Hiç düşündünüz mü, sağlık deyince aklımıza gelen şeyler ne? Fit olmak? Belirli bir yağ ya da kas kütlesine sahip olmak? Belirli hastalıklardan özgür olmak? Belirli alışkanlıklarımızın olmaması? Belirli bir şekilde görünmek, sağlıklı olduğumuzu kanıtlayacak “ölçümlere” sahip olmak? Şimdi sizi bilmem ama kendi gözlemimi söyleyeyim. Sağlık, sandığımız kadar ön planda olan bir şey değil hayatımızda. Fakat sağlık, önemli bir ideali arkasına gizlediğimiz bir şey. O ideal ne mi? Nasıl göründüğümüz…
İLK İNSANLAR DA ETÇİLDİ AMA…
Geçenlerde, eşimle birlikte sahilde oturuyorduk. Yanımıza müsaade ile oturmak isteyen bir kadın geldi, elbette dedik ve o da gezdirdiği köpeği ve kafeden aldığı Türk kahvesi ile yanımıza oturuverdi. Eşimle otururken onun sigara alışkanlığı üzerine konuşuyorduk. Birlikte spor yapmaya başlamıştık ve 40 yaşında hayatında ilk defa spor yapan eşim, nefes alma güçlüğü çekiyordu spor yaparken. Zaten sigaranın bize ne yaptığını aslında böyle zamanlarda anlıyoruz, öyle değil mi? Tam olarak konuşma nasıl başladı bilmiyorum ama bir noktada yanımızdaki kadınla sohbete başlamıştık. Kadın kendiliğinden son 6 aydır “carnivore diyeti” uyguladığını ve acıkma hissinin çok azaldığını anlatmaya başladı. Bilmeyenlerimiz için carnivore yani etçil diyet, adı üstünde hayvansal gıda ağırlıklı, tek tip bir beslenme türü. Dediğine göre bir adamı takip ediyordu sosyal medyada ve onun tüm iddialarını haklı buluyordu. Sonuçta ilk insanlar da etçildi. Bu sebzeler, meyveler, otlar o zamanlar yoktu. Avlandıklarında yiyorlar, günlerce bununla idare edebiliyorlardı. Bir vejetaryen olarak yargısızca dinledim kendisini. Fakat ben dinlerken sözlerin ardını duymakla ilgilenirim. Kendiliğinden gelen bir dedektiflik yaparım.

O gün de dinlerken duyduğum başka şeyler vardı kadının sözlerinin ardında. Size kendi çözümlememi yapmadan önce bazı detayları da vermek isterim. Kadın bir 5 dk önce köpeğinin ciddi bir kepek sorunu yaşadığını, bu sorunun kuru mamadan olduğunu, aslında hayvanların da et yemesi gerektiğini ama et de veremeyeceğini çünkü etin çok pahalı olduğunu söylemişti mesela. Sonra konuşmanın bir noktasına 45 yaşında olduğu bilgisini sokuşturmuştu. Tüm bunları anlatırken asıl sağlıklı olanın etçillik olduğunu, doğamızın buna uygun olduğunu da eklemişti elbette. Kıymalı yumurtayı hiç sevmemesine rağmen bir şekilde kendisini alıştırdığını ve 3-4 yumurtayla pişirdiği kıymalı yumurtanın onu nasıl da saatlerce tok tuttuğunu belirtmişti. Buradaki en önemli detay ise tüm sohbet boyunca önce birinci, sonra da ikinci sigarasını sarmıştı. Sigarayı içerken de az önceki konuşmamızı duyduğunu, sigaraya henüz 3 yıl önce başladığını söylemişti. Başlamasının hikayesi ise şuydu: Bir gün arkadaşları ile dışardayken, birinden sigara alıp içmişti ve ilk nefeste müthiş bir baş dönmesi yaşamıştı. Sonra da “Ben niye alkol falan alıyorum ki sigara da çok güzel kafa yapıyor” diye karar verip alkolü sigara ile değiştirmeye karar vermişti. Konuşmanın bir noktasında vejetaryen olduğumu, bence her insanın bünyesine ne iyi geliyorsa onunla ne uyuşuyorsa onu yemesi gerektiğini, herkesin birbirinden farklı olduğunu söyleme gereksinimi hissettim. Bunu söyledim, çünkü karşımda minik bir fanatizm görüyordum. Ve yıllardır artık insanlarla birebir çalıştığımdan şu ihtiyacı da kolaylıkla atayabiliyordum: Onaylanma ihtiyacı. Bu kadının hiç tanımadığı bir insana kendi henüz deneme aşamasında olduğu şeyi bu denli fanatik bir şekilde anlatmasının arkasında sezinlediğim şey, onay aramasıydı çünkü emin olmadığı şeyler vardı. Çünkü genel geçer tek doğru yoktu. Çünkü bugün x şey faydalı diye bahseden araştırmalar, yarın x çok zararlı y’yi deneyin de diyebiliyordu.
