KİŞİSEL DEĞER VE KARŞILAŞTIRMA CEHENNEMİ
Farkındalık

Kişisel değer ve karşılaştırma cehennemi

İnsanın kendini objektif bir şekilde değerlendirebilmesi zor zanaat. Ya bizden yukarıdakilerle ya da aşağıdakilerle belli parametreler açısından sürekli şekilde karşılaştırmalar yaparak kendimize değer biçmeye çalışıyoruz. Bu parametreler deneyim, yaş, imkân, eğitim, gelir düzeyi, fiziksel durum vb. alanları kapsıyor genelde. Birinden daha çok ya da daha az bilgili olmak,güzel olmak, zengin olmak, eğitimli olmak, zayıf olmak mümkün. Bunu bu şekilde yazarken de seslendirmesi oldukça kolay ama buralardan çıkan yargıları kabul etmek ise oldukça zor. Ve üstelik son derece zehirli bir bakış açısı.

Neden karşılaştırmalarda bulunuruz?

Özüyle bağlantısı düşük modern insanın kendini tanıması, ihtiyaçlarını fark etmesi ve tüm varoluşla bağlantılılık halini yakalayabilmesi için ruhsal bir olgunluk seviyesine ulaşması gerekiyor. Uyaran fazlasının olduğu bu çağda gerek teknolojik gelişmeler gerek ise insan doğasındaki aç gözlülük onu kendinden fersah fersah uzaklaştırıyor. Bu yüzdendir ki yüzlerce kişisel gelişim atölyesi, inziva vb. uygulamalar aldı başını gidiyor. Çünkü kendimize bakmaya vaktimiz yok. Dışarıdaki en büyük unsur olan, öğrenme pratiği yapabileceğimiz diğerleri ise tasavvuftaki “ayna” olabilme durumunu doğru anlamadığımızda, aynı lunaparklarda bizleri eğri büğrü gösteren yanıltıcı aynalar gibi hakikatimizi de bozuyorlar. Üstelik biz bunu kendimize gönüllü olarak yapıyoruz. Kolayı seçiyoruz her zamanki gibi.

Diğerine bakarak öğrenmeye çalışmak…Ama bunu yaparken bu bana olur mu? Ben bunu seviyor muyum? Ben bununla uyum içinde miyim diye bile sormadan alıp kopyalayıp, deneyimlere giriyoruz. Ve sonrasında eğer ne varlık ne olgunluk olarak karşılaştırma objesi ile denk değilsek mutsuzluktan ölüyoruz. Şöyle pratik örnekler vererek anlamayı kolaylaştırmak istiyorum:

Sosyal medyada gördüğü tatil rotalarından birini en çok sevdiği influencer çok övüyor diye gidip mutsuz olanları mı, derin, uzun acılı pratiklerle elde edilmiş dinginlik ve huzuru iki uygulamayla hayatına çekebileceğini sanma gafletinde bulunan şuursuz kalabalıkları mı sayayım sizlere…Ya da çok satan ürünlerden alıp, sağlığını hiçe sayanları mı…Veya üniversite okumayan herkesin harika girişimler kurarak son derece zengin olacağını hayal edenleri mi?  İnsanoğlu emeksiz bir şeyin olamayacağını anlamak konusunda son derece dirençli. Sanırım doğuştan tembeliz. Bu yüzden de karşılaştırmalar yaparak kendimizi tanımaya çalışmak gibi yanlış bir yöntemin peşine takılmış gidiyoruz.

Neden karşılaştırma yapmamalıyız?

Karşılaştırma yapmak Yaradan’ın bizle ortaya çıkarmak istediği eşsiz sanatına hakaret etmek gibi bir şey bana göre. Herkesin kendine ait eşsiz bir potansiyeli varken ve biz burada bunu keşifle görevliyken başkalarının hayatını kopyalayarak kendimizden kaçmak bir bakıma da kendimize ihanet sayılmaz mı?  Karşılaştırma yaparak başkalarında gördüğümüz bazı şeyler kendimizi yetersiz hissetmemize neden oluyorsa, karşımızdaki kişiye karşı da bazen öfke duyabiliyoruz üstelik. Bu son derece insani bir gölge yan olmakla birlikte dönüştürülmesinin elzem olduğunu düşünüyorum. Olgun ruhlar, yetersizlik hissedilen konunun erişilmek istenen bir hasret potansiyeli olduğunu bilir ve bu yetersizliği işlevsel olarak kullanarak karşılarındaki kişileri rol model olarak görebilen kişilerdir. “O yapabiliyorsa ben de çalışırsam yaparım” diyebilenlerdir. Ama işte toplumumuzda bu profildeki olgun insan sayısı oldukça az. Ben onların kritik eşik sayısına ulaşmasını dilerken, hepimize de karşılaştırma yapmamayı şiddetle öneriyorum. Hele hele çocuklarımızı diğer çocuklarla karşılaştırarak büyütüyorsak bundan ivedilikle vazgeçmemiz lazım ki bu yanlış öğrenme motifi yeni jenerasyonlarda son bulsun.

