Uygulamalar

Raquel Habib: Neşe, içeriden dolan bir havuz gibi…

Mutlu olmayı, hayattan keyif almayı ve neşelenmeyi unuttunuz mu? Peki, bu durumu değiştirmek için neyi bekliyorsunuz? Terfi etmeyi mi, zengin olmayı mı yoksa hayatınızın aşkıyla tanışacağınız o (meçhul) günün gelmesini mi? Bakın, Mindfulness Temelli Değişim Dönüşüm Koçu Raquel Habib bu konuyla ilgili neler söylüyor: “Mindfulness pratikleriyle edineceğiniz mutlu ve neşeli olma hali dış etkenlerle içimizi dolduran bir mutluluktan ziyade içeriden dolan bir havuz gibidir. Kaynağı size ait olduğu için de dışarıdan suyun kesilme riski yoktur.”

Öncelikle mindfulness nedir ve ne işe yarar diye sormak istiyorum…

Mindfulness’ın tam karşılığı bilinçli farkındalık halidir. Mindful olma halinin en belirgin özelliği dikkatimizi bilinçli bir seçimle bir yere yönlendirmek ve onu orada tutarken her neyle karşılaşıyorsak, olana yargısızca bakma halini içerir. Yargı derken kişinin dünyayı algılama biçiminden bahsediyorum. Bu algıya “dünyayı gördüğümüz lenslerimiz,” diyorum. Yargısız olmak, hoşumuza gitmeyen veya bize uymayan her şeyi kabul etmek ve hayatımıza dahil etmek anlamına gelmez. Olana bakarken ve onunla ilişki kurarken yargılarımızı kenara bırakıp daha geriden, daha bütüncül, daha kapsayıcı bir yerden bakabilme hali demektir. Mindful olma hali, bizi daha kabulde, daha şefkatli, daha güvende, huzurlu ve merkezde kalabilen, net ve sınırlarına daha çok sahip çıkabilen biri haline dönüştürür. Çünkü Mindful olma hali her şeye eşit mesafeyle bakabilme anlamını barındırır.  Başımıza gelen pek çok şey hoşumuza gitmeyebilir işte Mindfulness hoşumuza gidene de gitmeyene de eşit mesafeyle yargısız bakabilmeyi pratik ettirir. Okyanustaki dalgaları durduramayacağımız gibi istemediğimiz şeylerin de başımıza gelmesine engel olamayız. Mindful olma hali ise bu istenmeyen haller, zorluklar ve belirsizlikler içinde dengede durmayı, dalgalarla sörf yapmayı ve süreçten keyif almayı anbean pratik etmemizi sağlar.

Mindfulness teknikleriyle enerjimizi artırmak mümkün mü?

Kesinlikle evet! Zihnimiz sürekli geçmişten çıkarımlar yapar ve gelecek hakkında tahminlerde bulunur. Bu, bizi hayatta tutmak için zihnimizin yapması gereken bir işlemdir. Ancak beynimiz gereğinden fazla bu işlemi uyguladığında ve ara sıra dinlenme ve iyileşme haline geçmediğinde, aşırı enerji tüketir ve yorulur. Bedensel yorgunluktansa zihinsel yorgunluk çoğu zaman bizi daha çok tüketir. Bedensel yorgunluğumuzu uyuyarak ya da eylemlerimize ara vererek geçirebiliriz. Zihnimizin bize yansıttığı hikayeleri algılayamıyor ve yönetmeyi bilmiyorsak zihinsel yorgunluğumuzu dindirmemiz çok zordur. Zihnimiz durmadan çalışan bir plak gibidir; bazen aynı hikâyede takılır bazen olmayanı yaratır. Mindfulness pratikleriyle zihni ehlileştirir ve eğitiriz. Ve bizi engelleyen değil, bize hizmet eden halde kullanırız. Mindfulness pratikleri bize zihinsel aktivitelerimizi dinginleştirmeyi ve onlara eşit ve yargısız bir mesafeden bakabilmeyi öğrettiği için gerçekte bizi en çok tüketen “gereksiz olanı düşünme işlemi”ne mola vermiş oluruz.

Yaşadığımız pandemi sürecinde en çok ihtiyacımız olan şey neşeli ve keyifli olabilmekti ancak pek çoğumuz için bu mümkün olmadı. Peki, mindfulness pratikleriyle neşelenmek, keyifli vakit geçirmek mümkün mü?

