Geçtiğimiz nisan ayında Bali’ye doğru yola çıkarken içimden bir niyet geçirmiş, bir işaret istemiştim. Grup seyahatimizin sanıyorum dördüncü gününde herkes istediğini yapmakta özgürdü. Kendimi Ubud’un rengarenk sokaklarına attım. Birkaç gün önce gözüme kestirdiğim kitapçıya girdiğimde ilk fark ettiğim, kasanın yanına üst üste dizilmiş “Sufi Tarot” kart desteleri oldu. Yola çıkarken niyet ettiğim işaretti! Yemin edebilirim ama ispatlayamam.
Döner dönmez kartların yaratıcısı Ayeda Husain ile bağlantıya geçtim. O da kartların Bali’de satışa çıktığı ve üzerlerinde “çoksatan” ibaresi olduğu haberini benden aldı.
Bu arada tabii ki kartların dükkanımızda satışı için de harekete geçtim. Duyurusunu yaptığımızda çok ilgilenenler kadar bağlantı kuramayanlar da oldu. Bakalım Ayeda Husain’in hikâyesi ve tasavvufla tarotun bağlantısı neymiş.
Önce klasik sorularla başlayalım. Nerelisiniz, nerede yaşıyorsunuz, mesleğiniz nedir?
Ben aslen Pakistan Lahor’luyum. New York’ta eğitim gördüm ve şimdi Toronto yakınlarındaki Oakville, Ontario’da yaşıyorum. Uzmanlık alanım gazetecilik.
Bir meslektaşınız olarak merak ediyorum, tasavvuf ile yolunuz nasıl kesişti?
1988 yılında annem sayesinde tasavvufla tanıştım. O zamanlar gençtim. New York’ta yaşıyor ve okuyordum. Annemin mürşidi her ne kadar harika biri olsa da -o öldükten ve ben Çişti-İnayati soyunda kendi yolumu ve hocamı bulduktan yıllar sonra yaptığım gibi- öğretilerin derinliklerine inmeye kendimi hazır hissetmiyorum.
Bir gazeteci ile tasavvuf yolundaki bir gazeteci arasındaki fark nedir?
İtiraf etmeliyim ki tasavvufa daldıkça ana akım gazeteciliğe olan ilgim azalmaya başladı. Başlangıçta, yüzeysel görünen şeyler de dahil, yazdığım her şeye tasavvuf ruhunu katmaya çalıştım. Ancak zamanla, neredeyse tamamen yalnızca kalbime yakın ve tasavvufla ilgili konular hakkında yazmaya yöneldim. Daha gençken ve henüz kendimi inşa ederken bunu yapamazdım. İnsanın böyle bir dönüşümü kariyerinin ilerleyen aşamalarında yapması daha kolay.
Tasavvuf yolunda rehberiniz kim? Hangi yollardan geçtiniz?
Mürşidim, Hazreti İnayet Han’ın torunu Pir Zia İnayet Han. Onunla yaklaşık 20 yıl önce tanıştığımda zaten 15 yıldır tasavvufun içine dalmıştım. Tanıştığımızda, içimi görebildiğini hissettim. Tüm hayatımın deneyimlerini ve bilgilerini aldı, onları birleştirdi ve bana öğreterek hizmet etmeyi öğretti.
Hz. İnayet Han, tasavvufu Batı’ya taşıyan kişi olarak anılıyor. Bize biraz kendisinden ve okulundan bahseder misiniz?
Hazreti İnayet Han (1882-1927), 1900’lerin başında tasavvufu Batı’ya getiren, Hindistan Barodalı mutasavvıf ve müzisyendir. Bugün İnayatiyya olarak adlandırılan okulu, Çişti soyunun bir parçasıdır ve kendini Evrensel Tasavvuf’a adamış küresel bir organizasyona dönüşmüştür.