Peki o zaman insan kendi değerini nasıl bulur?

İnsanın kendi değerini bulması için kendini iyi tanıması, kendi aydınlıklarını ve karanlıklarını sevmesi çok önemlidir. Sadece var olduğu için ne kadar değerli olduğunu fark eden insan, erdemli ve iyi bir yaşamın insanın varlığını onurlandırması olduğunu kavrayabilir. Haset, kin, intikam, öfke, cehalet…son derece düşük titreşimli bu duygu durumları kolektif insan bilincini de sürekli aynı frekansta tuttuğu için bugün hala savaşların, açlığın, hırsın ve cehaletin hüküm sürdüğünü anlayabilecek bilince ulaşmak hedef olmalıdır bana göre.

Sürekli bilinçli şekilde reaktif modda tutulan insan bilinci iyiyi, güzeli, hak ettiği yaşamı seçmeyi başaramamakta. Bu durumun farkında olmayan insanlar da bunu anlayamadıkça modern köleler olmaktan öteye gidemiyorlar.  İnsana bahşedilmiş olan özgür irademizi kullanabilmek çok şeyi değiştirirdi. İnsan olmanın değeri, tartışmaya kapalı bir konu olur, tüm insanlık eşit şartlarda sevgi, huzur ve barış ortamında yaşayabilirdi. İnanın bana bu mümkün…Önce inanarak, sonra uygulama yaparak, sonra bilinci dönüşen insan sayısını artırarak ve bilincin yerleşmesini sağlayarak. On beş yılda yepyeni bir nesil yaratan genç cumhuriyet örnek alınabilir. Birlik beraberlik içinde üreten, barış düşleyen, demokratik bir toplumun tohumları yeniden atılabilir.

Değersizlik ve yetersizlik hisleriyle nasıl baş edilir?

Ara sıra bizi yoklayan bu baş sabotajcılara patronun kim olduğunun gösterilmesi gerekiyor. Öz’ünden yaşayan insanlar sonsuz bir şefkat ve sevgi denizinde yüzmeyi başarıyorlar. Unutulmamalıdır ki ÖZ her zaman BİRLİK BİLİNCİ’nde, ego kimlikler ise ayrıştırmalardadır. Ben ve diğerleri…Halbuki BİZ diyebilmek hepimize en büyük ders. O halde hepimizin aynı ÖZ’den geldiğini fark ederek işe başlamak, birimizin başarabildiklerinin diğerlerine ilham olabileceğini düşünmek, bolca paylaşmak, sevgi ve şefkat dilinde olabilmek harika pratikler değil de nedir? Her değersizlik ve yetersizlik hissettiğimizde; sınırlarımızı hangi koşullarda hangi desteklerle genişletebileceğimizi düşünmek kendimize hizmet etmek kadar tüm insanlığa da hizmet etmektir belki de. Özümüzün farkında bir yaşam sürdüğümüzde, yeteneklerimizi de daha iyi fark edebilir, eşsiz potansiyelimizi tüm dünyayla paylaşabiliriz belki de…Bu bazen küçük bir pasta yapmak olabileceği gibi, koskocaman bir proje yapmayı da kapsayabilir. Birinin diğerinden daha az değerli olduğunu söyleyen ego kimlikleri duymamayı başardığımızda ve yapabildiğimiz kadarıyla doyumda hissettiğimizde ise tüm oyunu çözmüşüz demektir belki de.

Tüm sevgimle
Nihan


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

nihan-uycan-ozen_
Yazar, sosyal girişimci…”Her yeni adımla kendine biraz daha yaklaşmış, yapmak istediklerini keşfetme yolunda ilerleyen bir ruh. Toplumda sosyal fayda yaratımını @kopruproject ile destekliyor.
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.