Hani eve dönüş yolunda her gün önünden geçmemize rağmen fark edemediğimiz o duvar yazısını ilk kez okuyunca duyulan şaşkınlık gibi… İçimize ferahlık veren bir gülümseme görmenin ya da bir anda başka dünyaların seslerine kulak kabartmanın ‘aydınlanmış’ hissetmemizi sağlaması gibi… Bu kadar zamandır gözümün önündeymiş ama ben görememişim! Kayıp giden zamana hayıflanayım mı yoksa yeni boyutlarda yüzmenin tadını mı çıkarayım?
Röportaj: Feride Çetin
Soran, araştıran, paylaşan, kılavuz olan ışıklı insanlar vardır. Ferah feza hikayeler anlatırlar size. Onların dilinden soğan doğramayı dinlemek bile sanki şiirsel bir ayine dönüşür. Vardır böyle insanlar… Sadece kitaplarda değil… Sizi darmadağın eden bir tufandan sonra karşılaşırsanız böylesiyle, O’na sımsıkı sarılın. Ben öyle yaptım.
Kübra Pichard’la tanışmak yaşamımı kökten değiştirdi. Zor zamanlardan geçen bir kadına şevk, enerji, ilham, sağlıklı bir yaşam verdi. Ruh sağlığı ve iyi yaşam ilişkisini çözmemi sağladı. Ne kadar methiye düzsem az gelecek diye girizgahı kısa keseceğim. Onun tasarladığı ve geliştirdiği “Bağırsaklarını İyileştir” programına katılmak, mutfağıma sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazandırmak tüm ailem üzerinde olumlu etki yarattı. Minnettarım. Eğer siz de sağlıklı beslenmeye nereden başlayacağınızı bilemeyenlerdenseniz mutlaka Kübra Pichard’ın programına göz atın. Niye bunca zaman ertelemişim, halbuki iyi bir yaşam sürmek ne kolaymış, diyeceksiniz. Bağırsağınıza “nasıl olduğunu” sorarak ilk adımı atmaya ne dersiniz?
Seni bir sağlıklı yaşama ve beslenme danışmanı olmaya götüren yolculuğu kısaca anlatır mısın?
30 yaşına kadar sağlığımı hiç önemsemeyen bir insandım. İş yerinde mide kanaması geçirirken, şu son mailleri de cevaplayayım öyle hastaneye giderim, diyordum. Yıllar böyle geçti. Sonra gündüz çalışıp akşam enerji içecekleri, cipslerle ayık kalıp yüksek lisans tezimi yazmaya çalışırken ilk birkaç ayda kilo aldım ve sonra beslenmemi değiştirmeme rağmen kilo veremeyince bir şeylerin ters gittiğini anladım. Zaten dört mide kanaması sonrası yavaş yavaş artık sağlığıma dikkat etmem gerekiyor düşüncesi başlamıştı. Prof. Dr. Osman Müftüoğlu’na gittim; her şeye bakıldı ve hipotiroid, hipoglisemi, demir eksikliğine bağlı anemi teşhisi ile yüzleştim. Ailemde şeker olduğu için hipoglisemi şaşırtmadı ama nedense hipotriodi kabul etmekte zorlandım. Gittiğim birkaç endokrinologdan “30 yaşımdan sonra neden hipotriod oldum?” soruma tam olarak cevap alamayınca kendim araştırmaya başladım. Ailemin kadınlarında yok, 2 sene öncesinde yaptırdığım tahlillerde tirodim gayet normal çalışıyor gözüküyor, bu tiroid sorunu nerden çıktı diye kafamı kurcalamaya başladı.
Bu arada beslenmemi değiştirdim ve hipoglisemiden kurtuldum. Tabii o zamanlar hastalıkların kök nedenlerini bulmaya çalışan fonksiyonel tıp yoktu. Kimse bana stres, beslenme, bağırsak sağlığı ve tiroid ilişkisinden bahsetmedi. Kendim araştırdıkça, yabancı araştırmaları okudukça öğrendim. İyileştim, şimdilerde hala iyileşiyorum. Ve iyileşmenin, daha sağlıklı yaşamanın insanın hayatını olumlu yönde ne kadar değiştirdiğini deneyimlediğim için bu konuda başkalarına da yol arkadaşı olmak istedim.
Kübra Pichard
Bir beyaz yakalıyken hayata bakışınla bugünkü ‘şifacı’ Kübra’nın hayata bakışı arasındaki farklar nelerdir?
