Dünyaya “Aile Dizimi”ni bir anda tanıtan, Anadolu’dan dünyaya bir aydınlanma esintisi diyeceğimiz Zeytin Ağacı dizisinin danışmanı Sabri Salış, yıllardır kendi sistemi olan Köken Aile Açılımı ile birçok insanı köklerden alıyor, göklerle buluşturuyor. Geçtiğimiz ekim ayında Doğan Novus’tan çıkan “Köken Aile Açılımı; Ataların İzleri” adlı kitabı ilk defa Anadolu topraklarındaki yasların, travmaların, kayıpların hikâyelerini gün yüzüne çıkardı. Kökleri Hacı Bayram Veli’ye dayanan, atadan şifacılık geçmişine sahip, Aile Dizimi’nin kurucusu Bert Hellinger’le de çalışma fırsatı bulmuş olan Sabri Salış’la Köken Aile Açılımı’nı, Zeytin Ağacı dizisini ve bu toprakların hikâyelerini konuştuk.
Yıllardır Köken Aile Açılımı yapıyorsunuz ve Zeytin Ağacı gibi bütün dünyada ses getiren bir dizinin de danışmanısınız. Zeytin Ağacı dizisi konusu itibariyle çok büyük bir ilgi gördü. Bu size ne hissettiriyor? Bu kadar yoğun bir ilgi bekliyor muydunuz?
Daha önce birçok kişi Köken Aile Açılımı ile ilgili dizi veya film çekmek istedi ama tam olarak gerçekleşemedi. Bu konuyu Zeytin Ağacı dizisinin sevgili senaristi Nuran Evren Şit ile paylaştım. Bunun bize nasip olduğunu ve Anadolu’nun içinden böyle bir projenin olması gerektiğini kendisine ifade ettim. O da sağ olsun bizi kırmadı ve bir senaryo yazdı. Senaryoya biz de sevgili Gülçin Önel ile danışmanlık yaptık. Dizi beklediğimizin çok üzerinde ilgi gördü ve dünyadan çok güzel geri dönüşler aldık. Bu da bizi çok mutlu etti. Bizim için Anadolu’dan böyle bir projenin dünyaya yayılması büyük bir gurur kaynağı ve nihayetinde birçok kişi içinde olduğu, yaşadığı döngülerden çıkmak için bir yol arıyor, Köken Aile Açılımı ve aile dizilimlerinin varlığından haberdar oluyor. Dokunuş yaptığımız ve bizlere geri bildirim yapan herkese teşekkür ederiz.
HACI BAYRAM VELİ’NİN TORUNU
Bütün aileniz özellikle erkekler hep şifacıymış, siz yıllarca bu konudan uzak durmuşsunuz. Ama sonra başlamışsınız… Nasıl oldu bu başlangıç ve neden? Bir Köken Aile Açılımcısı olarak atalarınızdaki bu şifacılık aktarımı ve Anadolu’nun şifacılık geleneği hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Benim kökenim 14. yüzyılda Hacı Bayram Veli’ye kadar gidiyor ve oradan bugüne kadar atalarım hep şifacı. Bu bana kadar geldi ama ben bunu çocukluğumda, gençliğimde kabul etmedim aslında. Sonrasında yolum öyle evrildi ki Almanya’ya gittim ve bir süre sonra orada oğlum doğdu. Oğlumun kronik astım rahatsızlığı vardı. Bir arkadaşın tavsiyesi ile sonradan bana öğretmenlik ve üstatlık yapan sevgili hocam Anneliese Obermann’la tanıştım ve onun yöntemleriyle oğlum şifalandı. Bu benim için bir değişim ve dönüşüm noktası oldu ve sonrasında yavaş yavaş bu meslekte önüme çıkan her şeyi öğrenmeye