Farkındalık

Mevlevi Dergâhı’nda 1001 günlük çilenin hikâyesi

Hz. Mevlana’nın 749. Vuslat Yıldönümü Anma Törenleri kapsamında Konya Turizm Ajansı tarafından “Yaşayan Mevlevihane” programına gerçekleştirildi. Celaleddin Berberoğlu’nun Mevlevi Dergahına girmek için 1001 günlük çilede bulunan 18 hizmeti hem fiziksel hem manevi manaları ile anlatmasının ardından önce Mesnevi’nin ilk 18 beyiti okundu ardından sema töreni yapıldı.

Celaleddin Berberoğlu, 18 hizmetin bazı detaylarını aktarırken aslında sadece fiziksel işler yapılmadığını, fiziksel işi tefekkür anlamına getirip o hallerin yaşandığını anlattı. 

“Ben derviş olacağım”

Derviş adayı Mevlevi Dergahı’na geldiğinde “Senin bu dergâha girmene annenin babanın rızası var mı? Evli ise eşinin rızası var mı?” diye sorulur. Derviş adayının tüm soruları yanıtlamasından ve her şeyi kabul ettiğini beyan etmesinden sonra Tarikatçı Dede onun Saka postuna oturtulmasını ister.

Saka Postu: Çilenin ilk üç günü

Derviş adayı üç gün boyunca bu saka postunun üzerinde oturur ve olup biteni gözlemler. İhtiyaçları dışında yerinden kalkmaz. Kazancı Dede ve diğer dedeler de onun buradaki oturuşunu gözlemlerler.  Eğer üç gün içerisinde kendisi ya da meydandaki dedeler olumsuz bir karar verirse “Git” denmez ama önünde kendisine dönük duran ayakkabısının yönü dışarıya çevrilir. İnsanlık onuru kırılmasın diye gündüz ön kapıdan çıkarılmaz gece arka kapıdan, Küstahan kapısından çıkar.

Ayakçılık: Eyvallah demeyi öğrenmek

İkinci aşamada derviş dergahtaki getir götür işlerini yapmayı öğrenir. Aslında eyvallah demeyi öğrenir. Söylenen her şeyi bekletmeden, yok saymadan anında yapabilmek ki biz buna eyvallah diyoruz. Bunun yanında semada meşk eder. Sema tahtasının sol köşesini öper önce. Neden sol köşe? Bir şeyin bir tarafı diğer tarafa göre hor görülürse o tarafın gönlü alınır. Sol elle yemek yemeyin, sol elle yazı yazmayın denmesi nedeniyle bu yapılır. Hz Mevlana diyor ki “Sağ soluna hor bakar ne diye, ikisi de senin elin ikisi de.” Tahtanın ortasındaki çivi ise merkezde olmayı sembolize eder.

Kandilcilik: Nur olmazsa her şey ölür

Çerağ (ışık), Mevlevi kültüründe çok önemlidir. Işık, nur, şems… Tasavvuftaki anlamı şudur: Allah’ın nuru bu aleme yansımasa bu alem de her şey ölür. Karanlık bir odada tüm renkler kaybolur.Pencereyi açıp da içeri güneş dolunca tüm renkler raks etmeye başlar. Dışarı kandilcisi ve içeri kandilcisi vardır. Nur hem içimizde hem dışımızdadır. Alemi aydınlatmak için önce iç dünyamızdaki çerağı uyandırmak gerekir. O ışığı uyandırmadan kendimiz olmamız mümkün değildir. “Eve hırsız girse tıkırtıya uyanırsın, hemen el yordamı ile kibrit yakarsın. Tam yakacaksın arkadan bir nefes üfler, ışığa ulaşmaman için. O nefes egonun nefesidir” der Hz. Mevlâna.

Süpürgecilik: Zihni süpürmek

Süpürmek, dergâhı süpürmekten ziyade zihnimizi temizlemektir.

Yatakçılık: Yünün birbir hali

Yatakların dövülmesi, yatakhanenin hazırlanmasından sorumlu kişidir. Sufilerde yün çok önemli bir materyaldir. Suf, Arapça’dan yün demektir. Sufi ise yünden elbise giyenler anlamına gelir. O zamanlar yataklar hep yün… Yani dergâhın bir köşesinde yün kabartan bir derviş görünseniz bilin ki o şunu düşünür: Yün olur üstünde yatar, yün olur sikke yapar başında taşır, yün olur beline kuşak yapar, yün olur tennurelerin eteklerinde döner, yün olur seccade olur Allah’a secde eder, yün olur mütteka (kısa süreli uyumaya destek olan baston) kılıfı olur, geceleri ona dayanır… Yatakçı yatakları düzeltir, yünleri çırpar. Koşuşturmalı günlük hayatın içinde, bir an boş vakitleri olmayan, hem hizmetlerini yapıp hem musiki ve sema öğrenen dervişlerin yorgun olan beden kalıplarını bir müddet de olsun dinlendirebilmek için Yatakçı can, onlara bu hizmeti sağlar. 