Aman şifacı demeyelim, o beni aşacak bir unvan. Ben sağlıklı bir yaşama adım atmak isteyenlere sadece yol arkadaşlığı yapıyorum. Soruna gelirsem, beyaz yakalı olarak çalıştığım dönemde iş hayatında sahip olduğum unvanların ya da beraber çalıştığım arkadaşlarımla kazandığımız ödüllerin bana sonsuz mutluluk getireceğini düşünüyordum. Şimdilerde unvanların, ödüllerin özgeçmişinizde yeni bir iş bulmak için fayda sağlaması dışında bir faydası olmadığını, kalıcı bir mutluluk getirmediğini biliyorum. Ama bunu beyaz yakalı olarak çalışmayı bırakmadan önce fark ettim. Yaptığım işi her zaman çok sevmekle beraber, beni ruhen tatmin edecek başka bir iş yapmaya da beyaz yakalı olarak çalıştığım dönemde karar vermiştim.
Daha evvel sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşam hakkında neler düşünüyordun?
Beslenmenin sağlığımızı bu kadar etkileyebileceğini hatta birkaç haftalık sağlıklı beslenmenin bile insanın ruh halini, enerji seviyesini değiştirebileceğini asla bilmiyordum. Birileri söylese inanmazdım. Şimdi programlarıma katılan arkadaşlar ilk haftadan sonra, Kübra sabahları daha enerjik uyanıyorum, gün içinde enerjim bitmiyor bu normal mi, diye sorunca 10 sene önce sağlıklı beslenmeye başladığımdaki kendi şaşkınlığımı hatırlıyorum.
Kendine özel bir beslenme programı oluşturman ve bu programı danışanların için sistemli bir hale dönüştürmen ne kadar sürdü?
Kendim için doğru olanı bulmam yıllarımı aldı. Böyle deyince insanların gözü korkmasın, benim farklı sağlık problemlerim sebebiyle beslenmemde değiştirmem gereken farklı şeyler vardı. Bir de hipoglisemim daha iyileşmeden 31 yaşında koşmaya başlayınca buna ne zaman ne yemeliyim gibi sorular eklendi. Dolayısıyla ben iyileştikçe benim için doğru beslenme programı da yıllar içinde değişti. Şu an devam eden ‘Bağırsaklarını İyileştir’ programımı hazırlamam da aylarımı aldı, hala da yeni eğitimlere katıldıkça program gelişiyor.
Sağlıklı yaşama karar vermiş biri ilk olarak ne yapmalı? Sağlıklı beslenmenin olmazsa olmazları nelerdir?
Sağlıklı beslenmenin olmazsa olmazları kişilerin sağlık durumlarına göre değişir ama ilk ne yapılmalı sorusuna, evdeki paketli ürünleri temizlemek, işlenmiş gıda tüketimini en aza indirmek diyebilirim.
Hala eğitim almaya devam ediyorsun ve danışanlarını da konu hakkında güncel araştırmalar hakkında bilgilendiriyorsun. Beslenme alanında ortaya çıkan gelişmelerden seni en çok şaşırtanı nedir?
Genel olarak beslenmenin hastalıklarımızı iyileştirme konusunda, bu kadar geç tedavi protokollerinin bir parçası haline gelmesi, bağırsak sağlığının öneminin bu kadar geç fark edilmesini biraz şaşırtıcı buldum. Ama geç de olsa hayat şeklimizi ve beslenmemizi değiştirmeden sadece ilaçlarla iyileşmenin olamayacağının sonunda anlaşılması yine de olumlu bir gelişme.
Bugüne kadar beslenme programına sağlanan uyum tatmin edici düzeyde mi? Danışanların sağlıklı beslenmeye devam ediyorlar mı?
Bence tatmin edici düzeyde. Kimsenin yirmi, otuz yılda edindiği beslenme alışkanlıklarını 1 aylık bir programla tümden değiştirmesini beklemiyorum. Ama hem programa katılanlara hem bireysel çalıştığım danışanlarıma her zaman, her şeyi, neden ve nasıllarıyla anlatıyorum. Yani bunu yeme lütfen, demek yerine, bundan dolayı bunu yememende ya da bunla bunu yan yana yememende fayda var diyorum. Bilginin yeterli olmadığı bir yerde sürdürülebilir alışkanlıklar edinmek biraz zor oluyor. Ve elbette sağlıklı beslendikleri zaman nasıl hissettiklerini hatırlamalarını çok önemsiyorum. Hani bir söz var ya, birinin söylediğini unutabilirsiniz ama size kendinizi nasıl hissettirdiğini unutamazsınız diye, sağlıklı beslenme de öyle. Kendilerini gerçekten iyi hissettikleri için ve bu hissi unutmadıkları için herkes kendi hayat telaşesi içinde bir şekilde az ya da çok iyi beslenmeye devam ediyor.
