Oyunculuğunun yanı sıra yazarlık kariyeriyle de adından sıkça söz ettiren Nursel Köse bu kez aksiyon dozu yüksek, fantastik ögeler barındıran gerilim macera romanı 5. Kan ile okurlarının karşısında. Nemesis Kitap etiketiyle raflardaki yerini alan 5. Kan, okurları sürükleyici bir hikâyenin içerisine çekiyor. Türkiye, Yunanistan, İtalya, İngiltere, İsrail, Hindistan gibi ülkelere sürüklenen kahramanlar, bir yandan olayı çözmeye çalışırken bir yandan da peşlerindeki katillerden canlarını kurtarmanın yollarını arıyorlar.
Röportaj: Fatma AKTAŞ
Yıllardır kan grubu diyetini kendisi de uygulayan Nursel Köse, “Eşim Ulrich Mertin’le yaptığımız seyahatlerde bir kitap yazma fikri doğdu ve yıllar içinde olgunlaşan araştırmalarımız macera ve heyecan dolu kısa hikâyelere dönüştü. Kitabın ana hatları salgından önce, Avrupa’nın birçok yerini gezdiğimiz son yolculuklarımızda oluşmuştu bile,” diyerek 5. Kan’ın nasıl ortaya çıktığının ipuçlarını veriyor. Biz de Mümkün Dergi olarak kendisiyle oldukça geniş alanlar açan, farklı deneyimleri aktaran keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Tiyatro, oyunculuk ve televizyon serüveninizi biliyoruz. Yakın zamanda iyi bir edebiyatçı olduğunuzu da kanıtladığınızı düşünüyorum… Peki, edebiyat ile olan bağınız ne zaman, nasıl şekillendi?
Yazan, okuyan, şiiri ve edebiyatı seven, değer veren bir ailede büyüdüm. İlk kitabım Almanya’da Türkçe ve Almanca olarak iki dille yayımlanan Sevdaya İnat isimli şiir kitabımdı. Ama tiyatro oyunları ve kabare metin yazarlığına uzun yıllar devam ederken öykülerim birçok dergide ve edebi platformlarda okuyucuyla buluştu. On beş yıl boyunca sahnelediğim bütün kabare ve tiyatro metinlerini yazarak devam ettim, radyo tiyatroları kaleme aldım ve bu metinler Almanya’da radyo dinleyicileriyle buluştu. 2016 yılında Soytarı Özgürlüğü isimli biyografi türünde, mizah kitabım çıktı. Şimdi ise ilk romanım 5.Kan, Nemesis Yayınevi’nin destekleyici katkılarıyla okuyucuyla buluştu.
5. Kan romanınızdan başlayalım mı? Bu roman fikri nasıl oluştu?
Birikmiş bir sürü mesele ve hikâyelerim oluşmuştu. Kan gruplarını ve bu anlayışa göre beslenmeyi araştırıp hayatımı düzenlemem uzun yıllardır içinde olduğum bir durum. Birikimim ve araştırmalarımı daha keyifle okunur halde anlatmayı, severek okuduğum polisiye ve gerilim türü altında bu kitapta toplamayı tercih ettim.
Aslında Türkiye’de pek bilinmeyen ama dünyada artık sıklıkla konuşulan bir konu kan grubuna göre beslenme. Hikâyenin ana damarını ise kan gruplarımız ve doğru beslenmenin sağlığımıza etkileri oluşturuyor. Siz bu beslenme türüyle nasıl tanıştınız? Kaç yıldır bu şekilde bir yaşam biçimi sürdürüyorsunuz?
Doymanın ötesinde doğru gıda tüketimi, sağlıklı yaşam, diyet çeşitleri ve organik beslenme, beslenmeden kaynaklanan hastalıklar çağımızda mesele olmaya GDO’lu gıdaların hayatımıza girmesiyle başladı. Herkesin uyguladığı ama herkesin bedeninde aynı etkiyi yaratmayan diyetlerin, yeme alışkanlıklarımızın, gıda bilincimizin değişmeye başlaması ile ben de kanımızı, can sıvımızı dikkate alarak beslenmeyi uygun bulup bunu yaşam biçimim haline getirdim.