Mindfulness pratikleri bizi o anın içinde direkt olarak neşelendirecek ya da güldürecek pratikler sunmayabilir. Ancak mindfulness pratiklerinin uzun vadedeki güçlü etkileri hayata karşı bakış açımızı değiştirebilir. Olayların içindeki olumluyu ve iyiyi görebilme, daha esnek ve yapıcı çözümler bulabilme, daha huzurlu ve güvende hissedebilme, sürece güvenebilme becerilerimizi geliştirmemizi sağlar. Bu durum da dolaylı olarak bizi daha neşeli ve mutlu bir insan yapar. Ancak bu mutluluk hali dışarıdan gelen, dış etkenlerle içimizi dolduran bir mutluluktan ziyade içeriden dolan bir havuz gibidir. Kaynağı size ait olduğu için de dışarıdan suyun kesilme riski yoktur. Siz pratiklerinize devam ettiğiniz sürece mutluluk havuzu kendi kendini içeriden doldurmaya devam eder.

 “Mutluluk çoğu zaman minik detaylarda gizlidir. Onları görebilmek için ise dikkatimizi bilinçli bir şekilde kullanmayı öğrenmemiz gerekir.”

Peki, depresif ruh halinden çıkıp neşeli bir ruh haline bürünebilmemiz için bize birkaç mindfulness tekniği önerebilir misiniz?

İyiyi görebilme ve şükran meditasyonları ruh halimizi yükselten ve farklı bir açıdan hayatı görmemizi destekleyen en temel pratiklerdir. Mesela şükran pratiği çok kolay ve her gün uygulanabilecek bir pratiktir: Her sabah yataktan kalkmadan ve akşam yatağa yattığınızda, o gün olanlar içinde şükran duyduğunuz 3 ila 5 şey hatırlayın. Birinin size gülümsemesi, güzel bir ifadesi, birine yaptığınız ufacık bir destek, mesela yol soran birine vaktinizi ayırıp yolu tarif etmeniz, trafikte bir yaşlıya yardım etmeniz ya da size birinin yardım etmiş olması. Sizin birine ya da birinin size yardım ettiği veya hayatın içinde herhangi bir şekilde başınıza gelen ve şükrettiğiniz bir olayı hatırlayın. Ya da duyduğunuz kuş sesleri, kokladığınız bir çiçek, beklediğiniz bir telefonun gelmesi… Bu olayların sizde ve karşı tarafta yarattığı etkiyi ve duyguyu fark edin. İşin sırrı günün akışı içinde minik ancak dikkatinizi çekmeyenleri hatırlamanızdır. Tabii ki, büyük şükran duyacak konuları da hatırlamak mümkün ve etkilidir. Ancak mutluluk çoğu zaman minik detaylarda gizlidir. Onları görebilmek için ise dikkatimizi bilinçli bir şekilde kullanmayı öğrenmemiz gerekir. İşte mindfulness pratikleri bize dikkatimizi bilinçli bir şekilde nereye vereceğimizi öğretmektedir.

Bu çalışmaları ne kadar çok tekrar eder ne kadar çok pratik yaparsak neşeli ya da keyifli olma halimiz o kadar çok güçlenir mi?

Her şeyde olduğu gibi, neyi pratik edersek o alanda ustalaşırız. Dr. Joe Dispenza’nın bir lafı vardır: “Dikkatinizin odaklandığı yere enerjiniz gider, enerjinizin gittiği yer ise büyür ve gelişir.” Odağınızı pratiklerinize verirseniz pratiklerin kazanımları hayatınızda büyür. Her şeyde bu geçerliyse neden Mindfulness pratiklerinin kazanımları olan, mutluluk, huzur, kabul, şefkat, sabır, güven gibi oluş halleri için de geçerli olmasın ki? İşin tek sırrı; pratik, pratik, pratik!

 DURUN VE ŞÜKRAN DUYUN

Günümüz insanı hayatındaki küçük mutlulukların farkında değil maalesef, günlük koşuşturma içinde keyiflenecek anları kaçırıyoruz. Bize bu konuyla ilgili nasıl önerilerde bulunursunuz?