Danışanlarının her biriyle ayrı ayrı ilgilenip özenle sağlıklı beslenme yollarını anlatmanın yanında bir de onarla paylaştığın çeşitli tarifler var. Bu lezzetli tariflerle sağlıklı yaşamın pekâlâ keyifli olabileceğini gösteriyorsun. Bu tarifleri oluşturmaya nasıl karar verdin?
Ben de sağlıklı beslenmeye başladığım dönemde rahatsızlığım sebebiyle glüten tüketmemem gerektiğini öğrenince “Hiç mi lahmacun yemeyeceğim, hiç mi simit yemeyeceğim” diye düşünmüştüm. Tabii o zamanlar böyle alternatif kinoa unu, karabuğday ya da badem unu yoktu, o yüzden de biraz zorlanmıştım. Şimdi neredeyse her şeyin glütensizi yapılabiliyor ve bence bu beslenmeyi değiştirirken, geçiş aşamasında kişileri ruhen rahatlatıyor. Glütensiz ekmek de oluyor, glütensiz pizza da… Ben artık bunları yemeye pek gerek duymuyorum ama programa katılanların motivasyonları için sağlıklı beslenmenin lezzetsiz ve sıkıcı yemekler demek olmadığını anlatmak açısından faydalı oluyor.
“BAĞIRSAK BEYNİN DANIŞMANIDIR”
Bağırsak sağlığımız niye bu kadar önemli?
Bu sorunun cevabını saatlerce konuşabiliriz. Ama kısaca özetlemek gerekirse sağlıklı bir bağırsak öncelikle güçlü bir bağışıklık sistemi demek, sonrasında kalp sağlığı, beyin sağlığı, otoimmün hastalıkları önlemedeki etkisi, sağlıklı bir uyku, gün içindeki duygu durumunuz, kilo alıp vermek hepsi bağırsak sağlığı ve florası ile ilişkili konular. Bugün bağırsak floramızdaki bakterilerin tek tek hangi hastalıklara sebep olabildikleri ya da bizi hangi hastalıklara karşı koruyabildiği araştırılıyor.
Özellikle bağırsak ve beyin hem fiziksel hem de fizyolojik olarak birbirine bağlı ve sürekli olarak bilgi alışverişinde bulunuyorlar. Yapılan araştırmalarda bağırsak sağlığının bozulmasının zamanla beynin işleyişini de bozabildiği görülmüş, o yüzden de bağırsak-beyin ilişkisi son yıllarda ciddi araştırılan konulardan biri. Son katıldığım eğitimde söylenen “Bağırsak beynin danışmanıdır” cümlesi de bağırsakların neden “ikinci beyin” olarak adlandırıldığını açıklıyor. Bağırsak sağlığının önemi biraz geç anlaşıldığı için de sanırım, önümüzdeki yıllarda yeni araştırmalar sonrası bağırsakların önemini biraz daha fazla konuşulacak.
Sen aynı zamanda bir koşucusun. Koşunun hayatındaki yerini anlatır mısın? Koşuyla ilgili hedeflerin var mı?
Yıllarca yürümeye dahi üşenmiş biri olarak, bazen kendim bile koşucu olduğuma inanamıyorum. Koşu, sağlığım el verdiği sürece olmazsa olmazım. Koştuğum her sabah, benim için biraz meditasyon, biraz psikologla yapılmış bir terapi gibi. Haftanın her günü, günde 15-16 saat çalıştığım dönemde iş stresimi koşu sayesinde kontrol ediyordum. Sabah 5.30’da uyanıp, koşup, İstanbul’un bir ucundan başka bir ucuna çalışmaya gidiyordum. Şimdi de öyle, hayatımda en önemli kararları koşarken alıyorum, günlük stresimi yatıştırıyor, koştuğum günlerde daha verimli çalışıyorum.
Hedeflerime gelince, şimdilerde çok büyük hedeflerim yok. 2 sene önce kalçamı kırdığım ve şu anda kalçamda 4 çivi olduğu için ağırdan alıyorum. Kalçamı kırdığımda Barcelona Ultra Maratonunda 76K koşmaya hazırlanıyordum, şimdilerde bir yol maratonu dahi koşabilsem beni fazlasıyla mutlu eder. Ama bir gün Likya Yolunda 57K, İzlanda’da Volkan Ultra maratonunda 60K ve Fasta 6 gün süren 250K’lik, çöldeki Marathon des Sables’de koşabilirsem çok mutlu olurum.
