Sizin de iletişim kurmanın hiç de kolay bir şey olmadığını düşünürken bulduğunuz olur mu kendinizi? Bazen her yolu denemenize rağmen başaramadığınız, karşınızdaki kişiye ulaşma deneyiminizin, bazen sessizliğinizin her şeyi anlattığı bir boyuta evrilebildiğini…
İletişim kurmak, iletmek eyleminin aldığı -iş ekiyle karşılıklılık veya birliktelik içeren hâlidir. Öyleyse kurulamamış iletişimin faturasını tek kişiye çıkarmak mümkün değil. İletilememiştir. Ya kapalıdır ya da hafızası doludur. Ya da görmezden geliniyordur. Bu durumda iletilmiştir. Hatta cevaplanmıştır. “The person you have called can not be reached at the moment. Please, try again later.” yani “Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor. Lütfen, daha sonra tekrar deneyin!” Buna “love bombing” (ağzının içine düşme) sezonu kapanmış, “ghosting” (yaralı parmağa işememe) sezonu açılmıştır da diyebiliriz. Yoksa siz hâlâ bu kavramlara yabancı mısınız? Halbuki ne kadar “trend” (herkesin dilinde)!
Uğradığınız “Gaslighting” (gerçeklik algınızın bunu yapanın çıkarları doğrultusunda altüst edilmesi) yanınıza kâr kalır. Böyle kâr mı olur? Olur. Biz buna kısa günün kârı diyoruz. Zaten yersiz kapıldığınız hayaller kafa yapsın diye sığınmadınız mı bu limana? Düşüşü fena! Suya yani, hayallerinizin. Aydın havası, canım! Şimdi, böylesi makbul. Ya “ağır roman” olaydı. Maazallah! Koy bakayım cebine züğürt tesellini! Sana “friends with benefits” yolları bana kaçıngan- kaygılı, yatağın altına gizlenen canavarla boğuşmalar! “Friends with benefits” de mi ne? Bir nevi abla (abi) deme lâzım olur. Tam bu değil ama boş ver. Kuşaklar arası itilafa düşmeye gerek yok. Özgürlük can ama istiyor insan, n’apsın, bir yandan heyecan! Papaz her gün pilav yer mi? Yiyen yer. Hem pilavdan dönenin kaşığı kırılıyormuş, öyle diyolla’. Ben onların yalancısıyım. Oh, yalanımı da birilerine kakaladım. Öyle böyle derken bir bakmışsınız, siz de çağın hastalığı bir virüsün taşıyıcısısınız. Hem şikâyetçisinizdir yapandan hem de yaparsınız aynısından.
“Cazibesine kapıldığınız birisini anlama ihtiyacı duymazsınız.”
Ne dese oluru vardır sizin için. Emme basma tulumba gibi kafa sallasanız kaç yazar? Gözünüz kör, diliniz lâl. Ona da he buna da he. Cicim ayları geçince… Ne yapıyorduk? Casper diyeyim siz anlayın! Ağzınıza lâyık bir “ghosting”. Ama yetmez, öncesinde “gaslighting”in bini bir para olsun ki çift dikiş olsun. Ne olur ne olmaz. Kendine gelir, sizinle iletişim kurmaya kalkar.
İletişim diyorduk nerelere geldik. Ne gerek var? Atarlı giderli bir “post” (gönderi) paylaşmak varken “instoş”ta (sosyal medya). Ne öyle birisini karşına alıp insan yerine koymaya kalkışmak, hazır bütün “bekleme”dekilerin üstüne alınıp tek tek yazmaları hazzı varken! Gönder, gelsin! Üzerine alınan, alınsın! Alayına! Ben seni hiç tanıyamamışım. Şerefsizin biriymişsin sen! Öyle demiyordun, bugüne kadar sensiz geçen her saatim kayıpmış diyordun! Sen de bana mal mısın demiyordun, her şeyimsin diyordun, ne oldu? Bir şeyim bile olamazmışsın, şükür, çabuk uyandım. Uyanık seni, beni yiyecektin, ha? Ay, seni sabah aç karnına kargalar yemez be!
“Birbirinizin olduğunuzu hayal ettiğiniz kişiler oldunuz. Ne birbirinizle konuştunuz ne de birbirinizi duydunuz.”
Öyle demiyordur dediniz, böyle demek istiyordur. Gerçekten öyle olup olmadığını sorma zahmetine girmediniz. Nasıl olsa siz, her şeyin en doğrusunu bilirsiniz. Yanılacak değilsiniz. Bir insana özlem duymadınız. Fantezilerinizi yaşamak istediniz. Şişme bebeklerinize dönüştürdünüz birbirinizi. Derken bir baktınız, bunlar dilli! Hatta biri ağzında biri boğazında! Sus, dediniz, motorun soğusun. Onun robot olmadığını, bir kalp taşıdığını fark edemediniz. En güzel şeyden mahrum ettiniz kendinizi! Kendinize açılan kapıdan. Ona bakmadınız, kendinizi görmediniz. Kendinizden bihaber devam edecektiniz. Pardon, kendinizi bilmeyecektiniz, ne diye buralara geldiniz? Yukarılarda idare ederdiniz. İki elham bir ilham! Bolca salkım, kendi talkım!
“Çünkü ayrılanlar, hâlâ sevgili!”
Ne sanırsınız? Gidince bittiğini, geçince yenisinin geldiğini mi? Siz, siz olarak kaldığınız müddetçe ne kalmışsa geride bir benzeri belirir hemen önünüzde. Siz onda durursunuz zaten, aklınızdaki odur. O size daha çok dokunur. Siz de ona dokunursunuz. Derken gururunuza dokunur. Dolu başak, eğik durur. Tevazu yolun ışığı, iletişimin sırrı. Ben büyüğüm dediğinde küçülenler, büyüksün dedikçe büyüklüklerine gölge düşmeyenler. Ancak onurlandıranlar, onurlu bir varoluşun tohumu olarak zamanda filizlenebilirler. Onurlandır. Bu Tanrının sesini duymanın tek yoludur.
Beni duyuyor musunuz? Duysanız da olur duymasanız da. Çünkü ben sizin için olsam da olur olmasam da. Siz kendi sesinizi duyabiliyor musunuz? İşte, bu mühim! Şunu da eklemeden edemeyeceğim: Beni duymadığınız müddetçe duyamayacaksınız kendinizi. Kendinizi duyamadığınız müddetçe, biz arayıp duracağız birbirimizi. Yaradan bizi, birbirimizin dillerine gizledi. Açıldıkça dilin, açılacak kapılar ve girecek içeri, yaşamı yaşam yapacak ilham perileri!
Hüseyin Akdağ / Sosyolog- Astrolojik Danışman
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.