Beslenme

“Bana sağlıklı yaşamayı öğret”

Sağlıklı yaşamak farkındalığı son yıllarda hep gündemde. Ama biz bir şey yapamadan her şey olsun bitsin istiyoruz. “Önce dahil et, renklendir, gökkuşağı tabakları hazırla. Strese giriyorsan nefesi dahil et. Uykunu bir saat uzat. Yavaş yavaş denge oturacaktır” diyor sağlık odaklı yaşam koçu Goncafem Başçelik. 

Son yılların en büyük tartışmalarından biri; neyi, nasıl yiyeceğimiz. Kimisi sağlıklı beslenmeyi takıntı haline getiriyor, kimisinin hiç umurunda değil, kimi de sağlığa niyet edip ilk üç gün kendini zorlayıp gerisin geri hamur işine, cipslere dönüyor. Çözüm her konuda olduğu gibi sağlık konusunda da okuryazar olmak aslında. Bir de denge. Fonksiyonel Tıp Yaşam Koçu Goncafem Başçelik’le kimyasalsız bitki ve filiz üreticiliğinden başlayıp sağlık odaklı yaşam koçu olmasına uzanan süreci, verdiği eğitimleri konuştuk. Ve tabii ki temiz beslenmeyi ve fonksiyonel gıdaları. 

Fonksiyonel gıda ne demek? 

Makrolar; protein, yağ, karbonhidrat dışında mikrolar yani vitaminler, minareller ve fitokimyasalların özelliklerini ön plana çıkararak besinlere dikkat eden bir yaklaşım diyebiliriz. Zerdeçal fonksiyonel gıdadır. Tabii zerdaçalı fonksiyonel gıda diye yemiyoruz. Sevdiğimiz için ya da iyi geldiğini düşündüğümüz için yiyoruz. Ama günün sonunda yaklaşım olarak fonksiyonel gıda tanımına girmesinin nedeni içindeki curcumin. Onun fonksiyonel gıdaya dönüşebilmesi için de mutlaka bir yağ bileşeni ve karabiberde bulunan piperine ihtiyaç var. Buna fonksiyonel gıda formülü diyebilirim.

Sen aslında reklamcıydın. Neden fonksiyonel beslenme ve sağlıklı yaşamla ilgili çalışmaya başladın? 

ODTÜ’de Endüstri Ürünleri Tasarımı okudum. Yaratıcılık tarafımı beslediği için de reklamcılığı seçtim. Reklamcılık kendi içinde zorlu olmakla birlikte aslında bir beyaz yaka mesleği. İçinde sizi tatmin eden çok şey olabilir; yaratıcı olduğunu düşünmek gibi. Ama günün sonunda çalıştığın yerin karlılığına bakılıyor, yaratıcılık da o karlılığa bağlanıyor. Zaman içerisinde sektördeki çarkları hissedip o çarkların da bana uygun olmadığını anlayınca benim için kopuş başladı. Yin yang gibi. Kendimi sorgulamaya başladım, “Beni ne mutlu ediyor? Hayatta neler için iyiyim?” Üretmeyi ve öğretmeyi çok sevdiğimi fark ettim. 

Ben senin brokoli filizi yetiştirmeye başladığın zamanı hatırlıyorum. İlk brokoli filiziyle başladın değil mi?

