Her duygu gibi öfke de ilgi görmeyi hak eder çünkü öfke bir işarettir, hem de önemli bir işaret. Öfkemiz incindiğimizi, haklarımızın ihlal edildiğini, gereksinimlerimizin karşılanmadığını ve işlerin yolunda gitmediğini gösterir. Nasıl ki fiziksel acımız elimizi sobadan çekmemizi sağlıyorsa öfkemizin getirdiği acı da benliğimizin bütünlüğünü korur. Bizi, başkaları hakkındaki tanımlama şekline “hayır”, kendi benliğimizin isteklerine “evet” demeye yönlendirir.
Öfke, savaş-kaç modlarından savaş modudur
Bu duygu bizi harekete geçiren, esir eden şeydir ve sinir sistemimiz bunu tehlike olarak algılar. Kulağımız, gözümüz artık öfke duyduğumuz kişide olurken o insanla ilgili diğerlerinin görmediği şeyleri de görmeye başlar. Kendi değerimizi, var oluşumuzu bir başkasının onayında, desteklenmesinde ve gözünde ararız. Bu da beklentiyi karşılayamadığında korku yaratır. Hayır diyememek, öfke yaratır; beklenti, öfke yaratır. Pasif agresif davranmaya, nefret duymaya başlarız ve bu duygu sebebiyle ileride ne yapacağımızı bilemeyebiliriz. Laf sokmak ve can yakmak isteyebiliriz ama sonunda fark ederiz ki bunları yapsak da öfkemiz dinmez. Duruma göre hatta suçluluk duymaya başlarız. Alacaklı olduğumuz için bir ümit vardır aslında öfkede.
Öfkeliyken bir yanılgı içinde olabilirsiniz
Bir gün yaşadıklarınızı ondan çıkarabileceğiniz düşüncesi ya da yaptığının bedelini ödemesi gerektiğine dair inançla öfkenizi bırakmak istemeyebilirsiniz. Ama öfke, bu şekilde dinmez. Siz ve öfkeyi duyduğunuz kişi arasında güçlü bir bağ oluşur. Sadece severken olmaz bu bağ. Eğer birinin aldığı nefes bile sizi rahatsız ediyorsa orada güçlü bir bağ vardır. Kapanmamış bir defter gibi zihnimizde, arka planda hep açık kalır. Bu da enerjimizi alan, emen ve harcayan bir duygudur. Bir süre sonra nefret, öfke besleyen, üretemeyen insanlara dönüşür ve iyi bir insan olmamıza, yaratıcı olmamıza ve hatta sanatçı olmamıza ket vurmuş olur.
Öfke, nefret ve sevgiyle aynı yerdedir
Sevginin zıttı, kayıtsızlıktır. Ben birini sevmiyorsam artık öfkem de yoktur. Yani alma verme kavgam bitmiştir. Öfke, ara sıra geldiğinde ve yönetildiğinde sorun yoktur ama biz öfkeye değil de öfke bize sahip olduğunda sıkıntı yaşarız. Öfke, sınırlarımızı ve var oluşumuzu garanti altına alır. Bu enerjiyi yönetebilmek çok önemlidir. Öfkenin altında genel olarak beklenti vardır ve bu bir algılama tarzıdır. Altında önemsenmeme, güven duyulmama, sevilmeme vardır. Herkes güç benim elimde olsun ister bazen.
Yaşamımız pes etmekten ve idare etmekten ibaret kaldığında, başka insanların duygu ve sorumluluğunu yüklendiğimizde, gelişimimizi sürdürmeyi ve kendi yaşam niteliğimizi kazanma sorumluluğunu feda etmiş oluruz. İlişkiyi sürdürmek, benlik sahibi olmaktan daha önemliymiş gibi davrandığımızda ise öfke kaçınılmaz olur. İdare ettikçe öfkemiz daha çok artar. Kavga etmemize rağmen sonunda haksızlıklara boyun eğmeye devam ediyorsak yakınmamıza rağmen umutlarımıza, değerlerimize ve potansiyelimize ihanet ediyorsak sonunda depresyon, kendine saygı duymama, kendine ihanet etme ve hatta kendinden nefret etme gibi duygularla karşılaşmamız kaçınılmazdır. Tek baş etme yöntemi olarak öfkeyi kullanmamalıyız. Başka kaynaklar da geliştirebiliriz.
“Değerimizi, başkalarının gözlerinde aramayı bırakmalıyız.”
Zihnimiz üzerinde düşünemediğimizde tepkiselleşiriz. Bu da bizi bir metrodan, bir robottan farklı kılmaz. İmgelere yatırım yapmaya çalışırız düşünmediğimiz sürece. Öfkenin en büyük yaptırımı kendimizedir. Bizler çoğu zaman insanlar sınırlarımızı öğrensin, bizim kim olduğumuzu anlasın, bizim kurallarımızı bilsin diye öfkeleniriz. Ama öfke moralimizi o kadar çok etkiler ki geleceğimizi inşa etmeye başlar. Bir insanın geleceğini o kişinin morali etkiler. Bunu bildiğimizde moralimizi kimin etkileyeceği konusunda daha seçici olabiliriz.
Öfkeyi başkasını değiştirmek için mi kullanıyoruz?
Bizimkinden farklı düşünceleri kabul etmeye ve saygı gösterebilmeye alan açmak öfkeyi yönetebilmek açısından çok önemlidir. Öfkeyi etkili şekilde yönetmek, bizi mutsuz ettiğini düşündüğümüz diğer kişiyi suçlamaktan, diğer kişiyi değiştirmenin bizim işimiz olduğu fikrinden, onlara ne düşüneceğini ve hissetmeleri gerektiğini, nasıl davranmaları gerektiği söylemekten vazgeçmeyi gerektirir. Bu, her davranışı kabul edeceğimiz anlamına gelmez. İlişkimizde neyin kabul edilebilir ve istenilir olduğunu belirleyememişsek benliğimizi kaybetmiş bir konumda olduğumuzu gösterebilir.
Dönüştürücü sorulardan yardım alabiliriz
Neye öfkeliyim?
Öfkemi, kendimi güçsüz ve çaresiz hissetmeden nasıl ifade edebilirim?
Öfkelendiğimde durumu savunmaya ya da saldırıya geçmeden nasıl ifade edebilirim?
Bunu nasıl öğrenebilirim?
Daha dolaysız ve kararlı olursam ne gibi risk ve kayıplarla karşılaşırım?
Biz kendi davranışımızdan sorumluyuz, diğer insanların davranışlarından değil. Enerjimizi diğer insanların duygu, düşünce ve davranışlarının sorumluluğunu üstlenmeye yönlendirirsek kendi sorumluluğumuzu da diğerlerine veririz. Bu durumda değişim olanaksızdır.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.