başladım. İlk başta refleksoloji çalışmasıyla başladım işe, sonra Reiki’yi ve diğer çalışmaları öğrendim. Sonra bir gün aile dizilimi ile tanıştım. Bunun eğitimini sevgili hocamdan aldım; Bert Hellinger ile tanışma fırsatı buldum ve ondan bire bir açılımlar aldım. Kendisinin seminerlerinden çok şey öğrendim ve kendi vatanımda uygulamak için Türkiye’ye geldim. Türkiye geldikten sonra burada birçok şeyi Anadolu’nun şifa bilgileri ile harmanladım ve Köken Aile Açılımı adı altında çalışmalarıma devam ettim. Yaptığım çalışmalardan bir tanesi Anadolu Erenleri çalışmasıdır. Burada amaç, “Ben bu dünyaya niye geldim, ruh planımda ne var, neyi getirdim?” sorularının arayışında olan kişilere kendi içlerindeki ruhsal bilgi ve bilgeliği açabilmek. Tıpkı Mevlâna gibi… Mevlâna zamanının şeyhülislamıydı, Şems gelinceye kadar kendini tam anlamıyla ortaya koyamamıştı. Sorulan sorulara, sohbetlerinde hep birilerinden aldığı ve öğrendiği bilgileri veriyordu. Ta ki Şems onun bütün kitaplarını havuza atıncaya kadar. Sonra Mevlâna kendisinden bir şeyler söylemeye, kendisini ifade etmeye başladı ve böylece dünyaya koşulsuz sevgiyi getiren kişi oldu. Koşulsuz sevginin üstadıdır, onun bütün beyitleri söylemleri hep koşulsuz sevgi üzerinedir. Bunun gibi sevgili Gülçin Önel’le yaptığımız birçok çalışma var. Anadolu’da daha bulunmamış, kendisini tam harmanlamamış birçok bilgi var. Benim amacım da burada yani Anadolu’da çalışan her kişiye yurtdışında ya da başka bir yerden aldığı öğretileri Anadolu’nun bilgileri ve şifa gücüyle harmanlamak. Anadolu’dan o şifanın dünyaya açılmasının bir dokunuşunu yapabilmek…
Sabri ismi Sabır’dan geliyor. Sabır da zamanla bağlantılı. Bu anlamda dizideki Zaman Bey siz misiniz? Sizin zamanla ve sabırla bir şifacı olarak aranız nasıl?
Zaman karakterini tamamen sevgili senaristimiz Nuran Evren Şit yazdı, o karaktere o kişiliği o verdi. Benden esinlendiği birkaç hareket ya da söz olmuş olabilir ama Zaman karakteriyle herhangi bir ilişkim ya da etkileşimim yok. Köken Aile Açılımı açısından baktığımızda, zaman diye bir şey yok zaten. Ortada bir mekân var ve jenerasyonlar önce yaşanmış bir şeyden söz ediyoruz. Onu temsilen duran bir kişiye anında ulaşıyor. Yani geçmiş ya da zaman diye bir şey yok. Sadece bir mekân var ve her şey bu mekânda oluyor.
Köken Aile Açılımıyla amacımız bir arkeoloğun hassaslığıyla, bizim kendi köken ailemizdeki o antik şehrin içinde, atalarımızın bizim için bıraktıklarını gün yüzüne çıkartmak ve bu zenginliği hayatımıza entegre etmek.
ANADOLU BAMBAŞKA BİR MOZAİK
Köken Aile Açılımı’nın kitabını yazdınız. İlk kez bu toprakların atasal miraslarını ortaya çıkaran da siz oldunuz. Bu kitap bize neyi anlatıyor? Kitap çıktıktan sonra nasıl tepkiler aldınız?