Evet. Eşim Dr. Ayhan Tokgöz’ün iç hastalıkları uzmanı bir hekim olmasının da büyük bir katkısı var yolculuğuma. Benim bu arayışım içerisinde üretici olma isteğimi bildiği için “Brokoli filizi son derece faydalı. Sen neden brokoli filizi üretmiyorsun?” dedi. Öyle başladı benim hikayem. Brokoli filizi üretmeye başlayınca bir yandan da araştırma sürecine girdim. Kapı kapıyı açar ya. Brokoli kansere iyi geliyormuş. Nedenmiş? Dönüp bakıyorsun 90’lı yıllarda Amerika’da John Hopkins Üniversitesi’nin bilim araştırma bölümünde yapılan çalışmalarda anlatılmış. Aslında brokoli, filiz halindeyken en yüksek koruma oranına sahip. Brokoliyi haşlayıp da yediğin zaman onu meşhur eden aktif madde ölüp gidiyor. Gerçekten faydasını anlamak için filiz halinde tüketmek gerekiyor. Araştırmalar okudukça, anlamak derdine girince o sırada karşıma fonksiyonel tıp çıktı. Fonksiyonel tıp yaklaşımının benim brokoli filizi üreticisi olarak hitap ettiğim insanların konusu olduğunu anladım. Fonksiyonel tıp ne bir alternatif tıp ne bir geleneksel tıp ne de Batı tıbbı. Aslında hepsinin birleşimden harmanlanmış ve kök nedeni bulmaya odaklanan bir tıp anlayışı. Bilimsel dayanaklara dayalı batı tıbbının araştırma ve tetkiklerini kendine kerteriz alıyor. Ama vücudu bir bütün olarak görüyor. Bütüncül yaklaşım içinde olunca ortaya stres faktörleri de dinlenme de uyku da mutluluk da giriyor. Bütün bir yaşam şekli diyebiliriz.

Bunun eğitimini mi aldın? 

4 yıldan beri yapıyorum. Üreticilikle başladı, arkasından eğitimler geldi. Eğitim hiç bitmiyor ki. 

Fonksiyonel tıbbı araştırdığım süreç içerisinde Amerika literatürlerini takip ediyordum. Orada sağlık koçluğu eğitimleri vardı. Cleveland Üniversitesi odaklı IFM’de (International Functional Medicine) eğitim almış birtakım doktorların Türkiye’de bunun girişimini yaptığını fark ettim. Fonksiyonel Tıp Platformu’nu kuran Dr. Mahir Atasoy’un öğrencisiyim. Onun açtığı ilk sağlık koçluğu modülünde bir yıla yakın eğitim aldım pandemi öncesinde. 

O eğitimde neler öğrendin? 

İnsan bedeni fizyolojisini, temel sistemlerin ileyişini, sağlıklı sindirim sistemi için olması gerekenleri, geçirgen bağırsak nedir, eliminasyon nasıl yaptırılır, eliminasyon çeşitleri, hastalık tiplerine göre yaklaşımlar, hastalıkların arkasındaki kök sebepler. Sonuçta bir literatür oluşmuş durumda. Hepimiz Haşimato hastalığının tiroid ile alakalı olduğunu  biliyoruz. Ama esas olarak Haşimato otoimmün bir rahatsızlık, kendi vücudumuzun kendi tiroid bezimize saldırması. Fakat bunu yaratan sebepler var. Bu sebepleri anlayıp öğrendiğinde bir Haşimato hastasını anlayıp ele alabiliyorsun. Fonksiyonel tıp hekimleri bunu yapıyor. Biz de o hekimlere hastanın yaşam şeklini düzenlemesi konusunda yardımcı oluyoruz. 

GÜNDE ON KUPA YEŞİLLİK YEMEK GEREKİYOR

Sen sağlığı yeniden mi öğrendin?  