“Farkında olmadığımız şey, bedenimizin bizden ne istediği.”
Bunun birçoğumuz farkındayız. Bunu da söylemeye çalıştım konuşma arasında. Her alanda her bakış açısını destekleyecek araştırmalar bulunabilirdi, o yüzden yapacağımız tek araştırma, bedenimiz üzerine olandı bana kalırsa. Ve hatta ona söylemediğim ve burada ekleyeceğim bir şey daha var, o da bence kişinin yemekle olan ilişkisi aslında çok da enerjetik. Bence yediğimiz şeylerin bize faydasının dokunup dokunmaması aynı zamanda da bu yiyeceklere dair inanç kalıplarımızla da bağlantılı. Bu apayrı bir konu elbette. Fakat aradığı onayı benden alamayan kadın, benim söylediklerimi de hiç duymadı elbette. Derdi anlatmak ve kanıtlamaktı. Kime? 2 dakika önce yanlarına oturup haklarında hiçbir şey bilmediği 2 yabancıya. Bu neden önemli? Bizler ne zaman onay ararız? Hakikatimize aykırı davrandığımızı içten içe bildiğimizde, kuşku duyduğumuzda. Bana kalırsa kadının bu seçiminin sağlıkla uzaktan yakından hiçbir bağlantısı yoktu. Eğer etçil diyeti biraz araştırırsanız iddialardan birinin bu tür beslenmenin kişiyi gençleştirdiği ya da yaşlanmasını yavaşlattığı olduğu bilgisine hemencecik ulaşırsınız. Bence konu hiçbir zaman sağlığı değildi. Konu gençlikti, konu acıkmamak, acıkmadığı için çok yememek yani zayıflamak, zayıf olmaktı. Bunun bedeli ne olursa olsun, et ne kadar pahalı olursa olsun, et yemeği ne kadar sevip sevmesin, ödenirdi.

SAĞLIK MI YEMEK TERCİHLERİNİZİ BELİRLİYOR YOKSA YEDİKLERİNİZİN DIŞ GÖRÜNÜŞÜNÜZE NASIL ETKİ EDECEĞİ Mİ?
Başka bir yazımda daha bahsetmiştim bundan. Birçok insandan duyduğum şey bu. “Şuna toleransım olmadığı, şu bana dokunduğu için” bahaneleri. Bu ve bunun gibi “sağlık” maskesi ardına saklanan kısıtlamalar. Yediklerimizi kısıtlamanın bir ödülü var çünkü: ZAYIFLIK. Zayıflık = güzel olmak. Bunu buraya bu kadar rahat yazıyorum çünkü ben de yaptım. Çünkü bu iddiada bulunan herkesin sigara içmeye, alkol almaya, yıkıcı ve negatif davranış örüntüleri sergilemeye devam ettiklerini defalarca gördüm. Hem de bağımlılık seviyesinde. Bazılarının sigarayı bırakmamasının sebebi, bıraktığında kilo alacağından korkması hatta. Araştırma, tahlil türlü türlü bahaneler sunarken birbirimize ve bu araştırmaların her zaman değiştiğini bilirken, diğer tarafta artık kanıtlanmış bir gerçek olan “sigaranın sağlığın en önemli düşmanlarından biri olması” neden bu kadar kolay göz ardı edilir? Sağlık sadece yediklerimizle ilgili mi gerçekten? Gerçekten tek sorun bu mu? Sağlık daha bütüncül bir şey olmamalı mı? Sadece bedenimiz mi sağlığımızın göstergesi? Zihnimiz, ruhumuz, davranışlarımız buna dahil değil mi?
