Kitap

Bi müsaade et delireyim

Işık Korkunç ile Edisyon Kitap etiketiyle okurla buluşan ilk romanı “Bi’ Müsaade Et Delireyim” hakkında konuştuk.

Işık Hanım, ilk romanınız “Bi Müsaade Et Delireyim” geçtiğimiz günlerde Edisyon Kitap etiketiyle okurla buluştu. Romanınızın adıyla başlayalım isterseniz.

Romanımın adı bir isyan cümlesi aslında. Yaşadığımız şu kaotik günlerde, sosyo-kültürel deformasyon ve ekonomik kriz yaşanırken hiçbirimizin durup da kendini dinlemeye, kendine vakit ayırmaya vakti bile yok. Bu bağlamda delirmeye bile vaktimiz yok demeye çalışıyorum. Delirmeyi burada metafor olarak düşünebiliriz.

Romanların başlangıç ve sonunu yazmak zordur. Siz, romanınızın başlangıç ve sonunu nasıl yazdınız?

Romanımın başlangıç bölümü, çoklu anlatıcılı bir hikâye çalışmamdı. Tabii ki romana dönüştürmeye karar verdikten sonra ilk bölümde hikâyenin gidişatına göre çokça değişiklik oldu. Başlangıçta kapsamlı bir sinopsis hazırladım, her bir bölüme dair notlar aldım. Kitap, toplamda on altı bölümden oluşuyor ve hepsini isimlendirdim. Bölüm isimleri her bir bölümün de anahtar kelimesi mahiyetinde. Kitabı parçalı da yazdım diyebilirim bir bakıma. Bir bölümü yazarken gidip öteki bölüme dair notlarımı da yazıyordum. Bu detaylı çalışmayı yaparken daha ortalarına gelmişken romanımın sonu da belli oldu.

Yalnızca kişiler, hikâye ve kurgu değil, dil için de özenle çalıştığınızı düşünüyorum, ilk kitabınızda kendinize özgü biçeminize dair izler belirgin. Romanınızın dil ve anlatımı için nasıl bir yöntem izlediniz?

Tamamıyla iç seslere odaklandım. Karakterlerimi dışarıdan bakış açısıyla yazmanın yanında, iç dünyalarında neler olduğuna da önem verdim. Yazının bir ses ahengi olması benim için önemliydi. Bu yüzden iç monolog ve bilinç akışına çokça yer verdim. Kullandığım teknikler arası geçişlerde ses uyumu ve konu bütünlüğünü birlikte yakalamaya çalıştım.

Romanınızda merkez mekân, bir psikiyatri kliniği. Kişilerin duygu, davranış ve diyaloglarının mekânla ilişkisinden hareketle atmosferin oluştuğunu ve öyküde kişilerin ruh haline bağlı olarak da atmosferin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ne dersiniz?

Kesinlikle haklısınız. Özellikle ana karakterimin psikolojisi kitabımın atmosferini belirliyor ve onun ruh haline göre hikâyenin akışı şekilleniyor.

Anlatım teknikleri olarak gösterme ve yer yer anlatma, monologlar, bilinç akışları ve diyaloglar ön planda. Daha ilk bölümde bu kadar yoğun tekniği bir arada kullanarak risk aldığınızı düşündünüz mü?

Bu anlatım tekniklerini kullanarak risk aldığımın farkındaydım. Ancak kullanmayı çok sevdiğim teknikler bunlar ve daha önce yaptığım hikâye çalışmalarında üzerlerinde bolca çalıştım. Okura farklı bir perspektiften bir roman sunmayı hedeflediğim için severek ve isteyerek aldığım bir risk bu. Bu teknikleri bir arada yoğun bir şekilde kullanırken anlaşılır olmalarına ayrıca çok özen gösterdim.

Merkez karakterler: kadın ve psikiyatr Miraç. Yan karakterler: Miraç’ın asistanı Nazmiye ve üniversiteden hocası, kadının abisi ve terapi için sıra bekleyen adam. Romanınızın merkez karakterlerinin temel özellikleri hakkında neler söylemek istersiniz?

Konu bir psikiyatri kliniğinde geçiyor ve depresyondaki ana karakter etrafında toplanan doktor, asistanı ve öbür hastalarla bahsettiğiniz karakterlerden örülü bir hikâye. Temelde psikolojik bir buhranı anlatırken hikâye aslında herkesin yer yer yaşadığı varoluşsal sıkıntıları irdeliyor. Her karakter bir yerde ötekini aynalıyor. Aslında ne kadar birbirimize benzer ve bir o kadar birbirimizden farklı olduğumuzun hikâyesi bu. Bunun yanı sıra delilik metaforu adı altında bütün ötekilerin hikâyesi.   

Romanınızın en belirgin anlatım tekniği, iç konuşmalar. İç konuşmalar yazıda önemli bir olanaktır ancak yazma biçimimizi dikkate alarak. Biz olan biteni aklımızdan nasıl geçiriyorsak, nasıl düşünüyorsak yarattığımız karakterler de öyle olmalı. Anlatım sorunları yeni ortaya çıkan biçimlerle birlikte daha da karmaşıklaşır, problemler artar. Ne dersiniz?

İç konuşmalar karakteri de salt ortaya koyan bir teknik olduğu için hem tutarlı hem de her bir karakterde öznelleşmesi gerekiyor. İşin karmaşık kısmını oluşturan konu bu. Her karakterin kendine özgü bir iç konuşması olmalıyken öbür karakterlerden de ayrışması gerekiyor. Bu özel durumun matematiği düzgün kurulursa karmaşa ve problemlerin ortadan kalktığını düşünüyorum.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Serkan Parlak
1975 yılında Bilecik'te doğdu. Ankara Üniversitesi D.T.C.F. Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Derlediği "Başka Semtin Öyküleri" adlı öykü kitabı Bilgi Üniversitesi Gençlik Çalışmaları Birimi, ilk romanı “Ormanın Kıyısı” Roza Yayınları , “Kasabadan Kente Doğru, Cemil Kavukçu Öykücülüğü” adlı derleme deneme-inceleme kitabı ise Günce Yayınları tarafından yayımlandı. Editör ve düzeltmen olarak yaklaşık kırk kitabı yayına hazırladı. Gazete kitap tanıtım eklerinde -Radikal Kitap, Akşam Kitap- dergilerde -Notos, Varlık, Roman Kahramanları- 2015 sonrasında ağırlıklı olarak dijital mecralarda -Oggito, edebiyathaber, kitaphaber, literaedebiyat, k24kitap, edebiyatburada- kitap tanıtım, eleştiri, inceleme, deneme ve çağdaş sanat yazıları yazdı. Halen İstanbul’da yaşıyor, MEB’de Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak çalışıyor. Defne’nin babası.