Farkındalık

Destek istemek, destek vermek ya da hiçbiri

Hemen her gün cümlelerimizin içine sığışan bazı kelimeleri durup düşünmeye ne kadar vaktimiz oluyor? Biraz üzerine emek harcamak bizi daha dengede yapar mı? Bu kez “birlik” ve “destek” kavramlarının anlam bilimi üzerinden inceliyor, günlük hayattaki karşılığından dersler çıkarıyoruz.

İnsanoğlu sosyal bir varlık ve etkileşime girip, ilişkiler kurdukça mutlu oluyor. Bunu Corona pandemisinin bizleri eve kapattığı, yakınlarımızla fiziksel teması minimuma indirdiğimiz zamanlarda daha da iyi anladık. O halde ilişki kurmak, etkileşimde bulunmak, birlikte bir şeyler yapabilmek doğamızda var. Yazdığım yazıları diğer mecralardan takip edenlerin de bildiği üzere benim hayat temam: Birlik. Yaptığım her şeyi bu kavramı hakkıyla anlatabilmek için yapıyor ve bunu hizmet biliyorum.

O yüzden bu yazıda da “Birlik” kavramına çok hizmet ettiğini düşündüğüm, son zamanlarda beni de çok mutlu eden bir deneyim üzerinden, herkesin çok duyduğu ama uygulamada pek de istekli olmadığı bir kavramı inceleyelim istiyorum. Bu kavramın adı: “Destek”

Uzunca bir süredir Mümkün Dergi’de kavramları anlam bilim üzerinden inceleyip, pratik yaşamdaki yansımalarını dilim döndüğünce anlatmaya çalışıyorum. Bu sefer de kuralı bozmayalım ve ilk olarak TDK’ya başvuralım:

Destek (Farsça):

1. (isim, askerlik) Bir birlik için sağlanan yardım veya koruma.

2. (isim, mecaz) Maddi ve manevi yardımcı, dayanak:

“Kızardı, söylenirdi ama gene de tek desteği oydu hayatta.”

– Orhan Hançerlioğlu

3. (isim, mecaz) Yardım.

İşimize yarayacak anlamları listeledim. Buradan hareketle, her insanın hayatında çeşitli defalar desteğe ihtiyaç duyduğunu hatırlatmak istiyorum. Daha bu dünyadaki ilk anlarımıza doğarken doktorun desteği, ilk adımlarda annemizin desteği, okula başladığımızda öğretmenimizin desteği gibi… Özetle insan, diğer hayvanlar gibi doğar doğmaz içgüdüsel bir yerden hayata uyum sağlamıyor. Destekle, öğrenerek ilerliyor. Sonra bir şeyler oluyor ve bazılarımız destek almayı bir zayıflık olarak görmeye başlıyoruz. Bazılarımız da desteklemenin kendinden bir şey kaybettireceğine dair yanlış inançlara kapılıyoruz. İki davranış türü de bana göre hayatlarımızda kronik davranış bozukluklarına yol açan büyük birer sorun.

Tam burada ne oluyor?

Kendi gözlemlerimden hareketle birkaç tespitimi yazayım:

Biliyorum ki bu kişilerin en büyük korkuları, reddedilmek. Halbuki yardım talebini yönelttiğimiz kişi bizi reddetse bile evren bu çağrıyı duyuyor. Doğru insanı bize gönderiyor. Bunu hep hatırlamak lazım.

Yardım almayı, destek istemeyi zayıflık olarak görenler genelde dışarıdan çok güçlü görünen, kırılgan ve duygusal kimlikler. Aciz duruma düşmek onlar için kabul edilemeyecek, gurur kıran bir durum gibi algılanıyor. Onlar hayatları boyunca beklentilerle hayatlarını ıstıraba çeviriyor ve genelde yalnızlaşıyorlar. Seslendirilmeyen bir ihtiyaç, o ihtiyacı giderebilecek kişiyi bir türlü bulamıyor çünkü. Biliyorum ki bu kişilerin en büyük korkuları, reddedilmek. Halbuki yardım talebini yönelttiğimiz kişi bizi reddetse bile evren bu çağrıyı duyuyor. Doğru insanı bize gönderiyor. Bunu hep hatırlamak lazım.