“Yaptığım seçimlerin, bedenimin otoritesi benim.”
Ben hayattaki karşılaşmalarımızın tesadüfi olmadığını çok iyi biliyorum. Bu kadınla karşılaşmamız da bir tesadüf değildi elbette. Hem onun hem de benim için. Haddimi aşıp “onun alması gereken ders” diye bir konuya girmeyeceğim, bunu bir tek o bilir. Ama benim tarafımdaki karşılığına da değinmek istiyorum son olarak: Kadınla buluştuğumuzda spordan yeni çıkmıştık. Aslında spordaki ilk günümüzdü o gün. 3 gün önce kayıt yaptırmaya gittiğimizde ölçümlerimiz alınmıştı. Bu ölçümlerden nefret ediyorum gerçekten. Hala bir şekilde beni etkileyebiliyor. Kilo aldığımı biliyorum ve en önemlisi eşimden çok daha kilolu olduğumu da biliyorum. İkimiz de tartıldık ve elbette sonuçlar beklediğim gibiydi. Ölçümü yapan kişi sonuçlarıma bakmış yağ oranımın kadınlarda beklenenden daha yüksek olduğunu söylemişti. Eşimin ise yağ oranı gayet iyiydi. Kâğıt üstünde o sağlıklı, ben ise sağlıksızdım. Deneme dersine geçtik sonra ve antrenmana başladık. Eşim daha önce hiç spor yapmadığından çok zorlandı, ben ise hocayı çok şaşırtmıştım. Çünkü bana bakınca benden böyle bir performansı beklememişti.

Bu benim o kadar çok başıma gelen bir şey ki. Birçok insanın bana baktığında ilk gördüğü ve sözle de ifade ettikleri “iriliğim” karşısında fiziksel esnekliğim, kondisyonum, adaptasyonum her zaman insanları şaşırtmıştır. Belki de kendime böyle bir misyon edinmiştim. Başka türlü de olunabilirdi. Görünenin ardı bilinemezdi. Bu misyon bence kendime karşı edindiğim bir misyondu. Bu dünyada bu bedende olmamın da bir manası vardı bence. Ben bu yolda her ne kadar çok ilerlemiş olsam da hepimiz gibi ben de maruz kaldığım için “dayatılmış algılara” bu algıların artık üstüne çıkmayı başarsam da zaman zaman tökezlemem bitmemişti. Bahsettiğim ölçümler sonrası da fark etmiştim ki duyduğum rakamlar beni etkilemişti. Hele eşimle karşılaştırılınca. Oysa ben bütünsel sağlığım için öz şefkatle yıllardır emek veriyordum. Eşim ise ciddi bir seviyede sigara içiyor, tek öğün besleniyor, hiçbir özbakım davranışında bulunmuyordu. Ama ölçümlere bakınca ona ve bana bakınca akla gelen ilk şey farklı oluyordu. Kadının masamıza gelmesinden önce eşime söylemiştim: “Kendimi korudum sandım ama içeri almışım o gün ölçümde olanları, etkilenmişim”. Sonra kendime hatırlatmıştım, önemli olan bedenimde nasıl hissettiğimdi. Evet rahatça hareket etmek, hafiflik hissi ve sağlık en önemli şeylerdi benim için, bunu unutmamalıydım. Ardından da bu kadınla masaya oturmuştuk işte. Sanki hızla sınanmıştım yine.
Kadın masadan kalktıktan sonra aslında kendimize ne kadar da çok yalan söylediğimizi anımsadım tekrar. Medyanın, algımızı yöneten tüm o araştırmaların, o doğru bu yanlış denmesinin bizi bizden nasıl da uzaklaştırdığını. Kendimiz dışında her şeye ne kadar da çok güç verdiğimizi ve güvendiğimizi. Hatırlamak güzel oldu. Şimdi sporumu yaparken beklentiler yüklemek yerine, bedenimin gücünü ve sağlığını onurlandırabiliyorum. Yediklerimi seçerken onlarla olan ilişkimi hissedebiliyorum. Yaptığım seçimlerin, bedenimin otoritesi benim, hiçbir zaman bir başkası olmayacak bunun sorumlusu.
Hepimiz için aynısını dilerim.
Sevgi olsun!
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.