Farkındalık

Kolektif bir problem: Aşırı Düşünme (Overthinking)

Sadece düşünüyor muyuz, yoksa aşırı mı düşünüyoruz? Düşünme eyleminin bize zarar veren bir boyuta geldiğini nasıl anlarız? Kendimizi güvende hissetmek adına sadece planlı ve hazırlıklı mıyız, yoksa yaşayabileceğimiz her olasılık için senaryolar kurguluyor ve güvende olma hissimizi mi zedeliyoruz? Arada bir geçmiş deneyimlerimizi düşünüp anılarımızı mı yad ediyoruz, yoksa geçmiş deneyimlerimizin ve bu deneyimlerin bizde uyandırdığı duyguların yoğunluğunda kayıp mı oluyoruz?

Aşırı düşünme, bir konu veya durum üzerinde uzun süren analizler yapmak anlamına geliyor. Zihin var olan ya da var olma potansiyeli taşıyan sorunlara çözüm üretme gayesi güdüyor. Fakat bu uzun analiz süreçlerinde kişi, yaşadığı çok küçük bir sorunun bile gelecekte birçok farklı soruna neden olabileceği kaygısı taşıyor. Yani zihin yaşadığınız ya da yaşama ihtimalinizin bulunduğu bir soruna çözüm aramaya çalışırken gelecekte o sorunun neden olabileceği başka potansiyel problemler de yaratıyor. Aşırı düşünme, geçmişte deneyimlenen bir olay ya da durumu zihinde tekrar tekrar oynatmayı ve bu geçmiş deneyimin utanç, pişmanlık, öfke gibi yoğun duygular uyandırmasını kapsıyorsa, bu durum ruminasyon olarak isimlendiriliyor.

Aşırı düşünme ve ruminasyon başlı başına bir sendrom olarak görülmekten ziyade kaygı bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk gibi psikolojik sorunların birer semptomu olarak değerlendiriliyor.

AŞIRI DÜŞÜNMENİN NEDENLERİ

Uzmanlar aşırı düşünmenin kaynağını tespit edebilmemiz için kendimize şu soruları yöneltmemizi öneriyor:

Kendinizle ilgili yüzleşmekten kaçtığınız bir durum var mı?

22 yaşındaki genç bir kadın yaşadığı deneyimi şöyle anlatıyor:

“Biriyle yeni tanıştığımda ‘Acaba o kişiye nasıl görünüyorum, zeki olduğumu, güzel olduğumu, eğlenceli olduğumu düşünüyor mu? Benimle samimi olmak ister mi ve beni güvenilir buldu mu?’ diye düşünüyorum. Bulunduğum ortamda bir düşüncemi paylaştığımda ve ortamdaki diğer kişiler o düşüncemi desteklemediğinde kafama iğneler battığını hissedip soğuk soğuk terliyorum. O utanç anını tekrar tekrar yaşadığım için bir süre o kişilerle karşılaşmamaya çalışıyorum. Zaten o saatten sonra o insanlar için benimle konuşmanın bir değeri olmayacağını düşünüyorum.”

Kendinizle ilgili yüzleşmek istemediğiniz spesifik bir durum olduğunda, günlük hayatta karşılaştığınız rutin şeyleri zihninizde büyütüp onlara odaklandığınız bir savunma mekanizması geliştirmiş olabilirsiniz. Yani kavrama tezat bir şekilde aşırı düşünme, derin düşünmek istememekten kaynaklanıyor olabilir. Böyle bir durumda tekrar eden aşırı düşünme ataklarının hangi olaylar, düşünceler ya da anlardan sonra geldiğini tespit etmeye çalışın. Zamanla benzer anlardan sonra bu durumu deneyimlediğinizi fark edebilirsiniz. Tespit ettiğiniz bu ortak konu, esas olarak yüzleşmekten kaçtığınız konu olabilir, bu konuyla yüzleşmeye kendinizi hazır hissetmiyorsanız kendinizi zorlamayın. Kazandığınız bu farkındalık, kendinizi takdir etmenizi gerektiren büyük bir adım. Yüzleşmeye hazırsanız fakat bu konuyla tek başınıza yüzleşmek size zor geliyorsa, bir uzman desteği alabilir, uzman desteğine erişme imkânınız yoksa tespit ettiğiniz bu spesifik konuyla ilgili okumalar yapabilirsiniz.

Hayatınızın hangi alanlarında yüksek düzeyde kaygı hissediyorsunuz?

Eczacılık bölümünde okuyan üçüncü sınıf bir lisans öğrencisi yaşadığı deneyimi şöyle anlatıyor:

 “Ya okulum bir dönem uzarsa ve yaşadığım ilçede eczane açmak için sadece bir kişilik kota olursa, o kotayı da benden bir dönem önce mezun olmuş biri doldurursa ve ben eczane açamazsam. Sürekli, özellikle vize ve final haftalarında bunları düşünüyor ve endişeleniyorum.”