Tüm bu yaşam biçiminden yola çıkarak 5. Kan’ı yazarken hazırlık sürecinizi çok merak ediyorum. Kitapta gerek bilimsel gerekse kadim bilgiler anlamında derin bir araştırma içine girdiğinizi okur olarak çokça fark etmekteyiz. Zor olmadı mı bu kadar derin bir meseleyi kaleme almak? Nasıl hazırlandınız?
Başlangıçta kitap fikri bu şekilde form almamıştı henüz. Bilimsel araştırmalarımız bilimsel bir kitap olmasını yaratmadı. Nerdeyse 10 yılı aşkın bir zamandır kan gruplarını araştırdık eşimle. Zaten tıp, ilaç ve gıda endüstrileri bilimsel çalışmalar yapmış kan üzerine, her türlü literatür ve bilimsel bulgular, teori ve formüller bulmak mümkün. Yeni değil kanın keşfi, insanlık var olduğundan beri kanın parmak izimiz olduğunu hep bilmiş.
Peki, uzmanlardan destek ya da danışmanlık aldınız mı?
Şahsen uzman birilerinden birebir danışmanlık desteği almadım ama çok zengin bilgi deposu, yüzlerce kaynak kitap, araştırmalar, tezler var. Mikro-biyoloji, kimya, tıp, gıda ve ilaç endüstricilerinin araştırmalarından bulgularından faydalandım.
Kitabınız hemen pandemi sonrası okurla buluştu. Tüm bu hazırlık ve yazma süreci pandemi sırasında mı yapıldı? Siz bu zor ve tuhaf zamanlardan nasıl geçtiniz? Pandemide ürettim ve çoğaldım, diyebiliyor musunuz?
Pandeminin bizleri eve kapatmasının kâbusunu atlattıktan sonra ne kadar süreceği belli olmayan bir zaman bolluğu ile karşılaştık. Zaten daha önceki tatillerimizden eşimle biriktirdiğimiz anekdotlarımız, akıştaki meseleler, kaçış ve kovalamaları roman formunda üretmek çok iyi geldi bize.
Okuru Saniye ile tanıştırırken roman aracılığıyla, aynı zamanda insanlığın köklerine doğru da bir yolculuğa çıkarmış oldunuz. Türkiye’de başlayan bir hikâyenin tüm dünyaya sıçraması ki yaşananlar hem ekonomik hem bilimsel hem de sosyokültürel açıdan tüm insanlığı etkileyecek ölçüde büyük ve derin. Bir yanıyla kurgu bir eser aracılığıyla bilimsel bir gelecek öngörüsünü de ortaya çıkardınız, diyebilir miyiz?
Yıllardır üzerinde çalıştığımız kan grupları ve sağlıklı yaşam meseleleri pandemi döneminde herkesi etkileyen bir biçim alarak global dünyamızın günceline oturdu. Zengin-fakir, Doğu-Batı, din dil veya ırk ayrımı olmaksızın hepimiz aynı sorun ile ortaklaştık, ölümün herkese aynı yerden gelmesiyle sosyolojik eşitlendik bir ölçüde. Diğer taraftan yapay zekâ, robotlaşma, metaverse, genetik bilimin, nanoteknoloji ile canlının kombinasyonu oluşturma yeni gibi görünse de hem bilimde hem de bilimkurguda yıllardır yerini almış, bizleri sosyokültürel ve psikolojik olarak da hazırlamış durumda. Yeni felsefeler üreterek ve yeni sorular sorarak, yeni kavramlara ve yepyeni yaşam biçimlerine ayrıca yeni bir dünya etiğine hazırlanıyoruz bence. Kaçınılmaz ve önüne geçilmez buluşlar ile karşı karşıyayız, iyisini de kötüsünü de bizzat yaşayarak göreceğiz. Tarihte de bu böyle olmuş, bir nevi dejavu yaşıyor insanlık sürekli.
Kitabı okurken bir yandan mitoloji bir yandan tarih bir yandan mitler, efsaneler, meseller üzerinde salınıyoruz. Doğu’dan Batı’ya yüzyılları içeren bir hatta okuru seyahat ettiririyorsunuz. Bu salınma, günümüzün bilimsel araştırmalarına hem kaynak hem de aracılık ediyor bir nevi. Hatta bir cümleniz var: “Gerçekler efsaneyi, efsaneler gerçeği yaratır.” Peki, siz bu anlamda hangi kaynaklardan beslendiniz? Tarih ve mitoloji ile ilişkiniz nasıl?