Tamamen öyle oldu. Çünkü benim de birtakım rahatsızlıklarım vardı. O rahatsızlıkları aşmak için çözmem gerekenleri ben de biliyordum. Kilo vermek, egzersiz yapmak gibi. İnsanlar farkında olmadan o yola giriyorlar ama tam bir bilinçle olmuyor. Mesela gazlı içecek içmemeyi biliyoruz da bulgur yemeyi sağlıklı beslenmek olarak algılıyoruz ama herhangi bir otoimmün hastalığın varsa aslında bulgurun içindeki glütenin onu tetiklediğinden bihaber yaşıyoruz. Bir tabak taze fasulye yediğimiz zaman ben sebze yedim diyoruz ama aslında gerçek manada lifli beslenmek için sabahki yiyeceklerin yanında maydanozlu, dereotlu, rokalı bir yeşillik yememiz gerekiyor. Hatta günde on kupa yeşillik yemen gerekiyor. “Aman battı balık yan gider, gömülüyorum hamburgere” diyor mesela kişi ama o hamburgeri yerken yanında bir tas yeşillik, salata yerse onların içindeki lifin hamburgerdeki katkı maddelerinin vücuttaki etkisini minimize ettiği, kan glukoz seviyesinin ani iniş çıkışlarını düzenlediğinden habersiz yaşıyor. 

Bende de on kupa yeşillik yeme gerekliliği stres yarattı mesela şu an. Nasıl yiyeceğiz o kadar çok şeyi?

Öyle düşünmeyeceksin. Sabah kahvaltı yaparken zeytin, domates, biber yanına maydanoz, dereotu, reyhan belki turp belki havuç rendesi ile güzel bir salata yapabilirsin. Öğlen rahatlıkla kocaman bir yeşil salata yiyebilirsin. Akşam da taze fasulye, brokoli çorbası içtin diyelim, o zaman on kupayı rahatlıkla buluyorsun. Bardaktakilerin hepsini çiğ çiğ yediğini düşünme. Piştiği zaman küçülme oranları var. “Bende stres yarattı” diyorsun ya o zaman 10 kupaya tamamlamaya çalışma daha az ye ama mutlaka ye. Önemli olan bütünsel dengeyi bulmak, stres de istediğimiz bir şey değil.

Bunu organize etmek de zor bir iş.

Rutinlerini, alışkanlıklarını değiştirmen gerekiyor. Güzel bir salata ve köfte yedin, “Bugün sağlıklı beslendim” diyerek yapılacaklar listene bir tik atma işi olarak görürsen bu iş yürümez. “Hücrelerimi besledim” diye düşünürsen o zaman işe yarar ve zamanla o yöne doğru gidersin.

ORTAK SÖYLEM “SANKİ ÖNÜMDEN BİR SİS PERDESİ KALKTI” 

Bu yola girince ne gibi değişiklikler oluyor?

Bu yola girince daha iyi hissetmeye başlıyor insanlar bunu hissedince de “Ben daha önce ne yapıyormuşum?” diye hayıflanıyorlar.  Ortak söylem “Sanki önümden bir sis perdesi kalktı.” Farkında olmadan bir sis perdesi içinde yaşıyoruz ve onu hayatımızın bir parçası zannediyoruz. Halbuki daha dinç ve bilincimiz açık şekilde yaşayabiliriz. Bunu yaratan birçok sebep var. Glüten, beslenme, uyku… Zamanında işe alım yaparken günah çıkarma gibi olsun; başvuru yapanın “multitasking” olması çok önemliydi. Bugün anlaşıldı ki, aslında hiç özenilecek, hiç meziyet sayılacak bir şey değilmiş “multitasking” olmak. Bu her gün bungee jumping yapmakla aynı şey. Çünkü yüksek bir stres faktörü. Telefona bakarken toplantıyı da dinlerim yapılmaması gereken şey. Beynin hayatta tek bir şeye odaklanması gerekiyor. Meditasyonun hayatımızda bu kadar girmiş olmasının sebebi de bu. Meditasyon pratiklerinden sonra “multitasking” bir hayat yaşıyorsak pek bir yararı olmaz, yapmamamız lazım. 

Multitasking olmayalım tamam da bunu iş yaşamında nasıl sağlarız?

İş yaptığın anda omuz kaslarının gerildiğini hissediyorsan ve üstüne stres yükü geliyorsa, ateş basıyorsa durman, nefesle kendini o ortamdan çıkarman lazım. Bunu insanlar “Ben yogi değilim, niye meditasyon yapıyorum?” diyerek es geçmek istiyorlar. Fakat nefes doğumumuzdan ölümümüze kadar bizimle ama maalesef doğru kullanmıyoruz. Doğru nefesi herkesin öğrenmesi lazım.

