Dünyanın Krizler Çağı’na denk gelmiş bir nesil olarak kendimizi güçlendirmeye devam ediyoruz. Son yazıda “Duygusal Dayanıklılık” tan bahsetmiş, ortaya çıkan krizler karşısında yıkılmamayı öğrenmiştik. Şimdi ise biraz da bu krizlerin içindeki fırsatları görebilmeyi anlatmak istiyorum. Eylem olmadan umut, umut olmadan da huzur olmuyor zira.
Krizlerin Doğası ve Algılanışı
Kriz kavramı, bireylerin ve toplumların düzenlerini sürdüren dinamiklerin bozulduğu anları ifade eder. Ekonomik, sosyal, çevresel ya da kişisel ölçekte yaşanan bu kırılmalar çoğunlukla kontrol kaybı, belirsizlik ve tedirginlik yaratır. Ancak tarihe ve insan davranışlarına baktığımızda krizlerin aynı zamanda önemli dönüşümlerin, yeniliklerin ve zihinsel sıçramaların başlangıç noktası olduğunu görürüz. Ama çoğunluk nedense bu zamanlarda pasif bir bekleyiş halinde, adeta donmuş gibi hareketsizdir. Fırsatı görenler ise bahsedilen sıçramaların ve dönüşümlerin mimarlarıdır. Mesela, Corona Pandemisi sırasında online alışveriş alt yapısı hazır olan firmaların büyüme trendi göstermesi bu bahsedilene iyi bir örnek olabilir.

Pasif Bekleyişin Psikolojisi
Kriz anlarında bekleme hâli yaygındır çünkü insan zihni, tehdit algısı yükseldiğinde risk almaktan kaçınır ve pasif bir konumda kalarak dışsal koşulların düzelmesini bekler. Bu durum kısa vadede güvenli görünse de uzun vadede hem bireysel üretkenliği hem de toplumsal ilerlemeyi yavaşlatır. “Pasif bekleyiş” olarak adlandırılabilecek bu zihinsel durum, mevcut sorunların derinleşmesine zemin hazırlayabilir. Tembelliğin bir alışkanlık haline dönüşmesi ise geri dönülemez bir döngünün başlangıcıdır çoğunlukla.
Belirsizliğin Açtığı Yeni Alan
Krizleri yalnızca yıkım anları olarak görmek, onların sunduğu potansiyeli gözden kaçırmamıza neden olur. Belirsizlik dönemleri, rutinlerin kırılmasını sağlar; bu da yeni düşünme biçimleri, yeni iş modelleri, yeni ilişkilenme şekilleri için alan açar. Bireyler için bu süreç, kullanılmayan yeteneklerin görünür hale gelmesi, önceliklerin yeniden düzenlenmesi ve davranışsal esnekliğin gelişmesi anlamına gelir. Bu alan konusunda meraklı ve esnek olabilen zihinler de haliyle fırsatları görmeye açıktır. Ama herkes için geçerli midir emin değilim çünkü insanlar kendi rahatlık alanlarında kalmayı risksiz ve dertsiz olarak görürler. Yeni maceralara atılmaya hazır olanlar da kendilerini ve insanlığı ileriye taşıyanlardır.
Proaktif Davranışın Dönüştürücü Etkisi
Araştırmalar, kriz dönemlerinde proaktif davranan bireylerin yalnızca daha hızlı toparlanmakla kalmadığını, aynı zamanda bu süreçten güçlenerek çıktığını gösteriyor. Proaktiflik, belirsizliğin içinde bile bir adım atabilme kapasitesidir. Küçük ölçekli bir eylem dahi zihinsel durağanlığı kırar, seçenek üretme yeteneğini artırır ve kişiyi pasif konumdan aktif konuma taşır. Bu aktiflik de beraberinde esnek davranabilmeyi getirir. Buradan da anlaşıldığı üzere donup kalmamak, harekete geçmek esas olandır.

Krizden Fırsata Geçişin Temel Bileşenleri
Krizleri fırsata dönüştürmenin temelinde üç kavram yer alır:
- Farkındalık: İçsel ve dışsal koşulları olduğu gibi görme becerisi. (Pratik yapmış olmayı gerektirir.)
- Esneklik: Alışılmış çözümlerin yeterli olmadığı durumlarda yeni yollar geliştirebilme kapasitesi. (Genellikle yaratıcılık gerektirir.)
- Harekete Geçme: Belirsizliğe rağmen kontrollü, küçük adımlarla ilerleyebilme cesareti. (Öz güven gerektirir.)
Bu üç unsur bir araya geldiğinde kriz, kişiyi edilgenlikten çıkararak bir dönüşüm sürecine sokar. Bu nedenle krizler, yalnızca yaşanan kayıpların değil, aynı zamanda ortaya çıkan yeni seçeneklerin de ifadesidir. Fakat yukarıdaki beceri setinden de anlaşıldığı üzere kişinin kendi üzerinde çalışmış olması gerekliliği esastır. Çünkü kendini ve sınırlarını tanımayan bireylerin dönüşüm için hevesli olması gibi bir durum sıklıkla söz konusu değildir. Toplumumuzda hâkim olan; “böyle gelmiş böyle gider”, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışlarının kırılması ancak bahsi geçen insan topluluklarının kritik eşiği geçmesi ve bilinçleri dönüştürmesiyle mümkün olacaktır.
Seçilebilir Bir Duruş Olarak Dönüşüm
Krizler kaçınılmazdır, fakat kriz karşısındaki duruş seçilebilir. Pasif bekleyiş alışkanlığı sürdükçe hem bireysel hem toplumsal potansiyel âtıl kalır. Oysa kontrollü, bilinçli ve ölçülü adımlarla ilerlemek, krizlerin içindeki fırsatları görünür kılar. Dönüşüm ihtiyacı en çok zorluk anlarında belirginleşir ve bu da krizleri, doğru okunduğunda, gelişimin katalizörü hâline getirir.
Öyleyse yılmak ve şikâyet etmek yerine, harekete geçelim! Fırsata dönüşecek; iklim krizi, gıda krizi, ekonomik krizler ve niceleri bizi bekliyor ne de olsa.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