Nihayetinde aile dizilimi ile ilgili birçok kitap var ama yazan yazarların çoğu yurtdışında yaşayan kişiler ve oradaki kültüre, geleneklere, göreneklere göre kendi kültürlerinden örnekler verilerek yazılmış kitaplardı. Bizim için önemli kaynaklar ama o kitaplarda tam olarak kendimizi bulamıyorduk. Çünkü genel anlamda biz Anadolu kültürü olarak dünyadan çok farklıyız diye düşünüyorum. Örflerimiz, adetlerimiz, geleneklerimiz göreneklerimiz çok farklı. Yıllardır Anadolu’da yaşadığım ve üzerine en çok çalıştığım konuları, küçük küçük notlar halinde bir araya getiriyordum. Sonrasında bu süreçle Anadolu’da yaşayan herkesin kendini bir şekilde bulması için kitap haline geldi. Şimdilerde kitaptan çok güzel bildirimler alıyorum, nihayetinde herkes kitabı okuduğunda kendinden çok şey buluyor. Okuyanlar şu ana kadar yaşadığı döngüleri fark ediyor ama değiştirip dönüştüremediği birçok konunun kaynağını kitabı okuyunca kendinde bulabiliyor. Böylelikle şimdi ben neyi nasıl farklı yapabilirim duruşuna geliyorlar. Köken Aile Açılımı çok iyi bir anahtardır. Aile Dizilimi genellikle köken ailenin bir ağaç gibi olduğunu düşünür ve ağacın köklerinde bir hasar varsa bir iz kalmışsa bir yara varsa bunun bizi etkilediğini düşünür. Bu bir yere kadar doğrudur da… Ama Köken Aile Açılımı daha fazlasını sunar. Bu açılım tıpkı bir antik şehir gibidir; Anadolu’da yaşamış birçok kültür var, yüzlerce binlerce yıl önce yaşamış bir kültürler mozaiği… Ve bunlar küçük bir grup olarak başladı öncesinde, bu grup, bu kültür her alanda zenginleşip yükseldi, yüksek kültürü yaşadı ve sonra göç edip gitti. Ama bize bizim için önemli olan çok değerli bilgileri bıraktılar. Şimdi biz bu antik şehri adeta bir arkeoloğun hassaslığıyla yavaş yavaş açıp çıkartabiliriz. Arkeologlar bir antik şehri tamamen ortaya çıkarttığında onların yaşam şekillerini, nasıl düşündüklerini, neler yaptıklarını, bıraktığı izlerden görür ve onu bize aktarır. Bizim de bizden önce yaşayan bütün atalarımız birçok şeyi yaşadı, her biri bir konuda çok iyiydi. Bir zenginlikleri, bize bıraktıkları bilgelikleri vardı. Köken Aile Açılımı’yla amacımız bir arkeoloğun hassaslığıyla, bizim kendi köken ailemizdeki o antik şehrin içinde, atalarımızın bizim için bıraktıklarını gün yüzüne çıkartmak ve bu zenginliği hayatımıza entegre etmek. Böylece içinden çıkamadığımız, yaşadığımız, fark ettiğimiz bildiğimiz halde değiştirip dönüştüremediğimiz her ne varsa onlardan aldığımız bu zenginliklerle yaşantımıza yeni bir yön vermek, daha iyiye, daha güzele yaşantının bize sunduğu bütün zenginliklere hafiflikle adım atmak… Köken Aile Açılımı’nı aile diziliminden ayıran hassas noktalardan bir tanesi de bu. Aile diziliminde kişi geldiğinde onu rahatsız eden her neyse geniş geniş anlatıyor, köken ailede yaşanmış bütün olayları, travmaları, durumları herkesin duyacağı bir şekilde ifade ediyor. Bunu herkes duyuyor ve herkes biliyor. Ve temsilci olarak alanda dururken aslında kimin ne olduğunu daha önceden bildiği için bu doğrultuda hareket etmeye başlıyor. Fakat Köken Aile Açılımında bu böyle değil. Kişi geliyor, sadece ismini söylüyor, ismini söylemesi ile beraber alanda bütün atalarının bilgisi, onların yaşadığı bütün yaşanmışlıklar kendini göstermeye başlıyor. Bir enerji, titreşim, frekans tarlası gibi veya içi su dolu bir havuz gibi… Kişiyi temsilen bir kişi ortada durduğunda oradan bilgi alıyor ve kişi ne için geldiyse genelde onu söylemeye ve hareketleriyle göstermeye başlıyor. Sadece kim için durduğunu biliyor, konunun ne olduğunu bilmiyor. Bu, ona söylenmiyor aslında ama temsilci kendiliğinden her şeyi söylemeye veya göstermeye başlıyor. Her alanda bütün atalarının yaşanmış bilgileri duruyorsa kimsenin özelini orada herkesin duyacağı bir şekilde anlattırmıyoruz. Bu, sistem olarak daha derin dokunuşlar yapar ve daha derin değişim dönüşümlere vesile olur. Aile diziliminde genelde yedi jenerasyonda bir döngü olduğu kabul edilir, daha gerisi çalışılmaz. Köken Aile Açılımında biz 12. veya 17. jenerasyonu dahi çalışıyoruz. Konunun kaynağı neredeyse oraya kadar gidip oraya bir dokunuş yapıyoruz.
