pexels-artem-beliaikin-1319795_mod
Kitap

Eril ve Dişil Alanlar: Benim dengemi bozmayınız

“Tüm hayatımız, kendimizle, etrafla ilişkimiz, iş hayatımız, beslenmemiz her türlü konu eril-dişil denge sisteminin hâkimiyeti altında. Çoğu kişi savrularak, enerjisini doğru kullanmadan hayatını tüketiyor” diyen Didem Öztabak’la ilk kitabı ‘’Bilge Ay Cesur Güneş”i ve eril-dişil dengeyi konuştuk.  

Röportaj: Dilara Mete

didem_oztabakIMG_4044_mod

‘’Benim dengemi bozmayınız’’ diye sitem eder büyük şair Turgut Uyar, Denge* adlı şiirinde. Bütünlük ve uyum içinde tam bir denge halini kurmak zor, bozmak ise çok kolaydır. Bazen bir cümle, bazen bir bakış dengemizi sarsmaya yeter de artar. İnsan derin ve çok katmanlı bir varlık. Beden, ruh, bilinçaltı, duygu ve düşüncelerimizin ortaklaşa yönettiği bir hayat ideal halimizken bu katmanlardan sadece bir veya birkaçını kullanmak dengemizi bozabiliyor. Pek çok uyaranın olduğu bu yeni çağda eril-dişil enerjiler üzerinden dengeli olmayı, merkezimizde kalmayı kitabı “Bilge Ay Cesur Güneş”te anlatan Didem Öztabak Mümkün Dergi okurları için de samimi yanıtlar verdi.

Röportaj: Dilara Mete

Eril-dişil, karma, köklenme gibi konularda atölyeler yapıyorsun. “Bilge Ay Cesur Güneş” adında bir kitabın var. Üniversitede Latin dili ve edebiyatını yarım bırakıp Hindoloji okumuşsun. Merak ediyorum seni bu yola çıkaran etkenler nelerdi?

Ankara Koleji mezunuyum. Liseden mezun olacağım sene herkes harıl harıl ders çalışırken bana bu çaba çok anlamsız gelirdi. Ne olmak ya da ne yapmak istediğime neden bir sınav karar versin, gibi bir algım vardı. Bir taraftan da herkesin aynı şeyleri olmak, okumak istemelerine çok şaşırırdım. Muhtemelen de o zamanlar çoğu kişi bana şaşırıyordu. Latin dili ve edebiyatına girişimin de tatlı bir hikâyesi var. Lisede çoğu kişi ile o zamanın ünlü bir dershanesine hep birlikte gidiyorduk. O dershane matematik alt yapılı bölümler için uygundu. Ben o zamanlar bir kalıp olarak matematikten hiç anlamadığımı ve sevmediğimi düşünürdüm. Üniversite sınav tercihi zamanı geldiğinde, tercihlerin bir gece öncesinde annem, ben ve canım arkadaşım Aslı bizim evde benim hangi bölümleri yazmam gerektiğini konuşuyorduk. Aslı birden ‘’Sen matematikten bir yere giremeyeceksin. Yabancı dilden gir, İngilizce sınavıyla kazanman daha mümkün’’ dedi. Ben konudan o kadar uzak ve ilgisizim ki, “Tamam öyle yapayım’’ dedim. Annem ve Aslı İngilizce ile girilen okulları, bölümleri araştırmaya başladılar ve dil ve tarih-coğrafya fakültesindeki bölümlerden oluşan bir tercih listesi hazırladılar. Sınava son anda verdiğimiz kararla İngilizceden girdim ve Latin dili ve edebiyatını kazandım. Orada okurken mecburi seçmeli denen dersler vardı. Herhangi bir bölümün derslerini seçmeli olarak almak durumundaydın. Bana saati uyan ve adı hoşuma giden Hindoloji Anabilim Dalına ait dersleri seçmeli ders olarak almaya başladım. Hint Dilleri, Hint Dinleri, Hint Felsefesi…

Seçmeli olarak aldığım bölüm dersleri o kadar hoşuma gitti ki üç sene içinde Hindoloji Anabilim Dalının gramerler hariç tüm derslerini başarıyla tamamlamıştım. Hayatla ilgili sorgulamalarıma bana çok uygun cevaplar veren derslere katılma imkânı bulmuştum. Sonrasında da Latin dilini yarıda bırakarak üniversite sınavına tekrar girdim ve tek tercihle bilinçli olarak Hindoloji Anabilim Dalını okudum ve mezun oldum.

bilge-ay-cesur-gunes

“HER İYİNİN İÇİNDE BİRAZ KÖTÜ, HER KÖTÜNÜN İÇİNDE DE İYİ VARDIR”

Bildiğim kadarı ile Hindistan’a da gittin. Eğitimlerini de verdiğin eril-dişil enerji sistemi ile Hindistan’da mı tanıştın? 