Desteklemekten korkanların ise büyük ölçüde kaybetme korkusu var. Bu korku genelde kendinden bir değer kaybedeceğine, diğerinin yıldızını parlatırken kendinin eksileceğine dair yanlış bir inanç. Halbuki evren ne kadar sınırsız, kaynaklar ne kadar bol ve herkesin kısmeti kendine has. Kısmet asla engellenemez! Bunu bilmeyenler için hayat ne büyük bir cehennem.

Hatta ve hatta bütünün hayrını düşünüp, kendinden vazgeçenler daha büyük planlarda büyük kısmetlerle onurlandırılırlar. Bu da kimi kadim kaynaklara göre değişmez bir yasadır. Kişisel gelişim ile uğraşan çoğu insan evladı da teorik olarak bilir bunları ama ne hikmetse uygulamada egomuzu ehlileştirdiğimiz ölçüde bütünün hayrını ön plana alır, kendimizi olana teslim ederiz. Yoksa içerideki açgözlü maymun, “önce hep bana” der. Buraları hayatın içinde fark etmek lazım. Ne zaman rekabetçi ne zaman işbirlikçi davranıyoruz bakmak lazım. Sinerjinin gücünü matematiksel olarak anlayan zihnin, kalbini “bütün” için yumuşatması lazım.

Sıklıkla yukarıda bahsettiğim bu iki grup birbiriyle iletişime geçemediği için gereksiz, çocukça kırgınlıklar oluşuyor toplumumuzda. Bunu toplumsal bilinç konusunda çalışan koç kimliğimle söylüyorum. Atölyelerde, danışanlarda çok fazla duyduğum bir motif. Halbuki ne kolay, yardım istemek! İstememize rağmen yardım alamıyorsak da kırılmadan, “en azından denedim” diyebilmek. Çünkü kapanan bir kapının ardından on tane yeni kapı açıyor evren. Deneyenler bilir. Ne kadar mutluluk verici bir şey, bir başka kardeşini desteklemek. Onun mutluluğunda pay sahibi olmak… Çünkü iki kişinin oluşturduğu o eşsiz yaratım biricik ve büyüleyici bir şekilde evrenin bütününe hizmet ederken, hiç düşünmediğimiz kalpleri şifalandırıyor. Biz insanlar her türlü düşüncemiz ve eylemimizle farklı farklı yaratımlar içinde bulunurken bunların büyük resimdeki etkilerini hayal edemeyecek kadar aciziz maalesef. Çok bilinmeyenli bir denklemin, tek bir parametresi olarak, sonucu değiştirebilecek güce sahip olduğumuzu bilseydik hayatlarımızda neler değişirdi acaba?

Benim deneyimime gelirsek;

36 yaşında iyi giden bir kariyeri sonlandırıp, yazar olmak ve toplumla meselemi çözümlemek için yola çıkmıştım. Bin bir deneyimin sonunda, altı koca yılın içinde, eve iki ayrı köşede yazan, yayınlanmış bir romanı olan ve de sosyal dijital platform kurmuş bir kadın olarak dönüyorum. Tabii maceram bitmedi hatta yeni başlıyor. Sadece ilk romanım yeni yayınlandığı için, çok önemli bir kilometre taşını arkamda bırakmış hissettiğimden dönüp bir ardıma, geçmişin muhasebesini yapmak istedim. Çünkü hepsini başkalarının destekleriyle ve bana inançlarıyla yapabildim. Hepimiz bu kadar şanslı olamayabiliyoruz, farkındayım.

Beni dışarıdan bakıldığında çok şanslı biri gibi gösteren ve bugünümü inşa eden bazı kritik özelliklerim var. Kendi üzerinde çalışan biri olarak bunları bu köşeden hepimiz için bir çalışma konusu olarak sunmak istiyorum. Böylelikle desteklenmenin önemini anlatabilirim. Kimler, kimleri hangi durumlarda destekliyor anlaşılır kılabilirim.