Köken Aile Açılımı deneyiminde kişilerin bile bilmediği öyküler, sırlar, travmalar ortaya çıkıyor o çemberde ya da alanda… Üstelik o alana çıkan kişiler dahi bilmiyor bunu. Nasıl bir gizem, nasıl anlamalıyız bunu?
Biz bu sistemin tam olarak nasıl açıldığını, nasıl işlediğini bilmiyoruz ve henüz bilimsel olarak kanıtlayamıyoruz. Böyle olabilir diye teorilerimiz var. Alanda jenerasyonların bilgisi olduğu için kişi zaten alandan o bilgiyi alıyor. Hiç bilmediğimiz, gizemde olan, bugüne kadar duymadığımız birçok şeyi açabiliyor; dediğim gibi o kişiyi sözleriyle etkiliyor veya hareketleriyle bize bunu gösteriyor. En basit örnek son dönem yaşadığım bir hikâye. Şöyle ki kişinin anneannesinin kuması olduğunu gördük. Kendisine sorduğunda ben anneannemle büyüdüm, böyle bir şey yok, hiç duymadım dedi ama alandaki bilgi daha doğrudur her zaman. Aynı zamanda bizi hiçbir zaman yanıltmadığı için bu konuyu çalıştık. Kişinin ilişkilerini çalışıyorduk, o hep ikinci olma hali yaşıyordu. Hep ilişkide araya birinin girme halini yaşadığı durumlar vardı. İki hafta sonra aldığım mesajda şöyle yazıyordu: “Annemle yemekteyiz, gözleri dolu dolu, bana kendisinin kısa bir dönem bir kuması olduğunu söyledi. O kadın da bir dönem için gözümün önüne geliyor üstelik. Acaba onun için bir şey mi yapsak?” Gizemde kalan, bugüne kadar konuşulmayan, yok sayılan kişi açılımda görüldü böylece. Özetle o kişi onurlandırıldı ve artık ailedeki gizem çözüldü.
Bert Hellinger her zaman güler yüzlüydü ve onun yaşama bakış açısı şuydu: “Bildiğin, öğrendiğin, aldığın, değiştirip dönüştürdüğün her ne varsa paylaşmalısın, paylaşırsan büyür.”
BERT HELLİNGER MÜTHİŞ BİRİYDİ
Bert Helinger ile bizzat tanışmış ve çalışmışsınız, sizin bakış açınızla onun hakkındaki yorumuz nedir?
Bert Hellinger muhteşem bir kişiydi ve onunla seminerlerinde birkaç kez çalışma şansım oldu. Enerjisi o kadar yüksek biriydi ki yanında oturduğunuzda her şey başlıyordu zaten. Tüyleriniz diken diken oluyor, isminizi söylediğiniz anda siz zaten bir sürecin içine girmiş oluyorsunuz. İlk çalışmamda konunun çok ağır olduğunu ve benim alanda durmamı ve bunu benim çözmem gerektiğini söyledi. Benim tanıdığım, bildiğim sistemden çok farklı bir şey önerdi bana. Orada ve alanda kendi başıma durduğumda normalde orada olması gereken herkesin hislerini ve duygularını birebir yaşadım. Kendim hepsini teker teker çözerek içinden çıktım. Şunu diyebilirim ki benim için işleyen ve çözülen en derin açılımlardan bir tanesiydi. Hellinger her zaman güler yüzlüydü ve onun yaşama bakış açısı şuydu: “Bildiğin, öğrendiğin, aldığın, değiştirip dönüştürdüğün her ne varsa paylaşmalısın, paylaşırsan büyür.” Buna inanan birisiydi ve onun için de seminerlerinde bütün bildiklerini sevgi ile paylaşırdı. Herkese sevecen yaklaşır, kimseye karşı önyargı geliştirmezdi. Zaten bana göre kendisi bir dünya vatandaşı. Bütün dünya vatandaşlarına aynı gözle bakan, hiç ayrım yapmayan ve son nefesine kadar da kendini bu konuya adamış biriydi. Son nefesine kadar seminerler verdi. Buradan kendisine dünyaya getirdiği bu yeni kapı, yeni bakış açısı ve yeni ışık için bir kez daha çok teşekkür ediyorum.