Eril-dişil enerjileri daha öncesinde biliyordum. Yogaya ilk merak sardığım zamanlarda yoga içerisinde geçtiği kadarı ile öğrenmiş sonra da araştırmaya başlamıştım. O ilk merak sardığım zamanlarda eril ve dişil kavramları çok bilinen ve şu anki kadar konuşulan bir konu değildi. İçsel olarak konunun çok önemli olduğunu ancak eksik aktarıldığını hissediyordum. Eril sadece eril, dişil de sadece dişil olamazdı benim algıma göre. Zaten böyle olması Yin-Yang felsefesine aykırıydı. Her iyinin içinde biraz kötü, her kötünün içinde de iyi vardır. Bir kavram zıddı ile var olur felsefesi… Bu algıyı düşüne düşüne yedi yıl önce yapılandırdığım sistemi kurdum. Bir merkez alanımız var. Burada dengeli dişil ve dengeli eril alan birbirinin içinden akıyor ve sapmalar oluyor. Bünyede dengeli dişil alan azaldığında yıkıcı eril alana sapıyoruz ve merkezden uzaklaşıyoruz. Dengeli eril alan azaldığında ise pasif dişil alana saparak merkezden uzaklaşıyoruz. Kurduğum sistem, merkez ve merkezden sapmalar şeklinde işliyor. Nerelerde merkezden saptıysak, merkeze geri gelmek için de yöntemler, teknikler sunuyorum.

Dengeli dişil, dengeli eril, yıkıcı eril ve pasif dişil alan gibi tabirler kullandın. Bu tabirler kitabın “Bilge Ay Cesur Güneş”te de sıklıkla geçiyor. Henüz kitabı okumayanlar için basit bir anlatımla bu tabirler ne demek?

Ben yaklaşık 16 yıl önce eril-dişil alanlar üzerine kafa yormaya, düşünmeye başladığımda bu büyük sistemin sadece bu erildir bu da dişildir gibi adlandırılmasını içten içe eksik buluyor ancak bu eksikliğin ne olduğunu henüz tanımlayamıyordum. Soyut ve geniş düşünmeyi seven biri olarak eril ve dişil kavramlarını gün içinde düşünür ve hissini yakalamaya odaklanırdım. Bir gün aslında bu kavramların var olan alanlar olduğunu ve bizlerin o alanların içinden geçerek, o geçme-kesişme anında bulunduğumuz alanın tavırlarını dışa vurduğumuzu keşfettim. Sonra bunun üzerinde düşünmeye başladım. Hiçbir şeyin kesitli olmadığı enerji alanında bu erildir, bu dişildir demek işte tam olarak bu sebeple çok eksikti. Daimî olarak hareket ediyorduk, sabit bir alanda kalmıyorduk ve eksik olduğunu hissettiklerim bir anda bir şema gibi gözümde belirdi.

Alanlara isim koymam ve sistemi bu alanlar üzerinden anlatmam tam olarak bir anda oluştu diyebilirim. Dengeli eril ve dengeli dişil alan birbirinin içinden akarak merkez alanımızı oluşturuyor. Dengeli eril hareketli, net bir alan… Dengeli dişil ise sakin, yumuşak bir alan… Merkez alanda kişi sakinlikle de bir hareket içinde bulunabiliyor. Bu sebeple eksik bulduğum taraflar benim anlatımımla tamamlanmış oluyor. ‘’Hareket eril alana ait’’ dendiğinde bu eksik bir tanım oluyor. Merkezdeki dengeli eril alanın hareketi başka, yıkıcı eril alandaki kontrolsüz hareket tanımı bambaşka… Yıkıcı eril ve pasif dişil alanlar merkezden sapmaları ifade ediyor. Yıkıcı eril alanda dengeli dişil alan azlığı, pasif dişil alanda ise dengeli eril azlığı mevcut… Yıkıcı eril alana saptığımızda sabırsız, hep kendimizi haklı gören, her şeyi ben bilirim tavrında olabiliyoruz. Pasif dişil alana saptığımızda ise atalet içinde, erteleyici, motivasyonsuz hissedebiliyoruz. “Bilge Ay Cesur Güneş”te tüm bunları detaylı bir şekilde anlatıyorum. İlgisini çekenlerin okumasını çok isterim.