“GÖZLEMCİ BİR KAMERA GİBİ DANIŞANIN HAYATINA GİRİYORUM”

Fonksiyonel tıbbın içinde neler var? Ben sana geldim beni nasıl yönlendirirsin?

Eğer doktor tavsiyesiyle gelmemişsen, “Bana sağlıklı yaşamayı öğret” diyorsan öncelikle zaman içerisindeki bütün tetkiklerini görmek isterim. Ben bir hekim olmadığım için tahlil yorumlama yetkim ve bilgim yok. Ama bildiğim birtakım kritik noktalar var. Bunun dışında hekimden danışmanlık alıyorum; Prof. Dr. Zeynep Tartan hocadan ya da eşim Ayhan’dan. Eğer majör bir konu varsa hekime yönlendirme yapıyorum. Yoksa kişi sadece sağlıklı yaşamayı öğrenmek istiyorsa o zaman adım adım ilerliyoruz. Öncelikle bir hafta boyunca hayatını gözlemliyorum. Ne yiyor, ne içiyor, kaçta yatıyor, nasıl bir işe sahip, nasıl bir aile yaşantısına sahip, egzersiz yapıyor mu, yapmıyor mu? Gözlemci bir kamera gibi onun hayatına girmeye çalışıyorum. Bunu WhatsApp’la, telefon konuşmalarıyla ve danışan kişiye defter tutturarak yapıyorum. Bir akıl defterimiz oluyor çalışma şeklimizde. Bazıları defteri çok iyi tutuyor bazıları ne yazık ki tutamıyor. 

Neden, bu kadar zor mu defter tutmak?

Tutmak istemiyor, kendini sabote ediyor. O defteri o kadar önemsiyorum ki çünkü hayatı boyunca benden koçluk alamaz ama hayatı boyunca o defter elinin altında olur. O defterde her şey yazar. Baştaki beslenme şeklinden itibaren zaman içerisinde benim yönlendirmemle geldiği nokta ve gün be gün hissettiği duygu. Nasıl uyandı, enerjik mi değil mi, kendini çok mu kötü hissediyor, lanet mi ediyor, yoksa içinde çiçekler mi açıyor? Bunu yazmasını istiyorum. Aslında kendine bir çeşit günlük tutuyor. Yeme, içme ve dışkıyla. Dışkı bizim için çok kritik önemde. Çünkü kişinin sağlığını çok net gösteriyor ve zaman içerisinde değişiyor zaten. Bir hafta bu şekilde gözlem yapıyorum. Tespitlerim üzerinden danışanımı yaşadığı dünyaya uygun bir şekilde yönlendirmem lazım ki benden sonra devam edebilsin. Büyük bir besin listesi içerisinde antijen dediğimiz besin gruplarını çıkartıyorum. Ama o besin listesi içerisinde “Ben bunu daha önce niye hiç yemiyormuşum” diyeceği şeyler de var. Onları da özellikle gösteriyorum ki aslında seçeneklerinin çok geniş olduğunu görsünler. Ve kişiye aslında bir oyun alanı bırakıyorum. Ben bir diyetisyen olmadığım için porsiyon hesabıyla ne yemesi gerektiğini söylemiyorum. Çünkü biz kalori hesabı yapmıyoruz. Antijen besinleri hayatından çıkardıktan sonra geri kalanıyla aslında kendisi, kendi tabaklarını yaratmaya başlıyor. 

HERKES DIŞKISINI TAKİP ETMELİ 

Dışkı takibi nasıl oluyor?