Köken Aile Açılımı en çok hangi konuları çözüyor? Sık karşılaştığınız konular ve hikayelerden örnek verebilir misiniz?
En çok çalıştığımız konular bölgeden bölgeye değişiyor ama ülkeden ülkeye de değişiyor elbette. Köken ailemizin tarihçesine göre de değişiyor. Genel olarak Anadolu’da en çok çalıştığımız konular tabii ki göçler. Anadolu, tarihi boyunca bir anne gibi herkese kucak açan, bağrında sevgiyle bir alan açan bir yer. Her gelen kendi kültüründen bir zenginlik getirmiş, bir zenginlikler mozaiği olmuş. Tıpkı bir çiçek tarlası gibi rengarenk, her birinin değişik kokusu, duruşu, zarifliği var ama göçlerde yaşanmış birçok travma da yaşantımıza yansımış. Bunları kitabımda geniş geniş anlattım. Diğer bir konu ise Anadolu’da çok yaşadığımız ve gördüğümüz büyüler, beddualar ve ismi yaşasın diye, -biz de gelenek görenektir- dedelerimizin nenelerimizin veya yaşamış atalarının adı verilen çocuklar… Onun ismini almakla beraber onun yaşadığı, çözemediği, kaderinde olan ne varsa bunlar da bize miras kalıyor ve biz de ne yaparsak yapalım çözemediğimiz, adım atamadığımız kısır döngülere giriyoruz. Anne sütünü az aldık başka anneden emdik ise bunlar da bizi etkiliyor örneğin. Bir çalışmamda üzerine çalıştığımız konudan bahsetmek isterim: Kişi yaşantısında tam dört kez 6 milyon TL kazanıyor ve kaybediyor. Sorduğu soru da bu oluyor: Niye hep kazanıyorum ve kaybediyorum, elimde avucumda durmuyor, bunu kaynağında ne var görmek istiyorum?! Baktığımızda altı aylık bebek iken anne hastalanıyor ve yediği bir şeyden ötürü zehirleniyor. Bu da kişiye altı sayısını getiriyor.
Çünkü altı sayısından fazlası zehirdir ve onu öldürür. Yani hemen bırakmalısın gibi bir döngüsü vardı kişinin. Bu konuyu çalıştıktan iki buçuk yıl sonra tekrar geldiğinde o döngünün artık kırılmış olduğunu ve şimdi ilişkileri üzerine çalışmak istediğini söyledi.
Biz kimseyi yargılamıyoruz, bir haklı, bir suçlu aramıyoruz sadece bir olay ve durum var ortada. Onun bugüne yansıması var, onun çözümüne bir dokunuş yapabilme arayışı içindeyiz.
ÇOCUK GELİNLER DERİN BİR YARA
Bugüne kadar hiç unutamadığınız bir açılım hikayesi var mı? Paylaşır mısınız?
Genelde en çok etkilendiğim konulardan bir tanesi, maalesef geleneklerimizde olan, geçmişte hemen hemen hepimizin ailesinde olan çocuk yaş evlilikleri. Daha genç kız adet görmeden kendisinden yaşça büyük biriyle evlendiriliyor. O küçük çocuklar, onların o çaresiz hali… Sırtsız, dayanaksız kalmaları, gidecek bir yerleri olmaması ve kendini ifade edememeleri, kadere çaresizce boyun eğmeleri… Üstelik çocukken tacizler yaşayanlar da var. Okulda, ilerde çalışma hayatında, iş arkadaşları veya diğer kişiler tarafından sürekli tacizler yaşayan bir nesil yaratıyor bu durum ve maalesef o küçük çocuklar evlendirilirken bir kurban rolünü üstleniyor. Böyle bir şey yaratılıyor ve genellikle kadınlarda göğüs ve rahim kanserinin kaynağında bu çıkıyor. Kadere çaresizce teslim olmak, kurban edilmiş olmak. Bu böyle bir etki yaratıyor. Biz kimseyi yargılamıyoruz, bir haklı, bir suçlu aramıyoruz sadece bir olay ve durum var ortada. Onun bugüne yansıması var, onun çözümüne bir dokunuş yapabilme arayışı içindeyiz.
Hellinger’in dediği gibi en iyi açılım, unuttuğunuz açılım.
Herkes Köken Aile Açılımı’ndan şifa alır mı?
