“İçinde aşk bahsi geçmeyen bir hikâye eksik kalacaktır”
Dergi Edebiyat

“İçinde aşk bahsi geçmeyen bir hikâye eksik kalacaktır”

Yalancılar ve Sevgililer, Aşıklar Gece Ölür, Aşkın Gölgesi, İhtimal gibi birçok aşk romanına imza atan yazar Gülşah Elikbank’la, aşk romanlarını, aşk romanı okumanın insanı nasıl değiştirdiğini, neden aşksız edebiyat olamayacağını konuştuk.

Aşk romanları çoğu zaman “ciddiye” alınmasa da aşk hayatın en ciddi gerçeklerinden biri ve sanat da o gerçeği anlatmaktan sorumlu. Yaşadığımız dünyanın şu son nsane aşka olan ihtiyacımızı daha da fazla yüzümüze çarpıyor bence. Aşk sindire sindire yaşanması gereken bir duygu olduğu için bu hız çağında belki biraz demode kaçıyor olabilir. Ama aslında değişim, değiştirme gücü aşktan gelir. Belki de ihtiyacımız olan barış aşkla yolunu bulacak. Ne dersiniz?

Aşk nsane bir tercih mi?
Aşk yazmanın değil de yazmamanın bir tercih olduğunu düşünüyorum. Bazı yazar arkadaşlarımın “daha ciddi” konulardan bu konuya geçmeye vakti olmuyor, bunu sohbetlerimizden biliyorum. Ben hayatın her alanını yazan biri olarak aşkı zaten diğer duygulardan ayırmıyorum. Bizi biz yapan duygulardan biri de aşk. Bunu yazmaktan neden çekiniyorlar, onu bir düşünmek gerek. İnsanlık var olduğundan beri yaşayan bu hisler tanımlanamıyor

Aşk romanları neden yazılır? Neden okunur?
Bahsettiğim gibi, aşk nsane dair en saf, en gerçek duygulardan biri. İçinde aşk olmayan bir yaşam nasıl eksikse, içinde aşk bahsi geçmeyen bir hikâye de eksik kalacaktır. Bu konuda Nurullah Ataç’a katılıyorum. Bir romanda bir kahramanı gerçek kılan kusurlarıdır, onların en başında da onun aşka düşmüş olması gelir. Okunması da aynı yerden besleniyor. Bir taraftan da insanlık var olduğundan beri yaşayan bu hisler tanımlanamıyor, sınırları çizilemiyor ve aslında her tarif eksik kalıyor. Her yeni eser ona farklı bir anlam, derinlik yüklüyor. Edebiyat eğer insanı anlama sanatı ise buna elbette onun canını en çok yakan yerden başlamak mantıklı.

Gülşah Elikbank
Yazar – Gülşah Elikbank

Romanlarımın birçok erkek okuru etkilediğini biliyorum. Aşk romanlarını sadece kadınlar mı okuyor? Erkekler bu konuda ne düşünüyor?
Benim epey erkek okurum var. Genelde bana onların tarafından da olaylara baktığımı, hikayelerimde hem kendilerine hem de kadınlara dair çokça önemli ipucu bulduklarını söylüyorlar. Bir yazar aşkı yazarken zaten tek taraflı yazamaz. Aşk nasıl iki kişilik hatta bu çağda artık üç kişilikse, yazar da bu tarafların her birinin gözünden hikâyeye -yargılamadan- bakma imkânı verir. Bizim işimiz yargılamak değil, anlamak ve anlatmaktır. Özellikle İhtimal ve Aşıklar Gece Ölür romanlarımın birçok erkek okuru etkilediğini biliyorum. Hatta ilişki terapisi yapan bir arkadaşım, çiftlere İhtimal romanımı okuttuğunu ve çok fayda gördüklerini söylemişti.

Aşk romanı okuyanı nasıl değiştiriyor?
Aşk insanı nasıl değiştiriyorsa, aşk romanı da öyle değiştiriyor aslında. Kimine hiçbir şey ifade etmiyor, kimine hayatını yenileme cesareti veriyor. İhtimal romanımı okuyup boşanma kararı alan çok insanla tanıştım mesela. Aşkın içindeki tutkuyu, ihtirası hiç tatmayan nice insan var etrafta. Bu romanları okuduklarında bazısı neyi ıskaladığını fark edip, yaşamında bu duyguya yer açmaya çabalıyor; kimi de aman böylesi güçlü duygularla baş edemem, diyerek iyice uzaklaşıyor. Edebiyatın işi kişiye ayna tutmaktır. Aynada ne varsa, hikâyede onu görürsün aslında.

AŞKIN MANTIĞI YARATICININ MANTIĞIDIR

Senin hayatının aşk romanları kimlerindi? Neden?
Ben Balzac Vadideki Zambak ve Emily Bronte Uğultulu Tepeler derdim. İkisi de aşkın marazi ve taşkın yanını çok derinden anlatan kitaplar. Kimse aşkın kolay olduğunu ya da yaşamımızı kolaylaştıracağını söyleyemez. İnsanın kendi içindeki karanlıkla tanışmasının da yoludur aşk. İnsana cesaret, güç, ilham ve gözü karalık verir. Bu romanlar bu karışımın mükemmel özetleridir.