Herkes dışkısını takip etmeli, dışkıyı takip ettiğin anda sağlığınla ilgili bir fikre ulaşıyorsun. Biz numara konuşuyoruz ve bu numaralardan istediğimiz dört numara. Hep dört numarada olması gerekiyor. Lifini az tüketiyorsan beş numaraya kaçabilir ya da yoğun bir protein yediysen yukarı doğru kaçabilir ama aslında dört numara kerterizimiz. Zaman zaman üçle beşe geçebiliriz. Eğer ki yedi numaraysa bir sıkıntı var. Eğer devamlı bir numara yapıyorsan onda da sıkıntı var. O zaman sindirimle ilgili problemler ortaya çıkıyor, bunu anlıyoruz. Bu süreç içerisinde SİBO mu, IBS mi, kolit mi bunlar ortaya çıkıyor zaten. Bir hafta boyunca bana her gün notlarını gönderiyor sonra da haftada bir buluşuyoruz Zoom’dan ya da yüz yüze. O haftanın nasıl geçtiğini, onun potansiyel sabotajcılarını anlıyoruz. Yaşam koçluğunun birtakım tekniklerini kullanarak onun hayattaki farkındalıklarını arttırmaya çalışıyorum. Ve aslında günün sonunda bu program içerisinde ben onun bildiğin co-pilotu oluyorum. 

Sağlık koçluğuna yaşam koçluğu da giriyor o zaman. 

Bizimki sağlık odaklı yaşam koçluğu aslında. Yaşam koçu yönlendirme yapmaz, kilit sorular sorar ve birtakım araçlar kullanır onun kendini fark etmesi için. Fakat biz bir yandan da ciddi manada onu yeme, şunu yeme, bunu yapma dediğimiz bir danışmanlık veriyoruz. Esasında mix bir durum var burada. Sağlık koçluğunda iki şapkan olması gerekiyor. Bir çeşit hocalık yapıyorsun ve eğer bu kişide ciddi anlamda hastalık sorunu varsa gerçekten seni dinlemesi gerekiyor. Eğer ki terapi anlamında destek alması gereken bir danışanım olduğuna karar verirsem onu psikoloğa yönlendiriyorum. Yoga yapmaya ihtiyacı olduğuna inandığım birisi ise bu kişi, yogaya yönlendiriyorum. Beden psikoterapisti arkadaşım var ona yönlendiriyorum. Beden psikoterapisi insanın kendi ile yüzleşmesini ve konuları anlamasını sağlıyor.

Vegan beslenme ile ilgili ne düşünüyorsun? 

Aminoasitlerden oluşuyoruz ve vücut bunları düzgün almayınca büyük sıkıntı oluşabilir. Veganlığa çok saygı duyuyorum. Ama insan vücuduna ters bir yaklaşım.

Aminoasitler bitkilerden de alınmıyor mu?

Evet, bitkilerden de alabiliyorsun ama hayvansal beslenmemiz gerektiğine de inanan biriyim. Orada da temel yaklaşım canlıya zarar vermemek olduğu için kendisi de bir canlı olduğundan kendisine de zarar vermemesi gereken önlemleri alması gerektiğini düşünüyorum vegan beslenenlerin. O yüzden veganlığı seçen bir kişinin çok bilinçli olması gerekiyor. 

VÜCUDUMUZDAKİ BİRİCİK DÜZENİ HOMOSİSTEİN BİZE GÖSTERİYOR

Sen birçok eğitim veriyorsun. Şimdi de sağlık okuryazarlığı eğitimi vereceksin. Eğitimde ne anlatacaksın?

