İçinden çıkamadığım bir yün yumağının içindeyim. Karışmış rengarenk yünlerle çileyi çözmek istiyorum lakin çözemiyorum. Bu hikâyede sanık, tanık, yargıç koltuklarına bir oturuyor bir kalkıyorum. Hepinizin bildiği gibi iki ergen annesiyim ve günümüz kuşağı ebeveynlerinden biriyim. Birkaç kuşak geriden de gelince günümüz kuşağına ben de yetişmiş oldum.
İçinden çıkamadığım meselem şu: Özgür, kendi kararlarını kendisi verebilen, seçtiklerine saygı duyduğumuz ve daima desteklemeye ant içtiğimiz çocuklarımızı yetiştirirken ne zaman hayır demeliyiz? Kararlara destek olurken hayır demenin zamanı ne zaman olmalı? Onları onaylamadığımız kararlarında hayır kartımızı ne zaman kullanacağız?
Ergen psikoloğu ya da pedagog olmadığım için elbette bir yanım size sadece içini dökecek. Diğer yanım da istiyor ki bu yazıyı okurken benzer çıkmazları yaşayanlar varsa onlara yalnız olmadıklarını hatırlatayım. İnsanız ve hepimizin yaralı tarafları var.
BENİMLE BAŞLAMAMIŞ HER ŞEY
Ben ve benim jenerasyonum aile büyüklerine danışıp onay almadan kendiyle ilgili neredeyse karar veremezdi. Bu, öylesine bir donma halidir ki onaylanma beklentisiyle yetişkin olduğunuzda bile patronunuz, öğretmeniniz, arkadaşlarınız sizi onaylamadan ilerleyemiyorsunuz. Yıllarca ben ve benim gibiler bu hal içinde şifa ararken Mark Wolyn “Seninle Başlamadı Her Şey” kitabını yazdı. Bizler de yalnız olmadığımızı anladık bu kitabı okuyunca. Dedim ya çok dertliyim, neyse konuya dönelim.
Benim kuşağım, anne babası mutlu mu, huzurlu mu, sağlıklı mı diyerek uyanır sabahları. Emeklinin aylığı ev giderlerine yetmez bu nedenle ailesine destek olur. Dahası yoğun iş hayatı içinde bile hafta sonlarını annesi ile geçirmeye çalışır. Sonuçta o bana ömrünü vermiştir, ben bu kadarcık zaman ayırsam fazla mı yani? Annem üzülmesin, babam duymasın derken tüm üzüntüleri, dertleri, tasayı içine atar benim kuşağım. Hasta olduğunu bile söylemez, kendi kendine bakar. Kendini iyileştirmeye alışmıştır artık. İki parasetamol, bir battaniye ve zap yaptığı kumandasıyla yatar sadece.
BİZ SANDVİÇ KUŞAĞIYIZ
Aşağıdan gelen nesilden biraz bahsettik Şimdi gelelim yukarıdan gelen nesillere. Onaylanmayı beklemeyen, kendi hayallerini, hayatlarını özgürce tasarlasın istediğimiz bu kuşak; hayallere giden yolda yaşamsal ihtiyaçlarının kendileri tarafından karşılanması gerektiği konusunda sorumluluk hissetmiyor. Yani, barınma, sağlık, beslenme, eğitim ve sosyalleşme gibi tüm ihtiyaçlarının bizler tarafından karşılanıyor olmasından hiç rahatsız değiller. Rahat olsunlar elbette lakin ebeveynlerime benim duyduğum sorumluluğun bana karşı hissedildiğine dair bir algım da yok ki bu zaten istemediğimiz bir şey. Bir yanda üst soy bir yanda alt soy sandviç gibi sıkışıp kalmışız.
Aramızdaki alma verme dengesi ne zaman oturacak ve ben ne zaman iki jenerasyona sadece sevgi verebileceğim? Bu sorunun cevabını henüz bulamadım. Sizden gelecek tüm deneyimlere ve fikirlere açığım. Bunları benimle sebnemtoker@gmail.com adresinden paylaşabilirsiniz.
Sevgiyle
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.