Kan gruplarının tarihçelerini incelerken, mitolojilerle karşılaşmamak, efsaneleri okumadan geçmek mümkün değil. Mitolojiden ve metaforlardan bilimkurgu her zaman ilham almıştır. Geleceğe bakarken aslında insan ömrünü uzatabileceğimiz imkânların arayışındayız hep. 5. Kan böyle bir arayışın sonucu. Önümüzde tüm nano ve mikro teknolojik gelişmeler, biyokimyasal çalışmalar, uzaya gidip gelmeler, madde ile canlının bileşimi, genetik, DNA çözümlemeleri, robotlaşma vs. ile doğanın sırrını çözeceğimizi düşündüğümüz anda tüm sırrın yine kanımızda olduğu efsanesi çıktı araştırmalarımda. Dünün efsaneleri bugünün gerçeğinin yönünü oluşturuyor. Bakıyorsunuz her şey Metropolis filmindeki çarklar gibi zaten dönüyormuş.
Okur 5. Kan’da ilginç olayların izini sürecek. Burada olay örgülerinin yanı sıra, anlatımınızla da okuru o heyecanlı serüvenin içine adeta sokuyorsunuz… Örneğin “…Bazı serüvenlerin gerçekleşmesi yıllar sürer, bazıları içinse birkaç saat hatta dakika yeterlidir” diye başlayan bir bölüm var. Zaman algısının çokça değiştiği günümüz çağında değişim, hız ve serüven nedir sizin için?
Pandemi bize zaman, tempo, hız konusunda başka şeyler de anlattı. Online ve internet olduğu sürece evlere kapanmak sorun olmaktan çıktı, yaşadık bunu. Evden iş yapma dünya çapında yayıldı, para harcamanın yöntemleri değişti ve yeni bir düzene, farklı hayat biçimlerinin olabileceğine alıştırıldık. Akıllı telefon ve bilimum aletleri, bilgisayar oyunları, metaverse üzerinden çokça mesajlar aldık geleceğe dair. Her şey hızla çoğalarak yaşamımızın içine yerleşti. Bilimkurgu gibi görünen bir sürü şeyi yaşarken buluyoruz kendimizi. Yani evde otururken, avatarlarımız ve hologramlarımız dünyanın her yerinde dolaşabilecek. Bunu şimdilik bir gözlükle, yakında çiple ve benzeri implantlarla başarıyor olan beyne ve teknolojiye sahip olmak durumunun tam da içindeyiz. Her şey hızla değişirken 5. Kan romanımla okuyucuya dünyayı sanal gezdirmenin klasik yolunu seçtim. Ve bunu pandemi döneminin yavaşlığında sıkı bir tempoyla, çağa uygun hızla yazmak benim seçim serüvenimdi.
Saniye’nin hikâyesi ve yolculuğu, insanlık tarihinin hem geçmişi hem de geleceğini şekillendirirken, romanda kadim zamanlardan bugüne gelen sırların da peşine düşüyoruz. Kahramanın sonsuz yolculuğu misali insanlık sizce hep yolda mı olacak yoksa varacak mı?
Yolun kendisi hedef değil, yaşamdır ya, herhangi varış noktasına geldiğinde, yeni yolculuklara kucak açmıştır insan. Ve iyi ki bunu yapmış. Binlerce yıllık genlerin, DNA ların, kanların, sistemlerin, gelişmelerin, buluşların bize kadar taşınmasını sağlamışlar. Hareket halindeki insan evrenselliğin çekirdeğini ekmiştir.
Biraz da kitaptan genele gidelim; vizyon, insani bütünlük, kıyamet, öfke, vicdan, nefret, sevgisizlik… Çok fazla şey sayabiliriz. Romanda kişilerin hikâyesinden bu kavramların hepsini sorgulamaya başlıyoruz. Peki siz? Yani siz bir yazar olarak “Saniye olurken” neler hissettiniz? Ya da diğer ana karakterleri olurken?