Sayfama gelen yorumlar sonucu bu eğitim kampını açtım. Nohut filizlendirmeyi anlatıyorum “Kaç kaşık nohut koyacağım?”, “Kaç kaşık su koyacağım?” gibi sorular soruyorlar. Sanki hamur işi tarifi alır gibi tarif almaya çalışıyorlar. Halbuki mantığını anlatmaya çalışıyorum, herkes kendi kendine yapsın istiyorum. Suyun ölçüsünün bir önemi yok, nohutun da. Oradaki temel yaklaşım bitki, tohum, canlanma, embriyo… Dolayısıyla filizlenmesi için gerekli ortam da bu diye anlatarak bir yaklaşım sunmak…

İnsanlar bilgi almaya çok alışmışlar ve arkasını araştırmayı düşünmüyorlar. Ama konu sağlık olunca olmuyor, mantığı kavrama lazım. Neden glüten yemiyoruz ya da az yemeliyiz? Kronik ya da otoimmün hastalığının glütenle ilişkisini anlaman lazım. Bunları anlatmak gerekiyor. Glütensizlik moda olduğu için yememeliyiz diye düşünüyor insanlar ama belki de yiyebilirsin. Aslında glüteni hayatından tamamen çıkarmak da sorun olabilir. Bünyeni anlaman lazım. Bu kamp insanlara bedenleri ile nasıl diyalog kuracaklarını anlatacağım bir kamp olacak.

Bunu nasıl yapacağız?

Bedenini okuyarak. Sen vücut ısını biliyor musun? Hasta olduğunu düşünüp ateşini ölçtüğünde 36.5 çıkınca, “Ben yüksek zannetmiştim ama değilmiş” diyebilirsin. Ama normal zamanda belki senin vücut ısın 35,5. Ve homosistein denen düzenin 35,5. Eğer öyleyse aslında 1° artmış vücut ısın. Ama genel geçer 36° diyorsak, yarım puan düşük ya da yüksek olması belki de bir şeydir. Bunları bilmek gerekiyor. Ateşin çıktı mı sorusunun cevabını genel geçer 36° kriterine göre yapmamak lazım. “Senin” ateşin çıktı mı? Onu anlaman lazım. En basit örnek bu okuryazarlık için. Ya da tetkikler.

Tahlillerimi her seferinde Google’lıyorum, ne yapmam gerek?

Kan grubu değerleri var, hormon değerleri var, karaciğer değerleri var. Bir kere onları anlaman lazım. Sonra da aile hekimi ya da doktorunla bunları konuşman gerekiyor sonrasında da ne yapılması gerektiğini ben bu eğitimlerde anlatıyorum sağ olsun Ayhan sayesinde tabii ki. O değerlerden hangilerini takip etmen gerekiyor. Mesela standart bir checkupta homosistein bakılmaz. Ama ona mutlaka bakmamız gerekir çünkü o bizim İsviçre saatimiz gibi. Vücudumuzun herkesin bilebileceği bir İsviçre saati düzeni var. O biricik düzeni homosistein bize gösteriyor aslında. Ve bunu da sağlıklı olduğun genç yaşlarda öğrenirsen eğer ilerleyen yaşlarda o homosisteinin bozulup bozulmadığını anlayabilirsin. Onun 7-8 bandında olması gerek. Checkup isterken homosistein de bakılmasını istiyorum diyeceksin.

Sağlık konusunu araştırmama rağmen bunu hiç bilmiyordum. 

İsviçre saati dememin sebebi mikron boyutunda çarklar da vardır çok büyük dişliler de. Mikronların hücre boyutunda olduğunu düşün orada bir şey yanlış gitmeye başladığı zaman bütün sistem bozuluyor. Sonunda da zaten kanser gibi büyük hastalıklar çıkıyor. Homosisteini bilmen lazım GGT’ni bilmen lazım. O da çok kritiktir, karaciğerin yağlanması ve karaciğerin fonksiyonlarının iyi olup olmadığının anlarsın. Bunları bildiğin zaman düzenli baktırdığında anlıyorsun ki neler yolunda, neler yolunda değil. Çünkü menopozda her şey değişiyor ve o değişen sabitlerinin nereye gittiğini anlaman gerekiyor. Menopoz öncesi bütün kadınların normal zamanlarında bütün hepsine bir ya da iki kere, iki ayrı zaman diliminde baktırması ve sabitlerini bilmesi gerekiyor. Çünkü o değişen sabitlerinin nereye doğru değiştiğini, gittiğini anlaman gerekiyor. 