“HER ŞEYİ BİR GÜNDE DEĞİŞTİRMENİZ GEREKMİYOR”
Özellikle büyük şehirlerde yaşayanların maruz kaldıkları unsurlar sağlıklı yaşam önünde engel yaratıyor. Sağlıklı yaşamak isteyenler hayatlarını kökten değiştirmek zorundalar mı?
Yıllarca sağlıklı yaşama adım atmak için bahaneler uydurmuş bir insandım. Çünkü ya hep ya hiç mantığındaydım. Birçok kişi de böyle düşünüyor, biliyorum. Bana gelen maillerden, sosyal medyadaki mesajlardan bunu çok net görebiliyorum. Yani her şeyi kökten değiştirmem gerekiyor, hiçbir yerde aman fire vermemem lazım, hep doğru beslenmem lazım gibi bir düşünce var. Ama nasıl ki hayat pürüzsüz ve her gün aynı değilse beslenme de öyle olmuyor. Önemli olan bir yerden başlamak. Her gün kola ya da başka bir asitli içeceği içen bir insansanız onu bırakmak, yerine sağlıklı bir alternatif koymak dahi çok büyük bir adım. Belli bir sağlık sorununuz yoksa, doktorunuz bu besinler hayatınızdan hemen çıkmalı demiyorsa, birden, kökten her şeyi bir günde değiştirmeye gerek yok. Ben ufak adımlarla başlayıp, insanların strese girmeden, sürdürülebilir bir şekilde sağlıklı alışkanlıkları hayatlarına adapte edebilmelerini daha doğru buluyorum.
İnsanlık yeryüzünün kaynaklarını tükettikçe ne gibi bir rota izleyecek sence? Doğaya dönüşün artacağını düşünüyor musun?
Doğanın bir limiti var, bir yanda bunun farkında olan ve cidden değiştirmek için çabalayan bir grup insan varken, diğer tarafta da konudan gerçekten habersiz ya da konuyu önemsemeyenler var. Üretmeden sürekli tüketirsek dünya üstündeki ömrümüzün çok uzun olmayacağı kesin ama umutsuz olmamak lazım. Son yıllarda şehirlerden köylere, kasabalara bir göç var. Toprağa dokunan, üreten genç yaşta insanlar var. Kendi çevremde konuşulanlardan da bu artış devam edecek gibi gözüküyor.
Son 10 yılda hayata bakış açında neler değişti? Senin için mutluluk nedir?
Son 10 yılda çok şey değişti, hala da değişiyor. İnsanlara bakış açım, beni mutlu eden şeyler, şükrettiğim şeyler hepsi… Ama bunların büyük bir kısmı yaşla gelen bir olgunlaşmanın ve koşmaya başladıktan sonra günün yarısını bilgisayar başında gökyüzüne bir kere bakmadan geçirdiğim günlerin değişmesiyle oldu. Şu anda sabah sağlıklı uyanıyorsam, tüm sevdiklerim sağlıklıysa bu benim için en büyük mutluluk sebebi çünkü bunun dışında her şeyin bir şekilde yoluna konulabileceğini biliyorum. Bir de tabii son yıllarda sağlık konusunda yol arkadaşlığı yaptığım insanların iyi hissettiklerini görmek tarifsiz bir mutluluk.
Program sırasında, sağlıklı beslenme yollarının yanında nefes ve meditasyon egzersizleri ve düzenli uyku ile ilgili bilgiler de paylaşıyorsun ve hatta konuyla ilgili başka uzmanlardan da destek alarak danışanlarını bilgilendiriyorsun. Kitap ve film önerilerinde bulunuyorsun. Danışanlarından nasıl geri dönüşler alıyorsun?
Hepsinden genelde çok güzel geri dönüşler alıyorum. Öncelikle kendileri için bir şey yapıyor olmak sanıyorum hepsine iyi geliyor. Sonra bedenlerini tanıyorlar, hangi besinleri sindirebildiklerini, hangi besinleri beslenmelerinden çıkarınca iyi hissettiklerini, iyileştiklerini görüyorlar. Genelde ilk 1 haftadan sonra ağrıları azalınca, migren atakları hafifleyince ya da olmayınca, egzama gibi cilt sorunları iyileşmeye ve kabızlık problemleri düzelmeye başlayınca bunun beslenmelerinin iyileşmesinden ötürü olduğuna inanmakta zorlanıyorlar. 1 ayın sonunda elbette daha da iyi hissediyorlar. Sanırım bu iyi hissediş hali de sağlıklı beslenmeyi sürdürülebilir kılıyor.