Onunkisi inanılmaz bir hikâye. Yirmili yaşlarının başında genç bir müzisyenken Hindistan’daki mürşidi ona görevinin Batı’ya gitmek ve tasavvuf mesajını orada yaymak olduğunu söylüyor. Bu olay, Alt Kıta’nın İngiliz işgali altında olduğu döneme denk geliyor. Her şeye rağmen kardeşlerini ve müzik aletlerini yanına alıp gemiye biniyor, okyanusları ve dünyanın yarısını aşıp hiç kimseyi tanımadığı Batı’ya geliyor, müzik ve tasavvuf dersleri vermeye başlıyor. Bugün tasavvufu Batı’ya getiren adam olarak biliniyor.
Tasavvufu nasıl tanımlarsınız? Bu öğretiyi siz nasıl deneyimliyorsunuz?
Tasavvuf, İslam’ın içsel, mistik yoludur. Ancak onu diğer mistik yollardan ayıran şey, herhangi bir dinle sınırlı olmamasıdır. Tüm dinlerin kalbi ve özüdür. Tüm dinlerin ve geleneklerin içinde var olan birliği, sevgiyi, uyumu ve güzelliği öğreten evrensel bağdır. Bize kendimizi bilmeyi ve kendimizi bilme hali aracılığıyla Tanrı’yı bilmeyi öğretir.
Tasavvufun dünyada yeterince bilindiğini düşünüyor musunuz?
Fazla değil! Tasavvuf, Batı’da ancak son zamanlarda Mevlâna’nın şiirlerinin popüler İngilizce tercümeleriyle tanınır hale geldi. Ancak yine de diğer Doğu mistisizmleri kadar bilinmiyor ve anlaşılmıyor. İronik bir şekilde, İslam’ın Orta Asya’dan göç eden tasavvuf erenlerinin sevgi ve uyumla ilgili öğretileri sayesinde yayıldığı ve tasavvufun oradaki kültür, şiir ve edebiyatın içine işlediği Pakistan gibi Müslüman ülkelerde bile çoğu insan hala bu geleneğin öneminin ve derinliğinin farkında değil.
Bu yolculukta müzisyenliğiniz de görünür olmuş. Bu nasıl oldu? Ne tür müzikler besteliyorsunuz ve söylüyorsunuz?
Kendimi bildim bileli bir müzik tutkunu ve şarkıcıydım. Ancak İnayatiyye ile müziğe, tasavvufa ve şifaya olan sevgimi aynı bağlamda bir araya getirebildim.
Sema yapıyor musunuz?
Eğitimli bir semazen değilim. Ancak semazenlerle yakın çalışıyorum. Onlar Sema ederken zikre ve müziğe liderlik ediyorum.
Çalışmalarınızla Kanada’da ve ABD’de kimler ilgileniyor? Sadece Müslümanlar mı yoksa farklı inançlara sahip insanlarla da çalışıyor musunuz?
ABD ve Kanada’da, tüm farklı din ve geleneklerden insanların çalışmalarıma çekilmesini seviyorum. Elbette özel günler ve Ramazan gibi özel aylar var, böyle zamanlarda daha çok Müslümanlar geliyor. Günün sonunda orucu birlikte açabilmek çok özel oluyor ama bu özel günler dahil her şey herkese her zaman açık.
Daha önce Türkiye’de bulundunuz mu? Konya’yı ziyaret ettiniz mi? Burada iş birliği yaptığınız kişiler var mı?
Türkiye’ye pek çok kez gittim! İstanbul dünyada en sevdiğim şehirlerden biri! İstanbul, Kapadokya, Konya ve İzmir’de bulundum. 2018’de mürşidim Pir Zia Inayet Han liderliğinde Konya’da bir inziva ve konferanstaydım. Mürşidim ve İnayetiyye’nin bu kadar güzel üyeleri ile Mevlana’nın şehrinde olmak benim için bir hayalin gerçekleşmesiydi.
Tasavvufu ve Mevlana’nın şiirlerini bir şifa aracı olarak kullandığınızı okudum, bu amaçla neler yapıyorsunuz?