Durun derim! Gün içinde küçük molalar yaratın. Biraz önce bahsettiğim şükran pratiğini sadece sabah ve akşam değil, günün her saati yapın. Mesela iştesiniz, alarmınızı kurun saat başı durun ve 5 kez nefes alıp verin. O an şükredecek bir şeye tüm dikkatinizi verin. Örneğin nefes aldığınıza şükredin. Hatta şükran duyduklarınızı bir kağıda not edin ve bir şükran kavanozu yapın. Bir haftanın sonunda o kavanozu açın ve tüm hafta nelere şükrettiğinize bakın. Hem pratiği yaparken hem de kavanozun içindekileri okurken içinizde olan hislere siz de inanamayacaksınız. Bence bunu hemen deneyin! Bu pratiği evde ailecek bir oyuna çevirebilirsiniz. Herkes bu kavanoza günde şükrettiği iki şeyi yazsa, hafta bitince hep birlikte okusanız ne kadar ilginç ve eğlenceli olur öyle değil mi?

 

“Mükemmellik bir şeyi çok iyi yapmak değil, onu çok sık yaparak düşünmeden yapabilecek hale gelmektir.”

 

Duygularla sörf atölyesi düzenliyorsunuz, bu çalışmaya katılan biri, çalışma sonunda neler kazanmış olur?

Hayatımızda istemediğimiz, beklemediğimiz bir sürü durumla karşılaşırız. Bu durumlara bazen kontrollü bazen kontrolden çıkmış tepkiler veririz. Tüm davranışlarımızın arkasında bir duygusal tetiklenme yatar. Bu tetiklenmeler duygusal beynimiz tarafından yönetilir. Öyleyse ilk öğrenmemiz gereken duygusal beynimizin işleyişidir. Bu eğitimde bilimsel ve teorik bilgiyi harmanlayarak içine de biraz deneyimsel süreçler ekledim. Katılımcılar duyguların içinden geçmeyi, duygularla sörf yapmayı öğrenecekler. Yani duygularını regüle etmenin yollarını öğrenmiş olacaklar. İstemsizce verilen tepkilerin arkasındaki mekanizmayı öğrenince, değişim için nereye ve nasıl müdahale edeceğimizi öğrenince yapabileceğimize olan inancımız ve kendimize olan güvenimiz artar. Dışarıya gösterdiğimiz duygularımız çoğunlukla buzdağının görünen kısmıdır bir de görünmeyen kısmı vardır. İşte buraya yakından bakabilmek, şefkat, sabır, güven ve kabul gerektirir. Eğitimlerimde en önem verdiğim “kendimle bağlantı kurabilmek” meselesi işte bu dört mindfulness tutumunu pratik etmemizi sağlıyor. Kendimi, düşüncelerimi, duygularımı ve tepkilerimi anlayamazsam onları yönetemem, gücümü kaybederim. Gücümü elime almak ise “Kendimi bilmek”le başlar ve kendimi ifade edebilmek ve kendimi gerçekleştirebilmekle devam eder. İşte bunun için bizi yöneten duygusal beynimizi anlamaya ihtiyacımız var. Değişim ve dönüşüm yolculuğu zaman ve emek ister. Aristotle’ın bir sözüyle bitirmek isterim: “Biz sürekli tekrar ettiklerimize dönüşürüz. Mükemmellik bir eylem değil, bir alışkanlıktır.” Benim ifademle, mükemmellik bir şeyi çok iyi yapmak değil, onu çok sık yaparak düşünmeden yapabilecek hale gelmektir. Öyleyse, duygu ve tepkilerimizi yönetebilmek için bunu çok sık bilinçli bir farkındalıkla/Mindfulness ile pratik etmeye ihtiyacımız var.

 “Kendimi, düşüncelerimi, duygularımı ve tepkilerimi anlayamazsam onları yönetemem, gücümü kaybederim. Gücümü elime almak ise kendimi bilmekle başlar, kendimi ifade edebilmek ve kendimi gerçekleştirebilmekle devam eder.

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

sibel-ates-yengin
İstanbul Üniversitesi Leh Dili ve Edebiyatı mezunu. Gazeteci, öykü yazarı. Meraklı, soru sormayı sever, başka insanların hayat hikayelerini öğrenmek ister. Kendi hikayesini de anlatmayı sever. Hala kendini anlamaya çalışıyor.