Bir şey sağlıklı diye çocuğumuza yedirmeye çalışıyoruz ama sevmiyor. Ne yapmak lazım? 

Çocukta iki yaşından itibaren tat duyusu oturuyor. Eğer çocuğunuz iki yaşındaysa ve brokoli yemiyorsanız bir an evvel sizin de brokoli yemeye başlamanız gerekiyor. Benim öyle üretim tarafında abonelerim var. Sağlıklı beslenen bir anne baba, çocukları 1,5 yaşında brokoli filizi yediriyorlar. Çocuk şeker yer gibi “Brokoli filizi geldi yaşasın!” diyerek yiyor. 10 yaşından önceki süreç tabii bu. 

Şöyle taktikler var, mesela kükürtlü sebzeleri tüketmek için sitrus familyası kullanacaksın. Brokoli çorbası bol limonlu yapılarak içilebilir ya da smoothie yapıyorsun içine birtakım kükürtlü sebzeler koyuyorsun lahana ya da brokoli gibi. O zaman karışıma portakal ya da herhangi bir narenciye koyabilirsin ve onun kükürdünün tadını bastırabilir mesela. O zaman çocuk algılamaz, anlamaz ve bir şekilde onu yer. Kişiye özel ve duruma özel tavsiyede bulunabilirim ancak.

KISA KISA….

Kimchi nedir?

Korelilerin fermente turşusu.

Lahana havuç, taze soğan, zencefil, sarımsak soğan, elma, armut. Koreliler deniz ürünü kullanıyor, ben burada denedim insanlar beğenmediler ağız tadımıza uymadı ben de deniz ürünlerini çıkardım mesela.

Peynirsiz yaşam mümkün mü ya da peynirsiz yaşam olmalı mı?

Mümkün. Eğer otoimmün ya da kronik hastalığın varsa peynir ve süt ürünleri ile ilişkine bakman gerekiyor. Eliminasyon yaparak bakabilirsin buna. 

Kale ülkemizde yoktu kale de üretmeye başladın. Kale neden bu kadar meşhur bir sebze oldu?

Kalenin fito bileşenleri çok yüksek. Lahana da çok iyi ama bu koyu yeşil yapraklı bir sebze. İçinde lutein adı verilen göz sağlığımıza çok yararlı olan besin grubu var. K vitamini çok yüksek. Ama kale almak zorunda mı herkes, hayır. Kara lahana yesinler, brokoli yesinler karnabahar, yesinler zaten kalede olan onlarda da mevcut. Alternatif bir sebze kale. Ama düz maruldansa kale salatası yemek çok daha sağlıklı

Kenevir tohumu neden önemli bir besin haline geldi?

Yüksek proteinli bir tohum ve özellik olarak yağlı tohumlar içerisinde. Yüksek proteinden dolayı beyin fonksiyonlarında ve hücre bazında ciddi anlamda fayda sağlayan yağ asitleri içeriyor. Hücresel fonksiyon bozuklukları yaşayan kişilerde kullanmak iyi oluyor. Özellikle yaşlı kişilere kenevir tohumunu çok öneriyorum. Çünkü onlar yağlı yiyeceklerle ilişkilerini zaman içerisinde azalttıkları için bir avokado yemeleri, hindistancevizi sütü kullanmaları ve kenevir tohumu yemeleri sonucunda beyin fonksiyonlarında ciddi düzelmeler olabiliyor. Fibromiyalji hastalarında da kenevir tohumu yararlı olabiliyor.

Kaç öğün yiyelim?