Tasavvuf çemberlerimde Mevlâna’nın şiirlerini Hz. İnayet Han’ın öğretilerinden yola çıkarak anlatıyorum. Bu iki büyük mutasavvıf benim yol gösterici ışığım ve onların öğretilerini şifa ve kişisel gelişim bağlamında bir araya getirmek yapmayı en çok sevdiğim şey. Umarım bir gün sizi çemberlerimden birine davet edebilirim!
Sufi Tarotu kartları ile hemen uyumlandığımı hissettim ve artık günlük hayatımın bir parçası. Tasavvuf ve Tarot nasıl bir araya gelebiliyor?
Tasavvuf ve tarotun o kadar çok ortak noktası var ki! Tasavvuf bir “yolculuk” ve bir “oluş” sürecidir. Tarot, Deli’nin Yolculuğu*olarak bilinir. Her iki gelenek de Gerçeğe (Hakk’a) yaklaşmak amacıyla kendimizin daha derin yönlerini kazmak için içsel bir yolculuk hakkındadır.
Büyük Arkanalar (ilk 22 kart), gerçeği arayan genç bir ruhun hikayesini anlatır. Çoğu insanın atladığı şey, 22 Büyük Arkana’nın, İbn Arabi’nin Büyük Kozmik Döngü hakkında yazdığı 22 İlahi İsme dayandığıdır!
Küçük Arkana (sonraki 56 kart), çoğu insanın, tasavvufun ana parçası olduğunun farkında olmadığı toprak, su, ateş ve hava unsurlarına dayanır. Mevlâna’nın dediği gibi “Toprak, su, ateş ve hava bizim için cansız, Allah’ın katında ise diridirler.” Tarotun İslami kökenleri göz önüne alındığında, bu iki geleneği bir araya getirmek yapılacak en doğal şey gibi görünüyordu. Daha önce kimsenin yapmamış olmasına şaşırdım!
Destenizin kitapçığında, bilinen ilk Tarot destesinin Topkapı Sarayı’nda olduğunu yazmışsınız.
Tarotun tarihçesi inanılmaz! 1300’lü yıllarda Mısır’da Memluk Sultanlığı’nda ortaya çıkan tarot, İtalyanlar tarafından toparlanarak İtalya’ya götürülmüş ve Rönesans’ta farklı bir etki almış. Memluk Sultanlığı’ndan bildiğimiz ilk tarot destesi gerçekten de Topkapı Sarayı Müzesi’nde!**
Her kartın birer arketip olduğunu söylüyorsunuz. Her kart bize bir yönümüzü mü gösteriyor?
Her kart bir arketiptir, bize işaret edilen birer niteliktir. Bazen geliştirmemiz gereken bir yönümüzdür. Bazen zaten somutlaştırdığımız ancak bakım vermemiz gereken bir niteliğimizdir. Manevi yoldaki görevimiz, bu nitelikleri uyandırmak, gölgelerini ve ışıklarını tanımak ve onları varlığımızda dengeye getirmektir.
Kartlardaki çizimler çok güzel, kime ait?
Eserler bana ait ancak ressamı ben değilim. Şöyle ki Sufi Tarot’un 78 görüntüsünün her biri bana meditasyon sırasında geldi. Tam olarak meditasyonlarımda gördüğüm gibi görünen ve hissettiren sanat eserleri üretmek için Pakistan’da iki harika sanatçıyla- Momina Khan ve Hassaan Aftab – Zoom üzerinden çalıştık. Bazen sonuç vizyonların aslı ile aynı noktaya gelene kadar her ayrıntı üzerinde çalıştığımız, ince ayar yaptığımız 10-12 saatlik Zoom toplantılarımız oldu. Bu iki sanatçıyla çalışmak bir zevkti ve birlikte yaptığımız yolculuğun sonunda hepimizin dönüştüğünü söyleyebilirim (elbette olumlu anlamda!).
Tarotu kehanet için kullananlar ya da negatif enerjisi olduğunu söyleyenler var. Bir de kişisel gelişim aracı olduğunu söyleyenler… Siz tarotu nasıl tanımlarsınız?