Kaygı, aslında henüz gerçekleşmemiş olan şeylerden duyduğumuz korkudur. Yolda yürürken karşımıza ağzından köpükler çıkan bir köpek çıkarsa korku hissederiz. Hiçbir şey olmayan bir yolda yürürken karşımıza ağzından köpükler çıkan bir köpeğin çıkacağı ihtimalini düşünmek ise kaygıdır. Yani kaygının bir nesnesi yoktur. Sürekli olarak kötü olasılıkları düşünmek ise aşırı düşünmenin tanımının ta kendisidir.

Her birimiz zaman zaman kaygımızı yönetmekte zorlandığımız anlar yaşarız. Bu anların sıklaşması ve kaygı düzeyinin hayatın geneline sirayet etmesi durumu, kaygı duyulan konularla ilgili ısrarcı ve tekrarlayan düşüncelerin oluşmasını beraberinde getirir. Kaygı ve aşırı düşünme birbirini karşılıklı olarak besleyen bir ilişki içinde olduğu için düşüncelerinizi kontrol etmekte zorlanıyorsanız, öncelikle meditasyon ve nefes egzersizleri, yin yoga gibi yollarla zihninizi güvende olduğunuza ikna etmeye çalışmak faydalı olabilir.

Yaptığınız şeylerin mükemmel olması gerektiğine mi inanıyorsunuz?

Mezun olduktan sonra aynı okulda yüksek lisans yapmayı planlayan ve gönüllü olarak lab çalışmalarına katılan bir lisans öğrencisi yaşadığı deneyimi şöyle anlatıyor:

“Ya laboratuvarda hocanın yapmamı istediği bir şeyi yanlış yaparsam ve hoca yüksek lisans yapmak için yeterli kapasiteye sahip olmadığımı düşünür ve yüksek lisansa başvurduğumda benimle çalışmak istemezse diye sürekli endişeleniyorum.”

Her zaman yakın bir ilişki içinde olmamakla birlikte mükemmeliyetçilik ve aşırı düşünme de birbirini besleyebilir. Mükemmeliyetçi kişi çalıştığı konunun ya da yaptığı şeyin mükemmel olması gerektiğine inandığı için, yaptığı şeyin tüm olumsuzluklarını ya da olumsuz olabileceğine inandığı noktaları tekrar tekrar gözden geçirir ve detaylarda kaybolur. Bu süreçte de o işi yapmaya dair motivasyonunu kaybeder çünkü artık o şeyin istediği gibi olacağına dair inancı yoktur. Bu döngünün içinde kaybolduğunuzu fark ettiğiniz an kendinize “Bu mükemmel olmazsa en kötü ne olabilir?” sorusunu sorun. Bu soruya verdiğiniz cevap gözünüzü korkutmaya devam ediyorsa, kendinize şöyle söylemeyi deneyin: “Bunu o zamanki ben düşünsün.”  Yani bırakın alma olasılığınızın olduğu o kötü geri bildirimle, geri bildirimi alan haliniz ilgilensin.  

HEPİMİZ BİRER OVERTHINKER MIYIZ?

Bu yazıyı hazırlarken dinleme imkanımın olduğu on kişiye, “Sence sen bir overthinker mısın?” diye sordum. Hepsinin cevabı net bir şekilde “Evet” oldu. Hayatımızı bunca zorlaştıran bu durumu her birimiz yoğun bir şekilde deneyimliyor muyuz gerçekten? Yaşadığımız dönemin şartları, deneyimlediğimiz pandemi süreci, ülke olarak bizi derinden sarsan 6 Şubat depremi, artan sosyal medya kullanımı ile bilgiye erişimimizin kolaylaşması, aşırı düşünme üzerinde büyük bir etkiye sahip olsa gerek. Öte yandan hepimizin su götürmez biçimde overthinker olması, overthinker olmamanın anormal görüldüğü bir atmosfer yaratmış olabilir mi? Popüler hale gelen psikolojik terimleri kabul edip üzerimize giymeden önce psikolojik bir rehberlik almamızda fayda var.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Melisa Gülser Nazik
Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Yüksek lisansını Ankara Üniversitesi Medya ve İletişim Çalışmaları Bölümünde tamamladı. İletişim, kimlik inşası, benlik sunumu, geleneksel ve yeni medyanın toplumsal algıya etkisi ile ilgili araştırmalar yapıyor. Editörlük ve danışmanlık hizmeti veren Mümkün Ajans bünyesinde asistan olarak çalışıyor.