2016 yılında kurumsal hayattan ayrıldığımda aklımda tek bir şey vardı: “yazar olmak”.  Bu konuda çok nettim ama nereden başlayacağımı bilmiyordum. 2015’teki hayat değiştiren vizyonumdan beri eğitim alıyor, atölyelere gidiyordum ama kendimi yine de bu konuda çok yalnız hissediyordum. Desteğe ihtiyacım vardı. Evren içsel çağrımı duyduğundan karşıma bana yardımcı olabilecek insanları çıkarıyordu. Çıkarıyordu çıkarmasına da eğer kendini doğru ifade etmez ve tam hangi konuda yardıma ihtiyacın olduğunu anlamaz ve talep etmezsen, ışık hızıyla o insanları hayatından da çıkarabiliyordu. Ben bunu çok şükür ki çabuk anladım. Analitik de bir insan olduğum için güçlü yanlarımı bildiğim kadar, desteklenmesi gereken yanlarım konusunda da kendimden haberdardım. Bu noktada mühendislerin çok iyi bildiği SWOT¹ analizini kendiniz için yapmayı şiddetle öneriyorum. Şimdi önümde bir yol vardı. Ya hedeflerim için yardım isteyecek, kendimi olduğu gibi ortaya koyarak, çalışkanlığımla, azmimle, tutkumla alanda kalacak ve ustalarla, kardeşlerle yol alacaktım ya da kendi başıma debelenip debelenip bir arpa boyu yol alamayacaktım. Hedeflerine ulaşmak isteyen her insan gibi ben de ilkini seçtim. Bunu yaparken hep açık ve şeffaf ilişkiler kurdum. Nezaketle ve samimiyetle kendimi ifade edip, yardım ricasında bulundum. Reddedildiğim hiç olmadı. Belki istediğim kadar desteklenmediğim durumlar olmuştur ama bu kimsenin suçu değil, olması gereken. Her birinin içerisinde öğrenilmesi gereken dersler vardır, öğrenmişimdir. Hayata bunun için minnettarım.

Neden hayat böyle?

Hayatın kendi içinde muhteşem bir dengesi var. Kahramanca cesaretle yola çıkanlar her zaman sistem tarafından da destekleniyor ama kimimiz bunu bazen görmemeyi ve nankörce davranmayı seçiyoruz. Oysa hayat tam da ihtiyacımız olan dersleri öyle bir önümüze seriyor ki hatta inanmazsınız bu durumları kendimiz, kendi gelişimimiz için yaratıyoruz. Daha yüksek yaşam planlarında bizimle aynı anda var olan yüksek benliğimiz o yolları bizim için çok önceden belirleyip, belli noktalara hatırlatıcılar da koyuyor. Sezgimizle ne kadar bağlantıdaysak hepsini görüyor öğreniyoruz. Ama önce kibirden kurtulup, yardım istemeyi öğrenmek, “Birlik”i anlayabilmek için bir arada hareket edebilmeyi deneyimlemek gerekiyor. Bu her iki tarafa da müthiş bir ruhsal gelişim fırsatı sunuyor. Destekleyen, desteklediğinin gelişiminde, mutluluğunda pay sahibi olduğunu gördükçe gururlanıyor. Desteklenenin başkalarının onun yolundaki katkısını anlayıp onurlandırması ise minnet ve şükür duygularını öğrenmesine yol açıyor. Bütün bu yanlarıyla destek ve paylaşım kültürü bizleri daha çok “bir” ediyor. O yüzden lütfen, birisi sizden yardım istediğinde bir kez daha etraflıca düşünün. Sessiz yardım çığlıklarına da hassas olun ve en azından “senin için ne yapabilirim? “diye sorun. Ondan sonrası serbest seçim alanı…

Tüm sevgimle.


¹ SWOT analizi Türkçe kısaltma olarak GZFT olarak nitelendirilen, kişinin kendisinin veya bir işletmenin, güçlü ve zayıf yönlerini belirlemek ve dış çevrelerden kaynaklanan tehdit ve fırsatları tespit edip bunlara karşı önlem veya aksiyon almak için kullanılan bir analiz biçimidir.

İçerideki unsurlar: Strenghts: Güçlü Yönler, Weaknesses: Zayıf Yönler,

Dışarıdaki Unsurlar: Opportunities: Fırsatlar, Threats: Tehditler

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

nihan-uycan-ozen_
Yazar, sosyal girişimci…”Her yeni adımla kendine biraz daha yaklaşmış, yapmak istediklerini keşfetme yolunda ilerleyen bir ruh. Toplumda sosyal fayda yaratımını @kopruproject ile destekliyor.