Destenin kitapçığında ve web sitemde yazdığım ve yaptığım her konuşmada bahsettiğim gibi tarot, geleceği öngörmek veya kehanet ile ilgili DEĞİLDİR. Kendimizi tanımak ve dönüştürmek için bir araçtır. Geçmişte bazı destelerin oldukça karanlık ve olumsuz görüntülere sahip olduğunun farkındayım. Sufi tarot destesinde daha zor kartların bazılarını dahi olumlu, ışık dolu bir şekilde resmetmek için bilinçli bir çaba gösterdim. Tasavvufta her mücadele, kendini geliştirmeye bir davettir. Her kartı, her arketipi ve her dersi bu bağlamda sunmaya çalıştım.
Sufi Tarotu kartları sizin hayatınızı nasıl etkiledi?
En beklenmedik yerlerde benzerlikler bulmayı seviyorum. Sufi Tarotu kartları, başka şekilde tasavvufla temas etmeyecek bir kitleye ulaşmamı sağladı. Tasavvuf öğretilerini, sanat terapisini ve kadim sembolleri bir araya getirerek, insanlara kendilerini anlamayı öğreten bir şifa yöntemi yarattığım için çok heyecanlıyım.
Sufi Tarotu bize nasıl yardımcı olur?
Sufi Tarot, “Nereden geldik? Neden böyle hissediyorum? Neden böyle davranıyorum? Hayat amacım nedir?” gibi soruları cevaplamamıza yardımcı olan eşsiz bir şifa aracıdır.
Görsellerdeki karakterleri, altta yatan dersler, ortaya çıkmak ya da dikkat çekmek için çağrıda bulunan niteliklerimiz olarak görmeye başladığımızda bu kartların altında yatan gizem de kendini göstermeye başlar.
Son olarak Hz. Mevlana’nın en sevdiğiniz şiirini hangisi diye sormak istiyorum.
Mevlâna’nın en sevdiğim şiiri kuşkusuz Mesnevi’nin girişinde yer alan “neyin şarkısı”dır. Bu aynı zamanda benim seslendirdiğim de bir şiirdir.
Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor, ayrılıkları nasıl anlatıyor:
Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımdan erkek, kadın…
Herkes ağlayıp inledi.
Ayrılıktan parça parça olmuş, kalp isterim ki, iştiyak derdini açayım.
Aslından uzak düşen kişi, yine vuslat zamanını arar.
Ben her cemiyette ağladım, inledim. Fena hallilerle de eş oldum, iyi hallilerle de.
Herkes kendi zannınca benim dostum oldu ama kimse içimdeki sırları araştırmadı.
Benim esrarım feryadımdan uzak değildir, ancak her gözde, kulakta o nur yok.
Ten candan, can da tenden gizli kapaklı değildir, lâkin canı görmek için kimseye izin yok.
Bu neyin sesi ateştir, hava değil; kimde bu ateş yoksa yok olsun!
Aşk ateşidir ki neyin içine düşmüştür, aşk coşkunluğudur ki şarabın içine düşmüştür.
Ney, dosttan ayrılan kişinin arkadaşı, haldaşıdır. Onun perdeleri, perdelerimizi yırttı.
Ney gibi hem bir zehir hem bir tiryak, ney gibi hem bir hemdem hem bir müştak kim gördü?
Ney, kanla dolu olan yoldan bahsetmekte, Mecnun aşkının kıssalarını söylemektedir.
Bu aklın mahremi akılsızdan başkası değildir, dile de kulaktan başka müşteri yoktur.
Bizim gamımızdan günler, vakitsiz bir hale geldi; günler yanışlarla yoldaş oldu.
Günler geçtiyse, geçip gitsin; korkumuz yok. Ey temizlikte naziri olmayan, hemen sen kal!
Balıktan başka her şey suya kandı, rızkı olmayana da günler uzadı.
Ham, pişkinin halinden anlamaz, öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselâm.
*Deli (Fool) Tarot’ta Büyük Arkana’nın ilk kartıdır.
** Topkapı Sarayı Müzesi’nde muhafaza edilen kartları incelemek için tıklayın.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.