olarak, yani hayatına yön veren nokta olarak işi alır, bazısı parayı alır, bazısı başarıyı. Kimisi annesini alır, kimisi çocuğunu. E o zaman “ben” yok ortada. Referans noktanız daima benlik olsun. Benlik algım nasıl? Benim benimle ilişkim nasıl? Bunlar keşfedilmesi gereken, insan olmaya dair önemli noktalar diye düşünüyorum.
Aslında kendini sorgulayan, benliği ile ilgili akıl yürütmeye çalışan, psikolojik destek alan, yaşam koçluğu desteği alan, aile dizimlerine katılan çoğunlukla kadınlar. Bu durum kadın-erkek arasındaki uçurumun artmasına, ilişkilerin dengesizleşmesine neden olmuyor mu?
Kadın büyük bir dönüştürücü, yapı itibariyle doğalında güçlü bir jeneratör. Kadınların dönüştürücü etkisi çok güçlü olduğu için temas ettikleri erkekleri dönüştürebilirler. Çünkü kadın aynı zamanda kendi içindeki erili ve dişili de dönüştürüyor ve dengeliyor. Bu eril ve dişili dönüştürme, dengeleme gücü erkeklerde de var ama bu kültüre ve topluma göre değişiyor. Erkeklerin dürtüsel davranışları daha farklı, hayatta erkeklere yüklenen beklentiler bambaşka. Dolayısıyla yapılar farklı. Ama şunu net bir şekilde söyleyebilirim, kadın danışanlarım geldiğinde zamanla, seanslarla kendilerindeki, kendilerine olan yaklaşımlarındaki değişim, eşine, çocuğuna, sevgilisine de etki ediyor. Erkeklerin daha somut verilere ihtiyacı var. Erkek, gerçekten değişen, dönüşen bir partneri olduğunda etkilenebilir. Merak etmesi, ön yargısız olması ve ihtiyaç duyması önemli. Çünkü ihtiyaçlarımız doğrultusunda harekete geçiyoruz.
Kitabınızda kadın-erkek ilişkilerine dair ele aldığınız korkuyu sevgiye çevirmek ve erkeğin kadının içindeki özle bütünleşmesi, bana Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabındaki “İskelet Kadın” masalını hatırlattı. Kadının dönüştürme gücüyle ilgili anlattıklarınız da aslında bu konuya temas ediyor. Sizi bu kitabı yazmaya hazırlayan süreçte size ilham veren kitaplar ya da kendimizle ilgili farkındalığımızın artması için okumamızı tavsiye ettiğiniz kitaplar var mı?
Ben Kadın Olmak kitabımı yazarken başka bir kitaptan ilham almadım. O dönem kendi yaşamım bana kitabı yazmam için vesile oldu diyebilirim. Bir ilişkim bitmişti. Duygusal bir sorgulama içindeydim. Sonra Hindistan’a bir yolculuk yaptım ve o yolculukta bu kitabı yazmaya başladım. İkinci kitabım Aşk Ol da yazım süreci yolculuklarla geçen bir kitap. Bu yolculukların çoğu tek başıma yaptığım yolculuklardı. İnsan tek başına kalınca derin tefekkür etme süreçlerini yaşayabiliyor.
Benim bu konulara uyanmamı sağlayan en güçlü kitaplar ise regresyon ustam Dr. Bülent Uran’ın kitaplarıdır. Özellikle Geçmişin Hipnozunu Bozmak, benim için önemli bir kitap. Kadınların bilinç dışı dinamikleri ve kadın olmaya dair konuları da içeriyor. Dost Can Deniz’in Cesur Sorular kitabı, bana insanın kendine dair bir şeyleri sorgulamasının, fark etmesinin ne kadar kıymetli olduğunu, kendine soru sormanın önemini fark ettirmişti. Bir kadının hayatında ne istediğini, gerçekten mutlu olup olmadığını sorgulaması çok kıymetli.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.