Hiçbir şeyi abartmaya gerek yok. İki öğün beslenmeyi öneriyoruz eğer ki Tip 2 diyabet sorunu yoksa. Onların da basamak basamak iki öğüne düşmeleri gerekiyor. İnsülin direnci ile ilgili sorunları olanlar dışında temel olan iki öğün arasına beş saat koy, akşam yemeğine de yatmadan önce beş saat koy. Bunu uygulayan herhangi bir kişi son derece sağlıklı beslenir. 

Sosyal toksin nedir? Şu an ülkemizde çok zor bu ama nasıl kaçarız? Kaçabilir miyiz?

Mindfulness denen bir yaklaşım var. Doğru anlaşılamıyor. Basit yöntemlerle yaptırmaya çalışıyorum yoksa büyük eğitim paketleri haline gelmeye başlıyor. Gökyüzünü seyretmek, yaprakların yapısını incelemek, toprakla haşır neşir olmak. Evinde toprağı olan bir saksı çiçeğin olsun, ona her gün bak. O toprağı elinle, parmağınla biraz havalandır. Eğer ben çiçek bile bakamıyorum, öldürüyorum diyorsan hayatla ilişkinle ilgili bir problem var demektir. Buna dön bir bak, neden o çiçeğe özen göstermiyorsun. Ona özen göstermiyorsan kendi vücuduna hiç özen göstermiyorsundur, fark et. Onunla biraz konuş. Burnundan derin nefes alıp verebilirsin. Bunları yapabilirsin. Çünkü trafiği, ekonominin kötü gidişini, işsiz kalma endişeni sen tek başına halledemezsin. Ama senin halledebileceğin başka şeyler var kendi vücudunla ilgili. 

Sağlıklı yaşam takıntısı hakkında ne düşünüyorsun?

Onun sonu ortareksiyaya bağlanıyor. Bu da ciddi anlamda kaçındığımız bir şey. Wellness kültürünün yarattığı bir şey bu son dönemde. Her anlamda süper hijyenik yaşamak mümkün değil. Biz de böyle yaşamalısın, böyle yaşayamıyorsan sende bir sorun var duygusu da yaratmak istemiyoruz. Bunun dengesini kendi içinde bulacaksın. Yoksa sabah kalktım “kahve içme” demişti kahve içmeyeceğim, “peynir yeme” demişti peynir yemeyeceğim diye düşünürsen kaçınmak istediğin stresten daha büyük bir strese sahip olursun. Bu da iyi bir şey değil. Bakış açımızı farkındalıkla kendimiz, kendimize göre inşa etmemiz ve bunu yaparken de hayatımıza mor renkli sebzeleri sokmamız gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Sadece onu yemekten bahsetmiyorum. Önce dahil et, renklendir, gökkuşağı tabakları hazırla. Çıkarmadan önce dahil et. Stres oluyorsa nefesi dahil et. Uykunu bir saat uzat. Zaten yavaş yavaş denge oturacaktır. 

50 yaşından sonra başka bir hayat nasıl mümkün? 

Biz zamanında bir şey öğreniyoruz, üniversiteden mezun oluyoruz. O bilgi üzerine hareket ediyoruz ve hayat kuruyoruz. Ama hayat öyle bir şey değil ki, her gün yeni bir şey öğreniyorsun. Bu yaştan sonra tamamen hayatımı değiştirmek, yepyeni bir sektörde yepyeni bir bilgiyle sıfırdan bir şeyleri inşa ediyor olmak bende inanılmaz bir enerji katlaması yarattı. Aslında emeklilik planlaması yapacak yaşlardayken tam tersine yepyeni bir enerjiyle tekrar hayata başlamış gibi hissediyorum. Yeni bir şey öğrenmek bir insanın kendine bilgi katmasının dışında yaşam enerjisi olarak da çok önemli bir şey. Hediye yani. 

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Sinem Gündem
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünden mezun oldu. 22 yıldan bu yana televizyonların haber merkezlerinde çalıştı, haber programları çekti. En büyük tutkusu yazmak ve soru sormak.