Tahmiscilik (Kahvecilik): Gölgeleri dövmek

Kahveyi döverken kahve çekirdeği gibi sert olan insan mizacını dövmeyi de temsil eder. Bize sonradan yamananlar, eklenenler, kendimiz sandığımız gölgeler; aslında dövülen onlardır. Daha sonra o sertlik kaybolunca ateş görür, pişer, ilahi aşkın ateşiyle hoş bir lezzete, kahveye dönüşür.

Somatçılık: Mutfak hayatın içindedir

Mevlevilikte yemek mutfakta yenir, cenazede mutfakta yıkanır, sema talimi mutfakta yapılır. Mutfak hayatın içindedir. Sofraya otururken sol diz karna baskı yapacak şekilde oturulur. Bu çok yememek içindir. Yemeğe tuz ile başlanır. Sofrada mevsimine göre mutlaka yeşillik olur. Ortadan yenir ama kaşık direkt batırılmaz. Bir tarafı ile çorbaya batırılır, diğer tarafı ile içilir. Ağza değen taraf yemekle temas etmez. Dervişlerden biri su içecekse bir lokma ekmeği kalbine götürür. O suyunu içene kadar, ondan bir lokma daha ondan fazla yememek için herkes elini sofradan çeker.

Pazarcılık: Dünya bir pazar yeridir

Pazarcı Dede her seferinde yanına farklı 4-5 derviş alır. Dünya da bir pazardır. Pazarın metafizik halini yaşamak için gidilir. Alışverişte pazarlık edilmez. Satıcılar da Dede’nin dergâh için alışveriş yaptığını bilir ve yardımcı olurlar. Yolda oyalanmaz. Ancak hastaları ya da ölenleri için dua isteyenler olursa onları dergâha iletir. Pazarcı Dede aslında bir yandan dünyanın nabzını da tutar.

Kalaycılık ya da dolapçılık: Gönül aynasını parlatmak

Bu can da kalay işlerinden ve dolapların düzeninden sorumludur. Metafizik manası dergâha girerken tozlanmış, kirlenmiş gönül aynasını bu dergâhta parlatıp kendi kendinin güzelliğini seyretmektir. Aslında bütün hizmetlerden maksat budur: Tozlanmış ve kararmış iken gönlü cilalamak, onu pastan, tozdan arındırmaktır.

Bulaşıkçılık: Zihin-Beden-Ruh Temizliği

Bu can da bulaşıkları yıkar. Zihin temizliği, beden temizliği, ruh temizliği gibi anlatılmak istenen mutlaka bir arınmanın gerekliliğidir.

Şerbetçilik: Ekşi ve tatlı bizi canlı tutar

Hz. Mevlâna, sirke ve bal şerbetini çok severmiş. Hayatta bazen sirke gibi yaşadığımız ekşi acı anlar vardır. Bazen de bal gibi tatlı anlar. Bu ikisi birleşince güzel bir şerbet halini alır. Tıpkı kalp ritmimiz gibi. İniş çıkışlı… Oysa herkes her şeyin düz olmasını ister bu dünyada, güllük gülistanlık olmasını. Ancak bu ölüm demektir. Ama iniş ve çıkışlar bizi canlı tutar. Bunlar bizi her zaman bekleyen sürprizlerdir, dinamik tutar ve bize hayat verir.

Ab-rizci: “Ben oldum” demek yok

Tuvaletleri temizler ya da abdest suyu döker. Dergâhta ilk hizmetine başlamış olan ayakçının abdest suyunu dahi bu can döker. “Ben oldum, yeni gelene hizmet etmem” gibi bir şey yoktur. Dervişin her an egosu törpülenir. Hizmetlerin giderek esnemesi ve kolaylaşması söz konusu değildir. Giderek ağırlaştırılır. Ruhsal olarak dayanma sınırı, egosu ile yaptığı mücadele maksadına ulaşmış mı ulaşmamış mı diye bakılır. Bir can tuvalet temizliyorsa anlaşılır ki ona yakında bir oda verilecek.