“İYİ BİR ÖYKÜ OKUMAK BENİ İYİ BİR YEMEKTEN DAHA MUTLU EDİYOR”
Sosyal medyada çok güzel paylaşımlarda bulunuyorsun kalemin çok güçlü, edebiyatla ilişkin nasıl?
Edebiyatla bağım orta okulda başladı, lisede edebiyat öğretmenlerimin de okumaya ve yazmaya teşvik etmesiyle 15 yaşında öykü yazmaya başladım. Koşmak, sağlıklı beslenmek her şey bir yana edebiyat bir yana. İyi bir öykü okumak, beni iyi bir yemek yemekten çok daha fazla mutlu ve tatmin ediyor. Bir öykü kitabımın olması aslında en uzun süredir üstüne çalıştığım hayalim ama iyi bir okur olunca, insan kendi yazdıklarını beğenmiyor. O yüzden yazan biri olarak olmasa da iyi bir okur olarak edebiyatla ilişkim ölene kadar hep böyle güçlü kalacak sanıyorum.
“KİLO MU ALDIN VE KİLO MU VERDİN SORUSU KİMSEYE SORULMAMALI”
Yurt dışında yaşamanın hayatında ne gibi olumlu etkileri oldu? Bir instagram postunda, yaşadığın ülkede/ çevrede kilo ya da dış görünüş takıntısının olmadığını hatta bu konunda yorum yapmanın dahi kabalık sayıldığını anlatmıştın. Türkiye’de sağlıklı yaşam daha mı zor?
Yurt dışında yaşamanın en olumlu etkisi insanlar genel olarak daha stresiz olduğu bu sizin de ruh halinizi etkiliyor. Onun dışında bizim gayet rahat konuştuğumuz ve normalleştirdiğimiz bazı şeylerin, bazı soruların, insanlara sorulmaması gerektiğini anladım. Bunların başında da kilo mu aldın sen, kilo mu verdin, soruları geliyor. Kilo alıp vermeyi sadece yemek yemeye bağlı gelişen bir durum sanıyoruz ama bazen insanlar konuşmak istemedikleri bazı rahatsızlıklar ya da tedaviler sonrasında ya da süresince kilo alabiliyorlar. Ve sizin birine kilo mu aldın demeniz, o kişi iyileşmiş olsa bile, hatırlamak istemediği belki bir koca yılı, zorlu geçen son birkaç ayda yaşadıklarını hatırlatabiliyor. Burada, iki ayda yirmi kilo dahi almış olsanız, komşunuz size “Sana ne oldu? Neden bu kadar kilo aldın?” demez.
Sağlıklı yaşam Türkiye’de daha mı zor sorusuna gelirsek, stres açısından muhtemelen evet ama beslenme açısından zor değil diyebilirim. Türkiye sebze, meyve yönünden çok fazla çeşidin olduğu bir ülke, son yıllarda temiz ve organik tarım ürünlerine ulaşmak da nispeten daha kolay o yüzden beslenme açısından zor diyemem.
Hayatın boyunca köklü değişimler geçirmiş ve elini attığı her alanda muvaffak olmuş biri olarak aldığın en iyi hayat dersi nedir? Bundan sonraki hedeflerin ve hayallerin nelerdir?
Hayatım boyunca köklü birçok değişimden geçtiğim doğru ama elimi attığım her alanda başarılı olduğum pek doğru değil. Başarısız olduğum çok şey oldu ama o başarısızlıklardan da çok şey öğrendim. Hayat dersine gelince ders hiç bitmiyor ama öncelikle bir nefes sonrası hayatta olmayacakmışçasına, sevdiğini dile getirmek, kalp kırmamak, her ne olursa olsun nezaketi elden bırakmamak, hiçbir şeyi ertelememek, bazen gün ortasında bir 5-10 dakika dahi olsa durup, derin nefes alıp gittiğim yol beni mutlu ediyor mu diye kendime sormak, mutlu değilsem değiştirmek için adım atmak ve çalışmadan, emek vermeden hiçbir şeyin olmayacağı 40 yaşına kadar hayatın bana verdiği dersler diyebilirim.
Senin için neler mümkün?
Çok ütopik hayallerim yok o yüzden hayal ettiklerin için çalışıyorsan, hayatta her şeyin mümkün olduğuna inanıyorum.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.