İnsanlığı hastalıklardan, virüs ataklarından, yeni salgınlardan kurtaracak, sıhhatli yaşatacak ve ömrü çok daha uzatacak bir sırrın elinizde olması çok garip bir güç durumu, adeta tanrısal bir güç. Ruhunuzu satabilirsiniz veya yanlış kişilere ve fikirlere kanabilirsiniz, nefsinize kurban gidebilirsiniz, egonuza yenik düşebilirsiniz. Ya da yeni sorular sorarak toplumların ahlaki, dini, kültürel ve moral değerlerini sorgulamadan, tüm insanlığı kan kardeşleri olarak da görebiliriz. Bu güç ile neler yapamazsınız? Bu güç sende olsa… Vereceğiniz karar, attığınız her adım tüm insanlığın hayrına olmalıdır ama bu çok göreceli. Değil mi? Benim kahramanlarımın kafası bu gibi etik sorunlarla da meşguldü.
Hastalıklar, salgınlar, ekonomi savaşları, sevgi ve birlikten kişisel hırslara geçiş, farklı kimliklerin çatışması, kıyımlar, yıkımlar, doğal afetler… Ayrıca felsefe ve sosyolojiyi romanda görebiliyorum… Dert ettiğiniz meseleleri merak ediyorum?
Sıraladığınız konular ve daha birçoğu, çevre kirliliği, doğa katliamları, gıda eksikliği, haksız ve eşit paylaşılmayan kaynaklar beni de meşgul eden meseleler. Ekonomik çıkmazlar ve tabii ki soğuk ve sıcak savaşlar… Göç… Nereye baksak sorun görüyoruz, hatta büyük ve zengin ülkeler de ortak sorunları yaşıyor. Kapını ve sınırlarını kapatıp şahsi mutluluğunla yaşamak mümkün olmayacak gibi görünüyor. Global problemler nerdeyse her yerde hepimizi aynı derecede vuruyor. Hepimiz aynı bottayız ve dünya hızla başka bir değişim yolundayken yeni sosyal düzen nasıl olacak? Olacak mı? Yeni sosyolojik, felsefi ve moral üzerine sorular sormalı, konuşmalı, yeni düzenleri toplumlar tartışmalıyız. Benim birey olarak katkım ne olabilir? Dünyadaki sekiz milyar insanın kan kardeşi olduğu gerçeği birbirimizi sevmeye yetmez mi?
Yazmak, metinler kaleme almak sizin için ne ifade ediyor?
Yazarken yalnızsınız, sonsuz bir tek başına olma hali. O hal ve yaşattığı özgürlük bana çok büyülü geliyor. Yazıyla çıktığım yolculuklarda her şey bana emanet.
Çok sürükleyici bir roman 5. Kan ve 200 sayfalık bir kısalıkta hem bu kadar derin konular hem de içerdiği pek çok mekânsal değişim, ayrıca dinmeyen bir aksiyonuyla çarpıcı olması ile ilgili övgüler aldı. Kısa yazmak zor muydu?
Okuyucu olarak özellikle gerilim, polisiye ve sürükleyici kitaplarda detaylı anlatımlar ve uzun tasvirler dozunda olmalı. Editörüm Ayla Duru Karadağ’ın da benimle aynı fikirde olması en büyük şansımdır. Heyecanı sayfalar sonraya erteleyerek ilerlemeyi akışkan bulmuyorum. Romanımda okuyucunun da böyle bir duyguya kapılmasını istemedim. Okuyucunun bazı konuları özellikle merak etmesini ve araştırmasını önemsedim. Kıssadan hisseler beni hep etkilemiştir.
Şunu da sormak isterim; oyunculuğun edebiyata katkısı nedir? Bu anlamda yazmak daha mı akışta gerçekleşti?
Hepsi birbirinden besleniyor ama sanki hep oyunculuğum yazarlığımı besleyen taraf oldu. Onlarca senaryo okumuş ve oynamış olmak, bir hikâyeyi anlatmanın birçok biçimini öğretiyor; bir sahneyi optimal yazmayı, filmsel tasvirlemeyi, ritim ve tempo ayrımını bilmek yazarken işime yaradı mutlaka. Mimar olmam da yazılarımı besleyen bir disiplin oldu…
Bir yandan icra ettiğiniz meslek olarak da edebi eserlerden uyarlanan diziler ve filmler oluyor… Nasıl bakıyorsunuz?