“Bilge Ay Cesur Güneş” bize ne anlatıyor?

Kitabımda ortaya koyduğum bir bakış açısı var. Yukarıda da girizgâhını yaptığım gibi eril-dişil denge sistemine kendi yarattığım bir çalışma sistemi ile yaklaşıyorum. Kitapta da bu sistemi detaylı bir biçimde anlatıyorum. Merkez dediğim alan, sapmalar ve bu sapmaların merkeze geri gelmek için ihtiyaç duyduğu çalışma teknikleri hepsi kitapta mevcut. Bu sistemi herkes öğrenmeli dersem abartmış olmam. Tüm hayatımız, kendimizle, etrafla ilişkimiz, iş hayatımız, beslenmemiz her türlü konu eril-dişil denge sisteminin hâkimiyeti altında. Çoğu kişi savrularak, enerjisini doğru kullanmadan hayatını tüketiyor. Bu sistem ve bu kitap bu tükenmeye bir dur demek ve hayatımızın sorumluluğunu elimize alma konusunda bir rehber olsun niyetiyle yazıldı.

Dişil ve eril dendiğinde çoğunlukla akıllara kadın ve erkek cinsiyetleri geliyor. Bu kitap kadınlara mı erkeklere mi hitap ediyor?

Evet, yıllardır oluşmuş öyle bir algı var. Eril ve dişil kavramları cinsiyetin çok ötesinde… 7 yıl önce eril-dişil denge atölyelerini ilk yapmaya başladığımda bu algıyı yıkmak için çok çaba verdim. ‘’Kadınlara nasıl pasif dersiniz?’’ gibi konuyu hiç bilmeyen kişilerin yorumlarıyla çok karşılaştım. Konunun cinsiyetten bağımsız olmasının en güzel örneği tüm alanların hem kadın hem de erkekte var oluyor olması. “Bilge Ay Cesur Güneş” hem kadınlara hem de erkeklere hitap ediyor.

Çok üzerinde durulmasa da Türkiye’de erkekler de baskı altında büyütülüyor. “Karı gibi gülme”, “Erkek adam ağlamaz” diyerek baskılanıyor, “Göster evladım amcana pipini” gibi cümlelerle de bedensel tacize uğruyorlar. Bu şekilde büyütülmüş erkekler büyüdüklerinde yıkıcı eril alana mı sapıyorlar?

Ben hem kız hem de erkek çocuklarının farklı bakış açılarıyla, hep başka baskılar altında büyütüldüklerini düşünüyorum ve gözlemliyorum. Öncelikle doğuştan sahip olunan cinsiyetle ilgili üzerimize bir sorumluluk yüklenmesi birinci baskı unsuru.

Erkeklerin yüceltilmesi kadınların daha aşağıda görülmesi başlı başına yıkıcı eril alan tavrının bir yansıması ve belki de iyi bir gözlemle bu tavrı daha çok annelerin devam ettirdiğini görebiliriz.

Bu baskı altında büyümüş erkek çocukları yetişkin görünümüne sahip olduklarında

-bilinç bazen bedenle eş zamanlı yetişkin olamıyor- ya erkek olmanın çok önemli, ayrıcalıklı olduğunu düşünerek kendini çok özel görerek yıkıcı eril alana ya da -bence çoğunlukla da- bu baskının altında ezilerek ‘’Ben bu kadar sorumluluğu alamam. O kadar da güçlü değilim’’ diyerek pasif dişil alana savruluyor. Sonuç olarak günümüzde merkezden savrulmuş erkek çocuğu algısında ya herkesi ezmek isteyen ya da onayını hep dışarıdan almak isteyen erkekler görebiliyoruz.

“ŞİDDET KADINLAR ARASINDA DA ÇOK YAYGIN”

Son yıllarda sayısı oldukça artan kadına şiddetin sebeplerinden biri de erkeklerin yıkıcı eril alana savrulmasından kaynaklanıyor olabilir mi?