Bu sorunun cevabı tabii ki evet. Sadece süreç farklı işliyor. Konuyu çok zihninizde kurcalamayın, sorgulanmayın diyebilirim. Geçmişte bu bundan oldu, şundan oldu, bunun için ben bunları çekiyorum suçlamalarına girmeyen kişilerin açılımları çok hızlı işliyor çünkü. Ama çok sorgulayan zihninde olan kişilerin açılımlarında sonuç almaları bazen aylar bazen de yıllar sürüyor. Hellinger’in dediği gibi en iyi açılım, unuttuğunuz açılım.
Aldığımız ruhsal mirasın hediyelerini nasıl ortaya çıkarabiliriz?
Köken Aile Açılımı sonrası sizde yeniden bir yapılanma oluyor. Bu süreç bittikten sonra küçük bir sınava giriyorsunuz ve bu sınavla beraber her şeyi arkanızda bırakıyorsunuz, ben bunu bir soğana benzetiyorum. Katman katman büyüyen bir soğan… Açılımlarla beraber her seferinde bir katmanı alıyoruz ve aldığımız her katmandan sonra kişi biraz daha rahatlıyor ve tamamen soğanın özüne yani cücüğüne geldiğimiz zaman artık her şeyden arınmış oluyor. Bunun ne kadar süreceğini veya kaç açılım sonrası olacağını kimse söyleyemiyor.
ANNE HAYATIN NEŞESİ, BABA HAYATIN DÜZENİ
Kitabınızda “Anne Baba Onurlandırma”, “Doğmamış Çocukları Onurlandırma” gibi ritüeller var? Bunları yapmamızın etkisi olur mu?
Bu ritüellerini yaptıktan sonra yaşantınızdaki değişiklikleri zaten kendiniz de görmeye başlıyorsunuz. Anne babayı onurlandırdıktan sonra yaşantınızda birçok şey anında değişmeye başlıyor. Sevgi, neşe, coşku ve yaşantıyı hafiflikle dans eder gibi yaşamak anneyle alakalıdır, genelde bunu çalıştıktan sonra bu alanlardaki değişimi görebiliyorsunuz. İş, para, kariyer, hayata düzen oturtmaktaki zorluklar genelde babayla alakalıdır, bu ritüeli yaptıktan sonra burada birçok şeyin değiştiğini görüyorsunuz. Babanızla ilişkinizin artık eskisi gibi olmadığını görüyorsunuz.
Bu konuları hiç bilmeyenlere neler önerisiniz?
Kendime yüzlerce Köken Aile Açılımı açtırdım. Yıllardır açılım açıyorum. Ama ne kitaplar okuyarak ne de diziyi izleyerek olsun Köken Aile Açılımı’nın ne olduğunu ben de anlatamıyorum hala. Bu anlatılabilecek bir şey değil. Her zaman söylediğim şey şudur: Anlatılamaz yaşanır. Kişinin bir defa yargılarını kırıp sadece çalışmaya girmesini öneririm ve ondan sonra bunu gözlemlemesini, kendinde neler değişti diye bir bakmasını… Buna hazır olunca, kimsenin zoruyla veya merak ettiğiniz için gelmenize gerek yok. Hazır olduğunuzda bir şekilde yol sizi zaten oraya götürüyor.
Son olarak Mümkün Dergi okurlarına bir mesajınız var mı? Sadece şunu söyleyebilirim: Ben eskiden bu konulara hiç inanmayan biriydim. Zaten bir şeyi çözemiyorsam bunu benden başka çözebilecek kimse yok, ben kendim çözerim, çözmüyorsam da o konuyu yok sayarım diyordum. Şu an geldiğim yerde müthiş dokunuşlar yapıyorum. İyi ki adım atıp, bu öğretileri alıp Anadolu’ya gelmişim diyorum şimdi. Bence her dünya vatandaşı kendine bu şansı verip, bir defa olsun gelip bunu yaşamalı. Ondan sonra kişinin kendi karar vermesi gerekiyor zaten. Yaşamı dolu dolu, bolluğu bereketi, sevinci, neşesi, coşkusu ve tüm zenginliği ile kendine layık görüyor mu, görmüyor mu? Asıl soru budur bence. Ben bunu kendime layık görüyorum, peki ya sen?
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.