Aşkın en büyük gücü ve güçsüzlüğü nedir sence?
En büyük gücü, değişimi içeriden başlatmasıdır ve sana daha iyi bir insan olma arzusu vermesidir. Güçsüzlüğü, kırılganlığından gelir. Çünkü ego, geri çekilmiştir ve çok savunmasızsındır bir yanıyla. Her darbe normalden çok daha güçlü hissedilir ve aşk yaraları bu yüzden kolay iyileşmez.

“Aşk evrenin her yerinde. İlahi aşktan söz etmiyorum. Tanrı’nın insana aşk diye bir duygu lütfetmesinden söz ediyorum.”

Aşk yolculuğumuzun neresinde?
Tam ortasında. Yaradan dünyayı aşkla yaratmıştır, şüphesiz bu nedenle ona sahip çıkacaktır, demiştim bir keresinde. Hâlâ aynı fikirdeyim. Aşk evrenin her yerinde. İlahi aşktan söz etmiyorum. Tanrı’nın insana aşk diye bir duygu lütfetmesinden söz ediyorum. Aşkın mantığı yaratıcının mantığıdır. İlahi olana yakınlığı buradan gelir.

Aşk narsistik dünyada küstü mü sence?
Aşk küsmez. İnsanlar küser yani artık herkes incinmekten fazlasıyla korkuyor. Herkesin gardı çok yüksek. O savunma mekanizmalarının arasından gerçek bir duygunun sızması çok güç. Oysa yaralanmadan hayat yaşanamaz. Bilmemiz gereken o yaraların bizi daha olgun, daha dingin birer varlığa dönüştüreceğidir. Ateşi bilmeyen kişi suyun değerini nereden bilecek?

NAPOLYON KİMSENİN UMURUNDA DEĞİL AMA JANE AUSTEN HALA OKUNUYOR!

Aşk romanları geçmişte çok hor görülüyordu, mesela Jane Austen zamanında bu özelliğinden dolayı yaşadığı dönemde yargılanmış ama bugün yapıtları İngiliz edebiyatının başyapıtları sayılıyor, buna ne diyeceksin?
Evet, Jane Austen Napolyon savaşları döneminde yaşamış ve bildiğimiz o romanları yazmıştır ama onun yazdıklarında savaşın izi varsa da kendisi yoktur. Bugün Napolyon savaşları kimsenin umurunda değil fakat Austen’ın yazdıkları herkesi ilgilendiriyor. Çünkü orada insanlık halleri, kadın ve erkek olmanın çelişkisi, toplum-birey çatışması var. Bu da yüzyıllar da geçse, güncelliğini yitirmeyecek bir konu.

ERKEKLER AYRILIKLA BAŞ EDEMEZLER

Sence erkeğin aşkı ve kadının aşkı farklı mı?
Mutlaka farklı. Kadın varlık olarak zaten karmaşık. Erkek daha düz vites diyebiliriz, aç kapa tuşlarıyla çalışıyor, gibi düşünelim. Kadında 30 tuş birden var. Bir de kadın için zihinde başlar aşk, erkek için daha görseldir, gözde başlar. Ayrılığı da kadın ve erkek daha farklı yaşar. Size tuhaf gelebilir ama öyle görünmese de erkekler ayrılıkla pek baş edemezler.

GÜLŞAH ELİKBANK’IN ROMANLARINDA AŞK
*Aşk kişinin benliğinin ölümü, bir başkasına teslim olmasıdır. Kalbinizi yerinden söküp birine emanet etmektir. İncinmeyi de kaybetmeyi de göze almaktır.
*Felaketim olacaksın, biliyorum ve ilk kez bir felaketi bu kadar çok istiyorum.
*Yanılgılar aynı, ihtimaller benzer. Ne söyleyebilirsin bana bilmediğim? Hazır değilim ne yitirmeye ne bulmaya bir sevdayı.
*Kendini geride bırakıp gittin mi bir kere hiçbir veda acıtmıyor bir daha. Oysa sevmeyi öğrenebilirsin ama unutmayı hiç kimse öğretemez sana.

Bu içerik Mayıs 2022 tarihli Aşk Özel Sayısında yer almaktadır. Dergiyi şimdi okumak için tıklayın.
Bu içerik Mayıs 2022 tarihli Aşk Özel Sayısında yer almaktadır. Dergiyi şimdi okumak için tıklayın.

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

kevser-aycan-saroglu
Kul, insan, kadın, gazeteci, yazar, editör, yazar kâşifi, rüya avcısı. Amerikan Dili ve Edebiyatı mezunu. Medya sektöründe çok uzun yıllar muhabir, editör, köşe yazarı olarak görev yaptı. Halihazırda büyük bir yayınevinde yayın danışmanlığı yapıyor. Kendisini ‘ebedi hayat öğrencisi’ olarak görüyor.