Fiziksel şiddet yıkıcı eril alan savrulmasının tedavi gerektiren tavırlarından sadece bir tanesi…  Duygusal şiddet biraz daha pasif dişil alana savrulan bir kişinin başvurduğu bir şiddet türü… Duygularla oynayarak kendi istediğinin olması için manipülasyon yapma hali. Yani şiddetin türüne göre savrulma alanı değişebilir ancak net olan merkeze yakın bir yapının şiddete başvurma ihtiyacı hissetmemesidir. Senin sorunun cevabı ‘’Evet, tabii’’ olur ancak bu eksik bir cevap olur diye düşünüyorum. Şiddet kadınlar arasında da çok yaygın. Hem kadınlar birbirlerine hem çocuklarına hem de diğer ilişkilerine az veya çok şiddet tavrını yansıtıyorlar. Kadınların birbirini acımasızca eleştirmesi, çocuklarını diğer çocuklarla kıyaslayıp durması bunların hepsi şiddet. Benim baktığım yerden, kadın şiddeti dar bir yerden bakarak şifalanamaz. Toplumun her kademesini, ailenin her bireyini, okullardaki her öğretmeni kapsar ve herkesin eş zamanlı olarak şiddetsizlik üzerine çalışması gerekir. Yani şiddeti detaylandırsak birçoğumuz hem kendine hem de etrafına belirli seviyelerde şiddet uyguluyor. Sadece bir günlüğüne dikkatimizi şiddetsizliğe versek ve kendi şiddet söylem ve eylemlerimize baksak nasıl olur?

“DÜŞMANSIZLIK DİŞİL ALANIN EN SEVDİĞİ TAVIRLARDANDIR”

Dikkatimi çeken bir şey var. Mahallenin şen kahkahalı Makbule ablası evinde oturup, iki çocuk büyütüp komşuları ile çay içip lak lak ederken son derece dengeli dişil alanda gözüküyor. Diğer tarafta üniversite mezunu, master yapmış, özel bir şirkette üst düzey yöneticilik yapan Aslıhan ise dengeli dişil alanına ulaşabilmek için eğitimden eğitime koşuyor. Bu nasıl oluyor? İş hayatında aktif rol almak kadınları bozdu mu?

Çok güzel bir soru. Kadınlar belki bundan birkaç kuşak önce daha âtıl daha evin içinde sadece çocuklarını büyüttükleri bir hayat sürerlerken iş hayatına yani dışarıya dâhil olmalarıyla birlikte bence yıkıcı eril alana savruldular. Para kazanmak özgürlük hissini beraberinde getirdi ve ‘’Ne istersem yaparım’’ algısı yıkıcı eril alanı yansıttı. Hep söylüyorum, iş hayatında bir miktar yıkıcı eril alana savrulmak başarı getirir. Azim, analiz etmek, sonuç odaklı olmak, kolay yorulmamak bir miktar yıkıcı eril alana sapıldığında avantaj oluşturabilir. Burada hep unutulan -iş hayatının bir rol olduğunu düşünürsek- iş zamanı bittiğinde merkeze geri dönmektir. Merkeze dönmeyi unutan kişi hayata yıkıcı eril alan sapmasından devam eder.

İş hayatının yıkıcı eril alan sapmasına örneklerinden birisi rekabettir. Rekabet bazen işimize yarasa da iş alanı bittikten sonra merkeze geri dönmeyi unutan bir kadın ya da erkek hayatının tüm alanlarında rekabeti sürdürür. Kendinden bir türlü memnun olmaz, hiçbir şey içine sinmez ve düzenli olarak yıkıcı eril alanın diplerine sürüklenir.

Bir türlü rahatlayamaz onun için her yer düşman doludur, hep tetikte olması gerekir. Senin örneğindeki Makbule abla için düşman pek yoktur. Bu düşmansızlık hali dengeli dişil alanın en sevdiği tavırlardandır. Rollerimizi iyi analiz edip, o role ait zaman bittiğinde merkeze geri gelme pratikleri yapmak bu anlamda çok şifalıdır.

Rahatlamak ve her an her yerde bir düşman olmadığını bedene hatırlatmak gerekir.