Çamaşırcılık: Her acı bizim arınmamız içindir

Yine temizlikle ilgilidir. Burada farklı bir şey var. Bilirsiniz yün kirlenir. Onu köylü kadınlar taşın üstüne koyarlar ırmağın kenarında ve tokuçla vururlar. Bunu yaparken de türkü söylerler. Tokmak her vuruşta yün beyazlaşır ve kabarır. Kadınlar da neşe içindedir. Yün ne için hazırlanır? Gelin ve damadın yatağı için, düğün için, şeb-i arus için hazırlanır. Hayatta başımıza yediğimiz her tokuç, iç dünyamızdaki her savrulma, dünyadaki her acı, bizim temizlenmemiz ve arınmamız içindir. Allah bunu zulmettiği için değil merhametinden yapar, büyük buluşmaya, vuslata hazır olmak için.

Dergahtaki bu görevlerin hepsini Halife Dede ve meydancısı takip eder ve yapılacak işleri Kazancı Dede’ye bildirirler. Bu hizmet 1001 gün sürer ve derviş adayının 1000. günde bile edebe aykırı bir hali olursa buna “çile kırma” denir ve çilesi birinci günden yeniden başlar.

Dervişler bu koşuşturmalı hayatın içinde aynı zamanda musiki, edebiyat, dini ilimler, yabancı dil, güzel sanatlar öğrenirler.

MEVLEVİ GİYSİLERİ:

Tennure: Ten ve ışık kelimeleri yani nurlanmış beden demektir.

Elifi Nemed: Beldeki kuşak, vefa kuşağıdır. Ben bu yola baş koydum ve asla dönmeyeceğim demektir.

Destar: Sikkeye sarılan sargıdır. Hz. Muhammed’i temsil eder. Bütün güzellikler O’nun sarmalı içindedir manasındadır.

Siyah hırka: Sır olmayı, örtünmeyi sembolize eder. Sadece semada iken beyaz tennureleri ile görünürler, onun dışında kendilerini örterler. Herkes aynı kapasitede olmasa da dışarıdan aynı görünürler.

Destar-ı Şerif: Yeşil alan bilgiyi sembolize eder. Bilgi oradan aşağı sarkan kuşak ile kalbe doğru iner. Bütün bilgiler, kalbe, aşka, sevgiye ulaşmalıdır. Ulaşmayan tüm bilgiler çöplüktür. Bunlar egomuzu güçlendiren, tuzaklar kurduğumuz, taşıyıp yaşamadığımız bilgilerdir.

SEMA’NIN MANASI:

Sema, içinde inancı, aşkı, zikri, hoşgörüyü, tevazuyu, pek çok estetik değeri içinde barındıran bir ritüeldir. İnsan ruhu bu değerlerin peşine takıldığında yükselmemesi mümkün değildir.

Sema’nın hal olarak 5 anlamı:

1.Aşkın hareket hali, Yaratan’a geri dönüş yolculuğu…

2.Kol açarak, dönerek, çark vurarak şükredip kutlamak. Ruhun dansı…

3. Merkezde olmak.   Gözlerini kendine çevirmek, ışığın tam altında olmak, gölgenin kaybolması…

4. Mevlevilik yolunun vitrini. Ruhun şifa bulması için gerekli olan acı ilacı sema ve musiki şerbetinin içerisine koyvermek. 

5. Oturduğun yerde sema etmek: Her an şükür ve kutlama içinde olmak.

“Sema safa, cana şifa, ruha gıdadır.”

Hz. Mevlana

YAPRAK ÇETİNKAYA - CELALEDDİN BERBEROĞLU
YAPRAK ÇETİNKAYA – CELALEDDİN BERBEROĞLU

Editörün notu: Değerli büyüğümüz Celaleddin Berberoğlu, o günkü sunumubunun sonunda bugünün çilesinin hayatın içinde olduğunu da ekledi. Ancak detay vermedi. Sonradan kendisine sorduğumda anlattıklarına yine bu sayfalarda yer vereceğim. Bu arada biz de bu hayatta egomuzu törpülemek için hangi çileleri çekiyoruz ve ne zaman çile kırıp en başa dönüyoruz düşünebiliriz. Sevgiyle kalın…


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

yaprak-cetinkaya
Gazetecilik eğitimini Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde aldı. 27 yıldır farklı görevlerde daima mesleğine aşık bir hal ile çalışıyor. Gazeteciliği en çok wellbeing, kişisel gelişim, psikoloji, ezoterizm, mitoloji gibi daha az konuşulan konular üzerinden yapmayı seviyor. Mümkün Dergi, Yuka Dükkân ve Yuka Ajans’ın kurucu ortaklarından…