Edebi eserleri önce okuyup sonra dizi veya filim olarak izlemeyi tercih ediyorum. Bugünün insanı okuma tembeli olmuşken edebi eserlerin, sinema, film, sesli kitap, podcast, e-book gibi değişik mecralardan sunulmasını çağın gereği ve değerli buluyorum.
Türkiye ve dünya edebiyatından kimleri okuyorsunuz? Geçmişten bugüne, etkilediğiniz yazarlar ve kitaplar?
Felsefe okumaktan vazgeçmediğim tür hâlâ. Zaman içinde tüm klasik eserleri ve yazarları okumuş oluyor insan. Son yıllarda gerilim, polisiye bilimkurgu okuyorum. Jussi Adler-Olsen, Jo Nesbø, Yuval Noah Harari, Cixin Liu, Ken Follet, Isaac Asimov, Frank Schaetzing, Ahmet Ümit, Ebru Ojen kitapları elimden düşmeyenler.
Dünyada pandemi, savaş, ekonomik çalkantılar derken büyük değişimler, yenilenmeler oluyor. Dünya -ve edebiyatla beraber sanat- yenilenebilecek mi gerçekten bütün bu olup bitenlerden sonra? Önümüzdeki dönemlerde, bu dönemde yaşadıklarımız sanata ve edebiyata nasıl yansıyacak sizce?
Şu an yaşadıklarımız ve gelecekte karşılaşacağımız bir sürü yenilik ve kötülük edebiyat, sanat, film sektörlerinde çok önceden görülmüş ve bize ayna tutarcasına yansıtılmış aslında. Bu hep böyle olmuş, sanat ve edebiyat bize öncülük edecek yine. Çözüm önerilerini getiren, travmalarımızla baş etmenin yollarını gösteren, bizi geleceğin sürprizlerine hazırlayacak olan yine sanat, müzik, edebiyat ve sinema olacak. Form ve biçimler değişiyor illaki ve internet çağının da getirileriyle insan daha çabuk ve çok yönlü ulaşmakta bilgiye ve kitaplara.
Peki yeni kuşağın edebiyatla ilişkisini nasıl görüyorsunuz?
5. Kan‘a gençlerden gelen ilgi çok sevindirici. Büyüklerde olduğu gibi kitap sevgisi bir kesimde çok yaygınken diğer bir gurup hiç okumuyor gibi. Biz zamanını kütüphanelerde kitap kokusu ile geçirmiş nesilleriz hâlâ, onlar ise dijital dönemin, metaverse evrende oyunlar ve sanal zekâ döneminin nesli. Kuşaklar arası farklılıklar daha keskin.
5. Kan’ı okurken adeta bir film izler gibi geçti sahneler. O nedenle oldukça sinematografik bir eser olduğunu söyleyebilirim. İleride dizi ya film olması tekliflerine nasıl bakarsınız?
Her ikisine de olumlu bakıyorum.
Edebiyat yolculuğunuzun süreceğini tahmin ediyorum. Bundan sonraki projeleriniz nelerdir? Var mı yeni bir roman?
5. Kan’ı Almancaya çeviriyoruz eşim Ulrich Mertin ile. Üçleme olmasını planlıyoruz 5.Kan serisinin. İkinci romanda Max’ın gözünden yeni serüvenlere akacağız gibi görünüyor. Almanca ve Türkçe paralel yazmaya başladık diyebilirim. Araştırmalar yapıyor, temel bilimsel konulara odaklanıyoruz. İkinci romanı iki dilde yazacağız ve bu şekilde başka bir tür yazım denemesi yapmak istiyoruz. Eşim Almanca, ben de Türkçe aynı olayları yazarken, birebir tercüme yapmak yerine, ikimizin kendi duygularını ayrı kattığı, farklı dilden, başka kültürden olmamızın edebiyat darağacımıza nasıl yansıdığını okuyucuyla paylaşmak istiyoruz. İki yazarın şahsi yorumun farklı olduğu iki dilli bir roman oluşturacağız. Üçüncü romanı da bu şekilde yazmayı planlıyoruz.
Nursel Hanım, çok teşekkür ederiz ve 5. Kan’ın yolu uzun, okuru bol olsun…
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.