“KİMSE KİMSEYİ OTANTİK HALİ İLE KABUL ETMEK İSTEMİYOR”

Etrafımda aşk ilişkisi olmayan bir sürü kadın ve erkek var. Kime sorsam ‘’Amaaan doğru dürüst adam/kadın mı var?’’ diyorlar. Oysa tek tek baktığımda hepsi de düzgün insanlar. Bunca insan yalnızken neden bunca insan yalnız sorusu kafamda dolanıyor. Acaba doğru erkek ya da kadın tanımlamamız mı hatalı? Aslında kişilerin bulundukları eril/dişil enerji alanları mı birbirine uymuyor.

Öncelikle bu doğru insan tanımını hiç sevmiyorum. Buna kim karar veriyor mesela? Kimin doğru, kimin yanlış olduğuna. Herkes dışarıda bir doğru kişi ararken kimse kendi için acaba ben doğru muyum demiyor? Bu algı zaten başlangıç olarak yıkıcı eril sapması tavrı… Kişilerin listeleri yani almak istedikleri çok fazla ancak kimse gerçekten pek bir şey vermek istemiyor. İlgi, sevgi tüm bunlar bizim istediğimiz şekilde bize verilsin ne eksik ne fazla olsun istiyoruz. Haliyle de kafamızdaki listeye uymayan kişileri bu yanlış diye kategorize ediyoruz. Benim gözlemim; kimse kimseyi otantik, olduğu hali ile kabul etmek istemiyor. Hep başka bir şeye dönüştürmeye çalışıyor. Hal böyleyken de gerçek bir ilişki kurmak pek mümkün olmuyor. Bir de birçoğumuz yetişkin görünümlü çocuklarız. Sen bir adamı gördüğünde 40 yaşında bir adam gördüğünü sanıyorsun hâlbuki karşında 5 yaşına takılı kalmış, oradaki bir acıya tutunmuş ve o acıdan-güvensizlikten vb. tavır üreten biri var. Aynı şekilde o da sana bakınca yetişkin bir kadın gördüğünü zannediyor, hâlbuki sen de 6 yaşında takılısın. 5 ve 6 yaşında iki çocuk ne kadar sağlıklı iletişim kurarsa sizinki de benzer bir durum oluyor. Kişilerin eril-dişil alan sapmaları ne yönde ise genellikle kendindeki eksikleri dışarıdan giderme eğiliminde oluyorlar. Bu benim bakış açıma göre uzun vadede zaten yürümüyor. Taraflardan birinin dışarıya ihtiyacı azaldığında o ilişki genellikle bitiyor. Bağ kuramamak günümüzün en önemli sorunlarından biri… Kimsenin sabrı yok, herkesin listesi çok. Kalbimiz gerçekten açık olduğunda ben yalnız kalmak istemeyen bir kişinin yalnız olmayacağına inanıyorum.

Soru şu; hayatında gerçekten birini istiyor musun?

Birini sevdiğinde bu sevginin getirdiği risklere de razı mısın?

Biri kız biri erkek iki çocuğun var. Çocuklarını yetiştirirken dengeli eril ve dengeli dişil alana sahip olmaları için yöntemlerin var mı? Veya şöyle sorayım. Bu bilgiler çocukluktan itibaren mi verilmeli ki insanlar ergenliğinde, yetişkinliğinde kolayca dengeli alanlarda olsunlar?

Benim işim de bu olduğu için çocuklarıma zaman zaman bilgi anlamında bir şeyler anlatıyorum. Ancak bilgiden ziyade nasıl bir rol model olduğumuz çok daha önemli. Çocuklar zaten bizim birer yansımamız. Onlara nasıl bir alan tutarsak, onların da kendi karakterleri ile harmanlanarak bir eril-dişil denge alanı ortaya çıkıyor. Anne-babaların her daim kendileri ile çalışıyor olmaları bu anlamda çok önemli. Anne-baba merkezine yaklaştıkça bu çocuklara yansıyor. Çocuklarına yaslanmayan, manipüle etmeyen anne-baba, onlara temiz bir özgürlük alanı bıraktıkça bu alanda büyüyen çocuklar ergenlik ve yetişkinliklerinde merkeze yakın oluyorlar. Kendini çalışan kişi tüm aile zincirini şifalandırabiliyor ki bu bence müthiş bir bakış açısı. 60 yaşında da olsa bir anne kendini çalıştığında 30 yaşındaki çocuğuna katkıda bulunuyor. Ölene kadar her an sorumluyuz diye düşünüyorum.

*Turgut Uyar-Denge-Tel Cambazının Tel Üstündeki Durumunu Anlatır Şiirdir)

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.